Gericiliğin ve karanlığın tarihi mülkün tarihi kadar eskidir. Binlerce yıl önce ihtiyaç fazlası biriken artı ürünün şafağında mayalanıp hortladı. En basit ve yaygın olmayan üretim biçimlerinin hüküm sürdüğü eski çağlarda bile sınıflı maddi hayat, bir yıldız gibi yol göstericiliğe evrilen düşünce ve sanat insanlarının doğumuna imkan tanıdı.
Tarihi kayıtlara ilk olarak düşen, epistemolojik ve etik olarak özel mülkü sorgulayan ve eleştirel askeri praksisini uygulayan Katlina, gerçek maddi dünyanın bir zıttı olarak mülk aristokrasisinin karşısına dikildi. Gericiliğin soğuk soluğu sinmiş taşlar ile örülmüş sosyal dehlizlerde, aydınlığa açılan geçidi gösteren meşale gibidir devrimci aydınlar. Karanlıkta tetiklenmiş küçük bir ışık huzmesinden, umuda dair koca koca dünyalar yaratan ışığın savaşçısı olmak gibi tarihsel rolleri vardır onların. Bu kavga, çarmıha gerilmek, derisi yüzülmek, yakılmak ve zindanlarda mengeneye çekilip çürütülmek gibi büyük çile ve bedellerle doludur. Mitlerdeki kahramanlık destanlarını yeryüzüne indirmek, devrimci aydının yaşam döngüsünde bir gerçeğe dönüşür. Yitirdiğimiz aydınlar, demirden ağır bir çağın düşün işçileriydi. Yenilginin, geriye çekilmenin, aptallaşmanın ve hatta manasızlığın kara deliklerinde çırpınan paslı zamanların rüzgarlarına karşı duran serüvencilerdi onlar. Devrimci aydın, metal ağırlığında ki günümüz zamanlarında, tarihin hiçbir döneminin kaydetmediği kadar karmaşık, derin ve zorlu bir kuşatma altında olduğu bir gerçekliktir.
Eski tarihlerde çarmıh çivilerine ve giyotinlere karşı direnen aydın aklı, kapitalizmin şekere bulanmış ayrıcalıklı yaşamı besleyen değerleri karşısında büyük ölçüde diz çökmüştür. Eskiden Hallaç-ı Mansur ve Bruno örneğinde olduğu gibi, parçalara ayrılan, derisi yüzülen ve yakılan aydının bedeniydi. Ama günümüzde artık parçalanan aydının bilincidir. Kapitalist üretimde ve dolayısı ile bilgi anındaki iş bölümünün derinleşmesi, entelektüelleri kullanışlı bir kapitalist değer ve kültür üreticisine dönüştürmektedir. Ticaretin nesnesi olan şeyler dünyasının dolaşımına gönüllü olarak koşullanmış yıldızı parlayan meta, parçalanıp bozunan bir kişilik, atomlara bölünen bir bilinç, altından kibrin göz kırptığı aşındırılmış bir etik değer örgüsü ve yükseklere tırmanma güdülerine esir düşmüş modern bir maymun durumundadır. Artık toplumun kurtuluş sorununa, önemli oranda aydınlarında kurtulma sorunu eklenmiştir dersek abartılı sayılmayız.
Maddi hayat süreçlerinin ilişki ve çelişkileri kendi ürettiği karanlığın bir anti tezi olarak aydınlanmayı üretmeye devam edecektir. Devrimci aydınları yaratan bu bükümlü ve çekişmeli süreçlerdir. Ama modern zamanların aydın çoğunluğunun yeniden radikal bir aydınlanmaya duyduğu ihtiyaç meselesi, bu sürecin gerçekleşmesine dair muamma ile çelişkiye girerek aydın paradoksuna yol açmaktadır. Tarihin erken dönemlerindeki mekanik öğütücülüğün yerine modern zamanların gönüllü atomik dönüşümünün geçmiş olması, insan doğasına dair toplu göçün ve tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar insanın mutsuz, umutsuz ve yaralı olmasının sorumlusu, elit dünyaların kültür, moral ve mesleki bilgisini üreten entelektüellerdir.
Astrofizikte, genetik de ve iletişim teknolojisin de ki devasa gelişmelere rağmen, insan türünün kendisini evrenin ıssız bir köşesine atılmış ve orada kaderine terkedilmiş yalnız primatlar olarak hissetmesinin sebebi çoğunlukla bu kesimlerdir. Aydınların, artan oranda kapitalist modernitenin değirmen taşlarına dönüşmesi, insan türünü varoluşsal bir yalnızlığa sürüklemiştir. Geleneksel aydın dünyasına saldırmayan, onu düşünsel olarak ters yüz etmeye çalışmayan bir yeni düşünce yeterince devrimci olamayacağı gibi, bilimsel sosyalizmin gelişimine entelektüel katkı yapması da düşünülemez. Işığın arayıcısı olan komünist aydınlar, sadece toplumsal gericiliğin, yasa koyucu modern tiranların, durmadan kâr hırsı kamçılanan büyük şirketlerin ve burjuva akademik kürsülerin değil, aynı zamanda aristokrat aydın tabakasının kuşatması altındadır.
Bilincin, toplumsal pratikden beslenen bilgi felsefesi yolu ile radikal bir kurtuluşu gerçekleşmedikçe, insanlığın topluca kurtulmasını mümkün kılan tarihsel eylem ortaya çıkamayacaktır. Özgür akla dair İnsanlık tarihinin kaydettiği bu en kapsamlı kuşatmanın yarılacağından şüphe duymamalıyız. Bu kuşatma enternasyonalist proletarya için dışsal olmaktan içsel olmaya evrilmiştir. Emek sınıflarının dayanışmasını ve birleşmesini geciktiren bu sorunları aşmak, Proletarya sınıfının aydınlarının omuzlarından. Yalnızca bir tek düşünce atomunda başlayan kıpırtının tarih içerisinde bilinç fırtınasına dönüşebilme ihtimali diyalektiğin çalışma prensipleri açısından mümkündür. Ezilen kadim halklar ve emeği boyunduruk altına alınmış mülksüz sınıflar için devrimci bir aydının zamansız yitimi, tıpkı yönünü bulmak için geceleyin gökyüzünde kutup yıldızını arayan bir yolcunun yaşadığı yoksunluk gibidir.
Geleneğin içinden yetişmiş Mehmet Çetin ve Emirali Yağan gibi şair ve düşün insanlarının yitimi önemli bir kayıptır. İnsanların artık meslek dışında düşünmedikleri, düşünen çoğunluğunda kapitalist modernitenin değerlerini ürettiği absürt ve bön zamanlara devrimci meydan okuyan yeni halk kuşaklarının, onların bıraktıkları ayak izlerini takip ederek miraslarına sahip çıkacaklarından eminiz. Devrimci aydınlar, nitelikli kafa emeğine sahip emekçilerdir. Tarihten beri çoğunlukla işçi sınıfı temsilcileri bu düşünce işçilerinin içinden doğar. Yüksek ücretleri ve ayrıcalıklı yaşamları işçi sınıfının ürettiği artı değerden karşılanan aydınlar, en solda duruyor gibi görünseler de son tahlilde burjuva sınıflarının temsilcilerine doğru dönüşmektedirler.
Devrimci halk aydınlarının bir anlamda ölümsüz olmasının nedeni, onların bedenen aramızdan ayrıldıktan sonra bile ürettikleri eser ve değerlerin bir meşale gibi meşakkatli yolu hala aydınlatıyor olmasından ileri gelir. Onları anmak, adeta onların ruhlarını çarmıha geren her türden toplumsal tarihsel gericiliğe karşı mücadele etmek ve devrimci ilerici değerler üretmektir.