Bizimle iletişime geçin

Makale

Burjuvazinin İşçi Sınıfı Hareketi İçinde Oynadığı Yıkıcı Rolün Nesnel Zemini…

Devrimci sınıf hareketi içindeki hatalı çizgiler, yıkıcı anlayışlar, yabancı kültür ve davranışlar tam da burjuva etkiyi temsil eder ve burjuvazinin orada etki-rol sergilenmesinin nesnel bir zeminini oluşturur. Devrimci sınıf hareketi içinde başka türlü nasıl bir burjuvazi veya burjuva etki gösterilebilir?… Tam da bu yıkıcı anlayış, bozguncu davranış ve yabancılaşma eğilimleri burjuvazinin devrimci sınıf hareketi içindeki nesnel zemininden birini oluştururlar. Bunlarla mücadele bu zaviyeden bakıldığında asla küçümsenemez, ertelenemez

Hareketimizin devrimci bir özelliği olarak, kültürüne vuran anlayışı da dostları ve yoldaşlarına karşı ‘‘siyaset‘‘ yapmama tavrıdır. Bu tavırda ilke, ‘‘halka karşı açık ve dürüst olmak‘‘tır. Halka karşı açık ve dürüst olmak, gerçekleri açıklamak devrimci ilke ve yükümlülüktür. Bu bağlamda hareketimizn ve çalışmalarının güvenliğini ya da gizliliğini zaafa uğratıp ihlal etmeme şartıyla, halkı ilgilendiren her sorun, her olumsuzluk ve her hatayı halka açıklayarak özeleştirisini yapmak bu kaide gereğidir. Halka karşı sorumluluk ve halka hesap verme yükümlülüğü, halkı ilgilendiren hiç bir sorunun halktan saklanmamasını, güvenlik ve gizlilik şartları el verdiği oranda halka açıklanmasını gerektirir. Bunlar hareketimizde yer edinmiş ve pratik tutuma dönüşmüş önemli anlayış ilkeleridir. Hareketimizin demokrasi kütürü de bu anlayışı destekleyen önemli bir temeldir…

Dostlarımıza ve yoldaşlarımıza ‘‘siyaset‘‘ yapmayız derken neyi kast ediyoruz? Şunu: Bu kapsama dönük söylem ve eleştirimizde, kapalı göndermeler ve imalarda bulunma yerine, onlara açık eleştiride bulunma, söylemek istediklerimizi dolandırmadan doğrudan söylemeyi kast ediyoruz. Eleştiride hiçbir çekince taşımadan dostluk ve yoldaşlık güveni temelinde açıktan eleştiri yöntemini benimseme, sorun ya da olumsuzluklara dönük tavır-tutumda aleniyet uygulama ve eleştiri-özeleştiri silahını buna uygun olarak kullanmayı kast ediyoruz. Bunu prensip edinen hareketimiz kapalı davranma ya da hata ve olumsuzlukları saklamayı benimsemez, aksi tavrı faydasız ve yersiz görür. Hareketin güvenliği, gizlilik, irade-eylem birliği, demokratik-merkeziyetçi ilke altındaki disiplin ve işleyişi açısından sakınca taşımayan hiç bir sorun veya olumsuzluğu gizlemeyi gereksiz kaygı görürüz. Bu durum ilke meselelerinde ise çok daha mutlaktır; hiç bir olumsuzluk ve hata halktan saklanmaz…

Hareketimizi tanımak için bu sorunlardaki geçmiş uygulama ve pratiklerine bakmak yeterlidir. Hareketimize karşı ciddi güvensizlikler ve ön yargılara yol açan, kendi önemli olumsuzlukları ve ilke hatalarına karşı halka açık davranıp özeleştiri vermeyi benimsemiş, pratik olarak uygulamıştır. Son derece ciddi ilke hataları ve olumsuzluklar taşıyan ilgili süreçler, kamuoyuna dönük yapılan özeleştirilerle bütün yoldaşların ve dostların bilgisi dahilindedir. Bunları tekrarlamayı gereksiz görüyoruz ancak bahsini ettiğimiz süreçler veya pratikler hareketimizin anlayış ve tavrı konusunda her kese yeteri kadar bir bilgi verir. Dolayısıyla hareketimizi tanımak için bu süreçleri ve tarihleri hatırlamak yeterlidir. Özcesi hareketimizi tanıyan her kes, kendi hata ve olumsuzluklarımız karşısında kapalı davranmayıp açıklık prensibini uygulayacağımızı bilir, en azından bilmesi gerekir…

Öte taraftan hareketimiz, içte yaşanan sorunları bir realite olarak ve nesnel bir gerçeklik olarak algılar. Sorunsuz, çelişkisiz bir durum ve yapıyı tasavvur etmez, bilakis çelişki ve sorunları her süreçte nesnel bir kaçınılmazlık olarak izah eder. Bu anlayış ya da kavrayışı temelinde sorunları saklama, üstünü örtme yöntemine tenezzül etmez. Ki, bu sorunları saklamanın mümkün olmadığını da bilir-kabul eder. Tersini iddia etmek, içte demokrasiyi uygulamayıp baskı uygulamak anlamına gelir. Baskıcı olup da demokrasiyi uygulamayan hareketler içteki sorunlarını saklamaya çalışırlar ama demokratik işleyişe sahip olan hareketler bunu benimsemez. Bu gün bastırsan yarın mutlaka patlak verir. Gönüllülük ilkesine ve demokratik işleyişe sahip olan hareketimiz ne demokrasi yerine baskıyı uygular, ne de sorunları bastırarak-yasaklayarak sonuna kadar saklı tutabileceğine inanır. En önemlisi de buna itibar etmez. Zira bu varlık gerekçesine, demokratik niteliğine vb vs uymaz…

İç sorunlar derken, içteki örgütsel meseleler üzerinde yürütülen tartışmaları, kişiselleşmiş ya da kişiselleştirilmiş basit çelişki ve sorunları, günlük ve dar meseleleri, kişileri kişilik olarak veya kişilik hakları ve onurları itibarıyla vb teşhir eden yaklaşımları, gizlilik ve güvenlik sorunlarını, genel olarak ya da doğrudan halkı ilgilendirmeyen içteki sorunları vb vs kast etmiyoruz. Yani, gizleme gereği duymadığımız-duymayacağımız iç sorunlar bu yukarıdakiler değil, ideolojik, örgütsel ayrılık, bölünme, ilke sorunları ve düşmanın içe sızma şeklindeki sorunları kast ediyoruz. Ve bunlarda bir sorun veya olumsuzluk olduğunda(ve elbette bunlar somutlandığında) gizleme-saklama gereği duymaz, açıklamaktan sakınmayız. Daha anlaşılır dille, şayet hareketimiz da bir ayrılık-bölünme olursa bunu saklamayız. Neden saklayalım? Ya da hareketimizin içine sızmış düşman unsurları tespit edildiğinde bunları gizleme-saklama gereği duymayız. Neden saklayalım? Tekrarlama pahasına da olsa yinelemekte fayda var ki, hareketimizin buna benzer sorunlarda sergilediği geçmiş tavır-tutumu, bu sorunları ve kendisinin düştüğü ilkesel hata ve suçları saklama değil, açıklayarak öz eleştiri verdiğini teyit eder…

Hareketimizin tanınmasında bütün bunlar önemlidir. Hareketimizin son derece berrak olan bu tavır ve yaklaşımına karşın, hareketimizin satır aralarına bir şeyler serpiştirme gereği duymayacak açıklıktaki söylem, eleştiri ve anlayışlarının altında bir şeyler aramak, ‘‘acaba‘‘ diyerek soru sormak, bu yoldaşların gereksiz merakçılığı, sansasyonel izler sürme hastalığı değilse, hareketi tanımadıkları ya da tanımamanın ürünü olarak bir güvensizlik içinde olduklarını açıklar; başka bir şeyi değil… Söylediklerimizi veya eleştirilerimizi çıplak biçimde ortaya koyarız. Söylediğimiz ne ise onu söylüyoruz. Söylemek istediğimize veya eleştirilerimize başka bir elbise giydirmeyi tercih etmez, özellikle yoldaşlarımıza ve dostlarımıza karşı açık olmamayı davranış etiği açıdan doğru bulmayız.

Yersiz meraklara hatırlatacağımız başka bir şey de şudur; hareketimiz örgüt-örgütsel sorun ve örgütlenme sorunlarını genel siyasi mücadelesinin bir parçası olarak ele alır ve bu kapsamda tespit ettiği sorunları giderme temelinde çaba sarf eder. Bu çabayı genel bir yönelim olarak biçimlendirip sürdürmeyi amaçlar. Bu yönelim bağlamında, örgüt ve örgütlenme sorunlarını aşma çabasını daha sıkı ve ciddiyetle ele alır. Bu yönelime ters, dolayısıyla örgüt-örgütlenme sorunlarında hatalı bilinç, bozuk tarz ve hatalı kültürde ısrar eden davranış ya da anlayışlara karşı net tutum alıp mücadele etmeyi gevşetmez. Örgüt-örgütlenme sorunlarını derinleştiren veya aşılması önünde direnç gösteren anlayışlara pirim vermez, bunları açıktan eleştirme tavrından sakınmaz. Eğer bir sorun tespit ediyorsak bu sorunun giderilmesi için somut adımlar atmamız gerekir. Atılacak bu adım veya gösterilen çabaları boşa çıkaran ve hatalı kültürde ısrar eden anlayışlara sonsuz bir nezaket gösterilmez ve gereken eleştiri yürütülür. Bu eleştiri sadece hatalarda ısrar edenler için değil, diğer yoldaşların bilinçli davranması açısından da önem kazanır. Sorunların açılması için gösterilen çaba kolektifleştirilmez ve aynı zamanda gerekli ‘‘sertlikte‘‘ yürütülmez ise, sorunların aşılması mümkün olmaz. Hatalarda ısrar eden bir kişi de olsa, onu ciddiye alarak eleştirmek ve gerekli eleştiri ‘‘sertliğiyle‘‘ düzeltmeye zorlamak ya da düzeltmek doğru olandır. Düzeltme doğruda birleşmektir. Yanlışla-hatayla birleşmek olmaz. Evet bir kişi de olsa yıkıcı tavırlara, bozguncu eğilimlere, burjuva anlayış ve yaklaşımlara müsamaha edilemez. Yakın tecrübemiz bize gösterdi ki, ciddiye alınamayacak kadar en basit ve önemsiz, hatta kişiliksiz kişiler bile, ciddiye alınıp gerektiği gibi mahkum edilip tavır alınmadığında örgütsel zararlar verebiliyor, örgütlü güçlerde tahribatlar yaratabiliyor. Son derece zengin olan bu tecrübemiz, hiç bir sorunu ve (kişi de olsa) hiç bir olumsuzluğu basite almadan ciddiyetle ele alıp mücadele etmemezin doğru olduğunu gösterir.

Bugün de durum tam budur. Hareketimizde yönetici veya üye kademelerinde mevcut bir olumsuzluk yoktur. Taraftar düzeyinde ve en alt örgütlenmelerde ve son derece cılız nicelikte bazı olumsuz, yıkıcı, bozguncu anlayışlar görülmektedir. Böyle de olsa bunlara karşı kayıtsız kalamaz, bilakis yaşanan zayıflıkların tespiti ile yürüttüğümüz örgütsel yönelim çerçevesindeki görevlerimiz temelinde bu yıkıcı-bozguncu anlayışlara karşı gerekli eleştiri ve mücadeleyi yürütmek durumundayız. Devrimciler devrimin ve örgütün ihtiyaçları temelinde çaba gösterirken ve mücadele de yoldaşlarımız ağır bedeller öderken, devrimci çalışmaya hiç bir katkısı olmayan laf ebelerinin yıkıcı, dağıtıcı, moral bozucu tavırlarına, sakat anlayış ve sorunlu yaklaşımlarına asla hoş bakamayız. Bütün yaptığımız, eleştirdiğimiz ve söylediğimiz budur, buna dönüktür. ‘‘Öküzün altında buzağı aramanın‘‘ gereği yoktur. Açık söylüyoruz, hareketimizde bilinenin dışında her hangi bir sorun yoktur, saklanan bir sorun yoktur. Eleştiri konusu yapılan anlayışlar en alt taban örgütlenmesinde bulunan tekil-cılız sorunlardır. Ama dedikodu bu cılız sorun/bozuk anlayışları gerçekte sorun yapma potansiyeline sahiptir. Dedikoduya karşı tüm yoldaşların net duruş alması yeterlidir.

Dedikodu kültürünün ne kadar zararlı ve adi bir metot olduğunu defalarca ifade ettik. Dedikodu kültürü-alışkanlığı örgüt-örgütlenme ve mücadele sorunlarına bulanıklaştığında yaratacağı tahribatlar son derece yıkıcı ve bozguncu bir silahtır. Bu silah bilinçli ya da bilinçsizce kullanılmaktadır. Dedikodu olmayanı var etme, büyütme ve zararlı hale getirme, zarar verme metodudur; asla dürüst ve devrimci değildir. Dedikodu kültürünün yarattığı tahribatlar yaşanan yakın tecrübelerle ispatlandı. Zayıf ve cılız olanların, kendilerine güvenmeyenlerin, dürüst olmayanların kirli ve demokratik olmayan silahıdır. Görüldüğü yerde anında mahkum edilmesi gereken burjuva kemirgendir dedikodu. Açıktan-alenen yürütülen moral bozucu, devrimci motivasyonu kırıcı anlayış ve tutumlar, aynı zamanda dedikoduyu da kullanmakta, ondan beslenmektedirler. Dolayısıyla sorunlu anlayışların cılız olması önemsiz oldukları anlamına gelmiyor-gelmez de. En cılız anlayış dedikodu üzerinden yıkıcı ve bozguncu rolünü büyütme olanağına sahiptir. Bundandır ki, bu yabancılaşmaya karşı gerekli eleştiri ve mücadeleyi yürütmek zorunludur. Sessiz kalmak, olumsuzluğun ‘‘at oynatmasına‘‘ seyirci kalmaktır. Bütün yoldaşların bu yıkıcı anlayışlar karşısında uyarılması görevdir. Sorunların giderilme çabası zorunlu olarak bu sorunların kaynağı olan anlayışlarla mücadele etmekte somutlanmalıdır. Bu mücadelede gerektiği kadar sert olunmazsa başarılı olunamaz.

Burjuvazinin işçi sınıfı hareketi veya devrimci sınıf hareketini bölme, onu içten yıkma, onun içinde yıkıcı roller icra etme hedefi ve eyleminde etkileyici olan nesnel şartlar, yani sınıflar mücadelesi cereyanında sınıf etkileşimleri temelinde vuku bularak işçi sınıfının bağrında taşıdığı zayıflığı ifade eden ve burjuvazi lehine rol oynayan nesnel şartlar nelerdir? Bunların hiç şüphesiz ki burjuva sınıf ideolojiden etkilenmiş olan devrimci sınıf saflarındaki düşüncelerden, anlayışlardan ve çizgilerden bağımsız olduğu düşünülemez. Sınıf mücadelesinin bizzat Komünist Partileri içinde olduğu veya devam ettiği belirlemesi tam da budur, bunu açıklar. Devrimci sınıf hareketi içindeki hatalı çizgiler, yıkıcı anlayışlar, yabancı kültür ve davranışlar tam da burjuva etkiyi temsil eder ve burjuvazinin orada etki-rol sergilenmesinin nesnel bir zeminini oluşturur. Devrimci sınıf hareketi içinde başka türlü nasıl bir burjuvazi veya burjuva etki gösterilebilir?… Tam da bu yıkıcı anlayış, bozguncu davranış ve yabancılaşma eğilimleri burjuvazinin devrimci sınıf hareketi içindeki nesnel zemininden birini oluştururlar. Bunlarla mücadele bu zaviyeden bakıldığında asla küçümsenemez, ertelenemez…

Hatalı ve yıkıcı anlayışlara karşı mücadele ya da eleştiri tavrımızda yanlış anlaşılmalara vesile olan ifadelerimiz varsa, bunların sorumluluğu bizimdir elbette. Fakat, bizler, mücadele ve eleştiri yönteminde yanlış çağrışımlar yaratmış olabilen eksikliklerin esas alınmasındansa, tıkıcı ve bozguncu anlayışlarla mücadelenin esas alınmasını yeğler, öneririz. Kendimizi biçimsel hatalar nedeniyle bağlayıp, söz konusu yıkıcı anlayış ve kültürü hür bırakamayız. Harekete zarar veren anlayışlar karşısında kimse bizlerin ‘‘eli-kolu bağlı durmasını‘‘ beklememelidir. Biçimsel hataları, öz hataların önüne çıkaran yaklaşım politik safdillikten kaynaklanan yanılgı değilse, bilinçli bir manipülasyondur. Tamamen temiz duygularla eleştiren yoldaşlar olabileceği gibi, aynı algıyı bilinçli olarak yaratmak isteyen yıkıcı kafalar da olabilir. Demagoglar bu çarpıtmayı sağlamak isterler ama demagoji ve manipülasyon çürüktür, tutmaz…

Her yoldaş, bilinçli tavır ve yaklaşıma sahip, net ve kesin olmalıdır. Dikkatlerin biçimsel sorunlara yönlendirilip esas olumsuzlukların saklanması tuzağına düşmemelidir. Harekete zarar veren anlayışlar karşısında kararlı ve net durmalı, yalpalamalara düşmemelidir. Hareketimizin kadro ve üyeleri, örgütlü sempatizan ve militanları örgüt bilinci ve tavrında nettir. Bundandır ki, zerre kadar bir korkumuz yoktur! İdeolojik çürüme içinde bocalayanların yıkıcı nasihatlarına ihtiyacımız olmadığı gibi, acizliğin ürünü olan saldırılarına da açılacak kollarımız yoktur. Korktuğumuz tek şey, tamamen kirli olan dedikodu silahıdır. Buna karşı uyanık olmak aslen yeterlidir…    



Ekim 2024
PSÇPCCP
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031 

Daha Fazla Makale Haberler