Erdoğan-AKP/MHP iktidarı yangına körükle gitmektedir. Bıçak sırtında yürüyen iktidar, açık riskler alarak toplumsal hassasiyetlerle oynamaktan sakınmamaktadır. Çocuk yaşta evliliği yasalaştıran kadın ve çocuk düşmanı zihniyet yasalarla karar altına alınmaya çalışılırken, siyasal İslamcı toplumsal yaşam değerleri egemenleştirilmek istenmektedir… Ve ellerinde kan, kir ve pislik eksilmeyenler, işkence ve katliamlardan bir an bile geri durmayanlar, çocuk ve kadınlara şiddet, taciz ve tecavüzle ölümü reva görenler, evet tam da bunlar, bugün iki yüzlüce insan haklarından söz etmektedirler.
15-16 yaşındaki çocuklara evlilik hakkı tanımayan anlayış insan haklarına aykırıdır demektedirler. Yani, ‘’özrü kabahatinden büyük laf etmektedirler.’’ İnsan, kadın ve çocuk düşmanı zihniyetleri ve siyasal dinci bağnazlıklarını insan hakları lafzıyla gizlemeye çalışmaktadırlar ama nafile…
Dinci yobazlığınız, şeriat eksenli tiksinç değer dünyanız, kadın ve çocuk köleliğini reva gören ilkel ve iğrenç yaşam tarzınız asla tutmayacaktır. Çocukları taciz, tecavüz ve şiddetin kölesi haline getiren bu utanç verici zihniyetin, insan haklarından ve eşitlikten söz etmesi büyük bir ikiyüzlülük ve arlanmazlıktır. İğrenç hilelerinize kurban edilecek ve kirli emellerinize terk edilecek bir tek çocuk yoktur. Çocukların temiz dünyasını kirletmeye gücünüz yetmeyecektir! Geleceği karartamayacaksınız, karanlığınız sizi boğacaktır.
***
Erdoğan ve iktidar güruhunda alevler bacayı sarmışken, yangın büyümüş, kazanın suyu kaynar derecede ısınmıştır. Harlanan ateşle serçeler ürkütülmüş, balıklar oksijensiz kalarak su üstüne çıkmıştır. Suçu da suçluyu da savunma, suçlunun kaçınılmaz olan kaderidir. Çaresizlik çare olarak iktidara tünemiştir. ‘’Yavuz hırsız ev sahibini basma’’ peşindedir, ve yangından mal kaçırmak iktidarın teselli arayışıdır.
Hazır dikkatler ilgili suçlara odaklanmışken; zinada üçüncü şahıs da mükellef tutulup tazminata tabi tutulmalı, çocuğa evlilik hakkı tanımayan anlayış-yasa insan hakları ve eşitlik ilkesine aykırı… vb. vs. tartışmasını açarak bu emelimizi gerçekleştirelim ya da gündemi manipüle edelim sinsiliğiyle ‘’astarı yüzünden pahalı’’ bir yola girdi iktidar… Zira bu yangını söndürmek pek mümkün görülmemektedir.
Yangından kaçırabilecekleri her şeyin yanlarına kar kalacağı şeklinde burjuva pragmatizmiyle hareket etmektedir iktidar. ‘’Gündemi çarpıtmak için skandala denk gelen çocuk evliliğini gündeme getirelim. Gündemi çarpıtmayı başarırsak ne ala, başaramazsak bu karmaşa içinde çocuk evliliğini yasalaştırarak yaşam kültürü-tarzımızda radikal bir adım daha atmış oluruz ve en azından sonramıza garabet bırakırız.’’ işte iktidarın fendi budur… Çocuklara evlilik hakkı tanıyan tartışmanın gündeme getirilmesi asla rastlantı değil, son derece bilinçli bir siyasettir. Ama nereye döner, kimi vurur; bu da ayrı bir sualdir.
”Toplumsal muhalefetin en diri politik dinamiği kadınlardır”
Toplumsal muhalefetin en diri politik dinamiği kadınlardır. Burjuva muhalefet tehditlerle ve hedef gösterilerek sindirilmeye çalışılırken, beklenen muhalefetin gövdesini oluşturacak güç olan kadın muhalefetini manipüle etme veya rotasından saptırmak için ince taktikler devreye sokulmaktadır. Lakin bu ince taktikler sadece gündemi karartıp başka mecraya sürükleme çabasından ibaret değil, kadın düşmanı politika ve kararlar alınarak yangın içinde aradan geçirilmek istenmektedir. Çocuk yaşta evlilik yasaya bağlanarak yasallaştırılmaya çalışılmaktadır… Şeriat hükümleri parça parça yerleştirilerek siyasal İslam’a dayalı toplumsal yaşam dizayn edilmektedir. 15-16 yaşlarındaki çocukların evliliğini yasaklayan kanun insan haklarına aykırıymış değerlendirmesiyle, köhne zihniyet ve çağdışı anlayış meşrulaştırılıp çocuk yaşta evlilik yasaya bağlanmak istenmektedir. Dervişin fikri neyse zikri de oymuş. Kukla ve tetikçi yetkililer üzerinden açıklamalar yapılarak nabız alınmaya, toplum alıştırılmaya çalışılmaktadır. Gündemin saptırılması ise, bir taşla iki kuş vurmanın siyaseti olarak yürütülmektedir. Ne ki, evdeki hesapların çarşıya uymadığı görülecektir. Beklenen muhtemel kadın muhalefeti farklı mecraya çekilip ‘‘yapay‘‘ ve zorlama gündemlerle etkisizleştirilmek istenirken, daha büyük bir muhalefet dalgasının yaratılacağı ‘‘unutulmaktadır.‘‘ İsteyerek unutulmaktadır çünkü, mevcut yangın zaten iktidarın küllerini savurmaya adaydır. Durum buyken, kadın düşmanı adımlar atarak kadın muhalefetinin bu mecraya akması yeğlenmektedir.
Adına İçişleri Bakanlığı denilen kast örgütünün “Suçişleri Bakanlığı” olduğu açığa çıkmıştır. Yetki ve görev alanı bu bakanlığın suçların odağında olmasını koşullamıştır. Bu bakanlığın hemen her bakanıyla katliam, cinayet, gasp-rüşvet-yolsuzluk-talan ve kirlilik çarkı içinde olduğu sadece bugünkü tecrübeyle değil, tarihsel tecrübeyle sabittir. Bu bir rastlantı olmaz. Her bakanlık (firmasından bakanlığına dezenfektasyon alımı yapma gibi) benzer suçlara bulaşsa da, bunların yetki alanları nispeten sınırlı olduğu için suçları da belli konular üzerinde gelişmektedir. Fakat “İçişleri-Suçişleri Bakanlığının” yetki alanı oldukça geniş olup suçları kapatmaya-saklamaya uygun olduğu için en kirli, en yaygın ve en korkunç suçlar bu bakanlık bünyesinde yeşerip toplanmaktadır. Tabiki, buna uygun olarak da, bu bakanlığa getirilen isimler tesadüf olmayıp bilinçli ve seçilmiş tipler olmaktadır. Öncesi bakanlar olduğu gibi, onları aratmayarak çıtayı yükselten Mehmet Ağar ve ondan Soylu’ya kadar uzanan seçilmiş tipler zincirinin tümü aynı suçların göbeğindedir. Alt bürokratları da kendilerine uygun seçilip atanmaktadır. Uygun olmayanların ise kızağa çekilip devre dışı bırakıldıkları bugün açığa çıkanlarla da teyit edilmektedir. Kısacası, devlet ve iktidar çarkının en belirgin dişlisi “İçişleri-Suç işleri Bakanlığıdır”. Bundandır ki, buradaki bakandan alt bürokratlarına kadar hemen hepsi kirli-kanlı suç çarkına uygun tiplerdir. Ve öyle seçilmektedirler ki, kolayca açık vermemekte, suç çarkına ziyan vermemektedirler. Ta ki, bencil-gerici çıkar pastasının paylaşılmasında çatışmaya düştükleri ana kadar yeminlerine bağlı kalmaktadırlar.
Suç işleri Bakanlığının yetmediği yerde, kanlı-paslı çarkın diğer kurum, bakan, yetkili ve tüzel kişilikleri devreye girmektedir. Suç işleri ve tüm iktidarın düştüğü kokuşmuş balçık çukurundan kurtarmak için kadın ve çocuklar kurban edilmektedir. Kadın ve çocuğa dönük şiddet, cinayet, taciz ve tecavüzü yasal meşruiyete kavuşturarak siyasal dinci yaşam tarzı ve şerri değerleri egemenleştirmeye çalışırlarken, aynı zamanda gündemi çarpıtarak batmakta olan iktidarı kotarmayı amaçlamaktadırlar.
”Çözülme, çürüme ve kan kaybı iktidarı yaşayan ölü haline getirmiştir”
Suçu da suçluyu da, yani kendimi de kendi ortaklarımı da her şey pahasına savunurum diyen bu pervasız iktidar, kadın ve çocukları meze yapma pahasına bunu yaparım demektedir. Çöküşü büyüyen iktidar, buna dönük önlemini radikal karar ve adımlarla alma yoluna girmiştir. Siyasi parti ve liderlerinin alenen tehdit edilmesi, yani linç ve saldırıların teşvik edilerek talimatla hedef gösterilmesi ve elbette çocuklara evlilik hakkı tanıyan ‘’büyük insani hakları hamlesi’’ bu radikal politikalardan sadece bir-ikisidir. Muhtemeldir ki, verilen talimat ve gösterilen hedeflere dönük saldırı ve şiddet pratikleri devreye girecektir. En gerici, en bağnaz siyasal dinci yaşan tarzının oturtulmasında ve korku toplumunun egemen kılınmasında devam edecek olan uygulamalar gündeme gelecektir… İşte, Erdoğan iktidarda kalmak için her şeyi yapar sözünün karşılığı budur; bugün yaşananlardır ve yaşanacak olanlardır… Lakin, sökük, teyel tutmayacak kadar büyüktür.
Çözülme ve çürüme derin, kan kaybı iktidarı yaşayan ölü haline getirmiştir. Son çırpınışlar faydasızdır. Toplum derin bir dalgalanma ve öfke halindedir. Kitlesel hareketlerin patlaması olasılıktır; burjuva muhalefet devletlerinin bekası için kitleleri geri çekmezse sokakların ısınması kaçınılmazdır. Mevcut teşhir olmuşluk telafi edilemez bir marazdır. Kadınlar toplumsal hareketin ön açıcı dinamiği olarak sokakları kuşatarak iktidara defol diyecektir… Elbette mesele sadece kadın ve çocukların meselesi değil, çağdışı köhne yaşam şartlarına karşı, insan haklarından, demokrasiden yana olan herkesin, tüm kitlelerin meselesidir; demokrasi, devrim ve sosyalizm mücadelesi yürüten sınıf güçleri ve halkların meselesidir. Devrimci mücadeleyi kitlelerle birleştirerek yükseltmek günün ivedi görevidir.