Bizimle iletişime geçin

Perspektif

Siyasi İlkeler, İlkeli Siyaset ve Sınıf Savaşı…

Yaşamın üretkenliği çelişki ve sorunların da yenilenerek zenginleşmesini sağlar. Bu yaşamsal gerçekten başlayarak teoriye gitme yerine, teoriden başlayarak yaşam gerçeğini açıklama gibi bir zorlama egemen haldir.

Dört başı mamur bir siyaset ve siyasi pratiğinden söz etmek, eşitsiz gelişme yasası, diyalektik kanun ve bilgi teorisi açısından olanaksızdır. En yetkin ve yetenekli siyaset, kitlelerden kitlelere siyasetidir. Kitlelere ve kitle temeline dayanan siyaset, onların somut taleplerini konu alan bilimsel siyasettir. Bu bağlamda, proleter devrimci siyasetin, politik çatışma ya da taktik siyaset kapsamında, zam ve pahalılığa ters orantılı olarak ücretlerin düşük olmasıyla çekilmez hale gelen yoksul yaşam şartlarının değiştirilmesini taktik mücadele merkezine koyması ve reformlar uğruna mücadele siyasetini etkili olarak yürütmesi doğru olacaktır. Kitlelerle birleşmek ve onları örgütleyerek harekete geçirmek ancak bu somut talepler siyasetiyle ivme kazanabilir…

Sınıfsız siyaset ve siyasetsiz sınıf yoktur. Her siyasi sınıf kendi çıkarlarına uygun siyaset yapar ve sınıf çıkarlarının siyasetini güder. Siyasette ilke sorunu ya da ilkeli siyaset ve ilkesiz siyaset sınıfların niteliğine bağlı olarak gündeme gelir.

Devrimci siyaset, burjuva siyasete karşın, geniş görev ve işlevsel rol alanını ilkelerle belirler ya da sınırlar. Burjuva siyaset salt pragmatist iken, devrimci siyaset uzun vadeli-stratejik yapısıyla pragmatizm ve popülizm gibi darlıklardan uzaktır… Stratejik siyasetin ihmal edilmezliği tartışmasızdır. Fakat siyasetin stratejik ve taktik nitelikleri ayrı yeteneklerle ayrışır. Taktik siyasetin esnekliğe dayanan manevra kabiliyetiyle gösterdiği yetenek, katı ilkelerle koşullanan stratejik siyasete alan açarak destek ve güç verir. Taktiğin stratejiyi kemirmemesi elzemdir ve bu, ikisinin önemlerine uygun olarak uyumlu tarzda ele alınmasıyla mümkündür. Kuşkusuz ki, strateji ana doğrultudur ve stratejik siyaset belirleyici temel, taktik siyaset ise stratejik siyasete oranla talidir. Ancak, birinden birini ihmal etmek tamamen siyaset hatasıdır…

Siyaset her bakımdan bir ihtiyaçtır ve ihtiyaçlardan doğan örgütün olmazsa olmaz değerinde bir bileşenidir. Siyaset ve onun maddi gücü olan örgüt, sınıfın veya insanın hedef ve amaçlarına ulaşmasının, çıkarlarını koruyarak temsil etmesinin ve bu temelde örgütlenip birleşerek güç olmasının temel aracıdır. Sınıfın ve insanın, siyaset ve örgütten başka kullanabileceği bir silahı yoktur. Onun tüm eylemi bu araçlar üzerinden ve bu araç yeteneğiyle gerçekleştirilir. Günümüzde olduğu gibi, toplumların geçmiş tarihinde de değiştirme, iyileştirme, geliştirme ve ilerletme eyleminin teori-pratiği bu kaynağa dayanır. Bugünün tüm yetenekleri dünün birikimleri üzerine inşa olmuştur. Tarih sürekli ilerlemiş, ileriye doğru gelişmiştir. Evrimsel ve devrimci gelişmelerin tümü tarihsel zincir üzerinde ilerlemiştir. Kâh evrimsel ilerlemeyle kâh devrimsel ilerlemeyle ama son tahlilde nicel birikimlerin nitel patlamalara varması biçiminde devrimsel sıçramalar yolunu izlemiştir…

Tecrübelerden öğrenmek temel bir bilim prensibidir. Bu, aynı zamanda tarihten öğrenme anlamına gelir. Doğru tarih bilincine sahip olmayanların doğru bir gelecek inşa edemeyecekleri tamamen doğrudur. Bilimsel olan, tarihi bütünlük içinde, her halkasıyla birbirine bağlı ele almak ve her yeninin eskinin bağrında filizlendiği gerçeğinden hareket etmektir…

Sınıfın kendi örgütüne sahip olmasının kısa geçmişi

İnsan türü yaşamını sürdürmek için hırçın doğa ve yabanıl yaşam tehditlerine karşı korunma mücadelesi verdi. Barınma ve beslenme sorunu buna paralel mücadelesini biçimlendirdi. Kendisini korumak, barınmak ve beslenmek zorundaydı ayakta kalmak için. Topluluklar halinde yaşamak bunun bir gereksinimiyken, av aletlerinin yapılması ve sonra üretim zemininde tarım ve hayvancılık bu sürecin belirli gelişim aşaması olarak gündeme geldi… İnsan topluluklarından toplumsal yaşama geçme, büyük iş bölümlerinin bir sonucu olarak gelişen süreç olarak ifade edilebilir. İlk insanın bu yaşam tecrübesi bilginin bilime dönüşmesinin de gelişim yoluydu. İnsanın temel gereksinimleri karşılama çabası yeni araçları veya bu araçların yapımını koşullayan etmendi. İhtiyaçtan doğuyordu topluluklar halinde yaşamak, aletler üretmek, yerleşik yaşama geçerek tarım ve hayvancılık yapmak.

Topluluklar halinde yaşamak insanın ilk örgütlenmesi, ilk birliğiydi. Örgüt ve örgütlenmek veya birlik olmak, doğrudan ihtiyaçların dayatması olarak insan aklında yer ediniyor, bilgiye ve giderek bilime dönüşüyordu. Bilginin sistemli niteliğe bürünmesiyle gelişen bilim aşaması, insanın temel yaşam ihtiyaçlarını karşılama, güvenliğini sağlama ve daha refah bir yaşam kurmasında büyük gelişmeler gösterdi. Değişerek farklılaşan ihtiyaçlar, kaçınılmaz olarak yeni araçlar, yeni üretim biçimi ve ilişkilerinin de gelişmesine yol açtı. İnsan bu refah ve iyi yaşam mücadelesinde yeni araçlarla birlikte, örgütlenme ve mücadele biçimleri de geliştirdi.

Örgüt, ilk haliyle, köle sahiplerinin köleleri zapt etmek, isyanlarını bastırmak ya da kaçmalarını engellemek için başvurdukları araçtı. Devlet bu zeminde doğdu; devlet örgütlenmesi bu basit örgütten türedi ve devasa bir baskı örgütüne dönüştü. Gerici sınıflar örgüte ve devlet denen baskı örgütüne sahip olan tek sınıftı. Ne kölelerin ne de serf ve köylülerin uzun tarihsel dönem boyunca bir örgütü yoktu; kendiliğinden gelişen veya patlayan isyan ve ayaklanmalar dışında bu sınıflar örgütsüz olup örgüte sahip değillerdi.

Kendiliğinden gelişen isyan ve ayaklanmalar tecrübesi, sınıfın kendisi için sınıf olmaya başladığı aşamaya kadar ilerleyerek örgütlenme ve mücadele bilinçlerini geliştirdi. Kendi sınıf örgütleri, köylü savaşları ve işçi sınıfı mücadelelerinin yoğun olarak yaşandığı 1800’lü yıllara dayanır ki, bu örgütler esas olarak Komünist Manifesto, İşçi Birlikleri ve Komünist Liga süreçlerinde somutluk kazanır. Birlik bütün bu süreçlerin temel bir sorunu ve ana bir görevi olarak gündemdeydi. “Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşin!” şiarı bu tarihsel dönemin ve birliğin en somut biçimi ya da hedefiydi. Ogün bugündür işçi sınıfı kendi örgütüne sahiptir ve bu örgütüyle ezilip sömürülen halkları birleştirme amacını aktüel tutmaktadır. Kısacası, birlik, bütün sınıflar mücadelesi sürecinin bir ilkesi olarak proletarya ve onun öncü örgütü tarafından sıkı sıkıya savunulup uygulanmaktadır…

Mücadele biçimlerini ve örgütlenme araçlarını birebir aynı olarak kullanmak dogmatizmdir!

Ne yazık ki bugün, proletarya ve partisi adına hareket eden siyasi hareketlerin birçoğu tarihten öğrenme konusunda ciddi zayıflıklar taşımaktadır. Birlik sorunu da bu zaafların başlıca konusu olarak yer tutmaktadır. İlkeli davranma adına ilkeler iğdiş edilmekte, MLM teorinin canına okunmaktadır adeta. Yaşam çelişkilerini okumaktan uzak kalan bu anlayışlar daha çok ilkeleri veya ilkeli olmayı kendine kılıf edinirler. Ve bu bayat bir manipülasyondur. Nesnel yaşam gerçekleri ve devrimci ihtiyaçlarını dikkate almadan, bütün bunları yapay zorlamalarla bağladıkları “ilkelere” sıkıştırıp siyaset yeteneğini inkar etmektedirler. İlkelerin emrettiğinin tersine, ilkeleri yanlış yorumlayarak, yaşam çelişkileri ve devrimci ihtiyaçları bu hatalı yorumlarına esir etmektedirler. Yeni ilkeler geliştirmeden, teori ve siyaseti ilerletmeden, sahip tuttukları eski biçimleri yeni çelişki ve yaşam gerçeğine giydirmeye çalışmaktadırlar. Oysa, teori pratikten çıkar ve ondan sonra dönüp pratiğe yön verir. Lakin, ilgili hatalı anlayışlar, yaşam gerçeği ve çelişkiler pratiğini teoriye, daha da doğrusu eski olan teoriye uydurmaya çalışmaktadırlar. Olguya, çelişkiye ve devrimci gerçeğe bakma yerine, eskimiş fikirlerine ya da teori ve bilginin eskimiş olan yanlarına sarılmaktadırlar. Değişim süreklidir deyip, hiçbir şeyin değişmediğini iddia etmek bu anlayışların tutarsızlığı ya da çelişkisidir.

Manipülasyon ve demagojiye yer vermemek için söyleyelim ki, bilimsel teorimizin eskidiğini asla söylemiyoruz. Bilakis MLM ideoloji-komünist teori ve komünist devrim ilkeleri tamamen aktüel ve geçerlidir. Bu doku, sıkı sıkıya tutunulması gereken bilimse temelimizdir. Değişim adına her şeyi ret ve inkâr eden ucu açık değişim argümanını sakıncalı ve anti-bilimsel olarak değerlendiriyoruz. Esasta da bu yaklaşımın arkasında neo-liberal, post modern burjuva ideoloji türevleri yatmaktadır.

Buna karşı politik uyanıklık reddedilemez bir ihtiyaçtır. Fakat, “körü kürüne bağlılık, tutuculuk, statükoculuk ve dogmatizm” gibi türevlerin, değişimi reddeden yaklaşımı da bilimsel olamaz, benimsenemez. Her şey değişmiş, teorimiz eskiyerek modası geçmiş değildir. Lakin, strateji ya da taktikler bağlamında eskimiş olup geliştirilmesi gereken yanlarının olduğu da inkar edilemez. Daha doğrusu, teorimizi sabit tutma, somut koşulları ve bunlardaki değişimi dikkate almama gibi bir lüksümüz olamaz. Teorimizi, siyaset bağlamında strateji ve taktiğimizi nesnel şartlar temelinde geliştirmek, yenilikler gerçekleştirmek diyalektik bir gereksinim, bilimsel bir zorunluluktur. Mücadele biçimlerini, örgütlenme araçlarını, kullanılan yöntem ve metotları değiştirmeksizin birebir aynı olarak kullanmak dogmatizmdir.

Amaçlara uygunluk şartıyla en geniş ve en zengin yöntem-araç ve biçimlerin kullanılması devrimci ihtiyaçtır. Bu, toplumdaki farklı çelişki ve sorunlara göre farklı yöntem ve araçların kullanılmasıyla doğrudan alakalıdır. Her çelişki ve her sorun kendine özgü farklı çözüm biçimlerini gerektirir. Ve bunlar, toplumdaki farklı zenginlikteki çelişkiler zemininde farklı dinamiklerin harekete geçirilmesini olanaklı kılar. İşçinin çelişkisi ve sorunları toplumun diğer kesimlerinkinden daha farklıdır ya da daha farklı özellikler gösterir; daha keskin ve yakıcı olabilir veya konjönktürel olarak ya da reel politikte daha geri duruma düşebilir.

Kadının ezilmişlik sorunu daha keskin yaşanabilir, yaşamsal bir sorun olarak yakıcı olur ya da konjönktürel olarak geriye düşebilir. Gençliğin sorun ve çelişkisi belli farklılıklar kazanır ve özgünlükler taşır. Çelişkiler yer değiştirebilir; kâh biri kâh diğeri önem kazanarak öne çıkabilir. Kısacası bütün bunlara ve daha fazlasına yanıt olacak farklı zenginliklerde örgütlenme ve mücadele araçlarının vb. kullanması hepten doğrudur. Bu, somut duruma göre siyasetin belirlenmesidir. Bu siyaset genellikle taktik olarak biçimlense de son tahlilde stratejik siyasete bağlanır ya da onun bir yansıması olarak cereyan eder ve ona hizmet eder…

Stratejik siyaset temel belirleyen olsa da bunu destekleyecek, gelişmesine daha uygun şartlar sağlayacak olan vb. vs. taktik siyaset alanıdır. Ki gerek taktik siyaset ve gerekse de stratejik siyaset temelinde somut politika ve pratiklerin örgütlenerek genel mücadelenin dinamize edilmesi hepten mümkün ve gereklidir…

Mesela, bunca açlık, yoksulluk ve vahşi sömürü şartları karşısında kitlelerin bilincini geliştirerek ilerletmek, kitleleri harekete geçirerek devrimci eyleme yöneltmek için neden genel grev, genel direniş sloganları atılıp bu süreç örgütlenmesin?… Bu çağrı sadece devrim arifesine ertelenemez. Aksine devrimci süreci dinamize etmek için de pekâlâ kullanılabilir. Mesela, komünistlerin birliği neden aktif bir siyaset olarak güdülmesin ki? Birliksiz bir süreç tarif edilebilir mi? Sınıflar mücadelesi ve devrimler tarihi hangi tecrübeye dayanır ya da dayandığı bu tecrübelerden biri birlik değil midir? Bizler birey, grup, örgüt-parti olmak üzere, her düzeyde komünistlerin birliğini savunuyor, benimsiyor, bunun çağrısını yaptık-yapıyoruz. Birlik siyasetimiz ve çağrımız aktüeldir! Silahlı mücadele, devrimci savaş, illegal örgütlenme ve mücadele mi? Pe ki, bunlar için de birlik gerekmez mi, birlik bunlara ters midir? Evet, tam da bunun için ve kuşkusuz ki devrim için birliği önemsiyoruz…

Teorinin yetersiz kaldığı yerde yenilenmesi, geliştirilerek ilerletilmesi reddedilemez!

Biz, konjönktürel bir hareket değiliz. Tarihsel dayanaklarımız, köklü geçmişimiz, sınıf devrimine dayanan varlık gerekçemiz ve devrimci savaşa dayanan kökenimizle tarihsel bir hareketiz. Stratejimizin önemi de taktik siyasetimizin önemi de birlik politikamız da bu hafızanın tezahürüdür. Reel politiğe göre strateji değiştirecek, popülist siyasetlere gömülerek kulvar atlayacak, atmosferin kuşatmasına hapsolarak maç ve hedeflerimizden kopacak hareket değiliz. Ama taktik siyaset ve reel politikte gelişen mücadelelere de kayıtsız olamayız. Değişim ve yenilenmelere kapalı duramayız. Sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına gözlerimizi kapatamayız. Doğrultumuz komünist toplum perspektifine bağlı proleter sınıf devrimidir. Mücadelemizin karakteri budur. İlkesiz ayakta durulamaz, siyasetsiz de yürünemez. Bütün çelişki ve mücadeleler son tahlilde, temel ve baş çelişki zemininde yürütülürler ve bu çelişkilerin çözümüne hizmet edecek tarz ve anlayışla ele alınırlar…

Yaşamda öne çıkan somut sorun ve çelişkilere eğilmek, bunlar üzerine politik çatışmaya girmek devrimci zorunluluk olmaktan öteye, stratejik yönelimden doğan somut görevdir. Temel ve baş çelişkilerin izleri bu güncel sorun ve çelişkilere yansır, burada canlanır. Dolayısıyla burada mücadele ortaya konulmadan devrimci görevlerin yürütülmesi sakatlanır, başarı yolunu tıkanır. Kitlelere dokunan, kitlelerin gördüğü ve güven duyduğu somut pratik bu mücadelelerle beslenir. Önemli olan buradaki mücadeleleri stratejik yönelim ve doğrultuya bağlı biçimlendirmektir. Bu uyum üzerinde yoğunlaşmak doğru tutum ya da eleştiridir. Fakat, bahis konusu stratejik ve taktik mücadele biçimlerini karşı karşıya koymak hatadır. Ve bu hata sıklıkla düşülendir. Birindeki zayıflığı eleştirmek için diğer biçimlerde sağlanan olumluluğu reddetmeyi gerektirmez. Bilakis, birindeki başarıyı diğerine taşımayı amaç edinmek doğru olandır. Ve birindeki başarı fiilen diğer biçimdeki başarıyı da besler.

 Düşülen en yaygın hatalardan biri, yaşamdaki sorun ve çelişkileri somutta kavrayarak anlama yerine, bunları teorik terbiyeye tabi tutarak ideolojik ölçülere birebir oturtma çabasında gösterilen aşırılıktır. Oysa, yaşamın üretkenliği çelişki ve sorunların da yenilenerek zenginleşmesini sağlar. Bu yaşamsal gerçekten başlayarak teoriye gitme yerine, teoriden başlayarak yaşam gerçeğini açıklama gibi bir zorlama egemen haldir. Çelişki ve sorunları teori ile açıklamak genel doğrudur, reddedilemez. Lakin bu yöntemin biridir ve ikinci yöntem de çelişkilerden yola çıkarak teoriye varmaktır; asıl olan da budur. Teorinin henüz gelişerek yanıt olamadığı yeni çelişkilerin veya yeni biçimlerin gündeme gelmesi tamamen mümkündür. Bu olasılık, yaşam çelişkilerinden başlayarak genel teoriye gitme metodunu haklı-doğru çıkarır. “Burası teoriye uymuyor” mealindeki yaklaşımlarla somut çelişki ve sorunlara dönük yaklaşımlar, gerçeğe uygun uygun olup olmaması dikkate alınmadan ötelenmekte, yanlış, sapma, tasfiye gibi argümanlarla yaftalanmaktadır. Peki o halde, dünyanın veya dünya çelişkilerinin tümü çözülmüş müdür? Hayır, henüz çözülmemiş ve çözülmesi gereken “gizleri” vardır. En az çözülmüş olanlar kadar, çözülmemiş olan yanları da vardır. Şayet mevcut teoriyle ya da açıklanmış olanlarla yetineceksek, çözülmemiş olanları nasıl çözeceğiz? Teoriyi nasıl geliştirip ilerleteceğiz? Teorinin pratikten çıktığını nasıl savunacağız?

Kısacası, yeniliklere, yeni tez ve argümanlara önyargılı yaklaşma yerine, onları bilimsel nitelikleriyle değerlendirmeye tabi tutmalıyız. Bilime uygun olan yeni tez ve argümanları savunmalı, olmayanları reddetmeliyiz. Yeni söylem, argüman, tez ve teorilerin nesnel bilimselliğe sahip olup olmadığına bakmaksızın peşin hükümle ötelenmek MLM tutumla bağdaşmaz. Somut gerçekten yola çıkmak en sağlam yoldur. Teorinin önemi küçümsenemez elbet, ama teorinin yetersiz kaldığı yerde yenilenmesi, geliştirilerek ilerletilmesi de reddedilemez.

İdeoloji ve teorideki aşırı kuralcılık teorinin geliştirilmesine değil, donuk tutulmasına yol açar. Teori küçümsenemez, bu kesindir. Lakin teorinin yetersiz kaldığı yerde de onun geliştirilmesi reddedilemez. Devrimci hareketin zorlandığı temel sorunlardan biri budur. Bunda bilime uygun davrananların yol alacağı muhakkaktır. Tutuculuk ise, gelişmeler karşısında bocalamaktan kurtulamayacaktır…



Kasım 2024
PSÇPCCP
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Daha Fazla Perspektif Haberler