Kraliçe 2. Elizabeth’in ölümünün ardından Anglo-Sakson basın başta olmak üzere görsel ve yazılı sistem basını üzerinden dünya kamuoyunun başından aşağı boca edilen ikiyüzlüce övgüler ve görüntülü matem mizansenleri şimdilik son buldu.
Tekelci basının beyin yıkayan, kamuoyu yaratıp yıkan dev çarkı, oldukça ilerlemiş yaşa bağlı doğal bir ölüm vesilesiyle on günü aşkın bir süre boyunca monarşi ve sınıfsal hiyerarşi güzellemeleriyle harıl harıl çalıştı.
Neymiş efendim, Ekselanslarının ömrü “Hizmete adanmış bir ömür”müş!
“İlham verici bir hükümdarın ölümünün ardından tüm dünya yas tutuyormuş!”, “Hanımefendiyi çok sevmiş”mişiz ve “Kraliçemiz oldukları için pek de gururluymuşuz!”. “2.Elizabeth hanımefendi uzun hükümranlık döneminde göreve bağlılık konusundaki ciddiyeti ile hayatını halkına adamış” ve de “kalplerde yer edinmiş”miş! …
Ömrünü tahtını korumaya adamış 2. Elizabeth, 140 milyon dolar değerindeki favori malikânesi olan Balmoral Kalesinde hayata veda ettiğinde “kraliyet ailesi” isimli devasa yarı aristokratik bir tekelin başında bulunuyordu.
Kraliyetin beyin takımı, Ekselanslarının cenazesini imparatorluğun farklı ülke ve kentlerinde sergileyerek İngiltere (aslında dünya) halklarının aristokratik kastlara ne kadar ihtiyaçları olduğunu kanıtlamış oldu! En ince ayrıntısına kadar planlanmış neredeyse turistik bir cenaze merasimi koreografisi sayesinde dünyanın züğürtlerinin bile karalar bağlaması bu ihtiyacı teyit etmiş oldu!
Öyle ki, yaratılan psikolojik atmosferin etkisiyle Fransız burjuvazisinin basındaki kimi sözcülerine, “biz Marie-Antoinette’i giyotine göndermekle hata mı ettik acaba” bile dedirtti.
Ekranları başındaki yüz milyonlar ise kraliyet ailesi denilen dev bir asalak şirketin günlerce süren abartılı protokollerini ve görsel ihtişam hikayelerini yiyip yuttular.
Kraliçe 2. Elizabeth’in sözümona “sembolik” liderliğindeki kraliyet ailesinin geniş arazi ve tarım alanlarından, bağlı şirketlerden, taşınmazlardan, gerçek miktarı dahi bilinmeyen nakit stoklarından, sanat koleksiyonları ve mücevherlerden oluşan 20 milyar sterlin dolayındaki serveti, kısa bir süreliğine de olsa yoksunlara ve sefillere darı ambarı gördürmüş oldu.
Magazin basın-yayın endüstrisi, “kalplerin prensesi” Leydi Diana’nın ayağını kaydıran Cornwall Düşesi Camilla’nın sisli serüvenlerini, babasının yerine Galler Prensiliğine terfi olan büyük torun William’ın kardeşi Harry’le ne tür sorunları olduğu, Düşes görümceler Catherine ve Meghan arasındaki sürtüşmelerin muhtemel nedenleri, Prens Harry’nin gerçek babasının İngiliz Ordusu subaylarından James Hewitt olup olmadığı, kızıl saçlarıyla Harry’nin Hewitt’le olan şaşırtıcı fiziksel benzerliği gibi konuları züğürt kamuoyunun tüketimine sunarak reyting ve kâr oranlarını katladılar.
Kolektif bir anestezi durumu yaşadık adeta… Bu sayede ırkçı-faşist hareketlerin İtalya ve İsveç’deki tehlikeli tırmanışını, yüksek enflasyon ve ekonomik kriz denilen kapitalist delirmemin yıkıcı sonuçlarını, enerji fiyatlarındaki katlanma nedeniyle Birleşik Krallık ve Kara-Avrupa’sı yoksullarının yaklaşan kışı nasıl atlatacakları yönündeki endişelerini, emperyalist kapitalizmin yeni bölgesel savaşlar çıkarma tatbikatlarını, küresel ısınma kaynaklı sorunları, göçmenlerin artarak devam eden dramını… bir süreliğine de olsa unutarak rahatladık!
***
“Kraliçe öldü, yaşın kral!” dedirten bir medyatik kampanya, kraliyete ve sınıfsal hegemonyaya bir nebze de nefes aldırmış oldu…
Nasıl aldırmasındı ki!
Günler boyunca sahnelenen sınıfsal şatafat ve debdebe için (çeşitli Fransız basın yayın organına göre) tam bir servet harcanıyor.
Yaşlı krallığın gülünçlük derecesindeki askeri, dini ve sivil seremoni ve protokollerine, ekselanslarının seyirlik tabutunu ziyaret amaçlı organize edilen kilometrelerce uzunluğundaki turistik kuyruklara, Kraliyet erkânı ve davetli devletlerin temsilcilerinden oluşan zevatın -hayvanat bahçesindeki varlıklar gibi çelik bariyerlerin öte yakasına kapatılan- avamdan korunması önlemlerine vs. harcanan paranın 35 milyon ila 2 milyar sterlin arasında değişen bir miktar oluşturduğu değerlendirmesi yapılıyor… Eh, ne de olsa “itibardan tasarruf olmaz”dı!
Ne de olsa, Kuzey-Amerika Kızılderililerinden Avustralya yerlilerine kadar birçok barışçı uygarlığın kökünü kazımış sömürgeci bir imparatorluğun sembolü bir yaşlı Kraliçe, ölümüyle, grev dalgası gibi çeşitli sosyal hareketlerle çalkalanmanın eşiğindeki ülkeyi ve “İngiliz ulusunu bir kez daha kaynaştırmış” oldu!
Kolektif Yanılsamalar ve Gerçeklik
Tahta çıkmak için çok beklemek zorunda kalan 3 numaralı Charles, “Güneşin batmadığı imparatorluk” yerine, içerde ve dışarda zor zamanlar yaşayan bir Birleşik Krallık devraldı. İngiliz milletler topluluğu ve Birleşik Krallık bünyesinde yükselen bağımsızlık referandumu sesleri, belirgin çözülme emarelerine işaret ediyor.
Doğal bir ölümü dahi şatafatlı bir İhtişam şatafat gösterisine çevirmek, bir yanıyla da dışarıdaki nüfuz alanlarının mütemadiyen daraldığı, içeride ise enflasyonun rekor seviyelerde seyrettiği, yoksul sayısının yüzde 22’yi aştığı ve geçen yüzyıl boyunca kazanılmış hakların hızla budandığı bir toplum gerçeğinin üstünü örtmek için değil midir aslında?
Gözünü astronomik bir servetin içine açmanın ve çocukluktan itibaren taht için yetiştirilmenin haricinde hiçbir kerameti, entelektüel çapı ve derinliği olmayan; mimik ve jestlerine, tokalaşma ve selamlaşmalarına olmadık anlamlar yüklenen ortalama bir aristokrat kadına veda töreni adına sergilenen şaşaalı gösteriler, açıktır ki bir egemenlik ve hegemonya formunun ömrünü uzatma amacından başka bir şey değildir.
Devasa kamu fonları ve medyatik kampanyaların da katkısıyla üretilen kişilik kültüyle kraliyet heveslilerini efsunlamak, orta sınıfların boş hayallerini süslemek, dünyanın ezilenlerini ve paryalarını hizmetine koşmak klasik bir iktidar geleneğidir…
Bir kesim İngiliz yoksulunun, yıllık geliri 76 milyon sterlin dolayında olan ve yalnızca kişisel serveti 550 milyon dolar olarak tahmin edilen mültimilyoner hükümdar bir kadının ölümüne üzülmeleri, kerpiçin gidip taşın derdine ağlamasını andırıyordu…
***
Westminster’e doluşan asalak Avrupa Kraliyet aileleri ve emperyalist Batı-Atlantik ittifakının etki alanındaki devlet temsilcilerinden oluşan davetli zevatın bileşimine uzaktan bir bakış bile içinden geçmekte olduğumuz konjonktürel durumun bir dünya fotoğrafını verebiliyordu…
Putinsiz, Xi Jinpingsiz seremoni ve onun maskelediği açık ve örtülü diplomatik müzakere ve pazarlıklar, sistem bütünlüğünü tehlikeye atacak büyük toplumsal/sınıfsal dip akıntıların görünür gelecekte alacağı seyir ve karşı önlemlerde konuşulmuştur elbette ilgili kulislerde…
İnsanın çoklu aşağılanması ve yabancılaşması üzerine kurulu zaman dışı krallıklara saygıda kusur etmeyen Batı burjuvazisi ve onun reformcu varyantları, aynı anda dünyaya özgürlük, demokrasi ve insan hakları dersleri de verebiliyor…
Öte yandan, Galler’in başkenti Cardiff’e Kral olarak yaptığı ilk ziyaret esnasında 3. Charles’a bir protestocunun, “Biz evlerimizi ısıtmak için çabalarken, senin geçit töreninin parasını ödemek zorundayız. Vergi mükellefi sizin için 100 milyon pound ödüyor ve ne için?” diye çıkışması yaşananların sınıfsal özü bakımından her şeyi ifade ediyordu aslında…