Bizimle iletişime geçin

Makale

Dr. Engin Bozkurt | Toplumcu Belediyecilik Politikalarının Ovacık Belediyesi Örneği Üzerinden Değerlendirilmesi-1

Toplamda üç bölüm olarak paylaşacağımız makalenin bu bölümün de çalışmanın özet ve giriş bölümleri yer alırken dünyada toplumcu belediyeciliğin gelişimi ve buna bağlı konular yer alıyor. “Küçük Moskovalar-Ovacık Karşılaştırması’nın” yapıldığı değerlendirmelerde dikkat çeken bir başka nokta olarak yer alıyor

Bu makale, İzmir Karşıyaka Belediyesi’nde, Şehir Plancısı olarak çalışan Dr. Engin Bozkurt’un (1) Ankara Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı’nda vermiş olduğu “2000 Sonrası Türkiye’de Toplumcu Belediyecilik Politikalarının Değerlendirilmesi: Ovacık Belediyesi Örneği” adlı Doktora tezi çalışmasından üretilmiş ayrıca Kent ve Çevre Araştırmaları Dergisi’nin son sayısında yayımlanmıştır. Makaleyi öneminden dolayı okuyucularımızla paylaşıyoruz.(2)

Özet

Toplumcu Belediyecilik kavramı Türkiye’de 1970’li yıllardaki birtakım Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin uygulamalarının yaklaşım ve ilkeler bütünü şeklinde formüle edilmesi ile ortaya çıkmıştır. Toplumcu belediyecilik düşüncesinin uluslararası kentleşme ve yerel yönetimler alan yazınında tam bir kavramsal karşılığı bulunmamaktadır. Bununla birlikte kavram, dünyadaki sol-sosyalist örgütlerin belediyecilik deneyimlerinden, ülkemizde ve uluslararası alanda gerçekleşen siyasal mücadelelerden etkilenerek oluşturulmuş beş temel ilkeye yaslanmaktadır. Söz konusu ilkeler; demokratik katılımcılık, birlikçi-bütünlükçülük, üreticilik, kaynak yaratıcılık ve tüketim düzenleyicilik şeklinde ifade edilmektedir. 1973 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi tarafından kazanılan başta İstanbul, Ankara ve İzmit olmak üzere bu Partili kimi Belediyeler ile birlikte Fatsa Belediyesi toplumcu belediyecilik kapsamında kabul edilen yerel yönetimlerdir. 

1980 askeri darbesi ile Türkiye’de sosyalist mücadelenin gelişmesi engellenirken, toplumcu belediyeciliğin anılan örnekleri de ortadan kaldırılmış ve neoliberal belediyecilik dönemi başlamıştır. Anavatan Partisi, Sosyal Demokrat Halkçı Parti, Refah Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından yürütülen neoliberal belediyecilik döneminde toplumcu belediyeciliğin özellikle üretici özelliği silinmeye çalışılmıştır. Bu süreçte yalnızca 1989-1994 yılları arasında bazı Sosyal Demokrat Halkçı Partili belediyeler tarafından “sosyal belediyecilik” kavramı etrafında emekçi sınıflara belirli alanlarda hizmet önceliği verilmiş ve bu kesimin yerel kaynaklardan kısmi pay alması sağlanmıştır. Fakat Sosyal Demokrat Halkçı Parti döneminin söylem ve uygulamaları incelendiğinde, neoliberal belediyeciliğin sınırlarını aşan politikalar geliştirmediği anlaşılmaktadır. 

2000 yılı sonrası süreçte ise birçok sol-sosyalist örgüt yerel seçimlere ve yerel yönetimlere özel ilgi göstermeye başlamıştır. Bu doğrultuda birtakım ilçe belediyeleri seçimlerde solsosyalist örgütler tarafından kazanılmış, fakat en fazla iki dönem yönetimde kalınabilmiştir. Diğer yandan söz konusu belediyelerden hiçbiri Ovacık Belediyesi’ninki kadar Türkiye’de kendinden söz ettirmeyi başaramamıştır. Bu makalenin amacı toplumcu belediyecilik politikalarını Ovacık Belediyesi örneğinde inceleyip, toplumcu belediyeciliğin günümüzde gerçekleşme koşullarını tartışmaktır. Makalede öncelikle toplumcu belediyeciliğin dünyada ve

Türkiye’deki gelişme süreçleri devrimci ve reformist sosyalist örnekler çerçevesinde incelenecek, sonrasında Ovacık Belediyesi deneyimi siyasal-yönetsel, sosyo-kültürel, ekonomi ve şehircilik-çevre politikaları çerçevesinde tartışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Toplumcu Belediyecilik, Ovacık Belediyesi, Sosyalizm, Yerel Yönetimler

Giriş

Dünyada toplumcu belediyecilik düşüncesi, 19. yüzyılın ortasında kapitalizmin emek süreçlerindeki sömürü politikalarına ve halk sağlığında yarattığı tahribata karşı Glasgow ve Birmingham Belediyeleri’nin uygulamaları ile başlamıştır. Bu kentlerde belirli yerel hizmetlerde beledileştirme[3] uygulamaları hayata geçmiş, salgın hastalıklara yol açan fiziksel altyapı sistemi yenilenmiş ve kent halkının temiz suya erişimini sağlayacak şebeke sistemi kurulmuştur (Bayramoğlu, 2015). Söz konusu uygulamalar, yalnızca belediye yönetimlerinin iyi idaresi sayesinde gerçekleşmemiş olup, tabandan emekçi sınıflar[4] tarafından yükselen mücadelelerin de ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Öyle ki Glasgow örneği 1848 devrimleri sonrasında, Birmingham tecrübesi de Paris Komünü ertesinde doğmuş ve 2. Dünya Savaşı’na kadar yaşamış deneyimlerdir (Somel, 2015). Reformist sosyalist ideolojinin etkisi altında olgunlaşan bu örneklerin dışında, 1917 Sovyet Devrimi sonrası Avrupa’da kurulan komünist partilerin idaresindeki belediyeler olarak adlandırılan “Küçük Moskovalar”  (2. Dünya Savaşı’na kadar sürmüştür), devrimci sosyalizm akımını temsil eden yerel yönetim pratiklerindendir (Knotter, 2011). 

1929 ekonomik krizinin kapitalist ülkeler üzerindeki yıkıcı etkisi, 2. Dünya Savaşı’ndan Sovyetler Birliği’nin galip çıkması ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulması sonucu, 19. yüzyıl belediye sosyalizminin kamucu politikaları, ulus-devlet ölçeğinde kabul görmeye başlamıştır. Refah devleti olarak tanımlanan bu dönemde belediyeler merkezi yönetim politikalarını yerelde uygulayan edilgen kurumlar olarak değerlendirilmiştir (Basset, 1984). 1968 yılına gelindiğinde bütün dünyayı sarsan gençlik eylemleri bir tarafıyla emperyalist savaşları hedef alırken, diğer yandan refah devleti belediyeciliğinin özellikle karar alma süreçlerinde emekçi sınıfları dışlayan politikalarına da karşı çıkmıştır. Sınıfsal eşitsizliğin yanı sıra cinsiyet, ırk, inanç konularındaki ayrımcı politikaları da hedef alan 1968 gençlik hareketi, Avrupa’da “Yerel Sosyalizm” ve “Yerel Marksizm” akımlarının güçlenmesine neden olmuştur (Basset, 1984; Blackburn, 1978; Anderson 2011). 1980’lere gelindiğinde 1970’li yılların ekonomik krizinden neoliberal politikalar geliştirerek kendisini yenileyen kapitalist düzen, reel sosyalist devletlerin içine girdiği siyasal kriz koşullarının da etkisiyle, toplumcu belediyecilik örneklerine son vererek piyasa odaklı bir belediyecilik modeli kurmuştur. Diğer yandan bu süreçte sol-sosyalist kesimlerin idaresindeki birtakım kent yönetimlerindeki başarılı uygulamalar, toplumcu belediyeciliğin neoliberal süreçte de hayata geçirilebileceğine ilişkin önemli örnekler sunmuştur. Porto-Alegre, Kerala, Marinaleda, Preston ve Barcelona örnekleri bu dönemde toplumcu belediyecilik tartışmalarına konu olan yerel yönetim birimleridir.

Türkiye’de toplumcu belediyecilik arayışları ilk olarak 1963 yerel seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP’in) İzmir Gültepe Belediyesi’ni kazanması ile başlamıştır (Özgüden, 2019). 1968 yerel seçimlerine gelindiğinde, ülkemizde yükselen sosyalist hareket Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP’nin) siyasal çizgisini de etkilemiş ve Ankara’da bir sendika lideri Parti’nin belediye başkan adayı olmuştur (Şengül, 2018). 1971 askeri darbesi sonrası 1973 yılında yapılan yerel seçimlerde CHP başta büyükşehirler olmak üzere birçok belediyede yönetime gelmiş ve bu belediyeler arasından İstanbul, Ankara ve İzmit örnekleri ülkemizde “Yeni Belediyecilik Hareketi” olarak adlandırılan toplumcu belediyecilik ilke ve yaklaşımlarının ortaya çıkmasına vesile olmuştur (Gülöksüz ve Tekeli, 1990). 

Avrupa’daki örneklere benzer şekilde ülkemizdeki toplumcu belediyecilik deneyimleri, CHP’li bazı belediyelerin tecrübeleri ile birlikte ulusal ve uluslararası alandaki sınıf mücadelelerinin ve yerel toplumcu örneklerin güçlü etkisi ile olgunlaşmıştır (Hamamcı, 2014; Aslan, 3013; Balaban, 2013). CHP’li belediyelerin dışında Fatsa Belediyesi deneyimi ülkemizde devrimci sosyalizm akımının en önemli yerel yönetim örneği olarak kabul edilmektedir. Fakat 1980 askeri darbesi gerek “Yeni Belediyecilik Hareketi”ni gerekse Fatsa örneğindeki toplumcu deneyimi sonlandırmış ve bu tarihten günümüze kadar sürecek olan neoliberal belediyecilik dönemini başlatmıştır (Doğan, 2010).  

Neoliberal politikalar 1980 yılı sonrası Anavatan Partisi (ANAP) öncülüğünde belediyelerde hayata geçirilmiş, Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) döneminde “sosyal belediyecilik” kapsamında sürdürülmüş (Güler, 2004), Refah Partisi (RP) ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) döneminde ise İslamcı muhafazakarlıkla harmanlanarak günümüze ulaşmıştır (Doğan, 2007). Fakat 2000 yılı sonrası yerel seçimlerde sol-sosyalist örgütlerin kazandığı kimi Belediyeler (Dikili, Hopa, Çamlıhemşin, Samandağ, Mazgirt, Hozat) toplumcu belediyecilik tartışmalarını yeniden toplumsal muhalefet kesimlerince tartışılır kılmıştır. Emekçi sınıfların büyük beklentilerine rağmen bu Belediyeler özellikle üretici ve demokratik katılımcı toplumcu belediyecilik politikalarında başarı gösterememişlerdir (Taşkın, 2013; Alper ve Aksu, 2011; Okuyan, 2014; Biryol, 2009). 2000 yılı sonrası anılan örnekler dışında Ovacık Belediyesi, 2014-2019 yılları arasındaki politika ve uygulamaları ile toplumcu belediyeciliğin beş temel ilkesini de hayata geçirebilen tek belediye olmuştur. Ovacık Belediyesi’nin bu başarısı ilk defa bir İl belediyesinin (Tunceli) sosyalist bir örgüt tarafından yerel seçimlerde kazanılmasına vesile olmuştur.

1.Dünyada ve Türkiye’de Toplumcu Belediyeciliğin Ortaya Çıkması ve Gelişimi

Toplumcu belediyecilik akımının dünyada ve ülkemizde gelişim aşamaları; yerel, ulusal ve uluslararası alanda gerçekleşen sınıfsal mücadeleler, kapitalist sermaye birikim süreçleri ve devletlerin niteliğine bağlı olarak farklılaşmaktadır. Yapısal şartları oluşturan söz konusu ilişkiler dışında, yerel siyaset sahnesinin aktörlerinin politik yönelim ve çabaları da toplumcu belediyecilik akımının olgunlaşmasında etkili olmuştur. Dolayısıyla dünyada ve Türkiye’de toplumcu belediyecilik düşüncesi ve örnekleri incelenirken belediye siyaseti yürüten politik aktörün niteliği, içinden geçilen siyasal ve ekonomik süreçlerle birlikte değerlendirilecektir. 

1.1. Dünyada Toplumcu Belediyeciliğin Gelişimi

Toplumcu belediyecilik düşüncesi dünyada iki ana sosyalizm akımının etkisi altında olgunlaşıp gelişmiştir. Reformist sosyalizm akımı, belediye sosyalizmi, “Yerel Sosyalizm”, “beledi emekçilik” ve “Yerel Marksizm” örneklerinin ortaya çıkmasında etkili olan siyasal ideoloji iken; devrimci sosyalizm akımı, sosyalist ülkelerdeki yerel yönetimler, kapitalist ülkelerdeki Küçük Moskovalar ve ikili iktidarların[5] geliştiği ideolojik zemini yaratmıştır.

Şekil-1: Dünyada Toplumcu Belediyecilik Akımlarına Örnekler

Kaynak: Ankara Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı, Kent ve Çevre Bilimleri Bilim dalı, 12.05.2020 tarihinde toplanan Tez Jürisi tarafından oybirliği ile onaylanan Engin Bozkurt’a ait “2000 Sonrası Türkiye’de Toplumcu Belediyecilik Politikalarının Değerlendirilmesi: Ovacık Belediyesi Örneği” adlı doktora tezi çalışması

1.1.1. Reformist Sosyalizm ve Toplumcu Belediyecilik

Reformist sosyalizm düşüncesi, sosyalist düzene anayasal ve barışçıl yollarla gerçekleştirilecek reformlar aracılığı ile ulaşılabileceğini savunmaktadır (Sancaktar, 2015). Reformist sosyalizmin toplumcu belediyecilik kapsamında değerlendirilebilecek örnekleri üç temel başlık[6] etrafında sınıflandırılabilir. Bu başlıklardan ilki, 19. yüzyıl ortasından başlayıp 2. Dünya Savaşı’na kadar süren “belediye sosyalizmi” akımı; ikincisi 1968 gençlik hareketinin etkisiyle başlayıp neoliberalizmin güçlenmesine değin uzanan “Yerel Sosyalizm” akımı, üçüncüsü de 2. Dünya Savaşı’ndan sonra başlayıp yine 1980’li neoliberal döneme kadar süren “Yerel Marksizm” akımıdır.

1.1.1.1. Belediye sosyalizmi

Belediye sosyalizmi akımı, 19. yüzyıl Avrupa kapitalizminin sanayi kentlerinde yarattığı sağlıksız yapılı çevre koşulları, salgın hastalıklar ve emek sömürüsüne karşı İngiltere ve İskoçya’daki örnekler ile başlayıp İkinci Dünya Savaşı’na kadar devam etmiştir (Yıldırım, 1990). Glasgow ve Birmingham Belediyeleri belediye sosyalizmi akımının öncü örneklerini teşkil etmektedir. Glasgow Belediyesi 1855 yılından başlayarak su, elektrik, gaz ve ulaşım gibi temel kentsel hizmetlerde beledileştirme gerçekleştirmiş; sağlık ocağı, fırın ve mezbaha gibi kamu işletmeleri açmıştır (Bayramoğlu, 2015). Belediye sosyalizmi akımının ikinci önemli örneği olan Birmingham deneyimi ise, 1873 yılında Joseph Chamberlein’in belediye başkanı seçilmesi ile başlamıştır. Birmingham Belediyesi, Glasgow Belediyesi ile benzer şekilde ilk olarak gaz ve su gibi temel hizmetlerde beledileştirmeye gitmiş, kentin kanalizasyon sistemini yenilemiş, emekçi sınıflara yönelik konutlar yapmış ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi amaçlı çalışmalar yürütmüştür (Gehrke, 2016).

19. yüzyılın ikinci çeyreğinden başlayıp 2. Dünya Savaşı’na kadar uzanan belediye sosyalizmi akımı, kentsel hizmetlerin sunumunda emeğin yeniden üretimini hedefleyen pratikler geliştirerek toplumcu belediyecilik geleneğinin önemli bir unsuru olmuştur. Bu akımın gelişmesinde, yerel yönetimlerde kamucu politikalar uygulayan belediye başkanlarının rolü (Bayramoğlu, 2015) ile birlikte, dünyada yükselen sınıf mücadeleleri de etkili olmuştur. Somel’e göre (2015) belediye sosyalizminin ilk örnekleri olarak kabul edilen Glasgow ve Birmingham deneyimleri, 1848 işçi sınıfı eylemleri ve 1871 Paris Komünü’nden etkilenerek gelişmiştir. 

Belediye sosyalizmi akımı, 19. yüzyılın sonundan itibaren, İngiltere İşçi Partisi’nin oluşumunda önemli bir rol oynayan Fabian sosyalizmi hareketinin öncülüğünde ilerlemiş ve 2. Dünya Savaşı sonrası “refah devleti belediyeciliği”nin[7] siyasal omurgasını oluşturmuştur (Basset, 1984: 88-90). Söz konusu akım, bir tür sosyalizmi temsil etmediği temel önermesi üzerinden bazı Marksist çevreler tarafından eleştirilmiştir. Bu kesimler içerisinde yer alan Lenin (1994: 252-256) ve Engels’e göre (www.marxist.org, 2018) belediye sosyalizmi, bilimsel sosyalizmden ziyade ütopik sosyalizmin düşüncelerine daha yakındır. Benzer şekilde Russel’e göre (2019); üretim araçlarının mülkiyetine dokunmadan birtakım tüketim araçlarının beledileştirilmesi sebebiyle belediye sosyalizmini, sosyalizmin bir türü olarak göstermek yanlıştır. Leopold ve Mcdonal’a göre (2012), özellikle temel altyapı hizmetlerindeki etkinliğinden dolayı belediye sosyalizmi politikaları, sermaye kesimini, daha fazla kâr getiren başka sektörlere yönlendirmiş ve dolayısıyla 1929 dünya ekonomik krizinden sonra Avrupa burjuvazisi tarafından benimsenmeye başlanmıştır. Somel (2015) ise; belediye sosyalizminin kamucu politikalarının 1929’daki kapitalist kriz sonrası değil, refah devleti döneminde siyasal iktidarların hükümet programlarına girdiğini iddia etmiş ve bunu Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan güçlü bir şekilde çıkmasına bağlamıştır.

1.1.1.2. Yerel Sosyalizm

Gerek kapitalizmin 1929 yılında yaşadığı ekonomik krizin, gerek Sovyetler Birliği’ndeki planlı sosyalist kalkınma modelinin, gerekse Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasının etkisiyle, 2. Dünya Savaşı sonrası belediye sosyalizminin emekçi sınıfları gözeten kamucu politikaları, ulus devlet ölçeğinde talep yönlü planlı ekonomi stratejileriyle yeniden hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Basset’a göre (1984), bu dönemde yerel yönetimler, merkezi yönetimi siyasal-yönetsel açıdan bütünleyen edilgen idari birimlere dönüşmüşlerdir. David Harvey ise, 2. Dünya Savaşı sonrası gelişen refah devletinin belediyecilik çizgisini, “kentsel idarecilik” olarak tanımlamıştır (Harvey, 2012: 410-415).

1968 yılında Avrupa’da olgunlaşıp gelişen gençlik hareketinin katılımcıları, bir taraftan dünyada giderek şiddetlenen emperyalist savaşları hedef alırken, diğer yandan refah devleti belediyeciliğinin aşırı merkeze bağımlı yapısını da eleştirmişlerdir. Yerel yönetimlerin; cinsiyet eşitliğini savunan, ırkçılık karşıtı, adil kaynak dağıtımcı ve demokratik katılımcı bir çerçevede yeniden yapılandırılması gerektiğini savunan “Yerel Sosyalizm” hareketi, 1970’li yıllardan 1990’ların başına kadar Avrupa sosyal demokrat partilerin savunduğu belediyecilik çizgisi olmuştur (Boddy ve Fudge, 1984). Barselona, Bremen, Viyana (Yıldırım, 1990) ile birlikte Sheffield ve Londra kentleri (Gündoğdu, 2013) “Yerel Sosyalizm” çizgisindeki önemli örneklerdir. 

Harvey, 1970’li yılların belediyecilik çizgisi olarak kavramsallaştırdığı “kentsel girişimcilik” döneminde toplumcu belediyeciliğin hayata geçirilebileceğini, fakat uygulamaların kapitalist sermaye birikim süreçlerinin belirlediği politik “oyun” sahasının sınırlarını aşamayacağını savunmuştur (Harvey, 2012: 412). Harvey’in fikrine paralel şekilde Leopold ve Mcdonald da, kapitalist sistemde toplumcu belediyeciliğin mümkün olduğunu, fakat emperyalizmin ekonomik ve siyasal baskısı altında, söz konusu belediyecilik deneyimlerinin ne kadar yaşayabileceğinin kuşkulu olduğunu iddia etmiştir (Leopold ve Mcdonald, 2012).  “Yerel Sosyalizm” akımı, neoliberal politikaların damgasını vurduğu 1980 yılı sonrası süreçte giderek zayıflamış ve 1990’larda etkisini yitirmiştir.

1.1.1.3. Yerel Marksizm

“Yerel Marksizm”, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da başlayan ve neoliberalizmin güçlendiği 1980’li yılların sonuna kadar süren bir dönemde, Avrupa Komünist Partileri’nin belediyecilik deneyimlerini tanımlayan bir kavramdır (Yıldırım, 1990: 18). Kavramda geçen “Marksizm”, söz konusu akımı reformist sosyalist hareketlerden ayırmak için kullanılmıştır (Szajkowski ve Bell, 1986). Fakat Hoca’ya göre (1988) Avrupa Komünist Partileri’nin ideolojik doğrultuları, 2. Dünya Savaşı sonrası gelişen refah devleti döneminde giderek devrimci sosyalist bir içerikten uzaklaşarak reformist sosyalist bir hatta oturmuştur. “Yerel Marksizm” akımının özellikle İtalya, İspanya ve Fransa’da yarattığı örnekler toplumcu belediyecilik açısından önemli deneyimler sunmuştur. 

İtalyan “Yerel Marksizmi”nin belediyecilik süreci iki döneme ayrılmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’ndan 1970’lerin ortasına kadar süren ilk dönemde İtalya Komünist Partisi (İKP), özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD’den) gelen baskılar neticesinde hükümet ortaklıklarına dâhil edilmemiştir. Bu nedenle yerel yönetimler, İKP’nin yönetsel açıdan kendini gösterebileceği önemli bir siyaset alanı olmuştur. 1975 yerel seçiminden 1980’li yılların ortalarına kadar olan dönemde ise İKP, sosyal demokrat partilerle ülke ölçeğinde ittifaklar kurarak metropol kent belediyelerinde de yönetime gelmiştir (Szajkowski ve Bell, 1986). İtalyan “Yerel Marksizmi”nin özellikle Emilia-Romagna Bölgesi ve Bologna’daki toplumcu belediyecilik faaliyetleri 1975 yerel seçimlerinde büyük şehirlerde kazanılan başarının temel nedenidir (Gundle, 1986).

İspanyol “Yerel Marksizmi”, 1975 yılında diktatör Francisco Franco’nun ölümünden üç buçuk sene sonra, 1979 yılında yapılan yerel seçimlerde İspanya Komünist Partisi’nin (İSKP) büyük başarı elde ederek ülkede üçüncü Parti olması ile başlamıştır. İSKP kazandığı belediyelerin birçoğunu yerel seçimlerde ittifak halinde olduğu İspanyol Sosyalist İşçi Partisi (İSİP) ile birlikte yönetirken, Endülüs Bölgesi’nde ve özellikle Cordoba kent yönetiminde İSİP’den ayrı olarak İSKP’nin başarılı uygulamalar gerçekleştirdiği görülmektedir (Amodia, 1986).

Fransız “Yerel Marksizmi”nin uygulayıcı aktörü olan Fransız Komünist Partisi (FKP), ABD’nin baskıları sonucu 1947 yılı sonrası koalisyon hükümetlerinden uzak tutulmuştur. Bu nedenle FKP, İKP’ye benzer şekilde yerel siyaset alanına yönelmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan 1960 yılına kadar belediyecilik politikasında Sovyetler Birliği’ni örnek alan FKP, bu tarihten sonra belediye sosyalizmi uygulamalarını kendisine rehber edinmiştir (Knapp, 1986: 122). Neoliberalizmin devlet idaresinde kurumsallaşarak güçlenmesi, reel sosyalizmin gerilemesi ve Marksizm’in dünyada giderek etki alanının daralması ile birlikte, “Yerel Sosyalizm”e benzer şekilde “Yerel Marksizm” akımı da yok olma sürecini yaşamıştır.

1.1.2. Devrimci Sosyalizm ve Toplumcu Belediyecilik

Devrimci sosyalizm fikri Marks ve Engels’in İngiliz ekonomi politiği, Fransız sosyalizmi ve Alman felsefesinin eleştirisi üzerine bina ettikleri bilimsel sosyalizm düşüncesinden ortaya çıkmıştır (Lenin, 2013). Reformist sosyalizmden farklı olarak sosyalist sistemin yasal yönetsel iyileştirmeler yoluyla değil, zora dayalı bir devrim ile kurulabileceğini savunan devrimci sosyalizm düşüncesi (Sancaktar, 2015) 20. yüzyılda Lenin ve Mao’nun fikirleriyle gelişmiştir.  

Marks 1850 yılında “Komünist Birlik” için hazırladığı bir çalışmada, emekçi sınıfların mevcut kapitalist idari yapıdan farklı olarak özyönetime dayalı yerel örgütlenmeler kurması gerektiğini savunmuştur. İkili iktidarı ifade eden bu örgütlenmelerin yerel otonomiden farklı olarak gelecekte kurulacak sosyalist devletin nüveleri olduğunu belirtmiştir (Basset, 1984: 87). Marks’ın düşüncesine paralel şekilde Engels de, yerel yönetimlerde yürütülecek devrimci çalışmanın ulusal merkezi siyasetin tamamlayıcı bir parçası olması gerektiğini, aksi takdirde İngiltere’de Fabiancılar’ın savunduğu belediye sosyalizminin liberal ideolojik çizgisine kayılabileceğini savunmuştur (www.marxists.org, 2018). Engels’in anılan fikirlerine atıf yapan Lenin, siyasal mücadeleyi yerel ölçeğin küçük çıkarlarına hapsedeceği gerekçesiyle belediye sosyalizmini eleştirmiştir (Lenin, 1994). Bununla birlikte Lenin kapitalist ülkelerde komünist partilerin belediyelerde yönetime gelmeleri halinde uygulayacakları politikalara ilişkin beş temel özellik belirlemiştir.[8] Mao Zedung, Çin devrimi sürecinde ikili iktidar organı olarak tariflediği Çin Komünist Partisi’nin kontrolündeki “Kızıl Siyasi Üsler”i yarı-feodal ve yarı-sömürge ülkeler için önemli bir devrimci strateji aracı olarak tanımlamıştır. Yine Mao, belediye örgütü anlamına gelen Çin’deki yerel komünlerin, merkezi yönetimden ayrı bir inisiyatif alanı olması gerektiğini, aksi taktirde giderek bürokratlaşan idari yapının, halk demokrasisini ortadan kaldırabileceğini iddia etmiştir (Zedung, 2000). 

Reel sosyalist düzendeki sovyet (meclis), komün, ve benzeri diğer yerel yönetim kurumları kapsam dışı bırakılacak olunursa, “Küçük Moskova”[9] örgütlenmeleri, kapitalist sistemde devrimci sosyalizm akımının toplumcu belediyecilik kapsamında değerlendirilen örneklerindendir. “Küçük Moskovalar”ın birbirine benzeyen dokuz ortak özelliği[10] bulunmaktadır (Knotter, 2011):

1. Komünist Partiler’in idaresindeki belediyelerin bulunduğu kentlerdir.

2. Ya ülkenin iç kesimlerinde ve etrafından coğrafi olarak izole; ya da ülke sınırlarında bulunan kentlerdir.

 3. Belirli ekonomik sektörlerde uzmanlaşma görülmektedir.

4. Genelde göçmen toplulukların baskın olduğu demografik yapıya sahiptir.

5. Ülkede yaygın olan dinsel kimlikten farklı inanış biçimleri görülmektedir.

6. Komünist Partiler’den önce de sol geleneklerle ilişkili kentlerdir.

7. Kolektif sosyal etkinlikler kültürel yapıda yaygındır.

8. Bulundukları ülkelerdeki komşu kentler ile siyasal gerilimler vardır.

9. Nüfusu 2000 ile 10.000 arasında değişen az nüfuslu kentlerdir.

Harita-1: Batı Avrupa’daki “Küçük Moskovalar”

Kaynak: Knotter, 2011

Aşağıdaki tablo Küçük Moskovalar ile Türkiye’de devrimci sosyalizm akımının içinde yer alan Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun (SMF)[11] 2014-19 seneleri arası Belediyesi’ni yönettiği Ovacık kentinin benzer özelliklerini göstermektedir.

Tablo-1: Küçük Moskovalar-Ovacık Karşılaştırması

Kaynak: Ankara Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı, Kent ve Çevre Bilimleri Bilim dalı, 12.05.2020 tarihinde toplanan Tez Jürisi tarafından oybirliği ile onaylanan Engin Bozkurt’a ait “2000 Sonrası Türkiye’de Toplumcu Belediyecilik Politikalarının Değerlendirilmesi: Ovacık Belediyesi Örneği” adlı doktora tezi çalışması

1.1.3. Neoliberal Dönemde Toplumcu Belediyecilik

Neoliberal dönemde yerel yönetimler, kentsel hizmetlerin kamusal sunumuna dayalı “kent idareciliği” modellinden; söz konusu hizmetlerin yerel yönetimler eliyle özel sektöre ihale usulü yaptırıldığı “kent girişimciliği” modeline geçmiştir (Harvey, 2012: 412). Böylece emek süreçlerinde iş güvencesiz ve taşeron çalışma koşulları yaygınlaşırken, yerel yönetimler de piyasa aktörleri ve “sivil toplum örgütleri” paydaşlığında, kentlerine sermaye çekmek için birbiri ile yarışan kurumlara dönüşmüşlerdir. Dolayasıyla refah devleti döneminde emeğin ve sermayenin yeniden üretiminde emeğe ayrılan kaynaklar, neoliberal dönemde giderek artan biçimde sermayenin yeniden üretimine ayrılmış (Şengül, 2001: 108-110) ve yerel yönetimler kaynakların sermaye kesimine aktarımında önemli bir araç durumuna gelmiştir (Güler, 2006). 

Emekçi sınıflar, İkinci Dünya Savaşı ertesinde elde ettikleri sınıfsal kazanımları, 1980 sonrası dönemde kademe kademe kaybetmeye başlamış ve bu duruma paralel olarak 1980 öncesinin toplumcu belediyecilik deneyimleri nicelik, etki ve örgütlenme gücü bakımından giderek zayıflamıştır. Fakat 1990’lı yıllar, neoliberalizmin yarattığı eşitsizliklere tepki olarak doğup gelişen yerel mücadele ve yönetim deneyimlerine tanıklık etmiştir. Hindistan’ın Kerala, Brezilya’nın Porto Alegre ve İspanya’nın Marinaleda örnekleri neoliberal dönemde öne çıkan toplumcu belediyecilik deneyimlerindendir. Söz konusu örneklerden Porto Alegre ve Kerala, reformist sosyalizm çizgisindeki politik aktörlerin öncülüğünde ses getiren pratikler olmuştur. Porto Alegre Belediyesi 1989 yılından itibaren başlattığı katılımcı bütçe uygulaması ile (Gentro ve Souza: 1999); Kerala Eyaletindeki belediyeler ise kırsal kalkınmaya ilişkin çalışmaları ile (Franke, Chasin, 1995) toplumcu belediyecilik kapsamında önemli adımlar atmışlardır. Söz konusu örneklerin yanında devrimci sosyalizm akımı kapsamında değerlendirilebilecek Marinaleda deneyimi ise ucuz konut ürerimi, kolektif tarımsal üretim, dayanışmacı sosyal yaşam çalışmalarıyla neoliberal dönemde hayata geçen 40 yıllık toplumcu belediyecilik örneği olmuştur (Hancox, 2016). Anılan örnekler dışında Preston (kooperatif belediyecilik[12]) ve Barcelona Belediyeleri (radikal demokrat belediyecilik[13]) kooperatif üretim ve örgütlenme, karar alma süreçlerine katılım yöntemleri, cinsiyet politikaları ve toplumsal hareketlerle ilişkileri çerçevesinde reformist sosyalizm akımının 2000 sonrası Avrupa’daki belediyecilik deneyimleri olarak tartışılmaktadır.  

Dipnotlar

[1] ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama lisans, ODTÜ Kentsel Politika Planlama ve Yerel Yönetimler yüksek lisans ve Ankara Üniversitesi Kent ve Çevre Bilimleri doktora mezunu. Kültür Bakanlığı Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nda çalıştı.  Halen Karşıyaka Belediyesi’nde şehir plancısı olarak çalışıyor…

[2] Bu makale, Ankara Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı, Kent ve Çevre Bilimleri Bilim dalı, 12.05.2020 tarihinde toplanan Tez Jürisi tarafından oybirliği ile onaylanan Engin Bozkurt’a ait “2000 Sonrası Türkiye’de Toplumcu Belediyecilik Politikalarının Değerlendirilmesi: Ovacık Belediyesi Örneği” adlı doktora tezi çalışmasından üretilmiştir.

[3] Beledileştime; piyasaya gördürülen birtakım kentsel hizmetlerin yerel yönetimler tarafından gerçekleştirilmesi demektir. Daha detaylı bir çalışma için bkz. Özgül, Can Giray (2017), “Türkiye’de Beledileştirme Politikası”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi Sayı: 61, Güz 2017, s. 249-268

[4] Emekçi sınıflar kavramı ilk olarak Engels tarafından 1845 yılında tamamladığı “İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu” adlı çalışmasında “working class” olarak tanımlanmıştır. Söz konusu kavramın; işçi sınıfı, çalışan sınıflar, proletarya, halk anlamlarını içerecek şekilde kullanımları da bulunmaktadır. Fakat kavram Türkiye sosyalist hareketinde yaygın olarak “emekçi sınıflar” şeklinde kullanılmakta olup işçi sınıfı ile birlikte yoksul köylülük, tarım proleterleri ve emek sömürüsüne uğrayan ara sınıf ve katmanları da içine alacak şekilde tanımlamaktadır.

[5] Kapitalist ülkelerde mevcut idari yapının dışında devrimci sosyalistler tarafından yaratılan ayrı bir yönetim biçimini tanımlayan “ikili iktidar” kavramı için bkz. Marks, K., Engels, F., Lenin, V., İ., (1977), Paris Komünü Üzerine, Ankara: Sol yayınları

[6] Refah Devleti Belediyeciliği (Beledi emekçilik) kapsam dışı tutulmuştur

[7] “Refah Devleti Belediyeciliği” için bkz: Keith, Basset (1984), “Labour, Socialism and Local Democracy”, Boddy, Martin ve Colin Fudge (Ed.), Local Socialism (Londra: Mcmillian): 82-109 Gyford, J., (1985), The Politcs of Local Socialism, (London: G. Allen and Unwin): 5-11

[8] Detaylı bir çalışma için bkz. Nimtz, A., H., (2018), Lenin’in Seçim Stratejisi: Cilt 2, İstanbul: Yordam Yayınları

[9] 1950’lerde Time ve Life Dergileri, 1917 Sovyet Devrimi sonrasında kurulan Avrupa Komünist Partileri’nin 2. Dünya Savaşı’na kadar idaresinde olan belediyeleri “Küçük Moskovalar” olarak adlandırmış ve bu kavram günümüze kadar anılan tanımla kullanılmıştır (Knotter, 2011). 

[10] Söz konusu özellikler nedeniyle Ovacık kenti ile Küçük Moskovalar benzeşmektedir

[11] Sosyalist Meclisler Federasyonu, kökenleri İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerine uzanan, 48 yıllık geçmişi olan ve günümüzde meclisler şeklinde örgütlenen sosyalist bir harekettir. Daha önce Demokratik Haklar Dernekleri Federasyonu (DHF) adını kullanan hareket, 2017 yılındaki bir kurultayında ismini Sosyalist Meclisler Federasyonu olarak değiştirmiştir. 

[12] Detaylı bilgi için bkz. https://cles.org.uk/tag/the-preston-model/

[13] Detaylı bilgi için bkz. Thompson, Matthew (2020), “What’s so new about New Municipalism?”, Progress in Human Geography: 1-26, https://journals.sagepub.com/doi/pdf/10.1177/0309132520909480

Devam Edecek….



Ekim 2024
PSÇPCCP
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031 

Daha Fazla Makale Haberler