Dün Kerkük bugün Efrin işgal edildi! Sömürgeciler bu işgallerden aldıkları güçle Kürt ulusal hareketine “her yerde sizi ezeceğiz, yok edeceğiz” şeklinde parmak sallamayı sürdürüyorlar! Efrin neden düştü daha doğrusu neden kent merkezinden çekilme kararı verildi? Olup bitenin özeti şudur;
I – Kürdistan’ın dün Kerkük bugün Efrin kentleri, sömürgeci devletlerin “kutsal ittifakı”yla işgal edildi! Birinde ABD’nin yol vermesi, diğerinde Rusya’nın işgalin önünü açması; her ikisinde de BM, AP gibi uluslararası kurumların yasak savma ile sınırlı tepkileri; önemlisi Kürt ulusal hareketinin gerek iç ihanetleri ve gerekse halen dört parça da ittifaktan uzak duran aymazlığı… sonucunda işgal edildiler. Evet, sömürgeciler Kürdistan kentlerini göstere göstere bir bir işgal ediyorlar ki nerede duracakları da belirsiz. Türkiye’nin hedefinde neoosmancılık yolunda Minbıç, Kobanê, Qamışla, Şengal, Kandil bulunurken, İran’ın hedefinde ise Güney Kürdistan’ı kolonileştirme hedefi var. Elbette ikisinin ortak hedefi bağımsız Kürdistanı engellemek.
Türkiye’nin eğer durdurulmazsa Efrin’den sonra Mınbiç ve giderek Fırat Doğusuna da yönelme planı olduğu hatta Irak ile birlikte ve “İran desteğiyle Mayıs sonrası ortak Kandil ve Şengal’de operasyon yapacaklarını” Erdoğan’ın tarafından tekrarlandığı biliniyor.
Böylece Kürdistan’da yüzyıllardır süren işgaller yeni bir boyut kazanıyor. İran ile Türkiye işgal altında tutukları parçayla yetinmeyip Kürdistan’a yönelik işgallerini Irak ve Suriye’de de geliştiriyorlar. Kerkük ve Efrin’de yaşananlar İran ile Türkiye’nin giriştiği işgallerin yeni boyutunda bir şey dikkat çekicidir: İran ile Türkiye’nin, Irak, Suriye gibi yapay devletlerin kendini savunamaz duruma düşmelerinin yarattığı yetmezliği kendi emperyal planlarının bahanesi yapmaları! İki devletin de emperyal planlarının örtüsü ise malum gerekçe olarak, “sınır güvenliğim ve devletin bekası” türküsüdür!
Efrin’den Qamışlo’ya ördüğü fiziki duvarla yetinmeyen Türkiye şimdi Kürtler aleyhine demografik değişim duvarını hedefliyor. Türkiye’nin emperyal hedeflerinde yeni işgaller ya da işgalin başka versiyonu olarak Kürdistan’ın iki parçası arasında sınır boyunca Arap-Türk kemeri karışımı demografik duvar örmek bulunuyor! Zaten “Efrin’i Suriye’ye teslim etme niyetimiz yok” açıklaması emperyal hedeflerinin beyanıdır. Ya da “Efrin’i asıl sahiplerine vereceğiz” demekle de asıl hedefini açıklıyor yani Suriye’nin muhtemel bir parçalanması durumunda Şehva ve Efrin bölgesini ilhak etmek ve bu amaçla da ön hazırlık olarak demografik yapısını Arap-Türkmen kemeriyle değiştirmek!
Kısacası Efrin’den Qamışlo’ya uzanan Rojava sınırında dün Suriye rejiminin başaramadığı “Arap Kemeri”ni bu kez Türk devleti, Arap-Türk kemerini inşa etmek istiyor.
II – Efrin neden düştü? Dün Kerkük neden düştüyse Efrin de bugün aynı nedenle düştü. (Kerkük neden düştü üzerine 19.10.2017 tarihli ve “Irak’ın (İran) Kerkük/Kürdistan işgalinin arka yüzü!” başlıklı yazımda ele almıştım ve o yazı da aslında bugün Efrin’in arka yüzü de saklı, yeniden okunmasında yarar var.)
Mesele şudur; vur-kaç taktiğine dayalı gerilla savaşında dünyanın en güçlü devleti bile bir gerilla hareketini yenemez, zayıflatır, geriletir ama yenmesi çok zordur. Özellikle ilk beş yılı aşan bir gerilla hareketinin tümüyle ortadan kaldırılmasının mümkün olmadığı birçok deneyle açığa çıkmıştır.
Ama söz konusu belli bir alan savunması olunca durum değişir; bu kez dünyanın en güçlü muhalif devrimci hareketi bile dünyanın en zayıf devleti karşısında uzun süre dayanamıyor. Nedeni açıktır; devletin elinde günümüz savaşlarının kaderini belirleyen uçak-helikopter var, tank var! Karşısında ise sınırlı ve kısıtlı silah gücüyle devletleşmemiş parti, hareket, cephenin devrimci kararlığı ve inancı… var. İkisi arasında belirli bir coğrafya üzerinde alan hakimiyeti savaşı söz konusu olduğunda istisnalar hariç er geç devlet o alanda askeri hakimiyeti sağlıyor.
Efrin’de de olan budur ve zaten 58 gün kararlılıkla süren direniş kent merkezine gelindiğinde şimdi tam bilmediğimiz nedenlerle direnişçilerin kenti boşatması ve “alan savunması yerine vur-kaç taktiğine dönüyoruz” beyanları, belirttiğim gerçeği yansıyor. Muhtemelen başka gerçekler de var ileri de öğreniriz.
Dolaysıyla Efrin neden düştü sorusundan çok neden boşaltıldı sorusunun yanıtı önem kazanıyor. Bu açıdan devletleşmiş düzenli ordu karşısında belirttiğim alan savunmasının zorluğu, Efrin’in boşaltılmasının birincil nedeniyken yanı sıra şu faktörlerin de kentin direnişçiler tarafından boşaltılmasında önemli rolü oluğu görülmektedir:
İkincisi; dün Sur, Şırnak, Cizre….kentlerinin yerle bir olmasına yol açan deneyimden hareketle Efrin kent merkezinin boşaltılmasının tercih edildiği söylenebilir. Üçüncüsü; Kobanê direnişinde yaşandığının benzeri uluslararası koalisyon desteğinin Efrin’de devreye girmeyeceğinin görülmüş olması.
Kerkük ve Efrin’de yaşanan bir yanıyla budur ama bununla da sınırlı değil. Yanı sıra birinde ABD diğerinde Rusya’nın emperyal çıkarları gereği işgale yol verdiği gerçeği de var. Başta İran, Türkiye olmak üzere sömürgecilerin Kürdistan karşıtı kutsal ittifakı da var. Var da var!
Bu nedenlerle, 16 Ekim 2017’de İran destekli Irak rejimince Kerkük ve diğer “tartışmalı bölgelerin” başına ne getirildiyse belli farklılıklarla Efrin’in başına da o getirildi. Sömürgeci oyuncular ve küresel aktörler farklı ama plan benzer!
III- İran ve Türkiye’nin ortak amaçlarının, Güney’de Kerkük merkezli bağımsızlığın önünü kesmek; Rojava’da ise coğrafik-siyasi statü elde etmelerini ve iki parçanın Akdeniz’e açılacak coğrafik birliği engellemek olduğu davul zurna ile ilan edilmişti. Fakat Suriye sahasında doğrudan savaşın içerisinde olan İran ve Türkiye’nin, Güney ve Rojava’da Kürtleri durdurmak özelde de bağımsız Kürdistan’ı engellemek gibi ortak hedeflerine karşın emperyal hesapları nedeniyle bölgenin her yerinde birbirlerinin önünü kesmeye çalışan konumları da var. Bu çerçevede, Efrin’e Türk bayrağının asılması ve “Efrin’i Suriye’ye teslim etme niyetimiz yok” açıklamalarından İran rahatsız olmakta. İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in askeri danışmanı General Y. Rahim Safevi’nin, Türk askerini “işgalci” olarak nitelendirmesi de bu nedenledir. Demek istediğim Kürdistan karşıtı kutsal ittifak kendi içerisinde sorunlarla yüklüdür. Elbet değerlendirilebilinirse!
Aynı şey Rusya-Türkiye ilişkilerinde de geçerli. Kürdistan üzerinden algıladığı tehditle Türkiye, geleceğini Avrasyacı blokta ve bunun öncüsü Rusya ile ittifakta arıyor ama orada da gelecek mayın tarlası gibi sorunlarla yüklü. Rusya’nın Efrin politikaları; birincisi, Kürt-ABD ilişkilerini frenlemek ve bununla paralel Kürtlerle Esad rejimini yakınlaştırmak; ikincisi, “ver Efrin’i al İdlip’i denklemini hayata geçirmek; üçüncüsü ise Türkiye ile ABD/NATO çelişkisini Kürdistan meselesi üzerinden derinleştirmek olarak özetlenebilir.
Peki, Rusya’nın Efrin’deki malum uğursuz rolü nedeniyle Kürtlerin özelde de PYD’nin ABD’den uzaklaşıp Suriye rejimine dolayısıyla Rusya’ya yakınlaşmalarının gerçekleşmesi beklenir mi? Hayır tersine, Rojava’da Kürtlerle özelde de PYD ile Rusya ilişkisinin, Putin’in hedeflediğinin aksine soğuması söz konusu.
Asıl kritik mesele olarak ise, Rusya’nın “haydi sıra sende İdlib’in HTŞ gibi Cihadistler’den boşaltarak Suriye’ye teslim edilmesinde yardımcı ol” derse Türkiye ne yapacak? Görünen şudur; Türkiye’nin El Bab-Halep denkleminin aksine İdlip-Efrin denkleminin gereklerini yerine getirmeye hem niyeti de yok hem ayrıca başta Halep’ten olmak üzere her alanda gelip İdlib’e yerleşen 20 bin civarında silahlı Cihadistleri bu kez nereye aktaracak?
Ya Cihadist gruplar Suriye rejimine teslim olacak ki bu mümkün görünmüyor. Ya da tek çıkış kapısı olan Hatay üzerinden Türkiye’ye geçmelerine izin verilecek ki buna da Türkiye asla yanaşmaz. Geriye HTŞ ve En Nusracıları, Efrin ve Şehba bölgesine aktarılmaları kalıyor ki Türkiye Şehba bölgesine Efrin’i katmayı hedeflerken bu amacı da olduğu açık. Ve unutmayalım ki Rusya, Suriye ve Batı koalisyonunun “terörist” dediği HTŞ, Türkiye İdlip’te “Gözlem kuleleri” kurarken kendisine eskortluk yapıyordu yani Türkiye’nin HTŞ’a diyet borcu da var.
Dolaysıyla Rusya’dan “haydi sözünü tut” basıncıyla yüzleşirse, Türkiye Efrin-Şehba bölgesinin kapısını açabilir ama bu kez de ÖSO ile HTŞ’ın iç gerilimi ile yüzleşebilir. Özetle Rus- Türkiye ilişkisini bekleyen kriz tam da İdlip üzerinden gelişecek gibi.
IV- Bunlardan hareketle;
Bir; Kerkük’ten Efrin’e yaşanan işgaller-iç ihanetler-Kürt karşıtı bölgesel ittifaklar, kim dost, kim düşman, kim güvenilir müttefik, kim değil az-çok netleştirdi. Dolayısıyla pratikte yaşananların ışığında Kürt siyaseti de yeni bir muhasebe yapacak yapmak zorunda. Kürtler çokça zafer de yenilgi de yaşadı! Ayrıca Efrin’de bugün yaşanan tıpkı dün Kerkük’te yaşananlar benzeri yenilgi de değil olsa olsa savaşanların bir mevzi kaybından ibaret!
Şimdi soğukkanlılığıyla yaşannaları mercek alına alma zamanı! Soğukkanlılıkla Kerkük’ten Efrin’e yaşananlardan ileriye yönelik sonuçlar çıkarma zamanı!
Şimdi düşmana yani sömürgecilerin Kutsal ittifakına inat parçalarda ve parçalarüstü ulusal ittifakı örme zamanı. Kürdistanlı partilerin halkımızın sergilediği ortak tutum benzeri parçalar e partiler üstü ulusal ittifak oluşturma zamanı.
Şimdi; Güney Kürdistan’da ve Rojava’da başta Peşmergenin birliği olmak üzere Kürdistan savaşçılarının öncelikle kendi parçalarında tek komuta altında birleştirme zamanı.
İki; Kürtler emperyalizmi iyi tanır! “Emperyalizmin dostu-düşmanı yok çıkarları var çıkarlarına göre dost-düşmanı değişkendir” belirlemesini defalarca ağır bedeller ödeyerek tanıdı. Son olarak dün Kerkük bugün Efrin’de yaşananlar üzerinden ABD ve Rusya’yı bir kez daha tanıdı. Yani Kürt siyaseti, Kerkük’ten Efrin’e yaşananlar ışığında ABD ve Rusya’ya ilişkin de yeni muhasebe yapacak.
Şu da var, ABD ve Rusya gibi küresel emperyalistler bölge üzerinde egemenlik savaşı sürdürürken, Kürt ulusal hareketinin aradan sıyrılma imkanları kadar ezilme tehlikesi de bulunuyor. Bunun üzerinde de düşünme zamanıdır. Ezilmemesinin tek güvencesi, Kürtlerin parçalar üstü ulusal birlik sergileyerek bölgesel denklemdeki ağırlıklarını güçlendirmeleri.
Üç; Kürt savaşçılar dört parça da vur-kaç taktiğine dayalı savaş olsun ve IŞİD karşıtı savaşta olsun dünyaca saygı duyulan direnişler yaratırken, alan/kent savunmasında ise devletleşmiş ordular karşısında çekilmek zorunda kaldılarsa; Beşikçi’nin “soykırıma uğrayan halklar devletleşmemiş halkalar” tespiti üzerinde tekrar düşünme zamanı!
Dört; Yandaş medyanın “Kudüs ruhu” ya da “Arap halkı Osmanlı idaresindeki 400 yıllık mutlu günlerin özlemini çekiyor” (sanki Arap halkı hasretle Türkiye’nin geri dönüşünü bekliyormuş!) güzellemesiyle şişinen AKP hükümeti, “Neo Osmancılık” rüyası peşinde Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olacak gibi.Rusya ile ABD arasında ki gerilimden yararlanarak El Bap ve şimdi Efrin’i işgal edebildiği unutulmasın. Dolaysıyla Türkiye’ye çağrımız yeni Arap Kemerleri peşinden koşmak yerine içeride ve sınır ötesinde Kürtlerle çözümü geliştir! Çünkü ne Kerkük ve diğer ilçelerde ne de Efrin’den Qamışlo’ya Rojava sınırında Araplar ve Türkler lehine nüfus değişimi yani kadim Kürt kentlerini Kürtlerden arındırma girişimi sonuç vermeyecek. Zira Kerkük-Ninova hattında BAAS rejimi bunu katliamlar, soykırımlarla denedi yine başaramadı.
Beş; şunu da ekleyeyim, “Bağımsızlığı engelledik” diye böbürlenen İran ve Türkiye’nin sevinci de er-geç kursağında kalacak! Kerkük merkezli Güney Kürdistan’da bağımsızlık hamleleri Irak’ın Mayıs ayında gerçekleşecek olan genel seçimler sonrasında yeniden gelişecektir. Irak sonrası seçimleri izleyelim. Rojava’da ise ne Kürt halkı ne de bölgesel/küresel güç dengeleri Efrin ve Şehba’da oldu-bittiyi kabul etmez.
Sinan Çiftyürek