Devrimci siyasetin yolunu tarih öncesi ve sonrası hortlaklardan temizlemek gerekmektedir. Kaypakkayacı demokratik kuvvetlerin, biri birisinin karşısındaymış gibi görünen iki yanlış akıma karşı toptan bir ideolojik mücadele başlatması gerekmektedir. Bu ana akımlardan birisi tarihsel geçmişimizin izlerini taşıyan arkaik siyaset anlayışıdır. Diğeri ise postmodern zamanların ruhuyla mutasyona uğramış olan sınıfsız siyaset anlayışıdır. Dogmatizm ve tutuculuk ile liberalizm ve düzen içi solculuğun ideolojik çatışmasının proletarya ile burjuvazi arasındaki cepheden ideolojik kavga olmadığını okuyucuya hatırlatmak isteriz.
Arkaik akım siyaset bilimine dair neredeyse bütün materyalini kutsallık, geçmişi yad etmek ve duygusallık üzerine kurgularken, ikinci liberal akım ise birincisinin değer ve kültür birikimini küçümsemekte ve onları modası geçmiş bir film yapıtı olarak görmektedir. Komünist çizginin insanları, böyle bir maddeci olmayan kamplaşmada taraf olmak zorunda değillerdir. Çünkü her iki akımda günümüz maddi dünyasını anlamaktan uzaklaşmış ve toplumsal sorunlara proletarya lehine çözüm üretme yeteneklerini kaybetmişlerdir. Her şeyden önemlisi Kaypakkayacı yeni demokratik kuvvetlerin toplumsal yaşamda atılıma hazırlandıkları bu günlerde real politika oluşturma ve uygulamanın önünde objektif olarak engel teşkil etmektedirler. Bu iki ana eğilime karşı ideolojik anlamda sürekliliği sağlanmış bir mücadele içerisinde olmak gerekiyor. Tabiki bu mücadelenin esas hedefi negatif ideolojilerin etkisini kırarak güçten düşürmek ve etkisi altında olan yoldaşlarımızı kazanmaktır.
Son yıllarda gelişen toplumsal yozlaşma nedeniyle bir miktar insan öbekleri ise geleneğin kurum ve şahsiyetlerine karşı karalama ve gözden düşürme çabasında iflah olmaz bir noktadadır. Bu ruhsal çöküntüye uğramış kesimler dijital ağlarda değerleri insafsızca sömüren sosyolojik saflarımızdaki köstebekleri andırmaktadırlar. Gelenek saflarımızın sosyolojik dokusunun mahalli özellikler gösteren sebeplerle; kan bağı, kirvelik, müsahiplik ve aşiret bağları gibi geri ilişkilerin yoğun olduğunu biliyoruz. Zaten geçmişten miras alınan örgütsel kültür, ilkeli politik ilişkilerden daha çok kafa kol ilişkilerine dayanmaktadır. İşte böylesine bir örgütsel kültür içerisinde bir insanı düzeltmek amacıyla pedagojik bir yöntem olarak tavır almak ve mesafe koymak imkansız hale gelmektedir. Bir katalitazör gibi durmadan politik ortamı yozlaştıran, toplumsal anlamda işe yarar kadro ve dinamikleri gözden düşüren ve halka karşı kriminal internet suçlarına bulaşan unsurlara tavır almayan devrimciler ya da politik topluluklar sıradanlaşıp toplumsal karadeliklerde gözden kaybolurlar.
İçinden geçtiğimiz bu tarihsel dönemde gerçekten Kaypakkayacı olmanın yolu, kaliteli bir örgütsel kültür yaratmaktan geçmektedir. Biz böyle bir kurumsal kültür yaratmaktaki ısrarla, ancak politik bilimimizi koruyup inşasını sağlam bir zemine kavuşturabiliriz. Bu anlamda devrimci kültürün bilimden önce geldiği açıktır. Marksizm insanı antropojik bir varlık olarak ele almaktadır. İnsan hiç bir şekilde türdeş ve toplumsal varlığından koparılarak bilimin konusu yapılamaz. İnsan türünün on binlerce yıllık ekonomik komün rezervlerinde oluşmuş antropojik kültüründen koparılarak siyasetin bir aracına koşullanması kültürel faşizm ile sonuçlanacaktır. Eğer örgütsel araçlarımız ve şahsi politik imtiyazlarımız insandan önemliyse, bizim ideolojimizde ciddi sorunlar var demektir. Gelenek saflarındaki parçalanmaların çoğu böyle bir kültürel yabancılaşmadan kaynaklanmaktadır. Eğer bizler elli yıllık tarihimizdeki devrimci proleter kültürel rezervleri açığa çıkarıp hakim hale getirebilirsek gelenek sosyolojisindeki dağınıklıklarda kendiliğinden sönümlenecektir. Çünkü doğru bir ideolojik mücadele ancak doğru bir kültürel ortamda verilebilinir. Sadece geçmişe dayanarak uzun bir yolculuğu başarıyla sürdürmek mümkün değildir. Durmadan yeni yol, yöntem ve olgular üretip denemeliyiz.
Geçmiş zamanın kültürel ve politik tecrübeleri çok sağlam çalışan bir analitik yöntemden sonra rafine edilip sınıf mücadelesinin hizmetine koşullanmalıdır. Bizler geçmişteki her şeyi birer kalıplar yığını olarak alıp yeni yüzyıla uygulayamayız. Bu tutum ideolojik yapılanmada sağlamlığın değil, bilakis zayıflığın ve acizliğin bir ürünüdür. İdeolojik zayıflığın Marksist literatürdeki en büyük belirtisi üretmemektir, yaratmamaktır ve buldukları ve bildikleriyle yetinmektir. Bilinmelidir ki kavramlar dünyamızda yapısal devrimler yapmadıkça hiç bir zaman doğru bir ideolojik mücadele verdiğimizden emin olamayacağız. Aynı zamanda doğru ayrılmanın ve doğru temelde birleşmenin yolu da çoğunlukla buralardan geçmektedir. Gereksiz parçalanmaları engellemenin biricik yolu proleter siyaset, ideoloji ve kültür üretip uygulamaktır. Bunlar bir hareketin çimentosu olmaktadır. Kişi ve kadro tapınıcılığı bir politik hareketi bir arada tutmak için geçici bir yöntemdir. Ülke ve dünya proleter siyaset tarihi bu konuda bir yığın acı tecrübelerle doludur. Siyasal, örgütsel ve kültürel varlığı korumak, puslu zamanda dayanmak ve tarihsel dalgaları geçmek için şahıslardan daha çok süreklileşmiş kolektif üretime ihtiyaç vardır. Tarihte kişiler geçici ama sınıf güdü ve ihtiyaçları kalıcıdır. Aynı şekilde gelenek güçlerinin birliği içinde üretmek şarttır.
Eğer devrimci üretimlerimiz teori-pratik döngüsünde birbirini test etme sürecinde sınana sınana artarsa birleşmek için nedenlerimiz çoğalacaktır. Sosyalist demokratik kuvvetlerin birliği; bir çağrı, bir mecbur bırakılmışlık ya da usta bir taktik hamle sonucu sıkıştırılmışlığın sonucu olarak gelmeyecektir. Dünyayı ve dolayısıyla parçası olduğumuz kendimizi değiştirme praksisinin bir sonucu olarak proletaryanın kamu yaşamına bir güneş gibi doğacaktır. Kim ne kadar birliği istiyorsa, o kadarda devrimci temelde değişmelidir. Şimdilerde bütün Kaypakkayacı güçler içerisindeki proleter dinamikler ayağa kalkmalı ve işçi sınıfının kamu araçlarının birliği için devrimcilik üretmelidirler: Politik zaferlere yazgılanmış yıllar bizleri beklemektedir…