Bizimle iletişime geçin

Makale

Modern Fizik Klasik Fiziğin Bunalımını Halen Aşamadı- 3

Marksist diyalektiğin bugünkü modern fizik başta olmak üzere pozitif bilimlere uyarlanma girişimleri Tarihsel Materyalizm biliminin en önemli gelişme uğraklarından biri olacaktır.

 Modern Fiziğin Bunalımının Sınıf Mücadelesiyle İlişkisi Üzerine:

Modern fizik de tıpkı klasik fizik gibi göreli olanla mutlak olan arasındaki ilişkinin diyalektiğini kavrayamamıştır. Klasik fiziğin bunalımı, hareketi her defasında onun daha önceki biçimlerinden bağımsız olarak yeniden başlatması ve bu nedenle de belirli momentlerde kesintiye uğrayan ve bir başka biçime dönüşen hareketi eklektik olarak kavramasından kaynaklanıyordu. Oysa, Hegel diyalektiği idealist bir biçimde de olsa hareketi birbirini koşullayan farklı süreçlerin belirli momentlerde kesintiye uğrayan ve karşıtına dönüşen birliği içinde ele alıyordu.

Marks, Hegel diyalektiğini yalnız ters yüz ederek materyalist bir zemine oturtmakla kalmadı ama aynı zamanda mutlaklıkla görelilik arasındaki ilişkinin diyalektiğini de Kapital’deki meta analizlerinin üretim ve dolaşım süreçleri arasındaki karşıtlıklar üzerinden yeniden tanımlamaya çalışmıştır. Marksist diyalektiğe göre hareketin özel bir formu olarak toplumların hareketi, belirli bir sistemin hareketi olarak kaldığı sürece kendi tarihsel süreci için bir mutlaklığı temsil eden sistemin kendi iç çelişkileriyle, belirli bir sistem içinde gelişimini sürdüren üretici güçlerin göreli eşitsiz gelişiminin bütün bir toplumlar tarihini biçimlendirmesi olarak ele alınıyordu.

 Marks, henüz görelilik yasasından habersiz olmasına rağmen görelilikle mutlaklık arasındaki ilişkinin diyalektiğini kapitalizmin meta üretimi ve dolaşımı süreçlerine uyarlayarak toplum biçimlerinin hareketinin bir biçimden başka bir biçime dönüştüğü momentleri devrimci dönüşüm olarak ele almakla, Althusser’in tabiriyle, tarih felsefesini tarih bilimi haline getiren epistemolojik bir kopuşun da yaratıcısıdır.

 Marksizm’in, görelilik ve mutlaklık, olasılık ve zorunluluk, keyfiyet ve determinant arasındaki ilişkinin diyalektiğine yaklaşımı kendi çağdaşı olan tarih felsefecileri kadar pozitif bilim insanlarının da henüz kavrayamadığı bir epistemolojik temel ortaya koyuyordu. Marksizm’in, meta üretimi koşullarında meta yasalarının mutlaklığı ile üretici güçlerin göreli gelişimiyle meta üretimi yasalarının mutlaklığının aşılma koşulları arasında göstermeye çalıştığı ilişkinin diyalektiği, aslında, görelilik yasasının enerji ile madde arasındaki birbirine dönüşüm ilişkisinin diyalektiğinin üretim ilişkilerine uyarlanmış bir öncülünden başka bir şey ifade etmiyordu.

 Buna karşılık, modern fizik, klasik fizik gibi yadsıma ve olumlamalarla ilerleyen hareketin kesintisizliğinin göreli kesintilerle bir biçimden başka bir biçime dönüşümünü bütünlüklü olarak kavrayamadığı için olasılık ve zorunluluk ve dolayısıyla belirsizlikler ve determinantlar arasındaki ilişkinin diyalektiğini de kavrayamadığı için hem doğadaki ve hem de toplumdaki hareketi belirsiz süreçlere indirgiyordu. İşte, tam da burada felsefenin toplum bilim kadar pozitif bilimlerin epistemolojik temeli için ne kadar önemli bir işleve sahip olduğu kendisini göstermektedir.

 Modern fiziğin bunalımının bu nedenleri, aynı zamanda, sınıf mücadelesiyle de doğrudan ilişkilidir. Çünkü, hem kuantum parçacık teorilerindeki belirsizliklerin aşılabilmesi ve hem de bu teorilerle temellendirilmeye çalışılan post modern öznelliklerin tutarsızlıklarının gösterilebilmesi için Marksizm’in Kapital’de meta analizi için uyguladığı diyalektik yöntemin pozitif bilimlerdeki yeni bulgulara da uyarlanarak geliştirilmesi gerekmektedir. Gerek Marksizm’in ve gerekse pozitif bilimlerin sağlam bir epistemolojik temel üzerinde gelişiminin yöntemi budur. Böylece, pozitif bilimlerdeki her gelişme Marksizm’e yeni gelişim alanları yaratırken, Marksizm de pozitif bilimlerin epistemolojik temelinin güçlendirilmesine oynadığı felsefi rolle bütün bilimlerin tek bir bilime, yani, tarih bilimine doğru gelişimine ilişkin Marks’ın ön görüsüne giderek adım adım daha da yaklaşabilecektir.

 Burjuva bilimi ise zaten bilimi kendi sınıf menfaatleri için kullandığı ve maddenin hareketini onun önceki biçimlerinden bağımsız eklektik süreçler olarak kavradığı için nesnelliğin ne ontolojik ve ne de epistemolojik temellerine ilişkin bir bilinç sıçraması yaratamamaktadır. Bu anlamda bir aydınlanma dönemi yaşamış olsa da burjuva bilimi ve felsefesi henüz tam olarak aydınlanamamış yarı aydın bir niteliğe sahiptir. Marksist diyalektiğin bugünkü modern fizik başta olmak üzere pozitif bilimlere uyarlanma girişimleri Tarihsel Materyalizm biliminin en önemli gelişme uğraklarından biri olacaktır. Marksizmin toplum ve birey psikolojisine uyarlanımı ise geleceğin komünist toplumunda tamamlanabilecek ayrı bir bilimsel uğraş olup Marks’ın kendisinin bütün bilimleri tek bir tarih bilimi etrafında birleştirme amacı uzun soluklu ontolojik ve epistemolojik çaba gerektiren bilimler ve felsefe tarihinin nihai ereği olarak anlaşılmalıdır.

Bizim bu seri makalelerde modern fiziğin yetersizliklerine ilişkin yapmaya çalıştığımız bu kısa değerlendirme bile bütün bilimlerin tek bir tarih bilimi etrafında birleştirilmesi ereğinin ne kadar kapsamlı bir uğraş olduğunu ve felsefenin bilimsel çalışmalara ilişkin kılavuzluğunun asıl amacının da bu olması gerektiğini göstermek için yeterli bir nedensellik ortaya koymaktadır.

 Emekçi kitlelerin politik öznesi olarak komünist partisinin işi bir nevi tanrının işine benzer. O, dünyayı cennete çevirmenin mücadelesini üstlenmiştir çünkü. Bir devrim şehidi, tıpkı bir kullanım değeri, bir buğday tanesi gibi düştüğü yerden yeniden kalkacaktır ve fakat sınıf toplumun devleti için halka karşı savaşanlar tıpkı değişim değeri gibi düştükleri zaman bir daha kalkamazlar. Marks’ın Kapital’de tahlil ettiği gibi emek etkinliğinin ontolojik çelişkisi olan kullanım değeriyle değişim değeri arasındaki karşıtlık, aynı zamanda, halkla sınıflı toplumun devleti arasındaki ontolojik karşıtlığı da temsil etmektedir. Komünist toplumun ikinci aşamasında ‘’herkese ihtiyacı kadar’’ şiarının gerçekleşmesiyle, her türden devlet aygıtıyla birlikte ortadan kalkacak olan bu karşıtlık sınıflı toplumlar tarihinin olduğu kadar toplum biliminin de temel çelişkisidir.

 Bugünkü modern fizik de tıpkı klasik fizik gibi doğa ve toplum tarihinin kesintisiz hareketini birbirinden kopuk eklektik süreçler olarak kavradığı için bir ortak değer ölçütü bunalımı yaşamakta ve bu nedenle de belirsizlik teorileri biçiminde post modern yaklaşımlarla hem toplum tarihine ve hem de doğa tarihine ilişkin olarak içine düştüğü kaosu aşamamaktadır. Daha önceleri agnostisizm (bilinemezcilik), sonraları nihilizm ve bugün post modernizm nesnelliğe ilişkin hakikatin bilinmezliği, bilginin mümkün olmadığı, mümkün olsa bile aktarılamayacağına ilişkin görüşleriyle felsefi idealizmin en güçlü kalelerini oluştururken kuşkusuz Tarihsel Materyalizm biliminin Marksizm sonrası gelişimindeki zaaflara ve yetersizliklere yaslanmaktadırlar.

Lenin’in Materyalizm ve Ampriokritisizm eserinde de açıkça belirttiği gibi nesnel dünya bilimin olanakları ölçüsünde bilinebileceği gibi değiştirilebilir de. Nesnelliğin, insan toplumun ihtiyaçlarına göre değiştirilebilirliği toplum bilimle birlikte pozitif bilimlerin olanaklarına ne kadar bağlı ise söz konusu olanakların da gerek kavranışı ve gerekse pratikte olumlu kullanımı diyalektik materyalist felsefenin kılavuzluğuna o kadar muhtaçtır.

 Modern fizik de klasik fizik gibi maddeyi ve hareketi birbiri arkasına gelen ve yadsıma ve olumlamalarla bir biçimden başka bir biçime dönüşen bir çelişki olarak kavrayamadığı için olasılık ve zorunluluk, mutlaklık ve görelilik arasındaki ilişkilerin diyalektiğinin determinantlarını kavrayamamakta ve burjuva bilim çevreleri pozitif bilimlerde olduğu gibi toplum bilimde de süreç kategorisini belirsizleştirmekte, süreçlere karakterini veren determinantları tanımlayamamaktadır. Kuşkusuz, hareketin diyalektiğine böyle bir yaklaşım, kapitalizmi ön görülemez belirsiz süreçler boyunca ilerleyen son toplum biçimi olarak algılayan genel olarak burjuva felsefi yaklaşımlara özel olarak post modern felsefeye de karakterini veren bir subjektivizmin ürünü olduğu kadar tarihsel materyalizmin diyalektiğine ilişkin bir kavrayışsızlığın da sonucu olarak biçimlenmektedir.

 Sonuç olarak şunu da söylemek gerekir ki sınıf mücadelesinde dünden hareketle bugünü gerektiği gibi bilebilmek için savaşmayı göze alamayanlar yarını da bilemezler. Yarını bilebilmek için bugünü sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına göre bilebilmek, Mao’nun da belirttiği gibi halkın öğretmeni olabilmek için halktan öğrenmeyi de bilmek gerekir.



Ekim 2024
PSÇPCCP
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031 

Daha Fazla Makale Haberler