İlk sınıflı toplumdan itibaren her toplumun bağrında gelişerek doğan ve tarihsel olarak kendinden önceki sınıfa göre daha ileri olan (ama gerici sınıflar zincirinden kopmayan) yeni sınıfların egemenliğini sağlama temelinde toplumlar tarihini ilerleterek işleyen sınıflar mücadelesi yasası, kapitalist toplumla birlikte, gerici sınıflar silsilesinden kopan yeni devrimci sınıf olan işçi sınıfının doğup gelişmesi zemininde burjuvaziyle proletarya arasındaki mücadele ekseninde yepyeni bir niteliğe, bilimsel devrimci niteliğe büründü. Komünist Manifesto işçi sınıfı bilimi olarak sınıflar mücadelesi yasasını bilimsel sistematiğe taşıyarak toplumlar tarihinin ilerlemesinde yeni nitel bir çığır açtı. Kısacası, gerici sınıflar döngüsünde işleyen sınıflar mücadelesi yasası, tarihin en devrimci sınıfı olan işçi sınıfının doğuşu ve sınıflar mücadelesinin bilimsel teorisi olan işçi sınıfı biliminin doğuşuyla birlikte, felsefi, ideolojik, siyasi zeminde bilinçli devrimci niteliğe sıçramış oldu.
Bilimsel sosyalizm teorisinin işçi sınıfı mücadelesindeki ilk programsal yükselişi olan Komünist Manifesto ile, işçi sınıfı kendi iktidarı doğrultusunda ilk pratik adımı olan Paris Komünüyle devasa bir sıçrama tecrübesi kaydetti. Kısa süren işçi iktidarının bu tecrübenin dersleri ışığında, 17 Ekim Devrimi kalkışmasıyla ‘‘dört başı mamur‘‘ bir işçi sınıfı iktidarı ve sosyalist devlete sıçrama gerçekleştirilip, sosyalist kampa ilerleyen süreçle dünyada iki kutbun varlığı pratikleşmiş oldu. Emperyalizm ve Proleter Devrimler Çağını açan bu tarihsel sıçrama durmadı. 1949 Çin Devrimi yeni tipte bir devrim niteliğiyle proleter dünya devrim cephesine büyük bir güç ve ivme kazandırdı. Devrimler ardı ardına patlak verdi, dünyanın büyük bir bölümü devrimler dalgasıyla sosyalist kampta yerini almış oldu. Onlarca yıl süren sosyalist ve demokratik cumhuriyetler iktidar dönemi ve sosyalist dünya kampı gerçeği, başından itibaren emperyalist dünya gericiliğinin bilumum saldırılarına maruz kalmakla birlikte, sosyalist ve demokratik iktidarlarda izlenen yönetim hataları, çizgi problemleri nedeniyle ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldı. Giderek bu iktidarlarda ve bu iktidarları temsil eden komünist ya da devrimci parti yönetimlerinde yozlaşma, çürüme ve burjuvalaşma gündeme gelerek derinleşti. İktidarlar nitelik değiştirerek yeni bürokratik burjuva karaktere ve sosyal-emperyalist niteliğe dönüştüler. Özcesi, sosyalizmde geriye dönüşler baş göstererek bir çok kale Sosyalist kamptan düşerek sosyal-emperyalist bloğa dönüşerek gerici kampa katılmış oldu. Bu süreç sosyalist kamp içindeki ideolojik mücadele ve çizgi tartışmalarına tanıklık yapan bir süreçti de. Nitekim aynı tartışma ve çizgi sorunları hemen bütün sosyalist ve demokratik iktidar ve bura partilerinin içinde de cereyan ederek her yerde somut tehdide dönüştü. Yeni bürokratik burjuvazinin kıdemli temsilcileri olan Kuruşçev ve Brejnev iktidarı döneminde Sovyetler Birliği kapitalist restorasyon yolunda ilerleyerek sosyal-emperyalist niteliğe oturmuş oldu. Dünya komünist hareketi ya da sosyalist kamp, Sovyetler Birliği‘nin Kuruşçev-Brejnev liderliğindeki modern revizyonist çizgisi ile ÇKP-Mao Zedung‘un Komünist çizgisi arasında bölünerek ikiye bölündü. Sovyetler Birliği’nin büyük etkisiyle bir çok KP ve iktidar sosyal-emperyalist blokta yer alırken, ÇKP başta olmak üzere, o dönem aynı çizgiyi benimseyen Arnavutluk Emek Partisi (AEP) gibi kimi parti ve iktidarlar da sosyal-emperyalist blok karşısında komünist çizgiyi temsil ettiler.
Bu iki çizgi ve blok arasındaki ideolojik mücadele her KP içinde olduğu gibi, ÇKP içinde de cereyan ediyordu. Nitekim revizyonist çizgi bir çok kez ve yıllarca (sovyetler Birliğinde eğitim görmüş 29 kadrodan biri olan Van-Ming gibi ve sonraları Deng Siao-Ping gibi) ÇKP önderliğini ele geçirerek iktidarda kalıp revizyonist çizgisini hakim hale getirme ve Sosyalist Çin’i kapitalist restorasyon yolunda ilerletmek için büyük çaba ve mücadeleler ettiler. Mao Zedung, uluslararası revizyonist çizgiyle mücadele ederken, içerde de bu revizyonist çizgilerle mücadele ediyordu… Sosyalist kampın iyice zayıflayıp dağılma noktasına gelmesinden güç alan ÇKP içindeki modern revizyonist çizgiler Mao’nun komünist çizgisine karşı saldırılarını yoğunlaştırdılar. ÇKP renk değiştirmekle yüz yüze gelmiş, tehdit büyümüştü. Modern revizyonistler iktidara çöreklenmiş, despotça yönetim sergileme başlamış, Sosyalist Çin’i hızla sosyal-emperyalist niteliğe sürüklüyorlardı. Defalarca yinelenen düzeltme hareketleri, yayınlanan yönetmenlikler vb. sonuç vermemiş, artık veremezdi de.
Proleter Kültür Devrimi, sosyalist toplumdan komünist toplum yürüyüşüne ışık tutan bir sıçrama halkası oldu
Burjuvaziyi içerde, bizzat Komünist Parti içinde aramanın vakti geçmiş, dışsal olgu niteliğine bürünüp iktidar erkiyle siyasi gericiliğe terfi eden içerdeki bu burjuvaziyi, yeni bürokratik modern burjuvaziyi alaşağı etmenin zamanı gelmişti. Sınıflar mücadelesi sadece dışarda sürmüyor, içerde de aynı keskinlikte cereyan ediyordu. Sorun, komünist çizgi mi iktidara egemen olacak, yoksa modern revizyonist çizgi mi? Sosyalist Çin sosyalizm yolunda mı ilerleyecek, yoksa kapitalist restorasyon yolunda ilerleyip sosyal-emperyalist niteliğe bürünerek gerici dünyanın bir parçası mı olacak? İşte meselenin özü buydu. Mao, dayatılan bu tarihsel tercih karşısında kayıtsız kalamazdı, kalmadı. Büyük Proleter Kültür Devrimi tam bu ikilem karşısında, yani ‘‘burjuva iktidar mı, sosyalist iktidar mı, gerici Çin mi, Sosyalist Çin mi‘‘ tercihi karşısında Sosyalist Çin uğruna alınan Komünist tavır olarak anlam kazanıp gündeme geldi. Böylece, dünya proleter devrimler tarihinin sıçramalarına yeni nitel bir halka ekleyen anlamıyla ve tamamen yeni tipte bir devrim modeli olarak Büyük Proleter Kültür Devrimi tarih sahnesine çıkmış oldu. Sosyalizmi olanaklı kılan devrimler değişik biçimlerde tecrübe edilerek toplumların sıçramalı ilerleyişinin silahları olarak başarılı biçimde kanıtlanmıştı. Fakat sosyalist toplumdaki sınıflar mücadelesinin hangi biçimler alacağı ve hangi biçimler altında yürütüleceği, dolayısıyla sosyalist toplumda hangi sınıfın kazanacağının karara bağlanması ve sosyalizmin sürdürülerek ilerletilmesinin sıçrama silahının nasıl biçimleneceği henüz tecrübe edilmemiş, belirgin bir teori ve pratik halinde netleşmemişti. Büyük Proleter Kültür Devrimi bunu netleştiren bir tecrübe olarak, sosyalist toplumdan komünist toplum yürüyüşüne ışık tutan bir sıçrama halkası oldu. Proleter devrimler hazinesi yeni nitelikte bir devrim modeliyle güçlü bir silaha daha kavuşmuş olup zenginleşti.
Büyük Proleter Kültür Devrimi yeni bürokratik burjuvazi ve modern revizyonizmi iktidardan alaşağı etmenin aktüel silahıdır
Dünya devrimler pratiğine daha önce görülmemiş yepyeni bir devrim niteliği ve tecrübesi eklenirken, başta Sosyalist Çin olmak üzere, dünya ölçeğinde gençlik hareketi yansıması ve devrim dalgalarıyla büyük çalkantılara yol açıp evrensel karaktere bürünen ve doğduğu Çin’de kitleleri iktidar ve yönetime dahil ederek bu erkler üzerinde büyük inisiyatife kavuşturan devasa bir çığır açılıyordu. Bu çığır, proleter dünya devrim cephesine taşıdığı barutla yeni ufuklar açarak, ML ideoloji-bilimine nitel katkılar sunarak onu bir ileri evreye (MLM‘ye) taşımada zirve olan Çin Büyük Proleter Kültür Devrimi hamlesiydi. Bunu anlamak komünizm mücadelesi ve komünist hareket açısından olağan üstü bir önem taşır ki, devrimlerin korunarak nihai hedefe doğru ilerletilmesinde bu elzemdir.
Milyarlık nüfusa sahip Çin’de, bu yoğunluktaki kitlelerin doğrudan inisiyatif kullanarak gerçekleştirdiği bir devrim hareketi ve ayaklanmasında, istisnasız olarak bütün büyük kitle ayaklanmalarında yaşanan aşırılıkları öne çıkararak Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin önemini gölgeleyen ya da bizzat teşhir eden her saldırı, eğer bilinçli bir burjuva manipülasyon ve karşı-devrimci karalama kampanyasının bir saldırısı değilse, devrimi anlamayan ve kitlelerin ayaklanma hareketini mutlak biçimde kontrol etmeyi tasavvur eden sübjektif hayalciliğin düşüdür. Yaşanan aşırılıkların komünist kadroları da hedeflediği bilinmekle birlikte, bu aşırılıkların komünistler tarafından planlanmadığını, bilakis doğrudan inisiyatif alan kitlelerin iktidar ve yönetimden duydukları büyük rahatsızlığın ürünü olarak kendi inisiyatifleriyle gerçekleştirdikleri hareketler olduğunu kanıtlamaktadır. Kaldı ki, başta Mao olmak üzere, komünist kadrolar bu aşırılıkları tasvip etmemekle birlikte, aşırılıkların sorumluluklarını üstlenmektedir. Çünkü, kitlelerin öfkesi haklıdır ve kitleler ayaklandığında bu öfkeyi mutlak biçimde kontrol etmek imkansızdır. Ve kitlelerin gerçekleştireceği devrim böyle bir şeydir, devrim uğruna bundan sakınılmaz. Emperyalist gericiliğin tüm saldırılarına karşın, Büyük Proleter Kültür Devrimi yeni bürokratik burjuvazi ve modern revizyonizmi iktidardan alaşağı etmenin aktüel silahı, sosyalist iktidar ve devleti koruyarak ilerletmenin geçerli devrim biçimidir.
Sosyalist toplum ve iktidar şartlarında ve doğrudan mevcut KP ve sosyalist iktidarı hedef alan özelliği itibarıyla, yani KP ve sosyalist iktidar içinde gerçekleşen bir devrim olması nedeniyle, Kültür Devrimi niteliğinde tarif edilmesi onun bir siyasi devrim olmadığı anlamına gelmez. Aksine iktidarı hedefleyen ve değiştiren her devrim siyasi bir devrimdir. Siyasi bir devrimin barışçıl zeminde gerçekleşmesi, devrimci zor-şiddetten bağımsız gelişmesi mümkün değil, bilakis zorunludur. Kültür Devrimi’nin devrimci zor, şiddet unsurundan muaf olmasını düşleyenler, onun bir siyasi devrim olmadığı kavrayışına sahip olanlardır. Dahası, sosyalist toplumda sınıflar mücadelesinin ne kadar keskin cereyan ettiğini, hatta sınıflar mücadelesinin aktüel olduğunu anlayamayanlardır.
Büyük Proleter Kültür Devrim’i, 1966 yılının ilk aylarında, Sosyalist Çin‘de iktidara çöreklenmiş olan kapitalist yolcu modern revisyonist burjuvalara karşı, yani Çin Komünist Partisi ve devlet iktidarını ele geçirerek yozlaştırmış olan KP içinde doğan içerdeki yeni bürokratik burjuvaziye karşı, bizzat Mao Zedung tarafından 16 Mayıs 1966 yılında ‘‘Ülkeyi diktatörce yöneten yerel ve ulusal liderliğe karşı ayaklanma‘‘ çağrısı yapan genelgeyle esas olarak başlatılmış oldu. Fakat Kültür Devrimi‘nin tam olarak atağa geçtiği, bu anlamda fiilen başladığı tarih 1 Ağustos 1966 tarihidir. 1966 yılı Ağustos ayına gelindiğinde, öğrencilerden oluşan Kızıl Muhafızları örgütleyen Mao, ‘‘revizyonist karargahları bombalayın‘‘ direktif şiarıyla revizyonistlere karşı kitlelerin sert-yakıcı mücadele fitilini ateşledi. Böylece, devrim bir şiddet hareketine dönüşerek hedeflerine doğru ilerleyen biçime daha yakıcı kuvvetle oturmuş oldu. Devrim siyasi niteliğe oturarak devreye girmişti.
Komünist Parti ve devlet iktidarını gasp ederek bizzat bu mevkilerdeki çürümeyle içte doğmuş olan yeni burjuvazinin, diğer adıyla kapitalist yolcu modern revizyonist bürokratik burjuvazinin, Sosyalist Çin’i kapitalist restorasyon yoluna sokarak geriye dönüşler silsilesine eklemleme çabası, ‘‘burjuvaziyi dışarıda aramayın, bizzat Komünist Partisi içinde arayın‘‘ diyerek sınıflar mücadelesi analizine yeni bir açı getiren Mao Zedung liderliğinde gelişen Büyük Proleter Kültür Devrimi hamlesiyle boşa çıkarılıp bertaraf edildi.
BPKD, dünya devrimler tarihinde yer almış bilinen diğer devrim modellerinden farklılıklar arzeden yeni bir devrim tipidir
Komünist Parti ve devlet iktidarı karşı-devrimci revizyonistlerden esasta temizlenerek Sosyalist Çin ve Komünist Partinin niteliği yeniden emin ellere alındı. 1966 devriminden Mao’nun ölümüne (1976) kadar geçen 10 yıl komünistlerin egemenliğinde sosyalist dönem olarak yaşandı. Mao’nun, ‘‘ileride bir kaç Kültür Devrimi‘ne daha ihtiyacımız olacak‘‘ şeklindeki sözü, tehlikenin kesin biçimde ortadan kaldırılmadığını, emperyalist dünya gericiliğinin varlığı gibi, içerdeki burjuvazinin de varlığını sürdürdüğü, dolayısıyla sınıflar mücadelesinin daha da sertleşerek uzun yıllar devam edeceğini işaret ediyordu. Nitekim, tam da bu analitik tespit temelinde, Mao’nun ölümsüzleştiği 1976 yılında, yani Mao’nun ölümünden sonra, modern revizyonist yeni burjuvalar karşı-devrimci darbelerini gerçekleştirerek iktidarı yeniden ele geçirdiler. Sosyalist Çin, bu karşı-devrimci darbe ile kapitalist dünya cephesine iltihak etmiş oldu. Bugünkü emperyalist Çin, Kültür Devrimi’nde olduğu gibi, ‘‘Kızıl bayrağa karşı, kızıl bayrak‘‘ sallayarak kendisini kamufle eden karşı-devrimci kapitalist yolcu yeni bürokratik burjuvazinin mirasıyla gelişen ve bizzat onun ürünü olan Çin’dir.
Büyük Proleter Kültür Devrimi, ideolojik, kültürel, siyasi zeminde proletarya önderliğinde bir sınıf ve emekçi halk kitlelerinin devrimi niteliğindedir. Bu özellikleriyle diğer proleter ve halk devrimleriyle aynı siyasi karaktere sahiptir. Ne var ki, Büyük Proleter Kültür Devrimi, tarihsel gelişim zemini, biçimi ve nitel muhtevası itibarıyla diğer devrimlerden farklılık gösterir, özel önem taşır. Bu anlamda, BPKD, dünya devrimler tarihinde yer almış bilinen diğer devrim modellerinden farklılıklar arzeden yeni bir devrim tipi ya da tarzıdır. Aynı zamanda ML ideoloji ve devrim teorisi açısından da yeni bir açıyı ifade eder. Tam da bundandır ki, ML ideolojinin yeni nitel gelişim evresi olan MLM düzeyine ulaşmasında belirleyici faktör olarak rol oynar.
BPKD’nin diğer devrim biçimleri karşısındaki farklı özellikleri ya da anlam ve önemi oldukça derin ve ayrıntılı bir arka planda yatar. Bunlardan tipik ve başat olan özgün yanları şöyle özetlemek mümkün; her devrim biçimi açık, berrak ve cepheden dış düşman sınıfa karşı bir savaşım içinde gelişirken, BPKD bunun çok daha karmaşık, çok daha sinsi ve çok daha tehlikeli olan içte bulunan düşman sınıfa ve içte öbekleşerek gizlenmiş olan burjuvaziye karşı bir savaşım biçiminde gelişti. Daha çıplak söylersek, yaşanmış bütün sınıfsal siyasi devrimlerin hepsi istisnasız olarak, feodal, kapitalist gibi bilumum gerici, burjuva sınıflar sistemi, devleti ve iktidarları şahsında ve bunların egemenlik koşullarında, bunlara karşı açık sınıf savaşımı biçiminde yaşandı. Oysa, BPKD, gerçekte revizyonist-burjuvalaşmış da olsa, somut olarak Komünist Partisinin iktidarda olduğu sosyalist toplum ve devlet koşulları altında, sosyalist ve komünist sıfatları kullanan bir iktidar, sistem ve burjuvazinin egemenliği altındaki bir devlette, toplumda yaşandı. Meselenin asıl zorluğu ve çetrefilliği de buradan gelir. Kaba bakışla, ‘‘sosyalist‘‘ iktidara karşı, sosyalist iktidar mücadelesi veriliyor, bu şartlarda bir devrim gerçekleştiriliyordu.
Bu devrimde Kültür ibaresinin yer edinmesinin bir gerekçesi de, devrimin sadece siyasi görev ve mücadeleyle sınırlı olmayıp, son tahlilde ideolojik, kültürel dönüşüm eksenli bir mücadele zeminine oturmasının zorunluluğundan ileri gelmektedir. Komünist ve sosyalist maske altına gizlenerek iktidara oturmuş olan yeni tipte burjuvazinin gerçek yüzünün deşifre edilmesi, revizyonist çizgi ve kapitalist yolcu yönelimlerinin kitlelere gösterilerek siyasi hedef haline getirilmesi, ancak kitlelerin de etkin olarak katıldığı ideolojik, kültürel mücadele muhtevasının kullanılması ile başarılabilirdi. Şekere bulanmış mermiler toplumsal kesimleri olduğu gibi, bir çok komünisti de zehirlemişti. Kızıl muhafızlara karşı, ‘‘kızıl muhafızlarla‘‘ mücadele ediyordu revizyonist burjuvazi. Dahası, ‘‘Kızıl Bayrağa karşı, ‘kızıl bayrak‘‘ sallayan bir düşmanla karşı karşıyaydı komünistler.
BPKD, diğer devrim biçimlerinden farklı olarak, ancak sınıfların yeni analizi ile mümkün olabilirdi, oldu. Burjuva veya gerici sınıflar toplumsal sisteminde değil, sosyalist sistemde ve Komünist Partisi içinde düşman sınıf tespit ediliyordu. Düşmanın-burjuvazinin içerde aranması gibi, yeni bir düşmanla, yeni bir hedefle karşı karşıyaydı ve buradaki burjuvazinin siyasi hedef ve düşman olma olgusuyla karşı karşıyaydı BPKD. Halk kitlelerine uygulanan modern burjuva diktatörlük, formel olarak proletarya ve halkın kendi iktidarının, yani Komünist Partisi ve sosyalist iktidarın, kendilerine baskı uygulaması biçiminde kitlelerin karşısına çıkıyordu. Bu, son derece karmaşık ve zor bir tablo ortaya koyarken, bu koşullar altında kitlelerin devrime kalkıştırılması ender bir eylem olarak başarılmak durumundaydı. Ve bu yapıldı.
Milyarlık nüfustan oluşan bir toplumda, yüz milyonlarca kitle harekete geçiyordu, geçirildi. Dahası, bu devasa kitle hareketi örgütlenerek saptanmış hedefler doğrultusunda harekete geçirilerek yönetilebildi. Kimi aşırılıklardan söz edilse de, bunların her devrim hareketi, ayaklanma-isyan süreci içinde görülen ve öfkeli kitlelerin anlaşılır olan genel taşkınlıklarıdır. Bahis konusu milyaralık nüfusta veya yüz milyonlarca kitlenin devrime kalkıştığı bir ortamda istem dışı aşırılıkların yaşanması son derece anlaşılırdır. Zira, devrim, devrim hareketi, zevk içinde kolayca yenilir bir ziyafet değildi. Dille konuşulan, yazıyla süslenen güzellemelere ise hiç benzemezdi. Bu doğru, bu yanlış telaffuzuyla giderilebilecek bir tahkim kolaylığı ya da bir vidayı sıkılaştırmakla hal olacak mekanik bir arızaya benzemez devrim sürecinin dinamizmi ve sorunları.. Uzlaşmaz karşıtlık içindeki iki sınıfın köklü düşmanlık temelinde şiddet ve silaha dayalı kanlı biçimde yürüttüğü bir iktidar savaşıdır devrim. Devrim, siyasi iktidar odaklı uzlaşmaz çelişkilerin çözüm metodu olarak amansız doğaya sahiptir; hoş görü ve centilmenlikle yürütülebilecek bir eylem değildir.
Sorunu hep dışarıda arayan klasik yaklaşımın eksikliği Kültür Devrimiyle açığa çıkarılıp düzeltilerek tamamlanıyordu
Mevcut ‘‘Komünist Parti‘‘ ve ‘‘sosyalist‘‘ iktidar yönetimi proletarya ve halkın çıkarlarını temsil etmekten uzaklaşmış, burjuva bencil çıkarların göbeğine saplanarak siyasi olarak gericileşmişti. Bu, içte yürütülen uzun ideolojik çizgi mücadeleleri ve düzeltme kampanyaları gibi bir dizi çalışmalar içinde giderilemedi. Burjuvazi egemenliğini koruyup, kapitalist restorasyonda ısrar ederek ilerledi. İdeolojik mücadele dönemi yerini siyasi mücadeleye bıraktı, bırakmak zorundaydı. Çünkü revizyonist çizgi yeni burjuvazi olarak siyasi iktidarda örgütlenmiş, egemen hale gelmişti. İktidar kullandığı sosyalist maskeye karşın, proletarya ve halkın çıkarlarına düşman bir odağa dönüşmüştü. Değiştirme ve düzeltme çalışmaları yetersiz kalarak bir devrimle alaşağı edilmelerini gerekli kılmıştı. Mücadele siyasi muhtevaya bürünerek bir devrim meselesine dönüştü. BPKD tam da bu şartlarda devreye girdi. Sosyalizm altında kapitalizmin örgütlenip egemen hale gelmesine müsamaha edilemezdi. Proletarya ve halkın çıkarlarını korumak, BPKD’nin temel niteliği ve yükseldiği ana halkaydı. Bu halka kavranmadan yozlaşmış da olsa, ‘‘Komünist Partisi‘‘ ve ‘‘sosyalist iktidara‘‘ isyan edilemez, yeni burjuvaziye kahredici darbe indirilemezdi. Halkın ve proletaryanın çıkarları esas alındığındandır ki, iktidar burjuvaziden alınıp gerçek sahiplerine devredilebildi. Şayet siyasi amaç ve hedeflerinden kopan ‘‘burjuva karargahlar‘‘ proletarya ve halkın çıkarları temelinde ‘‘bombalanmasaydı‘‘ kuşkusuz ki iktidar geri alınamazdı.
Geriye dönüşlerde ya da sosyalist sistem içindeki sınıf çelişkilerinin boy göstermesinde, sorunu hep dışarıda arayan klasik yaklaşımın eksikliği Kültür Devrimiyle açığa çıkarılıp düzeltilerek tamamlanıyordu. Düşmanı dışarda aramak ya da sadece emperyalist burjuvaziyle tanımlamak veya burjuvaziyi yalnızca Komünist Parti dışında aramak yetersiz ve hatalıydı. Oysa sınıflı toplum olan sosyalizm, kaçınılmaz olarak sınıf çelişkileri ve sınıflar mücadelesine de yataklık ediyordu. Hatta en keskin sınıf mücadelesine ev sahipliği yapıyordu. Ve orada kimin kazanacağı henüz karara bağlanmış değildi. Nitekim sosyalist iktidarları içten fetih ederek kapitalist-emperyalist sistemlerin yeniden inşa edilmesi bunu kanıtlayan gelişme olarak gecikmedi.
Sosyalizmin taktik yenilgisinde(geriye dönüşler olgusunda), sosyalizmde sınıflar mücadelesi ve sınıfların tahlil-tespiti ile birlikte, burjuvazinin ve sosyalizm düşmanlarının içerde/KP‘lerde aranmaması, dolayısıyla karşı-devrimci girişimlere dönük yetkin tedbirlerin geliştirilememesi doğrudan rol oynar, oynamıştır. Proletarya diktatörlüğünün sağlamlaştırılarak sürdürülmesi, dolayısıyla kapitalizme geriye dönüşlerin önlenmesi ancak bu kavrayışla olabilirdi. Kültür Devrimi bu eşiği kıran ilk ışık oldu. Kısacası, sosyalist toplumda sınıflar mücadelesi ve devrim olgusunun biçimi Kültür Devrimi tarafından derin bir teorik miras olarak komünist harekete armağan edildi.
Kültür Devrimi bir dizi toplamın oluşturduğu siyasi eylem olarak ML’nin teorik, pratik hazinesine katkılar sunup onu yeni nitel aşamaya ilerletti
BPKD, Mao’nun ‘‘Kitleler yıkılmaz tek kaledir‘‘ görüşüne sıkıca yaslanır. Tabandan başlatarak geliştirdiği Kültür Devrimi bu görüşün pratiğe yansıyan davranışıdır. Kitlelerin eseri olan devrim, ancak kitlelerle birlikte, kitlelerin eliyle gerçekleştirilebilir ve kitlelerin eliyle korunup garanti altına alınabilinirdi. Kitlelerin kendi eserine sahip çıkmasını teşvik ederek olanaklı kılan ve bu eserin korunması için yenilmez tek güç olan kitlelere başvurmak devrimin mantığına uygun olandı. Mao, Kültür Devrimi‘nde buna bağlı hareket etti ve bunu en yalın sadelikte uyguladı. Kitlelerin üstünde hiç bir inisiyatif tanımayarak bütün inisiyatifi kitlelere tanıdı, bıraktı. Kuşkusuz ki, kitlelerin doğru yönetilmesinde rol oynayarak müdahalelerde bulundu. Ancak, harekete geçmiş olan kitlelerin inisiyatifini kıran ya da boşa çıkaran hiç bir davranışa girmedi ve buna dönük serzenişlere de pirim vermedi. Kadroların, hatta yaşlı kadroların Mao’ya sunduğu şikayetler, Mao tarafından ‘‘kitlelere güvenin, onları takip edin, onlardan korkmayın‘‘ ama yapılan yanlışlara karşı da kitlelerin öfkesinin haklı olduğunu söyledi.
Kültür Devriminin en temel farklılık ya da özelliklerinden biri de, hiç şüphesiz ki, diğer devrimlerde görülmemiş biçimde, kitlelerin devrimde doğrudan özne olup karar vererek uygulama, yetki ve inisiyatifi ellerine alma, Komünist Partisi ve sosyalist kılıflı yöneticilerine ve otoriteye büyük bir cüretle eylemde bulunmasıdır. Demokrasiyi ellerine alarak her türlü nüfuzu kullanma durumuna geçmeleridir. Devrimi kendilerinin başlatmış olmasıdır. Zira, Mao’nun afiş ve şiarlarından önce, kitleler kendiliğinden duvar yazıları, afişler vb yoluyla eleştirilerini açıktan yükseltmiş, kesin bir mücadeleye başlamış durumdaydılar. Mao, bu nesnel zemin ve gelişmeler temelinde sürece müdahale edip doğru yöne kanalize eden ve hedef gösteren direktifleriyle süreci biçimlendirdi. Ki, bundan önce Mao’nun çabaları düzeltme kampanyaları temelinde yürümekteydi. Kitleler Mao’ya da işaret veren oldu.
Yalnızca ölüler hata yapmaz derken, tam da komünistlerin de, Komünist Partilerin de hatalar yapabileceğini, hatta yozlaşıp renk değiştirebileceklerini ve nihayetinde karşıtına dönüşebileceklerini anlatıyordu Mao. Çelişki yasasına ilişkin ortaya koyduğu sentezler Mao’yu pratikte doğruluyordu. Karşıtlar birbirine dönüşürler derken, bunu toplumdan ve insandan, elbette Komünist Parti’lerden bağımsız bir şey olarak söylemiyordu. Mao’nun bu felsefe derinliği, Komünist Parti’lerin yozlaşıp karşıtlarına dönüşmesiyle toplumsal, sosyal, siyasal yaşamda karşılık buluyordu. Putlar ve tabular yıkılıyor, büyük bir alt-üst oluş kitlelerin eliyle gerçekleşiyordu. Dokunulmazlar ve imtiyazlılar ayrıcalıklarından ediliyor, kitlelerle eşitleniyordu. Komünistlik sıfatı çürümeyi saklama zırhı olmaktan çıkıyordu. Yeni burjuvazi bu zırhların altından çıkıyordu. Kitleler ve devrim kimlerle savaşması gerektiğini büyük bir yetenekle açığa çıkarıp, komünizm yürüyüşüne büyük bir güç aktardı. Kültür Devrimi bir dizi toplamın oluşturduğu siyasi eylem olarak ML’nin teorik, pratik hazinesine katkılar sunup onu yeni nitel aşamaya ilerletti. ML aşamasından MLM aşamasına sıçramada BPKD en belirleyici son halka oldu. Yeni bir devrim modeli, kitlelerin belirleyici ve doğrudan inisiyatifinin egemenleştirilmesi, sınıflar mücadelesinin sosyalist toplumda keskinleşerek devam ettiği ve bunun sürdürülmesinin biçimi, dolayısıyla devrimi ve sosyalizmi müdafaa ederek ilerletmenin yolu vb. BPKD’nin ML teoriye belirgin katkılarıdır ki, MLM aşamasında BPKD’nin belirleyici olması buradan ileri gelir.
BPKD’nin karakteristik özellikleri, onu evrensel değere taşıdı. Kültür Devrimi‘nin dayandığı gerekçe ve açıkladığı argümanlar, sınıflar mücadelesinin değişik biçimler altında sürdürülmesi, sosyalist devrimin korunup ilerletilerek komünist topluma doğru ilerlemesinin önündeki engellerin aşılaması için yol açıcı yeni bir perspektif durumundadır. Sosyalizm böyle ilerleyecek, ilerletilebilecektir. Bugün karşılaşacağımız yozlaşma, çürüme, yabancılaşma gibi unsurların yarattığı tehlike, bu tehlikeye karşı mücadelenin, ideolojik mücadelenin önemi, bu tehlikenin iktidar olarak örgütlendiği koşullarda aldığı siyasi niteliğin yalın olarak görülmesi ve buna karşı mücadele metodu belirlenmiş durumdadır ki, bu Kültür Devrimi‘nin eseridir. Kültür Devrimi‘nin başarısı ezilen dünya proletaryası ve halklarının elinde bir silaha dönüştü. Yeni tipte modern burjuvaziye karşı mücadelenin metodu billurlaştı. Yeni burjuvazi, yeni devrimle alaşağı edildi. Devrimler hazinesine yeni yetenek ve üstün bir yol eklendi.
Kitlelerin kendiliğinden mücadelesine tanık olsa da, bu mücadeleyi siyasi hedefler doğrultusuna koyan BPKD, ne bir rastlantıydı ne de anlık bir patlamaydı. Bilakis, derin bir gelişim ve mücadele süreciyle örülü bir arka plana sahip, hedefleri bağlamında bilinçli bir gelişmeydi. Mao Zedung yoldaş, parti ve iktidarda yaşanan yozlaşmalara karşı, ‘’üç kötülüğe karşı mücadele’’den başlayıp, ‘‘beş kötülüğe karşı mücadele‘‘ kampanyalarıyla yürüttüğü düzeltme çalışmaları, sonraki yıllarda ‘‘yüz çiçek açsın, yüz düşünce akımı yarışsın‘‘ siyasetleriyle ve yine ‘‘Sosyalist Eğitim Kampanyası‘‘ gibi süreçlerle kazanma-değiştirip dönüştürme politikası temelinde sistemli bir mücadele yürüttü. 1958 yılında başlatılan Büyük İleri Atılım kampanyası son derece değerli bir adımdı ve döşenen yol taşlarındandı. İşte 16 Mayıs 1966 genelgesiyle fiilen ilan edilen Kültür Devrimine böyle gelindi. 15 Kasım 1965 yılında bir tiyatro oyununun eleştirisi biçiminde yazdığı makale ile Kültür Devrimine doğru yol işaretlerini verdi. Dahası, Kültür devriminin başlamış olduğu 1966 yılı içinde de benzer çabalarını, 16 maddelik kararnameyle Kültür Devrimi‘nin hedefindekileri ile taraftarlarını ayrıştırmayı amaçladı.
Kültür Devrimi‘yle başlayan büyük mücadele ivmesi ve değişim dinamizmi adeta Çin toplumunun çehresini değiştirdi. İdeolojik, kültürel ve siyasi sonuçları belirgin biçimde görülen devrim süreci sonrasında canlı siyasi ortam uzun bir süre devam etti. Meclisler ve Şangay Komünü kısa sürecin önemli gelişmeleri ya da sonuçlarıydı. Toplumsal kültür ve değer yargılarında ileriye dönük keskin değişimler göze batarcasına yaygınlaştı. Gelişen devrimler ve gençlik hareketinde bu siyasi nüfuzun etkileri doğrudan yer alıyordu. Coğrafyamızda da yankı bulan gençlik hareketi büyük bir dalga olarak patladı. 68 Gençlik Hareketi, 71 devrimci çıkışını koşullayarak günümüz devrimci komünist hareketini belirleyen kaynak oldu. Ülkedeki işçi-köylü hareketi bu gelişime nesnel şartlar sunarken, ideolojik esin Kültür Devrimi ve onu takip eden devrimler dalgasından alınıyordu. Nitekim, Kaypakkaya, ‘‘Kültür Devriminin ürünüyüz‘‘ diyerek söz konusu ideolojik-kültürel tesirin somut olguya dönüştüğünü ortaya koyuyordu. Kaypakkaya‘nın, partinin menfaatiyle halkın menfaatinin çatıştığı durumda, tavrımız halkın çıkarlarından yana olmalıdır şeklindeki kavrayışıyla Kültür Devrimi‘nin özümsenme derecesini de ortaya koyuyordu.
Kültür Devrimi, siyasi sonuçtan bağımsız olmamak kaydıyla ve siyasi neticelere vardırılması şartıyla, ideolojik-kültürel mücadele ve dönüşümün can alıcı yapısal bir mesele olduğunu siyasi devrim muhtevasıyla ortaya koyarak kanıtlamıştır. Yeni revizyonist burjuvaziyle savaşım metodunu karara bağlayarak proletarya ve halk kitlelerinin eline büyük bir silah veren Kültür Devrimi, ideolojik-çizgi mücadelesinin devrim yürüyüşünde ne kadar önemli olduğunu, bu mücadelenin ertelenmeksizin bugünden yarına kesintisiz ve kararlı ve ilkeli biçimde yürütülmesi gerektiğini, adı Komünist de olsa hiç bir birey ve kurumun mutlak garanti ve güvence sahibi olamayacağını, yanı başımızda burjuvazinin filizlenip boy verebileceğini çıplak biçimde ortaya koyarak kanıtlamıştır.