Enternasyonal proletaryanın komünizm mücadelesini sürdürmekte bir tıkanma yaşadığını kabul etmeliyiz. Bu kabul, kapitalizme karşı sınıf mücadelesinin olmadığı anlamında değil, aksine sisteme karşı olduğu halde sistemi hedefleyen bir iradeye erişmeyen sayısız mücadelelerin şemsiyesi bugün çok daha genişlemiştir. Durum bu olduğu halde kapitalizme karşı mücadelenin onun sınırlarını aşmak hedefine rağmen, sınırlarında patinaj yapması, ezilenlerde umutsuzluk yaratan bir anlam üretiyor. Komünist hareketin bu zayıflığının birçok nedeni sayılabilir. Ancak en önemlisinden ilki, komünist manifestonun “dünyanın bütün işçileri birleşin” çağrısıyla proletaryanın örgüt özüne atfedilen önemin, proletaryanın ilk devrim dalgasının geriye çekilmesiyle birlikte işçi sınıfı hareketlerinin ve özellikle öznelerin çabasında önemsizleştiğidir.
Sermayenin uluslararası ve uluslar üstü tekellerle siyasetin, birleşmiş milletler, bölgesel paktlar ve ittifaklarla, kapitalist zorun, birleşik askeri paktlar ve bölgesel askeri örgütlemelerle, ezilenlerin mücadelesi ve birliğini bastırmak amaçlı tüm ulusal hukukların üstünde “anti terör” adı altında merkezileştirilmesi sağlanmıştır. Ve hatta kapitalizmin, “Avrupa Birliği” gibi kolektif devletler biçiminde güçlerini toplayıp yığıyorken, proletaryanın enternasyonal boyutta yaşadığı bu örgütsüzlüğü, onun en ciddi sorunu olarak görmeyenler, bizatihi proletaryanın tarihsel rolüne yabancılaşmış olanlardır.
Bu durum, ilgisizlik, “yetkisizlik” ve yetersizlik kaynaklı olmasa da olmamış olmasının nedenlerini de içerecek şekilde çözüme gitmek, ancak yirminci yüzyılın yaklaşımlarını aşan bir perspektifle ele alınması halinde mümkün olabilir. Zira, emperyalist kapitalizm ve türevlerine karşı proletaryanın yirminci yüz yılın başlarında Ekim Devrimiyle başlattığı ve son çeyreğine kadar sürdürdüğü saldırıyla inşa ettiği sosyalist sistem, yüzyılın son çeyreğine gelinirken peş peşe geri düşüp tüm mevzilerini yitirse de geride bıraktığı şey, düşünüş tarzını ve kültürü oldu. Çağ açan ve çağ kapatan ilk büyük hamlesinin başladığı yere geri düşmesi, komünist manifesto gücünde bir muhasebeyi ihtiyaç haline getirirken, bunun hala başarılamamış olmasının ilk nedeni bu arta kalanın etkisidir. Bir başka deyişle, yıkımdan geriye her ne kaldıysa bunu, eleştiriye tutarak değerlendirmek yerine, çoğu özne bunları, uzun süre, geriye kalanları yıkıma götürenin “emaneti” olarak korudu. Bakiye’ye bu yaklaşım yıkılanın kültürü olarak çoğu bölüklerde hareketi yavaşlatan ve yavanlaştıran yük işlevi gördüğünden, geriye dönüş sürecinin başındaki saflaşmalarda bölüklerin çoğunda oluşan baskılanma, özgür tutum geliştirmelerini engelledi. Önemli bir diğer etken daha tanımlanacaksa o da yıkımın yarattığı iklimde geri çekilen devrimci pratik dalganın, teorinin üretilme sürecine yaptığı etki olarak politikleşmesindeki düşüş oldu. Süreç böyle yaşandığı içindir ki, şimdiye dek henüz tüm komünist ve devrimci bölüklerin, üzerinde hemfikir olacağı bir muhasebe de başarılamadı.
Bu durum, sorunun ana halkası olarak görülebilirse bu fark ediş, acil ve güçlü bir enternasyonal için hareket noktasına zemin oluşturabilir. Yani, herhangi bir proleter bölük, bir refleks göstermek yoluyla, (ki bu hiçbir komünist parti ve örgüt için zor değildir) bugüne kadar “geriye dönüşün” muhasebesi olarak ortaya çıkmış hipotezlerden birinin “kesinliğiyle” yapılmamalı. Toplamının değerlendirilmesi üzerinden bugünün bilinciyle vücut bulmuş bir taslak üzerinden, kimin kendisini nasıl gördüğü, ve veya kimin kimi nasıl değerlendirdiğine bakmaksızın beyanındaki “komünist”, “sosyalist”, ve “devrimci” tanımlamayı esas alarak kendilerini böyle tanımlayan tüm özneleri bu zemin üzerinde bir platforma doğru hareketlendirebilir. Çünkü, bu yüzyılın iktisadi, siyasi, askeri ve bilimsel gelişmeleri ve bunların tümünün sosyal hayata ve sınıf ilişkilerine yansımasının gösterdiği emareler, komünizm hedefini tanımlayan temel tezlerde bir tereddüt yaratmasa da parti formundan proletarya diktatörlüğüne kadar ve iktidar hedefli mücadelenin strateji ve taktiklerin tanımı, araçları ve sosyal bileşenlerine kadar pek çok önemli araç ve yöntemini, bu zamanın olgularının tanımına kilitlenmelidir. En önemli şeyde şudur ki, devrimin olmazsa olmaz aracı olarak devrimci örgütün örgütlenmesi ve çalışması da parça parça siyasi güç biriktirip onları birbirine ilmikleyen örgüt ağı tarzı oluşturulmalı. Kendi zamanı tarafından eğitilmiş ve kendi zamanının birikimlerini anlamakta fazla zorlanmayan ve her tür gelişmedeki hıza hızlıca yetişecek esnekliği gösterebilen, ve ama bu esnekliği ideolojik, politik yetkinlik ve çelikten birlik iradesiyle dengeleyen kadro tipinde yoğunlaşma esası üzerine örgütlenme ve her devrimci atılım için fırsat kollamaya koşullu bir siyaseti işaret ediyor. Bu durum, küreselleşmenin getirdiği siyasi iktisadi eklemlenmenin sonucuyken, enternasyonal örgütlenmenin aciliyeti de, küresel düzeyde eklemlenmiş ve “bir yerde” gösterdiği refleksin bütün bir küresel ağa etkiyle sonuçlar yaratan küresel kapitalizmin her geçen süreçte zayıflayan “hayat bağları’nın farkında olarak, sarsılışını dışa vurmakla aynı anda aynı kapasitede vurma hazırlığının gereğidir. Dolayısıyla, komünist öznelerin enternasyonal zeminde güçlü bir örgütlemeyi ve küresel düzeyde sorunları algılayan ve çıkarsamalar üreten kolektif bir “odayı” inşa etmesi ivedi bir görev ve tarihsel bir sorumluluktur.
Komünistlerin hareketlerini özgüvenlerine dayandırmaları, onların sahip oldukları dünya görüşünün gereğidir. İşçi sınıfının kendi tarihsel rolünün bilincine eriştiğinden bugüne yürüttüğü ve zafer ve yenilgilerden oluşan büyük mücadeleleri, Marksizm bilimine Leninizm ve Maoizm aşamalarıyla iki büyük sıçrayışı kazandırdı. Bu gelişme ve sıçrayışlar, bilim olarak Marksizm’i doğrulamakla kalmadı, aynı zamanda onun teorisindeki sıçramalı gelişme yasasının kendisi içinde işlediğini ispatladı. Tarihsel süreç şimdi onu, bu yüzyılın üretim aşaması ve ilişkilerine teknolojinin ve bilimin sınıf ilişkileri ve yaşama etki düzeyini tanımlama üzerinden ezilenlerin kapitalizm karşısındaki konumunu gözden geçirip seferber edecek yeni bir siyasal aşamayı tanımlamaya zorlamaktadır. Zira yirminci yüzyılın ana örgütleme biçimleri, mücadele araçları ve kapitalizmin yıkılmasında rolleri tarif edilen sosyal sınıfın tarif edilen sınırları, bu aşamanın ortaya çıkardığı gerçekliği aşmaya yetmeyecek değişimler göstermiş, yirminci yüzyıl taktikleri ve siyasal düzleminde “inadın” zorlandığı her yerde, her mücadele, onda özne olanların ısrarına rağmen kendilerine dönüşün bir döngü olarak gerçekleştiği, hatta tüketici sonuçlar ürettiği nerdeyse tartışmasızdır. Oysa Marksizm hiç kimseye koşulları ve değişimi dikkate almayan “kör bellemesi” bir “inadı” mücadele olarak önermemiştir.
Yirminci yüzyılın sonuna kadar teknolojik gelişmesini ve sermaye ve servet birikimini tamamen artı emekle gerçekleştiren kapitalist sınıf, birinci bölümde sözünü ettiğimiz gelişme düzeyinin ortaya çıkardığı “yeni tür üretim araçlarının”, sermaye sınıfını, canlı emekten özgürleştirme sürecine sokmuştur. Dolayısıyla sermayenin değişemeyecek doğası olan aşırı kar üzerinden büyüme arzusu onu şimdi daha çok metaların tüketim sürekliliğine ve niceliğine bağlıyor. Bir yandan yarattığı istikrarlı işsizlik öte yandan kitlelerdeki alım gücünün giderek düşmesi, büyük kitleleri metalarla ilişkiyi giderek daha mesafeli hale getirmiş olmanın yaratığı stres, kapitalist sınıfı dünden daha fazla olarak, rantiye sermayesine ve politik hamlelerle kaldırılıp indirilen spekülatif borsa oyunlarına daha çok bağlı hale getirmiştir. haliyle bu gerçeklik emperyalist kapitalizmin devasa tekellerini dünyanın her yerinde savaşı arzular halle getirmektedir. Hatta orta doğuda görüldüğü gibi kapsamlı bölgesel yıkımların da artık emperyalist kapitalizmi bu durumu daha fazla sürdürememesinin krizine işaret ettiğinden, süreç, yeni bir devrimler dalgasına kapı açan müdahaleye imkan vermezse, kapitalist sistemin mevcut krizi, ya daha büyük bölgesel savaşlarda yada bir dünya savaşıyla “stres boşaltacak” ama bu yüz milyonlarca halk kitlelerinin yaşamdan silinmesi demektir.
Bu riski savuşturacak araçların da başında, küresel bir zincir şakırtısı çıkarma kudretini gösterecek olan enternasyonal kuruluş ve inşadır.