Değişim süreci, nesnel yasalar ekseninde işleyen bir süreç olmakla beraber, aynı zamanda değiştirme pratiğine dayanan iradi müdahaleyle hızlandırılan bir süreçtir. Siyasi fonksiyonun devreye girdiği tarihsel ve toplumsal siyasi şartlarda değişim kendiliğinden ilerlemez. Değişim sürecini bilimsel temellere oturtarak bilinçli bir yönelimle sürdürmek devrimci müdahaleyi gerektirir ki, bu şartlara iradi müdahalede bulunmaktır. Nesnel şartlar değişimin koşullarını sunarken, sübjektif şartlar değişimin gerçekleşmesini, gerçekleştirilmesini mümkün kılarak üstlenir. İki şartın uyumu değişimi dayatır ya da değişim sürecini dinamize eder. Bu iki şarttan biri üretim sürecinin veya çelişki yasasının eseri olarak kendiliğinden ortaya çıkan iken, diğeri doğrudan insana, insanın bilinçli dinamik rolüne bağlıdır. Ve son tahlilde sürecin tamamı insan ve insan etkinliğinin ürünü olarak anlam kazanır. Sınıflar piyasaya çıkalı, insanın yaşam faaliyeti veya tüm etkinliğine dahil olan her unsur sınıf damgası taşıdı ve sınıf çatışması gelişim ve değişimin motoru olarak rol oynadı.
Faşist baskı ve saldırılar devrimci mücadele veya devrim açısından iki işlev görür. Ya devrimi ve devrimci mücadeleyi bastırarak geriletir veya örgütsel yenilgiye uğratır ya da bunu yapamadığı oranda devrim ve mücadeleyi sağlamlaştırarak çelikleştirir. Eğer bir örgütsel yenilgi veya buna denk gelen belirgin bir gerileme yoksa, mantıken devrimci mücadelede sağlamlaşma, çelikleşme söz konusu olur. Zira devrimci mücadele faşist baskılardan korunmak ve bu saldırıları göğüsleyerek püskürtmek için, bu baskı ve saldırılara uygun pozisyon alır, konumlanış, örgütlenme ve mücadelesini bu şartlara göre biçimlendirir. Dahası, baskı ve saldırılar geniş kitlelerde ters teperek devrime yönelmelerine tanıklık edebilir, baskılara karşı direniş boy verebilir. Bu sağlamlaşma süreci, büyüme/örgütsel güç olarak büyüme biçiminde cereyan etmeyebilir. Yani nicelik bir büyüme olmayabilir. Fakat nitelik bakımından mücadele gelişir, devrim güçlenir.
Devrim ile karşı-devrim mücadele içinde hem birbirilerini baltalayarak geriletir, hem de birbirini geliştirir. Devrim, faşist baskı ve saldırılara karşı kendisini tahkim ederek ve yaşadığı tecrübelerden dersler çıkarıp yeni biçim ve araçlar devreye sokarak daha etkili-güçlü bir mücadele yeteneği edinir. Aynı biçimde, karşı devrim de, devrimci mücadele karşısında edindiği tecrübelerle kendisini tahkim edip geliştirir. Kendisini yenileme, geliştirme yeteneği gösteren taraf avantaj ve üstünlükler elde ederek esas güçlenen taraf olarak sürece damgasını vurur. Yenilenme ve tahkimat yeteneği gösteremeyen, tecrübelerinden doğru dersler çıkararak yeni biçim ve araçlara, yeni metot ve planlara varamayan taraf zayıf kalarak sürecin eriyen veya güç kaybeden, dolayısıyla yenilgi yolunda ilerleyen taraf olmaktan kurtulamaz. Bütün karşıtlık, çelişki ve çatışma süreçleri istisnasız olarak bu zeminde cereyan eder. Mücadele süreci her iki olanağa da açıktır. Gerilemek mümkün olduğu kadar, yenilmek de mümkündür. Bunda birçok şeyin yanında, tecrübelerden ders çıkararak kendisini yenileme yeteneği gösteren yan sürecin egemen yanı olur ya da olma yolunda ilerler. Fakat, yenilenme kabiliyeti gösteremeyen, dolayısıyla metodunu, aracını, mücadelesini ilerletme becerisi gösteremeyen taraf gerileyerek yenilgiye doğru yol alır.
Kuşkusuz ki, bu sürecin diğer belirleyenleri de vardır. Saptanan yol-yöntemler, izlenecek hat ve benimsenen bilimsel yönelim, yani tecrübelerden dersler çıkararak yenilenme yeteneği gelişip büyümenin bir temelidir. Ancak, bunun yanında devrimci kararlılık ve cesaret yoksa ilerleme adımı pratikleştirilemez, gerçek gelişme, büyüme sağlanamaz. Teori, plan, siyaset, strateji gibi yetenekler gelişip büyümenin sadece bir yanını temsil eder. Diğer yanını ise, teoriye uygun pratik(teori-pratik birliği), plan, siyaset, strateji, doğru araç ve yol-yöntemin hayata geçirilmesi iradesidir ki, bu irade, kararlılık, cesaret, feda ruhu, militan duruş ve mücadele pratiğidir. İşte bu adım atılmaz ise, en doğru plan, en doğru strateji ve en sağlam teori bile maddi güce ulaştırılamaz. Gerçekte bir gelişme ve büyüme sağlanamaz. Savaşları genellikle çok bilenler değil, cesaretli, kararlı olanlar kazanır. Şayet kararlılık yoksa, devrimci teorinin, stratejinin, siyaset ve planın hayata geçirilmesi sağlanamaz. Başarılı olunamaz, gelişip güç olunamaz. Faşist baskı ve saldırılara göğüs germek ve onları püskürtmek, ancak kararlı devrimci duruş ve militan mücadele tavrıyla ya da cüret etmekle mümkün olur. Teori, plan, strateji, siyaset ne kadar yetkin olursa olsun kendiliğinden başarıya ulaşamaz. Onun başarıya ulaşmasının yolu, onu pratikte temsil edecek olan cüret ve kararlılıktır. Kör cesaret ve kuru kahramanlıktan değil, bilimselliğe dayanan devrimci cüret, kararlılık ve militanlıktan bahsediyoruz elbet.
”Cesaret ve kararlılıktan yoksun olanlar ve feda ruhu taşımayanlar devrimcilik yapamaz”
Bilimsel ve devrimci olan korkusuzdur; cesur, kararlı ve tutarlıdır. Cüret ve kararlılıktan yoksun olan ise, bilimsel ve devrimci değildir. Proleter devrimcilerin ölümle korkutulduğu görülmemiştir. Korkutulanlar ise, bu niteliğin dışındadır. Ölüm Oruçlarında kahramanca ölümü göğüsleyenler ölümden korkmadılar. Düşmanla silahlı savaş siperlerinde ölümsüzleşen devrimci ve komünistler ölmekten korkmadılar. Şayet korksalardı devrime kalkışamaz, devrimci mücadele ve savaşı sürdüremezlerdi. Kısacası onların cesaret ve kararlılığı, devrime olan bilimsel inançlarından ve bilme dayanan devrimciliklerinden ileri gelir. Devrimci mücadele cüret edenlerin, devrim kararlı olanların işidir. Cesaret ve kararlılıktan yoksun olanlar ve feda ruhu taşımayanlar devrimcilik yapamaz. Etseler bile tutarlı ve istikrarlı olarak sürdüremezler.
Bu, devrimci saflarda korkakların olmayacağı anlamına gelmez. Korkusuz olan devrimdir, devrim bilinci ve kararlılığıdır. İnsanlar/devrimci insanlar korkabilirler. Dolayısıyla korkanlar devrimci mücadeleye katılabilirler ama sonuna dek bunu sürdüremezler. Ve bunlar, devrime ayak uyduramaz, militan, kararlı ve tutarlı olmazlar. Devrimi özümseyenler korkmazlar. Ama özümsemeyenler korkarlar. Ve korkanlar devrimciliğin zor sınavlarında, zorlu anlarında devrimi terk ederler. Devrimi sonuna dek sürdürenler ve devrime bağlı kalanlar, devrimi içselleştirmiş olan bilimsel devrimcilerdir. Bunlar, her türden bencillikten, kişisel çıkardan, kişisel menfaat, hedef ve amaçlardan uzaktır. Yaşamları devrimin, mücadelenin, halkın ve kolektifin çıkarlarına endekslidir. Buna uygun yaşarlar, ölürler. Ve devrim bunların omuzlarında gelişir.
Faşist baskı ve saldırılara göğüs germekte tereddüt edenler, ikircikli ve karasız davrananlar, cüret etmeyenler devrimi ve zorluklarını göğüsleyemezler. Baskılar karşısında karamsarlığa düşerek yılgın düşenler mücadeleyi taşıyamazlar. Kararlı ve cesur olanlar, faşist baskılar karşısında daha bir bilenerek mücadeleye sarılır, devrimi büyüterek ilerletirler. Ne ki, devrim sadece cüret edenlerin, sadece kararlı olanların toplamı değildir. Bunlar devrimin esas taşıyıcıları da olsa, devrim kendisine katkı sağlayan her güce ihtiyaç duyar. Zor anlarda gerilemeler yaşayarak devrimi terk edenler de belli şartlarda ve belli bir süreliğine de olsa devrime hizmet ederler. Devrim bunları da bünyesinde barındırır. Devrim, cüret edemeyenleri, kararlı ve militan olmayanları mücadele pratiği içinde yetiştirerek kararlı ve militan hale getirebilir. Korku cesarete, cesaret korkuya dönüşebilir. O halde tayin edici olan, devrimci bilinç temelinde devrimci pratiğe girmektir. Bu bilinç ve pratik her şeyin değiştirici kuvvetidir. Kişisel olarak korkak ve cesur değerlendirmeleri yapmak yersiz olduğu kadar, anlamsız ve görecelidir. Belirleyici olan pratiktir. Bu pratikte sergilenen tutum esas alınması gerekendir. Öyle ya, pratik pişirir, sağlamlaştırır, çelikleştirir. Her şeyin eğitileceği ve değişeceği okul sadece ve sadece pratiktir; devrimci teori ve bilimle aydınlanmış pratiktir.
Kimse cüretkar bir kahraman ya da bir korkak olarak doğmamıştır. Bilmezlikler korkuyu koşullarken, bilgilenme süreci cesareti büyütendir. Bu sürecin bütünü pratikten ibarettir. Çünkü bilmek kadar yapmak da önemlidir. Ve bilme-yapma olarak ikisi birbiriyle sıkı bir ilişki içindedir. Mantıki tutarlılık bilenin yapma pratiğine girmesini gerektirir. Bir kez daha Bilmek Yapmaktır!
Tekrar sürece dönersek, yani devrim ile karşı devrim arasındaki mücadelenin başarı defterinde yazılı olan diğer unsurlara bakacak olursak; baskının karşıtını doğurma/isyanı koşullama prensibi ile birlikte bilimsel temele dayanan devrimci kararlılık, cüret ve pratiğin eğiten-değiştiren rolü ile bilmek yapmaktır vecizinde teori-pratik birliğinin başarı sürecinin temel gereksinimlerinden sonra, bütün bu sürecin temelini teşkil eden objektif ve sübjektif şartların varlığı ya da yeterli uygunluğu da başarıyı mümkün kılan toprak olarak mütalaa etmek doğru ve gereklidir. Yani somut koşulların somut tahliline dayanan tahlil-tespitler ışığında bir stratejinin, siyaset ve taktiğin benimsenmesi ya da bir programın oluşturulması başarı için şarttır. Devrim ancak bu nesnel koşullar üzerinde gelişme şansı yakalar ve sübjektif şartların tamamlayıcılığıyla başarıya ulaşır-ulaşabilir. Eğer nesnel şartlar uygun ve yeterli değilse, en doğru strateji ve siyaset bile başarı yakalayamaz. Dahası, nesnel şartlar kadar, subjektif şartların varlığı-yeterliliği de başarı da tayin edici rol oynar. Ama nesnel şartlar ve sübjektif şartlar yeterli ise, devrimci strateji ve siyasetin ya da devrimci pratiğin başarısı için şartlar mevcut demektir. Ve başarmamak için hiçbir sebep yoktur. Elbette bu başarı serüveninde MLM ideoloji ve bunun siyasi varyantı olan bilimsel sosyalizm teorisinin egemenliği ya da varlığı başat olan bir temeldir. Genel siyasi çizgi olarak özetleyeceğimiz bu tablo devrimin başarısını koşullayan, olanaklı ve hatta kaçınılmaz kılan bütünlüklü şartlar tablosudur.
Değişim kendiliğinden işlese de, değiştirme tamamen farklı bir ekol olan devrimci bir eylemin işi olarak mümkün oldu-olur. Bizler kendiliğinden değişimi değil, değiştirmeyi esas alanlarız. Devrimcilik burada karşılık bulur. Ne ki, devrimciliği ancak yukarılarda belli temelleriyle açıkladığımız şartları yerine getirerek temsil edebiliriz. Yani, devrimcilik kendiliğinden bir süreç değil, bilakis kendiliğindenliğe savaş açan bir kulvardır. İlerlemeyle veya ilericilikle devrimcilik arasındaki fark da burada açığa çıkar. Devrimcilik sürece seyircilikle değil, sürece müdahalede bulunmakla temsil edilebilir.