Avrupa Birliği sözcülerinin dünyadaki çatışma alanlarına dair dillerinden düşmeyen kimi beylik klişeleri vardır: “siviller tehdit altında”, “Gelişmelerden kaygılıyız”, “Kadınlar ve çocuklar ölüyor”,”olanlardan endişe duyuyoruz ”, “insani yardım koridoru açılmalıdır” vb gibi.
Tarumar edilen ülkelerin, harabeye çevrilen kentlerin enkazı altındaki kadın ve çocuk cesetlerinin görüntüleri yüreklerini dağlıyor AB yöneticilerinin. Bundandır ki, pek yufka yürekli AB makamları, aylardır Doğu Guta’da uydulardan ölü sayımı yapıyor ve “insani yardım” götürmek için çırpınıp duruyorlar.
Guta’nın doğusunda, batısında, güneyinde ve kuzeyinde nelerin yaşandığı herkesin malumudur.
Ama aynı makamların yüreğini sızlatan trajediler coğrafyasında Efrîn diye bir belde bulunmuyor. Ortadoğu atlasından adeta silinmiştir Efrîn.
Kadını-erkeği ve çoklu etnik bileşimiyle bir halkın varlık mücadelesini boğazlamaya çalışan Türk ordusu ve paramiliter şebekelerine dair duvar sağırlığını kuşanmış Batı’lı otoritelerin -kamuoyunun baskısıyla- yaptıkları en “insani” iş, “kaygı” ve “endişe” bildirmektir.
Yazar Recep Maraşlı, sosyal medyadaki bir paylaşımında bu pişkinliği ironik bir üslupla şöyle özetlemişti:
“AB sözcüleri önce gelişmeleri ‘kaygıyla izliyorlar’.
Sonra ‘endişe duyuyor’lar.
Arkasından ‘büyük endişe’ duyuyorlar.
O da bitince ‘çok büyük endişe’ duyuyorlar…
En sonunda zaten ‘endişelenecek bir şey’ kalmıyor …”.
“En iğrenç yalan, gözyaşı şekline giren yalandır” özdeyişi, şu sıralar Macron ve ekibinin sözcülüğünü üstlendiği Avrupa emperyalizminin aktörlerini tarif ediyor gibidir. Yüz yıl öncesinin savaş galipleri bugünkü marjinalleşmeyi hazmedemekileri içindir ki
Doğu Guta’ya “insani koridor” açılmasında ısrar etmektedirler. Olmadı, “kimyasal silah izleri” bularak kurtlar sofrasına zorla dalmanın hesabını yapacaklar.
Toplumsal hafızaya başvurmadan bugünü anlamak ve geleceği öngörmek zordur.
Yüz yıl kadar önce bölgenin Ermeni ve Asuri halkları hakkında ölüm cezası verilip, ender bir vahşet uygulanırken de “medeniyet” ve “güvenlik” ihracatçıları aynı “kaygı” ve “endişe” çağrılarını iletiyorlardı faillere.
Ermeni Devrimci Federasyonu’nun milliyetçi yöneticilerinden Şahan Natali’nin dönemin emperyalist mihrakları hakkında söyledikleri ne kadar da güncel. “Neden mağlup olduk?” sorusuna cevap ararken şöyle diyor:
“Ruslar bize ihanet etti. Onlar bir yandan bizi yüreklendirirken, bir yandan da Türklere bizi boğazlatarak Ermeniler olmadan Akdeniz’e inen yolu egemenlikleri altına almak istediler ve bu planı yürürlüğe koydular. İngilizler Doğu politikaları ve iktisadi çıkarları uğruna bizi sattılar. Bizim silahlarımızla ve dökülen kanımızla Klikya (Adana, Antep, Maraş)’yı işgal ettikten sonra Fransızlar, Türk boyunduruğu ile onların dostluğunu kazanmak için bizi silahsız olarak terk ettiler.İzmir’in kendilerine ait olduğunu düşünerek, İtalyanlar Yunanlıları sürgün etmek için silah verdiler ve bizi ateşe attılar. Amerikalılar belagatları ile bizi uyuttular ve davamızı birkaç petrol kuyusuna kurban ettiler”
Bırakalım uzak geçmişi, geçen yüzyılın son çeyreğinde Halepçe, Ruanda ve Bosna’da yaşanan etnik temizlik ve soykırımların öncesinde, hatta o kızılca kıyametin orta yerinde dahi bir yandan aynı basmakalıp mikrofon demeçleri tekrar edilirken, öte yandan Saddam, Hutular ve Sırp milliyetçileriyle gizli iş tutuluyordu.
Evrensel vicdan ve insan aklıyla alay etmek anlamına gelen bu mizansen, günümüz Ortadoğu’sunda yaşanan pogromlar karşısında da iflah olmaz bir arsızlıkla yeniden sahneleniyor.
Oysa, dün olduğu gibi bugün de yaşanan kırım ve tehcirler Batılı emperyalist karargâhların doğrudan ya da dolaylı icazetleri ve katılımlarıyla gerçekleşmektedir.
Çıplak çıkar, kapitalizmin tanrısıdır ve ona şirk koşulmaz. Finans tanrılarının çıkar uğruna yüzüstü bırakmayacakları, alıp satmayacakları, varlığına kastetmeyecekleri hiçbir değer, “dostluk” ve ittifak yoktur. Bu gerçeği, 19. yüzyıl ortalarında İngiltere başbakanlığı yapmış Lord Palmerston bir ayet tarzında ifade etmiş: “Bizim ezelî ve ebedî dost ile düşmanlarımız yoktur. İngiltere’nin menfaatleri ebedîdir ve vazifemiz bunları gözetmektir.”
Tarih, özgürlüğünü arayan ve yarınını bugünden inşa etmeye çalışan bütün halklar gibi, Efrîn halkı ve direniş önderliğinin de görmezden gelemeyeceği derslerle doludur.
Bin yıllık bir esaretten kurtulma mücadelesi veren Kürt özgürlük arayışlarının tarihi, dost-düşman seçimindeki yanılgıların ve uğradığı sayısız ihanetlerin de tarihidir.
“Avrupa’dan bu kadarını beklemiyorduk, Amerika şunları vaadetmişti, Türk devletinin bu kadar gaddarlaşacağını tahmin edememiştik, daha dün yürütülen barış müzakerelerinde şöyle söylemişlerdi” türünden argümanların tarih karşısında maalesef hiç bir hükmü yoktur.
Şahan Natali, yüzyıl önceki soykırımdan birkaç yıl sonra, “Öyle bir katliamı tasavvur edemezdik, çünkü hiçbir zaman görmemiştik…” tarzında düşünenlere şu soruyu soruyor:
“O zaman tasavvur neye denir?”
Erdal Emre