Bizimle iletişime geçin

Makale

Dijital Çağ ve Yeni Dönem Devrimciliği

Burjuvazi, toplumsal hegemonyayı “rıza” ve muhalif dinamiklerin öngörülebilirliği üzerinden inşa ederken bizim hareket tarzımızın da bunu boşa çıkaracak şekilde örgütlenmesi bir zorunluluktur. Çelişkinin bir yönü, halkın burjuvazi tarafından işgal edilmiş düşün dünyasına, onu yaşamı değiştirmenin dinamiği ve öznesine dönüştürecek biçimde girmek iken diğer yönü ise geçmişte ordularla savaşan küçük güçlerin zamanla denge ve saldırı gücüne erişme savaşından, uydu destekli sanal zeka ve harekete, ısıya duyarlı üstün algılama araçları ile donatılmış insansız makinalar ile devrimci güçlerin savaşına dönüşen yeni savaş konseptinin aşılmasıdır.

İşçi Sınıfının kapitalizmle birlikte hızla gelişen üretim araçları yani makinalar karşısındaki ilk konumlanışı kol emeğini değersizleştiren daha az emekle daha fazla ürün ortaya çıkarabilen ve pek çok işçinin işsiz kalmasına yol açan makinaları parçalamak olmuştu.

Burjuvazinin makine kırıcılara karşı tepkisi oldukça ise ağır olmuş ve 1812 İngiltere’sinde bu “suç”un karşılığı idam olarak yasalaşmıştır.1813 yılına gelindiğinde ise makine kırıcılık suçlaması ile York şehrinde yargılanan 17 işçi suçlu bulunmuş ve idam edilmiştir.1817 yılına kadar devam eden bu hareket sanayinin merkezileşmesine paralel şehirlerin yüksek güvenli durumu ve ağır cezalar karşısında sönümlenmiştir. Marks Kapital Cilt 1 de bu harekete şöyle değinmişti: “İşçilerin, makinenin kendisi ile makinenin sermaye tarafından kullanılması arasındaki farkı öğrenmeleri öncesinde ve saldırılarını üretimin maddi araçlarına değil de bu araçların içinde kullanıldığı özel toplumsal biçime karşı yönlendirebilmelerine kadar, zamana ve deneyime gereksinim vardı.

Sınıflar tarihinin değişmez bir gerçekliği olarak bilginin denetimi ve taşınması egemen sınıfların tekelindedir. İşçi sınıfının kendine ait bir sınıf olduğunun farkına varması yani sınıf bilinci kazanması da, burjuva sınıf kimliğine sahip aydınların kendi sınıf kimliklerini reddetmeleri üzerinden bilimsel bir sistematiğe kavuşmuştur.

“Emekçi saflarda yer alan köylülük ya da küçük burjuvazi için böyle bir bütünsellikten söz edemeyiz. Köylülük için mülkiyet, küçük burjuvazi için konfor vazgeçilmesi zor şeylerken işçi sınıfının boynunda onu sisteme bağlayan böyle zincirler bulunmaz.”

İşçi sınıfını, kapitalist toplumu oluşturan tüm sınıflardan devrimci ve kapsayıcı kılan ise bütünselliğidir. İşçi sınıfının çıkarlarına göre düzenlenen bir toplumsal yapı bir avuç asalak dışındaki tüm sınıfların yaşam ve düşün dünyalarının önünü açacak kapsayıcılıktadır. Emekçi saflarda yer alan köylülük ya da küçük burjuvazi için böyle bir bütünsellikten söz edemeyiz. Köylülük için mülkiyet, küçük burjuvazi için konfor vazgeçilmesi zor şeylerken işçi sınıfının boynunda onu sisteme bağlayan böyle zincirler bulunmaz. Bundan dolayıdır ki burjuvazinin işçi sınıfına yönelik ideolojik saldırılarının birincil hedefi onun sınıf bilincinin gelişimini engelleme ya da parçalamaktır.

Burjuvazi tarihsel olarak gerici ve çürüyen bir sınıf olsa bile bu bizi onun kendini yenileme dinamiklerini kaybettiği yanılgısına düşürmemelidir. Meta ihracından, sermaye ihracına, ulusal sermayeden, çok uluslu tekeller sermayesine, serbest piyasacılıktan, tekel-tröst ekonomisine ve emperyalist paylaşım savaşlarına kadar daha fazla kar ve hegemonya için son iki yüzyılda pek çok yeni formla kendine soluk borusu açmış ve krizlerini aşabilmiştir.

Bugün yaşadığımız dünya da sermayenin ve metanın dolaşım hızı ve serbestisi tarihin en yüksek seviyesine çıkmışken aynı dolaşım serbestisi emek ve genel insanlık içinse bilinen tarihin en geri noktasındadır. Milyarlarca insan burjuvazinin yarattığı sınırlar içinde hapsedilmiş, yaban hayvanlarının sahip olduğu gezegen üzerindeki serbest dolaşım hakkından bile daha geri düzeyde bir yaşama mahkum edilmiş dahası bu durum normalleştirilmiştir. İklim krizleri, bölgesel emperyalist savaşlar, yerel ekonomik çöküşler… vb. sebebi kapitalizm olan felaketlerden kaçmak isteyen milyonlarca insan “özgürlükler dünyasının” görünmez kalın duvarları, sınırlar arasında sıkışmış yaşamını yitirmektedir. Burjuvazinin pandemiyi kullanarak ulusal sınırlara hapsettiği insanlığı iş yeri ve ev dışındaki tüm alanlardan izole etmenin peşine düşmüş olduğu anlaşılmaktadır.

“Kapalı devre çalışma” diye makyajlanan işçilerin fabrikaya kapatılması, hafta içi serbest olan günlük yaşamın, hafta sonu yasaklarla engellenmesi, ibadet yerleri açıkken, konser tiyatro, vb. alanların kapalı tutulması, restoran ve kafeler gibi sosyalleşme alanlarında sadece paket servisine izin verilmesi vb. uzayıp giden liste sağlığa yönelik bir hassasiyetten başka şeylere öncelik verildiğini açıkça ortaya koymaktadır.. İşte tam bu noktada mevcut durumla örtüşmesi dolayısıyla ilgi çeken diğer nokta ise insan aklının nasıl yönlendirilebileceği ve maniple edileceğine ilişkin yoğunlaşan bilimsel çalışmalardır. Okunması gereken kitaplar, izlenmesi gereken filmler, mutlaka gidilmesi gereken yerler, tadılması gereken yemekler, sizi “ayrıcalıklı” kılacak giysiler, olmazsa olmaz mobil uygulamalar, ideal meslekler, ideal okullar ve bölümler… etrafında estirilen fırtınanın temel hareket noktası insan davranışlarının öngörülebilirliği olmaktadır.

21 Mart 2018’de BBC’de çıkan bir haber de bur durum şöyle ifade ediliyordu: “Sussex Üniversitesi’nden kitle yönetimi sosyal psikoloji uzmanı John Drury’ye göre, “Kitlenin de birey gibi özgün bir psikolojisi var”. Elde edilen psikolojik bulgular 1980’lerde isyanlara uygulanırken 2000’lerde acil durumlara, 2010’larda müzik festivallerine ve etkinliklere uygulandı. Şimdilerde ise kitle psikolojisi kimyasal, biyolojik, radyoaktif ve nükleer saldırılara özgü acil durumlar için kullanılıyor.” Bu paragraftaki hiç de masum olmayan “acil durumlar” ibaresi doğalında “kimin için acil durumlar” sorusunu peşinden getiriyor. Elbette ki Mösyö Burjuvazi için.

Artık insanlar arasında doğrudan iletişim yerine aracılanmış (mobil iletişim araçları ve sosyal medya ağları ile) bir iletişim modelinin ilişkilerde hakim olduğu bir döneme girmiş bulunmaktayız. Aynı evin farklı odalarında aracısız ilişkilenmeyen örnekler günlük yaşamın rutini haline geldi. Dijital dünya ve gerçek dünyanın sınırları fazlasıyla iç içe girdi. Bu durum aynı zaman da denetleme araçlarının işlevselliğini hiç olmadığı kadar arttırdı.

“Devrimci Hareket içinde bu çok yönlü değişimin farkındalığı çok geç gelişirken diğer yandan da çözüm konusunda fazlasıyla uçlarda bir konumlanma yaşadık/yaşıyoruz.”

Ülkemiz egemenleri de 2000’li yıllarla birlikte bu yeni konsepti devrimci hareket ve halk hareketlerine karşı yoğun bir şekilde kullanıma soktu. 1980-2000 yılları arasında uygulanan yoğun işkenceli sorgulamalar ve fiziki takiplerin yerini artık temelden farklı araç ve yöntemler alırken, devlet hiç olmadığı kadar kapsamlı sonuçlar aldı/alıyor. Devrimci Hareket içinde bu çok yönlü değişimin farkındalığı çok geç gelişirken diğer yandan da çözüm konusunda fazlasıyla uçlarda bir konumlanma yaşadık/yaşıyoruz. Bir kesim muhafazakar bir şekilde kendini tüm alanlarda yeni olan her şeye kapatmayı tercih edip ciddi şekilde hantallaşma sonrası güncelden kopma durumu ile yüz yüze soluksuz kalırken, başka bir kesim de dijital dünyadan kopartılacak fırtınalar ile gerçek hayatın değişimine bel bağlama yanılgısına düşmekte, bir üçüncü kesim ise mevcut hız ve yüksek teknoloji ile rekabet etmenin mümkün olmadığı üzerinden ciddi bir kırılma yaşıyordu.

Olayın dar kesimi ilgilendiren boyutu böyle iken toplumsal boyutunu anlamada şu istatistik oldukça ilginçtir: “We Are Social ve HootSuite tarafından yayınlanan “Dijital Türkiye 2019” raporuna göre,82,4 milyon nüfusa sahip Türkiye’de Raporda Türkler’in günde ortalama 7 saat 15 dakikalarını internette geçirdiklerinin altı çizilirken, bu sürenin 2 saat 46 dakikası da sosyal medyada harcanıyor. Rapor, Türkler’in günde ortalama 3 saat 9 dakikalarını televizyon izleyerek, 1 saat 15 dakikalarını da müzik dinleyerek geçirdiklerini de ortaya koyuyor. Dijital Türkiye 2019 Raporu’na göre, Türkiye’de toplam 52 milyon sosyal medya kullanıcısı bulunuyor ve bunların 44 milyonu sosyal medyaya mobil cihazlarla bağlanıyor. Türkiye’de 43 milyon Facebook, 38 milyon Instagram, 9 milyon Twitter, 7.3 milyon Linkedin, 6.35 milyon da Snapchat kullanıcısı bulunuyor.”.

Her türlü sorunun çözümünde en zor ve can alıcı nokta onu doğru tanımlamaktır. Kapitalist toplumun kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkan ve gün geçtikçe daha da derinleşen yabancılaşma ve yalnızlaşmanın tek tek bireylerde yarattığı değersizlik hissini, komünistler geçmişte devrim ve sosyalizmin güçlü bir dayanak noktası yapmış, maddi yaşamı belirleyen ve değiştiren toplumsal bir güce kavuşmuşlardı. Bugün içinse, kumdan kaleler yapmadan ve kendi içimize kapanmadan en geniş kitlere ulaşmanın yol ve yöntemlerini, “boş” zamanını dijital dünya da geçiren, onun ideolojik işgaline teslim olmuş birey/topluma ulaşma sorununu ciddiyetle masaya yatırmamız gerekiyor.

“Devrimci faaliyet olmadan sınıf hareketi gelişemez, sınıf hareketinden kopuk ve ona rağmen bir devrimci hareketin ise başarı şansı olamaz. Açıktır ki devrim “nasip kısmet işi” değildir.”

Burjuvazi, toplumsal hegemonyayı “rıza” ve muhalif dinamiklerin öngörülebilirliği üzerinden inşa ederken bizim hareket tarzımızın da bunu boşa çıkaracak şekilde örgütlenmesi bir zorunluluktur. Çelişkinin bir yönü, halkın burjuvazi tarafından işgal edilmiş düşün dünyasına, onu yaşamı değiştirmenin dinamiği ve öznesine dönüştürecek biçimde girmek iken diğer yönü ise geçmişte ordularla savaşan küçük güçlerin zamanla denge ve saldırı gücüne erişme savaşından, uydu destekli sanal zeka ve harekete, ısıya duyarlı üstün algılama araçları ile donatılmış insansız makinalar ile devrimci güçlerin savaşına dönüşen yeni savaş konseptinin aşılmasıdır.

1905 Moskova ayaklanması sonrası yaşanan yenilgiye ilişkin yazdığı bir makalede Lenin şöyle der: “Belirli bir hareketin, belirli bir aşamasındaki somut durumunun ayrıntılı bir incelenmesini yapmaksızın, herhangi bir özel savaşım aracının kullanılıp kullanılmayacağı sorununa evet ya da hayır biçiminde verilecek bir yanıt, Marksist tutumu tümden bırakmak anlamına gelir.” (Marx, Engels, Marksizm, sf. 131–132)

Bugün sınıf hareketleri cephesinde ne yazık ki böyle ayrıntılı bir inceleme pratiğine girişmek bir yana bunun tartışmasını dahi açmak bağnazca “kaçkınlar, dönekler, yılgınlar” gibi geri kitlenin duygularına hitap eden, devrimci mütevazilik ve tartışma kültüründen uzak yaygara ile bastırılmaya çalışılmaktadır. Devrimci faaliyet olmadan sınıf hareketi gelişemez, sınıf hareketinden kopuk ve ona rağmen bir devrimci hareketin ise başarı şansı olamaz. Açıktır ki devrim “nasip kısmet işi” değildir. Dünyanın hemen her köşesinde sınıf hareketleri burjuvaziye karşı farklı dönemlerde bayrak açmışken kimilerinin gelişip kimilerinin sönümlenmesinin arkasında yatan gerçek, teori ve pratik arasında kurulan bilimsel diyalektik bağ değilse nedir?



Kasım 2024
PSÇPCCP
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Daha Fazla Makale Haberler