Bizimle iletişime geçin

Makale

Anton Ekmekçi Yazdı | Klan: İçimizdeki Arkaik Devlet- 2

Politik geleneğimizin sosyolojik dokusu içine sirayet etmiş olan klan örgütlenmesinin en büyük korkusu ise hareketin gelişen komünist niteliğidir. Çünkü güçlenme eğilimine giren ve tarihi değiştirmede zorunlu olan bu yardımcı altın nitelik, bir projektör gibi politik yarasaların güneş ışığı görmeyen mağaralarını aydınlatmaktadır.

 Siyasi klan yapılanması, insanların dünyayı ve kendilerini anlayıp değiştirmek için meydana getirdikleri bir sistem değildir. Aksine bilme, anlama ve değiştirmeye dair kolektif deneyimin önünde engeldir. Aynı aklın ve kalbin hüküm sürdüğü gerici grupların toplumsallığı, özgür yaşam etkinliğinin egemen olduğu kolektivizme benzemez. Klanın dünyasındaki en büyük ahlaksızlık bilginin işlenme biçiminde kendisini göstermektedir. Bilgi kırıntıları ile bir maymun gibi oynayarak, algı ve imgelemlerden oluşan yoz ve sahte bir dünya yaratırlar. Klan üyelerinin gerekli bilgiyi soyutlama yeteneği olmadığı için, daha çok gereksiz bilgilere olan eğilimi vardır. Bu bilgi molozuna olan ilgi, çok enteresan bir şekilde karınca topluluklarının kesme şekere olan ilgisi kadar belirgindir. Burada bahsini ettiğimiz bu türden bilgiler, arınmanın, gelişmenin ve erdemin konusu olmaktan ziyade, çürüyen gerici bir dünyanın sihirli büyüteçleri gibi durmaktadırlar.

Temelinde sınıfsal saikler bulunmayan hiçbir toplumsal çelişme yoktur. Mesela büyücülük ile din arasında güçlü bağlar olmasına rağmen din büyücülükten nefret eder görünür. Çünkü büyücüler, dinin çıkara dair cemaatleşmede ki hegemonyasını sağlayan kutsal tılsımı, birey/müşteri ve tüccar ilişkisi ile ele geçirir ve grup çıkarını zedeler. Eğer söz konusu olan, klan formasyonunda direnen ve en köhne mülk ilişkilerine tekabül eden gerici öbekleşme ile devrimci proletarya arasındaki çelişmeyse, ideolojik, kültürel ve iktidar alanına denk düşen mücadele hattında gerilimlerin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Mesele kişisel değil, bilakis verilmesi zorunlu olan sınıf mücadelesinin en özgün biçimlerinden birisidir. Klan sorunu birazda sosyolojik bir sorundur. Tek tek şahısların önemli bir bölümünün devrimden çıkarı olmasına rağmen, bir klan formasyonunda kolektif olarak bir araya geldiklerinde gerici bir siyasi kuvvete dönüşürler. Politik geleneğimizin sosyolojik dokusu içine sirayet etmiş olan klan örgütlenmesinin en büyük korkusu ise hareketin gelişen komünist niteliğidir. Çünkü güçlenme eğilimine giren ve tarihi değiştirmede zorunlu olan bu yardımcı altın nitelik, bir projektör gibi politik yarasaların güneş ışığı görmeyen mağaralarını aydınlatmaktadır. Kimse endişe etmesin, devrimci proletaryada herkese yetecek kadar ışık vardır.

Sosyoloji biliminin kurucusu Durkheim’a göre, klan döneminin topluluğa içkin kutsallığından bireysel insanın kutsallığına geçiş her zaman sağlıklı bir biçimde olmaz. Bu süreç, liberal kapitalizmde olduğu gibi çoğunlukla bencil bireyciliği üretir. Bireye saygının en yüksek ahlaki ilke olduğu, insanın İnsan için bir tanrı durumuna geldiği toplumlarda, birey de kendisindeki insanı tanrı saymaya ve kendi kendisinin tapınma konusu olmaya kolaylıkla eğilim gösterir. İşte son dönemlerde işçi sınıfının siyaset ve kamuoyunu geren ve anti komünist muhtevaya bürünen kampanyanın tarih felsefesinde, demin bahsettiğimiz kendisindeki insanı tanrı ya da Mesih saymaya dair sapmanın ciddi izlerine rastlanmaktadır. Klan etkinliğine dinsel nitelik kazandıran şey, örgüt formasyonu içinde siyasi üretim ve ihtisaslaşma yeterince gelişmediği için herkese aynı inanç ve hukuku dayatan bilinçlerin benzerliğinden ileri gelmektedir. Klan ilişkilerinde tutkular ve bağlılıklar düşünsel olarak kavramlaştırılmaktan çok adeta dinsel benzer bir tarzda kodlanmıştır. Katı toplumsal ahlakın ve hukuka dair adaletin mistik ritüellere büründüğü marjinal kuytu dünyalar nihayet böylece doğmaktadır. Bu türden ilkel politik dünyalarda, topluluk ve inanç bitişik durduğundan dolayı bir bütündür ve adaletin sağlanmasına dair sosyal hareketlenme linç atakları şeklinde, yukarıdan aşağıya doğru tanrısal bir kudretle iniyormuşçasına despotik ve gerçeği çarpıtan bir sopa yardımı ile gerçekleşir.

Klanın en önemli özelliklerinden biriside, klan topluluğu ile üyesi olan birey arasında, bir farklılaşma ve çelişmenin görünür olmamasıdır. Tuhaf bir şekilde, dışarıdan bakıldığında eklektik görülen belirgin olgular, bu kuytuluk dünyanın dehlizlerinde sihirli bir şekilde gözden kaybolmaktadır. Son dönemlerde, söz konusu olan bu hastalıklı kampanyanın hedefi haline getirilen geleneğimizin kültür ve edebiyat üreticisi aydına dönük oluşan eklektizm buna iyi bir örnek olacaktır.

Bahsi geçen aydınımızı geçmişte yeterince silah kuşanmamakla suçlayanların, silah kuşanmakla suçlayanlarla bir aradalılığının diyalektiğini kavramlaştırmak kolay bir iş olmasa gerek. Siyasal yaşam totemik bir muhtevaya bürünmüş ve ideoloji ise bir ikona asılı duran tanrının suretinde göz kırpmaktadır artık. İdeolojik bağlılık diye radikal söylencelerle dillendirilen hastalıklı ilişki oldukça tehlikeli bir boyuttadır. Devrimci proletaryanın çizgi hassasiyetini kaşıyarak sahte particilik devşiren bazı ilkel politik şahsiyetin davranışlarına yön veren sosyo psikoloji incelendiğinde, totemi çalınan klanlarda ki bireyin iç dünyasında yaşanan korkuya benzer dürtü ve ruh halinin izlerine rastlanmaktadır. Bu türden marjinal topluluklarda herkes aynı edilgen yaşam koşullarında tekil bir ortak çevre bulunmakta ve toplumsal ufku dolduran olgularda bir bölünme ve çelişme görünmemektedir.

Kapitalizm ile birlikte inanç olgusu oldukça soyut bir anlam kazandı, cisimler ile insanlardan uzaklaştı. Klanın örümcek ağı ile kaplı siyasal dünyasında ise, inanç olgusu bir soyutlama yeteneğinin konusu olmaktan çok, örgüt, parti, birey ve silah gibi cisimler ile birleşik duran ve anılan bir durumdadır. Demin bahsettiğimiz cisimsel olguların, değişen tarihsel maddi koşullara göre yeniden dizayn edilebileceği gerçeği, totemin büyüsünün bozulacağı gerekçesiyle, klanın dünyasında kutsal değerlere ihanet etmeye dair bir ilkel tepkinin nedeni olmaktadır. Böyle garip bir dünyada biçimciliğin bu kadar gelişkin olmasının sebebi, soyutlama yeteneğinin yeterince evrimleşmemiş olmasından ileri gelir. Düzenleyici olmaktan çok cezalandırıcı hukuk kurallarının ve katı ahlakın bu kadar açık ve kesinlikli görünmesinin bir sebebi de bahsettiğimiz soyutlamaya dair sorunsallıktan ileri geliyor. İnanç, insan ve nesnelerden uzaklaşıp, bilimsel kavramlaştırma yolu ile gerekçelendirilmiş inanca ulaştığı zaman, birey bir ölçüde evrensel bir özellik kazanacaktır. İnsan ancak zamanın gerisinde kalmış geleneklerin zincirlerinden kurtulduğu zaman, ilerlemenin bir ihtiyaç olduğu bilincine varır. Kaynağı karanlıkta kalmış klana dair zihin ve yaşam modeli böylece sınıflı toplum insanının ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma düşerek, ışığı aramaya zorunlu bir hale gelebilir. Tarihte felsefe birazda böyle ortaya çıktı…

Devem edecek…



Ekim 2024
PSÇPCCP
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031 

Daha Fazla Makale Haberler