Köhnemiş ceberut devletin devrimcilere yönelik stratejik imhaya dayalı politikaları her tarihsel kesitte niteliğini koruyarak farklı formatlarda güncellenerek karşımıza çıkıyor. Kuruluşunu katliamlara ve baskıya dayalı inşa eden ‘’TC’’ devleti, Osmanlı padişahlarının pas tutan kılıcını kuşanarak tek devlet, tek bayrak, tek millet yaratma çabasını zora dayalı olarak halklarımıza dayatmaktan bir an olsun vazgeçmemiştir. Köhnemiş sistemini zoru ve şiddeti devreye koyarak ayakta tutmaya çalışan hakim sınıflar yaşamın tüm alanlarını zapturapt altına alarak egemenliğini perçinleme gayesini taşımaktadır.
Coğrafyamızın tarihi katliamlar ve direnişler tarihidir. Sayısız katliamın altında imzası bulunan ‘’TC’’ devleti, devrimci ve komünistler başta olmak üzere toplumsal muhalefetin bir bütününe karşı pervasız saldırılarıyla ün salmış bir devlettir. Seceresi baskı zorbalık ve katliamlarla doludur. Hapishaneleri, yasaları, orduları vb. sadece küçük bir azınlığın çıkarına uygun biçimlenmiştir. Bu araçların bir bütünü ‘’milli’’ çıkarlar ‘’devlet bekası’’ ‘’ulusal güvenlik’’ ‘’vatan bölünmezliği’’ argümanıyla kılıfa sokulmuş ve meşrulaştırılmıştır. Tüm araçları mazlum halklar, ezilen inanç ve milliyetleri, işçi ve emekçileri prangalamak görevi görmektedir.
Hapishanelerde bu realiteye göre şekillenmiş ve iktidarı elinde bulunduran küçük bir asalağın en önemli silahlarından birine dönüşmüştür. Sömürüye ve zulme karşı isyanı kuşananların diğer bir adresi olan hapishaneler egemenlerin soluk borusu olması sebebiyle önemli bir noktada durmaktadır. Bundandır ki kollar sıvanarak yeni hapishaneler inşa edilmiş ve bu durumdan memnuniyetleri her seferinde tekrarlanmıştır.
19-22 Aralık göndere çekilmiş bir direniş sancağıdır
Bedenlerini ateş topuna çevirerek özgürlüğü muştulayanların devrimci militan hattı rehberimiz olmaya devam ediyor. Tarih 19-22 Aralık 2000’i gösterdiğinde iki sınıf tekrardan karşı karşıya gelmişti. Bir yandan tankları, toplarıyla kuşatılmış yeminli halk düşmanları diğer yandan ise bilincin kor ateşiyle halka, devrime sadakatin adı olan devrimci ve komünistler. Günlerce süren muharebede devlet aklı tüm imkânlarını seferber ederek toplumsal mücadelenin öznesi olan devrimci ve komünistleri etkisiz hale getirip iktidarını perçinlemeye çalışıyordu. Asıl amaç belliydi, içerinin sesini kısarak dışarının direncini kırmak. Tüm gayretleri iktidarının daha rahat ve ‘’huzurlu’’ ortamda sürdürebilmekti. Çıbanbaşı olarak görülen devrimci ve komünistler başı derhal ezilmeli sükûnet sağlanmalıydı.
Demir aletlerin ağzından çıkan ateş eşit adil yaşanılır bir dünyayı hedef almıştı. Bedenlere doğrulan namlular yakılan hücreler zifiri karanlığın sürdürülebilmesine dairdi. Hakim sınıfların topyekûn saldırısı imhayı esas almış, ambulanslar, morglar, ceset torbaları önceden hazır kıta bekletilerek kanlı senaryo devreye sokulmuştu. 19- 22 Aralık, iktidarı elinde bulunduran asalak sınıfın teknik imkânsal üstünlüğüne rağmen, devrimci iradenin duvarına çarparak tersyüz olmuştur.
Özel mülkiyete dayalı burjuva gerici devlet mekanizmasına son vermeyi amaçlayan devrimci ve komünistler nasırlı elleriyle yaşamı ilmek ilmek örerek ve bedenini siper ederek yenidünyanın inşasına harç olmuşlardır. İmkânsızlıklara ve birçok dezavantaja rağmen devrimci cüretti kuşanan devrimci ve komünistler küllerinden doğrulmanın adı olarak tarihsel rolünü oynamış ve adını tarihin en güzel sayfasına iliştirmiştir.
19-22 Aralık sadece Türkiye/ Kuzey Kürdistan halklarına bir umut meşalesi olmamış, kendi sınırlarını da aşarak dünya devrimci hareketine büyük bir miras devretmiştir. Bu tarihsel deneyimden öğrenilmesi ve rehber edinilmesi zaruridir. Bedenlerini barikata çevirerek faşizme geçit vermeyenlerin devrimci hatırası rehberimiz olmaya devam ediyor/edecek. Kutup yıldızı olarak aramızdan ayrılan yoldaşlarımızın devretmiş oldukları özgürlük meşalesi ellerimizde umut yaymaya devam edecek.
Hapishaneler devrimci iradenin yıkıcı gücüne tekrardan tanıklık edecektir
Yıkımın, sömürünün zulmün adı olan gerici-faşist devlet mekanizmasının devrimcilere hasımlığı tarihsel ve günde de aktüeldir. Erdoğan/AKP iktidarı siyasal arenada ki bunalımının bir sonucu olarak faşist kuşatmayı derinleştirmiş ve yoğunlaştırmıştır. Coğrafyamızı açık hapishaneye çeviren muktedirler kapalı hapishaneleri elbette ki es geçemezdi. Öylede oldu. Namlular, işkence tezgâhları, cellâtlar tekrardan gün yüzüne çıkarılarak dört bir koldan saldırılar eş zamanlı olarak başlatıldı. Lakin baskı, tahakküm ilelebet süremezdi. Çürümüşlük ve yıkım belirli bir süre engellenebilirdi. Siyasal ömrünü uzatmak, şiddetin ve baskının yoğunlaşmasını koşulluyordu. Hapishaneler bunun ilk saç ayağıydı, devrimci dinamiğin başat motor gücü olan hapishanelerin iradesi baltalanmalı teslim olmaları sağlanmalıydı.
Devrimle karşı devrim arasındaki siyasal çarpışmanın en keskin yaşandığı alanlardan biri olan hapishanelerde bugünde saldırılar ve hak gaspları tüm çıplaklığıyla devam etmektedir. Egemenlerin, özelde de Erdoğan/AKP iktidarının hapishanelerdeki devrimci ve komünist tutsaklara yönelik stratejik imha ve saldırı politikası pervasızlaşarak sürmektedir. Fakat, tarihsel devrimci birikim ve direniş mirasını kuşanan devrimci ve komünist tutsakların stratejik kazanma perspektifi ve cüreti bugünde saldırıları ve teslim alma politikasını yerle bir etme kudretine sahiptir.
19-22 Aralık hapishaneler katliamını lanetlerken ve hesap sorma bilincimizi bir kez daha yinelerken, faşist imha saldırına karşı bedenleriyle barikat barikat direnerek ölümsüzleşen devrimci ve komünistlerin devrimci hatıraları önünde bir kez daha eğiliyoruz.