Bizimle iletişime geçin

Editörün Seçtikleri

Devrimci Mantığa Uygun Mücadele Kavrayışı ve Mücadelede Yöntem Sorunları

Hataları eleştir, doğruları destekle! Tek yanlılığa düşme, geniş pencereden bak, bilimsel bakış açısını terk etme! Tüm eleştirinde geliştirip ilerletmeyi rota edin!..

Özünde çok yalın olan ve teorik düzlemde savunulmasına karşın, pratik savunu ve siyasette teorik savunuyla paralellik göstermeyen belli yaklaşımlar nezdinde, kimi gerçeklerin devrimci hareket tarafından tam doğru kavranmadığı ve bunda önemli problemlerin olduğu söylenebilir. Bu sorun devrimci mücadelenin mantığına uygun ele alınıp alınmamasında özetlenebilir. Kimileri salt stratejik biçimlerle yetinip sadece bununla başarıya ulaşacağına inanır, bunu savunur. Kimileri de taktik veya demokratik biçimlerle yetinip, bunlarla başarıya ulaşılacağına inanır. İkisi arasında belli bir farklılık olsa da, son tahlilde ikisi de yanlıştır. Bu yaklaşımlara karşın doğru görüş ve savunu ise, biri esas, diğeri tali olmak şartıyla, hem stratejik ve hem de taktik mücadele biçimlerinin kullanılmasını benimseyen ve her mücadele biçimine hak ettiği değeri veren anlayıştır.

Bu tartışma bağlamında, stratejik mücadele ve bu mücadele biçimi esas, diğer mücadele biçimleri taktiktir. İdeolojik-siyasi nitelik bakımından devrimci-stratejik olan tarz-biçim esas, demokratik ve taktik olan talidir. Esas ve tali tartışması yalnızca mücadele biçimlerinin belirlenmesinde değil, bu biçimlerin ifade ettiği devrimci mücadele ilkesi bakımından anlam taşır. Bu, doğrudan devrimci olanla olmayan ya da devrimci nitelikte olanla demokratik nitelikte olan, stratejik nitelikte olan ile taktik nitelikte olan mücadele biçimleri arasında hangi tarzın egemen ve esas olduğu-olacağı bakımından değer taşır. Ki bu, devrimin hangi ilkeler temelinde biçimlenip hangi yolla gerçekleştirileceğiyle bizzat alakalıdır. Diğer temel ilkelerle birlikte, devrim, zor-şiddet ilkesi temelinde gelişir, ona dayalı olarak gerçekleşir. Bunu reddeden anlayış, demokratik, ilerici vb. yanlar taşısa da stratejik bakımdan ve esas olan ideolojik-siyasi nitelikte devrimci anlayışı temsil edemez… (Bu devrimci gerçeği sürekli tekrar etmek tasfiyeciliğin boy verdiği mevcut genel koşullar açısından faydalı olabilir. Fakat bunun ötesinde hep tekrar etme zorunda kalıyoruz, çünkü her şeyi reformizme yorumlayan normalin ötesinde gereksiz bir hassasiyet hüküm sürmektedir. Bunu dikkate aldığımız için de, her vesileyle “devrim zora dayanır kuşku duymayın” demek zorunda kalıyoruz. Duymak ve emin olmak isteyenlere bir kez daha tekrar etmiş olduk.)

Yukarıda işaret ettiğimiz hatalı anlayış ve yaklaşımların tek yanlı öznelci bakış açısını temsil ettiği ve mücadele mantalitesinin genel mantığına uygun bir kavrayışa sahip olmadıkları söylenebilir. Bu hatalı anlayışların yansıdığı veya görüldüğü alanlar, kuşkusuz ki, mücadele alanı ve buraya dair sorunlardır. Tekçi yaklaşımla daraltılıp ele alınan mücadele ve örgütlenme biçimlerine dönük kavrayış sorunu bu yaklaşımların önemli bir temelidir. Lakin kesin olan bir şey daha var ki, bu, son derece güçlü olan önyargının ilgili anlayışlardaki tesiridir. Mücadele biçimlerine karşı gösterilen tek yanlı yaklaşım hatasında da her sorunun reformizme yorumlanması hatasında da gayet katı olan bu önyargıdan bir etken olduğu aşikârdır. Öyle ki, çok kolay biçimde taktik bir süreç stratejik, taktik bir hata ise stratejik bir hata olarak damgalanıp lanse edilebiliyor. Biz aynı önyargıya sahip olmayarak, bu yaklaşımları demagojik yaklaşımlara yormuyor, aksine kavrayış sorunu olarak açıklıyoruz. Böyle de olsa, söz konusu anlayış ve yaklaşımların negatif rol ve etkileri göz ardı edilemez… O halde bu anlayış ve yaklaşım sorunlarının somutta biçimlenen yansımaları üzerinde durmak isabetle faydalı olacaktır.

İlke olarak hiçbir mücadele biçimi reddedilemez!

Devrim mücadelesinden bahsederken, siyasi iktidarın ele geçirilmesi perspektifiyle tek bir merkezi göreve kilitlenmiş onlarca/yüzlerce mücadele biçiminin uyumlu birliğinden, birleşik konsept dahilinde yürütülmesinden bahsediyoruz. Stratejik dönem boyunca ve bu dönem kapanmadıkça, mücadelenin esas yönelim ve omurgasını oluşturan görev merkezi görevdir ve bu stratejiktir. Aynı stratejik dönem içinde birden fazla merkezi görev olmaz, olamaz. Merkezi görev tamamlanmadan da stratejik dönem değişmez ya da merkezi görev geçerliliğini yitirip değişmeden stratejik süreç değişmez… 

Bunun gibi, aynı stratejik dönem içinde, merkezi görev hariç, diğer mücadele ve görev biçimlerinde ilke ve amaçlardan başka sınırlayıcı bir engel yokken, stratejik biçimden taktik biçimlere kadar oldukça zengin bir mücadele çeşitliliği vardır. Bu bağlamda, devrim mücadelesinden söz ederken, asla tek bir mücadele biçiminden bahsetmiyoruz. Birinin esas, diğerlerinin tali olması ayrı bir konu olup, bu gerçeği yadsımaz. Strateji, ilgili dönem boyunca tektir. Mücadelenin ana omurgası ve temel doğrultusunu temsil eden bu strateji veya stratejik mücadele biçimidir. Fakat buna bağlı mücadele ve örgütlenme biçimleri sabit değil değişken, tek değil mücadelenin ihtiyaçları kadar çok ve fazladır. Bunu reddetmek, objektif olarak devrimi ve mücadeleyi silahsızlandırmaktır.

Mücadelenin genel niteliği açısından stratejik biçiminden bahsetmek, mücadelenin taktik biçimlerinden bahsetmemek anlamına gelmez. Bunların karşı karşıya koyulması temel yanılsama olur ki, bu benimsenmez. Bilakis, stratejik biçimlerle taktik biçimlerden bahsetmek devrimin mantığına uygun olandır, doğrudur. Nitel devrimci tarzdan bahsetmek, demokratik tarz ve biçimlerden bahsetmeyi yasaklamaz, yadsımaz. Silahlı radikal biçimleri esas almak, demokratik ve taktik biçimleri reddetmek anlamına gelmez. Nitel devrimci örgütün pekiştirilmesinden veya örgütsel nitelik açısından örgütün pekiştirilmesinden söz etmek, diğer çelişki, ihtiyaç ve görevler temelinde açığa çıkan mücadelelerin benimsenmesini mental olarak yadsımaz. Aksine, birinin pekiştirilmesi diğer dinamiklerle desteklenmesi durumunda kuvvet bulur. Nitel örgütü geliştirmek, pekiştirmek ve esas almak, demokratik kurumlar, araçlar, dernekler vb. vs. kurup yaygınlaştırmayı ötelemez. Siyasi iktidarı hedeflemek, mücadeleyi bu perspektif esasına göre ele almak, örneğin burjuva seçimlere girmeyi yasak etmez. Silahlı eylemi esas almak, bizleri silahsız eylem ve mücadelelere girmekten men etmez. İlke olarak hiçbir mücadele biçimi reddedilemez demenin esprisi buralarda karşılık bulur. 

Devrim mücadelesinin tüm tarihinde, keskin devrimci sözlerin genel devrimci taban tarafından itibar görüp satın alındığı, çoğu kez lafazanlıkla kullanılan bu keskin devrimci argümanların devrimci mücadele dinamiklerini tabanıyla karşı karşıya getirme, hataya sürükleme veya bunaltma maksadı temelinde bilinçli olarak kullanıldığı, bu çerçevede bir baskı aracı olarak kullanıldığı, bu vasıtayla devrimci güçler üzerinde bir basınç oluşturulduğu hep görülmüş, tecrübe edilmiştir. Bu tarihsel tecrübe ışığında, daha makul ölçülerde olmak üzere devrimci güçler de ideolojik mücadele zemininde bunu bir avantaj olarak kullanıp ideolojik farklılıkları bastırma hedefi veya ideolojik tesir ve üstünlük kurma amacı doğrultusunda kullanmaktadırlar. Çünkü en kolay yol budur ve genel manada devrimci tabandan destek bulur bu söylemler. İdeolojik mücadelede taşınan zayıflık ve açıklar aslen bu metot-taktikle kapatılmaya çalışılır. Öyle ki, bu tarz o kadar ilerletilir, hoyratça kullanılır ve ideolojik-siyasi kimliğe dönük mesnetsiz suçlamalarda bulunmaktan sakınılmaz. Suçlama bir mücadele aracına dönüştürülür ve ideolojik farklılıklar bununla vurulmaya çalışılır. Sınıflar mücadelesinin tanıdığı zorluk ya da acımasızlıklardan biri de bu tarzdır. Oysa devrimin dost güçleri arasındaki ideolojik mücadeleler, yapıcı-geliştirici olmalı ve somut olgular üzerinden yürütülmelidir. Devrimci ve komünistler ideolojik düşmanlarına karşı yürüttükleri siyasi ve ideolojik mücadelede de gerçeklere sadık kalmak zorundalar.

Burjuva oyunların açığa çıkarılarak bastırılması devrimci politikanın ertelenemez görevidir!

Konumuzu kısmen aşan bir ayrıntı olarak, devrimci zeminde görülen ilgili tarzın burjuvazi tarafından manivela edilerek, gerici nitelikte ve gerici bir yöntem olarak kullanılmasına dikkat çekmek ihtiyaçtır. Devrimci zeminden tamamen farklı olup, devrimci cephenin zaaf ve açıklarından yararlanma temelinde devreye sokulan burjuva oyun ve hilelerden ibaret olan bu tarz, özü itibarıyla devrim ile karşı-devrim arası bir sorun olsa da son tahlilde burjuva karakterine rağmen mücadele biçimlerinden biri olarak, mücadelenin karşı karşıya olduğu zorlukları ve mücadeleye bulaştırılmış burjuva metot niteliğiyle devrimci sınıf mücadelesinde önem taşır. 

Bu tarzın kirli burjuva siyaset tarzına evrilmesi ise, ideolojik farklılıklar bastırılması uğruna son derece hoyratça kullanılan “ajan, işbirlikçi ve karşı-devrimci” suçlamasının bu mücadelede reva görülmesidir. Genellikle ideolojik farklılıklar bastırılıp sindirilmesi için başvurulan bu kirli tarz, doğrudan siyasi kimlik ve kişiliği zan altına alıp, üstünlük kurma aracı olarak etkili ama onursuzca kullanılan bir yöntem olarak ihmal edilmez. Bunun daha vahim olanı ise, özellikle günümüzde kendi lekelerini veya özünü kamufle etmek için ya da kendisinin deşifre olma tehlikesine karşı önlem olarak, hedeflenen hasımların siyasi kimlik ve kişiliğine dönük bu ithamlar kullanılmaktadır. Kısacası, karşı-devrimci zafiyet veya gerici ilişkiler içinde olan kimi kirliler, bu gerçekliğini gizlemek ve kendisinin açığa çıkma tehlikesini savuşturmak veya önlemek için, “erken kalkan yol alır” misali, devrimci ve komünist hasımlarına bu yakıştırmalarda bulunma taktiğini benimseyerek kendilerine bir kalkan oluşturmaya çalışırlar. Dolayısıyla, burjuvazinin bu kirli taktiği, bugün daha yoğun kullanan gerici-komplocu-entrikacı taktik olarak teşhir ve deşifre edilmek durumundadır. Mücadelenin bir parçası da budur. Ya da mücadelenin kirletildiği bir nokta da bu burjuva hile ve taktiktir. Burjuva oyunların açığa çıkarılarak bastırılması devrimci politikanın ertelenemez bir görevi, devrimci sorumluluğudur… 

Kirli burjuva siyaset tarzına dair (yukarda) açtığımız parantezi kapatmadan önce bir noktaya daha dikkat çekerek eklemek doğru olacaktır. Zira karşı-devrim veya burjuvazi, ancak devrimci cephenin zayıflıkları ve zaaflarını kullandığı oranda onlar üzerinde gerçek manada etkili olabilir. Kalenin içten fethedilmesi klasik burjuva siyasettir. Kızıl bayrağa karşı, yine ‘‘kızıl bayrağın‘‘ sallanması taktiği burjuvazinin sinsi taktiği olarak bakidir… 

Kısacası, unutmamak gerekir ki, bizlerin mücadelede kullandığı yöntemler, izlediğimiz mücadele tarzı ve metotları ne kadar devrimci, ilkeli ve doğru-bilimsel olursa, burjuvazinin devrimi baltalamak için yararlanacağı yarıklar da o kadar az olur. Aksisi ise, burjuvazinin iç çatlaklara, zaaf ve hatalara oynayarak devrimci safları bozup baltalaması da o kadar kolay olur. İdeolojik-kültürel erozyon ve kirlenme bakımından da amaçlarla araçların uyumuna önem vermek durumundayız. Burjuvaziyle mücadele farklı bir açıyken, siyasi mücadelede karşılık bulur. Devrim içi mücadele ise tamamen barışçıl ve ideolojik-teorik karakterdedir. Bu ikisini ayrıştırmak temel devrimci tutumdur; dost-düşman ayrımını doğru yapmak devrimci bir ilkedir. Dolayısıyla, devrimci cephe içindeki tartışma ve eleştiri üslubumuzu devrimci normlara uygun biçimlendirmek, kesin bir sorumlulukla ele almak zorundayız. Kaba, mesnetsiz ve sorumsuz damgalama ve suçlamalarda bulunmaktan mutlaka imtina etmeliyiz.

Daha da özeti, bizler, uzun ve acı tecrübelerin sonunda mahkûm ettiğimiz ya da edilen eski tarz ve alışkanlıklara, mücadele biçimine dönüştürülen suçlama ve damgalama üzerine kurulan eski siyaset ve ideolojik mücadele tarzına geri dönmemeliyiz-dönemeyiz de! İdeolojik-çizgi mücadelesi adına, her farklı fikri mahkûm etme perspektifiyle damgalayıp suçladık ve dışladık. Fikir mücadelesinde değiştirip dönüştürmenin esas olduğunu ya unuttuk ya da kolay yolu tercih ederek uygulamadık. Her tartışmada, bir tarafın elinde “sağ”cılık silahı, diğer tarafın elinde “sol”culuk silahı düşmedi ve mücadele bu eksende kopuşları koşullayarak vücut buldu. Bugünün modası ise, tüm tartışmalar reformist tasfiyecilik ile militan devrimcilik temasıyla yükselmektedir. Fikir farklılıklarında devrimcilik ile reformistlik dışında ara bir nitelik-ton (sistemli çizgi olmayan eğilim, sapma, taktik farklılık vb.) yokmuşçasına ya da kazanma ve birleşme perspektifi yok sayılarak, her tartışma ilke ve strateji ekseninde uçlaştırılarak ele alınmaktadır. Örgütsel kopuşlar bu zeminde yeşermekte, örgütsel daralma ve zayıflamalar bunların neticesi olarak da tezahür etmektedir.

Bugün hortlayan bu eski tarza yeniden geri dönmek, en hafifiyle tarihten ve tecrübelerden öğrenmemek demektir. Ve bu, aslen tıkanmanın, daralmanın ve çözümler üretememenin bir sonucu olarak egemen hale gelmektedir. Sola tepkiden sağ, sağa tepkiden solun gelişmesi gerçeğine karşı bilinçli ve uyanık olmalıyız… İç ya da dış ideolojik mücadelede, sekter, yıkıcı, damgalayıp teşhir edici, tecrit eden dışlayıcı, daraltıcı, bozguncu, baltalayıcı, dağıtıcı ve spekülatif tarz ve biçimlerden kesinlikle sakınmalıyız. En az o kadar da liberal, uzlaşmacı, polyanacı ve kendiliğindenci tarz ve biçimlerden de kesinlikle sakınmalıyız. İlkeli, net, bilimsel devrimci çizgi ve duruştan ödün vermemeli ne sağa ve ne de sola itibar etmemeliyiz…

Eleştirinde önce mütevazı ol, sonra tavizsiz ol!

İdeolojik mücadele, ideolojik çizgide uzlaşmaz, ilkeli ve tutarlı bir doğaya sahiptir. Bu göz ardı edilemez! Ancak ideolojik mücadeleye denk gelmekle birlikte, köklü ve temel anlayış-çizgi farklılığına oturan sistemli bir çizgiye dönüşmemiş fikir mücadeleleri niteliğindeyken, bu mücadelede duvarları yükselterek kalın sınırlar çekmek, kapıları kapatarak değiştirip dönüştürme esasını ötelemek temel bir hatadır. Bu tarz mücadele niteliği esasta birleştirici görev ve bilinçle ele alınıp yürütülmek durumundadır. Tersi durumda, ideolojik-çizgi mücadelesinin geliştirici özelliğinden değil, “baltayı ayağına vuran” fonksiyonundan bahsedilebilir…

Reformizme denk gelen hataların görülmesi de eleştirilmesi de devrimci çizgi açısından hayati bir sorundur. Bu mücadelede iltimas tanınamaz. Gerektiğinde en yapıcı-yumuşak ve gerektiğinde de en sert ideolojik mücadeleden geri durulamaz. Lakin hataların reformist bir kırılma olup olmadığı tamamen bilimsel normlara göre belirlenmek durumundadır. Her soruna ve her önümüze gelene reformist damgasını yapıştırmak belki kolaydır ama sorumlu devrimci tavır değildir. Bizlerde, en son söylenmesi gerekeni en önce söyleme kolaycılığı vardır. Damgalamak, direk olarak karşına almak demektir. Gerçekte reformist olmayanı reformist olarak suçlarsan, onu karşına almış olursun ki, bu zeminde değiştirip dönüştürme görevi devre dışı edilmiş olur…

Ortalığı kasıp kavuran ilgili suçlamalar, daha çok iş yapmayan ve söz devrimciliği yaparak caka satmaktan geri durmayanların başvurduğu metot olarak görülmekte, gündeme gelmektedir. Hiç bir devrimci parti-örgüte dâhil olmayan ve mücadele yürütmeyen klavye devrimcileri aktüeldir. Bunların ortalığı karıştırıp suyu bulandırmasına, egolarını tatmin etme pahasına devrimci dinamikleri hırpalamalarına izin vermemeli, bencil yaşamlarını devrimci diye pazarlamalarına ödün vermemeliyiz. Sahiplenen ve birleştiren her eleştiriyi özenle ayırıp önemsemeli ama hariçten gazel okuyanlara meydanı boş bırakmamalıyız…

Sonuç olarak, davranış ve pratik bilincimiz şu olmalıdır: Önce çalış, görevler yürüt ve görevlerin başarılması için çaba göster; çalışmadan, omuzlamadan ve katkı sunmadan herkesten çok söz hakkı kullanma! Eleştirinde önce mütevazı ol, sonra tavizsiz ol! İdeolojik mücadelede ödünsüz ol ama birleştirici olmayı ihmal etme; nesnel durumu kavrayarak objektif olmayı ilke edin! Tüm şartları görüp değerlendirmeden, yeterince bilgi sahibi olup gerçeği mümkün olan ölçüde anlamadan, bunlar hakkında iddialı eleştiri yürütmekten ve net tespitlerde bulunmaktan sakın! Hataları eleştir, doğruları destekle! Tek yanlılığa düşme, geniş pencereden bak, bilimsel bakış açısını terk etme! Tüm eleştirinde geliştirip ilerletmeyi rota edin!..

Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.



Aralık 2024
PSÇPCCP
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031 

Daha Fazla Editörün Seçtikleri Haberler