Kuantum mekaniği ile içsel bağlar geliştiren bilgi teknolojisinin, statik bir tarih doğrultusuna yol açtığı ve giderek tarihin gereksizleşeceği yönündeki Post modernist Burjuva kuramlar, gerçek nesnel dünyadaki maddelerin hareketlerinin en genel yasalarına değil, bizzat bu taraflı kuramların yarattığı arzu edilmiş nesneler dünyasına yaslanmaktadır. Bu arzu edilmiş nesneler, öznel alık bir dünyanın zihinlerde manipüle edilmiş fenomenleridir.
İş bölümü ve uzmanlaşmanın bönleşmiş dehlizlerinde hücrelerine ayrılan bilginin, bilinçlerdeki amaç araç, parça bütün ilişkisinden koparılıp, tikel ve tümel önermeler dünyasına spekülatif değer olarak yansıması sebebiyle, üst dünyada insan yaşamıyla yeniden sınıfsal ve türdeş düşman bir ilişkiye koşullanıldığı tam olarak anlaşılmaz. Böylece bilgi teknolojisi geliştikçe anlamsız bir dünya da büyür. Yapay zeka felsefesinin gizemi, hayal gücü ile bilim arasında ki zamansız kurulan bağlantıda yatar. Bu düşünce modelinin altında arzu edilmiş sınıfsal sebepler ve hırslar yatar.
Maddi üretim ilişkilerinin yarattığı yabancılaşmış dünya, iki boyut ve iki evrende düşünce ile davranışları üreten bir negatif alandır. İşçinin ürettiği artı değer ile ilişkisinin niteliği, işçiye yabancı bir değer ve nesneler dünyası olarak geri dönerken, sermaye sahibine ise başka türlü, doğasal olmayan yıkıcı bir dünyanın yabancılaştırıcı özellikleri olarak yansımaktadır. Marx tarafından toplum bilimine uygulanan diyalektik bilimini, doğa ve düşüncenin başka süreçlerine uygulayan Engels, bu alanlarda da Diyalektik Materyalizmin evrensel çalışma yasasını doğrulatmıştı.
Antik Yunan filozoflarının akıllı makinalar düşü olması bir tarafa, bu sürecin teknik ve felsefi evrimi, ikinci dünya savaşında Nazilerin “Enigma” adlı şifre makinasını çözümleyen İngiliz matematikçi Alan Turing,e dayanır. Turing bu felsefeyi 1950 yılında, “Mind” adlı felsefe dergisinde, “Computing Machinery and Intelligence” adlı orijinal başlıklı, “Hesaplayan makine ve zeka” anlamına gelen makalesinde, bir insanla bir bilgisayarın verdiği yanıtları ayırt edememek noktasını yüzde otuz limitinde gerçekleştirebilecek “Turing Testi” önermesiyle kurgulamıştır. Geçtiğimiz yıllarda uygulanan bu testin sonuçlarının bir spekülasyondan ibaret olduğu anlaşıldı.
Otuz kişilik uzman jüri grubunun önündeki bir odaya gerçek bir insan ve bilgisayar yazılımından oluşan bir yapay zeka yerleştirildi. Jüri üyelerini doğal zeka olduğuna inandıran bilgisayar yazılımının, bu algoritmayı hazırlayan insanlar tarafından, İngilizceyi iyi bilmeyen 13 yaşında bir çocuk olarak gözlemcilere önceden anlatılması, bu testin, yapay zeka olduğunu içeren hataların görmezden gelinmesini sağlayan bir manüpilasyon ve aldatma tekniğini içerdiği anlaşıldı. Deneyde sesin kısılması ve yazı tuşuyla diyalog, yapay zeka ile doğal zeka arasında ki yetenek farkının, geometrik ve estetik açıdan diyalektik bir değer eşitlenmesinin mümkün olmadığını gösterdi. Varlık ile düşünce, görme ile gerçeklik arasındaki ilişkide, düşünce varlığa, görme ise gerçekliğe özdeş değildir. Engels’in,
“L. Feurbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu” adlı eserinde söylediği gibi; “Düşünmemiz gerçek dünyayı idrak etmeye yeterli mi? Gerçek dünyaya dair tasavvurlarımız ve kavramlarımızda, gerçekliğin doğru bir suretini oluşturabilir miyiz?”
Buradan şunu anlıyoruz, yani gerçek dünyaya dair ilan edilmiş tümel belirlenmecilik, nesnelliğin bilimsel bir tarifinden çok, insanın gerçek dünyayla girdiği ilişki biçimlerinde kurduğu bir dünyadır. Piyasa dünyasında, üretimin ilişkisel niteliğine dair süreçlerdeki fetişist özellik, sonuçları itibariyle yabancılaşmanın diğer öğeleri ile birleşince, kavramlara yüklenen anlam, ters yüz edilmiş gerçek dünyanın bir yansıması olarak geri dönmektedir. Bu durum, düşünce ile madde arasında nesnel bir iyelik ilişkisine engel koymaktadır.
Şimdi, bir tüme varım yöntemi olarak savaş parçasını biraz daha inceleyerek yola devam edelim. Üretim araçlarının gelişimi paralelinde, savaş tarihinin de yapısal bir dönüşüm içerisine girdiği görülüyor. Klasik fizik yasalarının belirlediği parametrelerin arkasından dolanan ve geleneksel insan mekân ilişkisini bozarak Jeopolitik değerlerle oynayan yapay zeka nedeniyle, yerçekimi olay ufkunun belirlenmeciliğinde gelişen savaşın evrimsel tarihi, yeni nitel bir aşamaya doğru akıyor. Tarihte barutun bulunması, savaş tarihinde askeri paradigma değişimine dair zorlayıcı etkisel örnek olarak verilirse, güçlü piyade birliklerinin tahkimatını bozup, saflarında gedikler açarak operasyonel hale getiren “Kargı” silahının tarihsel rol kapımını, “Top arabaları” gerçekleştirmişti.
Bir miktar yer çekimi kanununun tersi yönünde hareket kabiliyeti olan ateş gücü yüksek topların ve tüfeklerin varlığı, zamanla yeni askeri paradigmaların kurucu öğesi olmaya doğru evirildi. Kargı taşıyan atlı süvari birliklerinin gereksizleşip ortadan kalkması ile barutun yeni kurucu öğe olması arasındaki çizgisel doğrultu, klasik Newton fiziğinin müsaade ettiği bir evrenin sınırlarını aşamadı. Sayısız olasılıkların sarmalındaki iç içe geçmiş ve katmanlı problemli durumları senkronize etmedeki Kuantum hız ve karmaşık yeteneği de içeren yapay zeka yazılımlarının yönettiği Otonom silah endüstrisinde ki gelişmelerin, makine öğrenim algoritmaları, yapay sürü zeka sistemiyle çalışan çoklu teknoloji ve Evrimsel Biyoloji ile bağlar kurarak, uzayı da savaşın bir parçası haline getirmesiyle, askeri savaşın evrimsel tarihini gelecekte kuramsal bir değişime zorlayacaktır.
Kuant dünyası ile ilişkilenme yeteneği gösteren ve bu bağlamda kendisini yeniden nitel bir tarzda üreten bilgi teknolojisinin gelişimi, bu yeni evreyi gittikçe daha da belirgin kılacaktır. Otonom silahların kurucu olduğu savaş aritmetiğinde, cephenin, merkezin, güçlerin ve hareketlerin karmaşıklaşıp belirsizleştiği asimetrik tarz önem kazanmaktadır. Klasik fizik yasalarının hakim olduğu ve bu yasalarla ilkel olarak da olsa bağlar kurulduğu Romalılar ile barbar toplulukların savaşımları bu konuya iyi bir örnektir. Simetrinin, iki veya daha çok şey arasındaki konum, biçim ve ölçü uygunluğu ilkesiyle yapılanmış ağır zırh ve teçhizatlı Roma lejyonlarının, devlet ve teknik örgütlemesi olmayan barbar toplumlarının, yığınsal karmaşa, merkezi bulunmayan, taktik ve hareketlerin belirsizleştiği asimetrik saldırıları karşısında yenilgiye uğramıştı.
Gelecekteki Otonom harp platformlarının tasarım aşamasında, Nörobilim, Evrimsel Biyoloji ve Davranış bilimleriyle Kuantum fiziği arasında bir kombinasyon kurmak planlanmaktadır. Doğada her şey kendi zıddını içinde barındırıyor. Doğa kökenli olan teknolojik tasarımlar, kendisini elime edecek karşıt kutuplu anti teknolojiye olanak tanıyor. Örneğin radarlara yakalanmayan hayalet uçakları tespit edebilecek olan “Kuantum radarlar” ve İHA’lara karşı geliştirilen “Anti droneler” gibi. Bu zıtlaşmaya olanak veren ortam, sentezlenmiş teknolojik platformlarda gerçekleşir. Bu bilgilere erişip geliştirmek devlet koşullarında olabilmektedir. Devletsiz, zayıf askeri işçi ve ulus hareketlerinin bu olanakları henüz olmadığından, teknolojinin zayıf taraflarını, doğa ve kitleler ile geliştirdikleri, diyalektik bir koordinat ve parametre ilişkisi içerisin de arayacaklardır.
Küresel güç mücadelesini belirleyen parametreleri değişime zorlayacak olan bu paradigma kaymalarının, dünya ezilen halklarının mücadele yöntemlerine etkileri olacaktır. İnsan erişimi için riskli bölgelerde ki hareket kabiliyeti nedeniyle gerillanın yer değiştirme ve hareket zaman parametresini milimize eden, insan hedef tanımlama ve angajman sorununda hızlı ve isabetli yetenek gösteren katil robotların, nizami olmayan askeri halk güçleri üzerinde son yıllarda ki taktik performansı, mahalli/ karasal istihbarata bağlı insan etkinliğine dayanmaktadır. Bu durum, insan etkinliğinin yerellikle kurduğu dolaylı koordinatlar bağlamında, jeo-politik de hala önemli bir yere sahip olduğunu gösterir.
Evrimsel biyolojinin yasaları ile yapısal mekanik bağlar kuran fizik, sürü dronelere, kendi aralarında tıpķı bakteri kolonileri, arı ve kuş sürülerinin kurduğu, doğrusal olmayan etkileşimin yarattığı sürü davranışı modellemesine bilimsel olarak imkan tanır. Kendilerine ne yapması gerektiği, insan komuta merkezi tarafından söylenen, ancak nasıl yapması gerektiği sorununu kendi çoklu mekanik ilişkisi içerisinde çözümleyen bu modellemeler, denemelerde göreve angaje olduktan sonra kendi davranışlarını sürü mekaniğinin içinde kendiliğinden düzelttikleri görülmüştür.
Fizik, insanın döngü dışında kaldığı tek tek savaş sisteminin parçalarına müsaade etmektedir, fakat bu durum, savaş mekanizmasının bütününü tayin eden evrensel yasaların zorunlu bir tezahürü olarak, insanın genel döngünün içinde kalmasını zorunlu bir hâle getiriyor. Karar alıcı ve uygulayıcı akıllı makinelerin, savaşın kendisinin mülkiyetçi uygarlığın Sosyo iktisadi formasyon yapısallığının ürettiği bir negatif alan kırılması olduğu için, kuramsal olarak insanın üzerine çıkmasına toplumun tarihsel diyalektik yasaları müsaade etmez. Devrimci durum ve anın yarattığı olasılıkları, belirsizlenmeci hareketleri ve kaotik karmaşayı dengeleyebilecek bir makine sistemine fiziğin akıl ve kapasitesi yetmeyeceği gibi, tarih yapıcısı zorunlu yasaları öteleyebilecek bir mekanik sistem mümkün değildir.
Katil robotların jeo-politik değerlerdeki yasa koyuculuğu, yine en genel tarihsel toplumsal yasaların devinimde olduğu bir dünya içerisinde gerçekleşmektedir. Bu durum, miladını doldurmuş sınıflı uygarlığın, tarihin en temel yasalarının kaçınılmaz kıldığı devrimci hareketlerle çelişmeye düşüp paradokslarla sürüklendiğini bizlere bildiriyor. Kuantum mekaniği ile eklemlenebilen savaş ve üretim endüstrisindeki bilimsel gelişim, Kapitalizmin tarihsel anlamda sürdürülemez bir sistem olduğu gerçeğinin önüne geçemeyecektir. Tekelci yapay zeka felsefesi, toplumsal zaman parametrelerinde ki gericilik değerleri nedeniyle, Bilimsel Materyalizmin canlı devrimci yasalarına yaslanan, proleter nitelikli hareketlerin zorunlu tarihsel yürüyüşü karşısında tutunamayacaktır.