Dünya âdeta acılarla dönüyor. Kan, gözyaşı ve katliamın normalleştiği, haksız savaşların hayatimizin olağan şeyleri hâline geldiği bir çağdır yaşadığımız bu çağ. Ne demeli? Nasıl yapmalı ya da ne yapmalı sorusunun insan beynini çatlattığı dahası daha insanca nasıl yaşanır sorusunun insanın beynine yönelttiği dönemlerdeyiz. Gök kubbenin dibinde ölümcül ıstırap çeken milyonlar var. Ki; bu sayı her geçen gün artmaya devam ediyor.
Burjuva yaşamın nimetlerinden kopmak cesaret işidir. Devrimcidir! Yine mülk dünyasından sıyrılıp mülksüzleşmekte devrimci bir eylemdir. On’lar; Süreçlerin arkasına sığınıp “bekle-gör” siyasetiyle savaşan kişilerdi. On’lar; daha ileri nasıl çıkabilirimin birer örnekleriydiler. Düşmanın “bittiler” naraları attıkları yerde “biz buradayız” diyenlerdi. Ölümsüzleşen her yoldaşın farklı hikâyeleri vardır. Okunmalı ve kavranmalıdır. Cemil Oka yoldaşın faşist bir generalin oğlu olmasına rağmen gerilla komutanı Mete olarak ölümsüzleşmesi, Barbara’nın devrim davasına olan enternasyonal bağlılığı, Savaş yoldaşın yaralı olmasına rağmen elde bastonla yüzünü tekrardan dağlara dönmesi, Aygün Uğur’un ölümü küçülterek yenmesi, 17’lerin bitip tükenmeyen devrim inançları ve Şahin yoldaş şahsında 11’lerin ‘’ cüret edelim, öne çıkalım ve kazanalım’’ şiarları ve tavırları devrim pusulamızdır. Ölümsüzleşen her yoldaş okuldur.
Her derenin kendi yatağından aktığı ve her sürecin kendi devrimcisini yaratmaya devam ettiği doğrudur. Zulüm tekerleğinin akıl almaz bir hızla döndüğü evrende, zulme karşı direnenler de gökyüzünde parlak bir yıldız olmayı hak ediyor. Onları bire bir tanımak ve onlara dair anıları dinlemek ve en önemlisi Onları anlamak ya da anlamaya çalışmak işin “zor” kısmı gibi görünse de sınıf çelişkilerinin bu denli berraklaştığı bir dönemde Onları anlayamamak büyük bir yeteneksizliktir.
Anlatılar, yaşanmışlıklar gibidir. Hakikattir! Ölümsüzleşenlerin mücadele anıları görünmeyen ya da görünmek istenmeyen tarihin bir parçasıdırlar. İlerletici ve yol göstericisidir.
Egemen hâkim sınıf demagogları idealizmin derin kuyusunda sınıf mücadelesinin bittiğini vaaz etmeye devam ediyorlar. Sınıf mücadelesinin kesin ve net olarak kapitalizmin “zaferiyle” neticelendiği propagandasını yapıyorlar. Fakat egemenlerin söylemleri bir yana dursun reel dünyada yaşanan gelişmeler çıplak olarak karşımızda duruyor. Düşmanın bütün bu saldırıları konseptine karşı direnişin zafere götüreceği kaçınılmazdır.
Politik kalmanın biricik kıstası sınıf mücadelesini kavramaktan geçer. Gerçek anlamda devrimci kalabilmek içinse fiziken yani pratik olarak faaliyet içeresinde olmakla mümkündür. Devrimcilik ne masa başında ne de dönemsel-takvimsel eylemliklere sığabilir. Duyguları tatmin edecek ve vicdanı rahatlayacak bir eylem hiç değildir. Her anı öğrenmek-öğretmek ve düşmanı geriletmek olmayan bir devrimcilik tasavvur edilemez. Edilmemelidir! Bedel ödemeyi göze alınmayan bir devrimcilik hayal dahi edilmemelidir.
Devrimci olan yıkıcı ve aynı zaman da yıkarken yeniyi nasıl kuracağını kavramaya çalışma çabasıdır. Devrim bir ütopya değil, varılacak menzildir.
Devrimci kalabilmenin yolu aklin devrimcileşmesinden geçtiği aşikârdır. Devrimci olan militandır! Bugün ihtiyaç olanda militan mücadelede ısrar etmektir. Düşmanın tasfiye saldırıları ancak ve ancak militan mücadeleyle savuşturulabilinir. Bu gerçek asla akıllardan çıkarılmamalıdır. Toprağa düşen bütün yoldaşların bıraktığı en temel miras şüphesiz ki devrimci militan çizgidir.
Ölümsüzleşen her bir yoldaş, uzun bir öyküdür. Okumak isteyen okuyabilir. Yaşamak isteyende yaşayabilir.
Roni Munzur