Bizimle iletişime geçin

Makale

Anton Ekmekçi Yazdı: Politik Dinozorları Tarihten Ötelemek

Felsefesi olmayan bir bilgi nasıl biçimsiz bir kaya parçasına benziyorsa, yine bilgi felsefesi olmadan devrimci bir özgürlük eylemi üretmekte mümkün olmamaktadır.

Bu başlıkla kast etiğimiz şey, zamanının gerisinde kalan bilgi, metodoloji ve öğrenilmiş pratiği yönlendiren paradigmalarda ısrar eden politik anlayışlardır.  

Aslında bilgi insan toplulukları karşısında anatomik işlem açısından eşit bir pozisyonda değildir. Çünkü her sınıf bilgiyi kendi maddi sınıfsal varoluşunun belirlediği koşullarda okur ve kendi sınıf ihtiyaçlarının belirleniminde onu değişikliğe uğratır. Komünist hareket saflarındaki küçük burjuva ile proleter nitelikli kesimler arasında bile bu böyle olmakla beraber, böylece insan faaliyeti bilgiye tarihsel özellikli yapay bir görecelik katar. Mesela gelenek saflarındaki küçük burjuva eğilimlerin birleştikleri ortak nokta, kendilerinin saf bir proleter temsiliyet adına kurucu öndere, devrime ve anılara bağlı oldukları yönündeki iddialardır. İşte burada bilgi ile yeterince tanımlanmamış bir ilişki biçimi nedeniyle bilgi esaret altına alınmakla yüz yüzedir. Komünist saflardaki burjuva ideolojik eğilimlerin en karakteristik özelliklerinden birisi iktidarı proletarya adına talep etmesidir. Bunu yaparken söylemde kutsanmış bir dar pratik fetişizmine başvurarak proleter aydınlanma ve nitelikli pratiği bastırma ve tasfiye etme eğilimlerine girme yanlısıdır genelde. Biz burada sadece gelenek saflarındaki bazı devrimci grupları kastetmiyoruz. Çünkü sınıf hareket ve çelişkileri politik olarak bütün formasyonel yapılarda aşağı ya da yukarı benzer davranış özellikleri gösterir.

Üretim ilişkilerinin yol açtığı çelişmeler, bütün ara sınıf kategorilerinde kendilerine özgü ortak davranış ve düşünce özellikleri kazandırmıştır. Mesela küçük burjuva nitelikli bütün sol sapmaların tarihi, değişen zaman, kuşak ve farklılaşan ulusal niteliğe rağmen hemen hemen aynıdır. Yani bilgiye, pratiğe ve iktidara dokunan her sınıf, kendi tarihsel döneminin koşulları içerisinde kendi varoluşunu gerçekleştirmektedir. Tarihte burjuvazinin başlangıçta devrimci bir rol oynaması bu ilkeyi ihlal etmemektedir. Nicelik olarak farklı özellikler şeklinde kendisini dönemsel açıdan ifade etmiş olsa da esasta nitelik olarak tarih boyunca bu sınıf kategorili kesimlerin her eylemi, yine değişen tarihi koşullara rağmen benzer nitelikler ve sonuçlar vermektedir. Ayriyeten sınıf niteliklerinden soyutlanamayacak bir politik dünyayı kurumların adıyla ve onların belirlediği örgütsel sınırlarla tarif etmek kökten bilimsel olmamakla beraber, devrimci mücadelenin toplumsal ihtiyaçları bağlamında oldukça yetersiz bir tanımlamadır.

 Geçmişte şanlı devrimlerini yapmış proletarya hareketlerinde bile bu sorun adeta dişe diş bir ideolojik mücadeleyi gerekli kılan bir çelişme olarak tarih sahnesindeki yerini alabilmişse eğer, günümüzde kim bu sorunlar bize kapalıdır diyebilir? Kim diyebilir ki; devrimci hareketin tarihinde yaşadığı en büyük itibarsızlığın nedeni burjuvazidir diye? İlkesizleşmenin, değersizleşmenin ve bohemleşmenin kökeninde, bilgi ile ilişkinin tanımlana bilinir nesnel biçimlerinden kopmuş olmak gelmektedir. Bu olmazsa olmaz zorunlu diyalektik ilişkinin yokluğunda doğal olarak devrimci aydınların önemi de anlaşılamayacaktır. Eğer yeni bilgilere ulaşılıp onlar değiştirilemiyorsa, köhnemiş eski paradigmaların yönettiği siyasal dünyalarda tabiatıyla çürümeye başlayacaktır. Böyle bir atmosfere mahkûm olmuş politik dünyalarda fiziki pratiğin önemini vurgulayıp devrimci dönüşüme dair büyük sonuçlar beklemek, değirmen taşı mekaniği ile motorlu bir uçağı havalandırmaya çalışmaya benzer. Çünkü uçağı havalandırabilmek için önceden uçabilmenin bilgisi ile nesnel iyelik bağıntısı olan bir ilişkileniş içerisinde olmak gerekir.

Biz tabii ki, “devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz” önerisini pratik deneyimden yalıtık bir masa başı meselesi olarak görmüyoruz. Ama hedeflenen değişimi başarabilmek için en azından kuşların hava akımlarında fizyolojik özelliklerini kullanarak yer çekiminden kaçtığını izleyen ve bu bilgileri Galata kulesinden atlayarak pratik yolu ile deneyen Gazanfer Çelebi’nin paradigmasal değişimine sahip olmamız gerekir. Tabii ki pratik bütün bilgi teorisinin anasıdır, ama teorinin canlılığı ile pratiğin değiştiriciliği birbirlerine dönüş ilişkisi içinde olduklarında işlevlidirler. Yani herhangi bir pratik kendisiyle paralel sürecin bilgisini üretir ama bir sonraki aşamada bu pratiğin, kendisini tekrardan kurtaran ve yeni koşullarda ilerlemeyi ve değişimi sağlayan şey, ilk pratik bilgisinin yeni koşullara uğun yeniden üretilme başarısıdır.

Bu bakımdan ne pratiğin teoriye üstünlüğü ne de pratiksiz teorinin pratiğe üstünlüğünden bahsedilebilir. Bu ikisinin birbirini reddetmesi, birini köre diğerini hayale çevirmeyle sonuçlanırken, birbirini gözetmesi, birbirinden beslenmesi, birbirini üretmeleri durumunda iki “eşit yurttaş” formunda hayatı özgürleştirirler! Yani, pratiğin amacının hasıl olması için, pratiğin üretimi ve sonuçlarıyla bağ kuran ve onları değiştirebilen teorik üretimimizin de pratiğin önüne bir fener gibi düşmesi gerekir ki pratik yol açıcı olabilsin.  Bunun doğru yönü de dinozor fosillerinden, öğütlerden, indirgenmiş söylencelerden ve epistemolojik olarak ontolojik kaynağıyla uygun gerekçelendirilmemiş inanç histerilerinden değil, maddi hayatın zamana, koşulla ve eldeki veriyle canlı ilişkiye dayanıyor olarak o şeyin felsefesini de içermesi gerekir. Felsefesi olmayan bir bilgi nasıl biçimsiz bir kaya parçasına benziyorsa, yine bilgi felsefesi olmadan devrimci bir özgürlük eylemi üretmekte mümkün olmamaktadır.

 Devrimci eylem, isyan etmekten daha bilinçli, karmaşık ve üst düzeyde örgütlenmiş bir praksistir. Ve ancak devrimci felsefenin ışığında yakıcı bir gerçeğe dönüşürler. Felsefesiz eylem, karanlıkta belli olmayan bir hedefe ateş etmek gibi bir şeydir. Bir gece yarısı doğada yürüyorsunuz ve ormanın derinliklerde antik zamanlarda yaşamış bir hayvanın karartısını gördüğünüzü iddia ediyorsunuz. Bu belli belirsiz karartının bir dinozor olmadığından emin olmanız için nesli tükenen türlerin kökeninin tarihçesiyle ilgili bilginizin olması gerekir. İşte bilgi burada pratiğin sorunlarını çözen bir fener görevi görmektedir. Fakat o karartının bir keçimi yoksa günümüzde yaşayan başka bir hayvan mı olduğunu anlamak için oraya doğru yürümek gerekiyor. Bu ise eldeki bilgi teorisini daha üst bir aşamaya çıkarmak için pratiğin nesnel denetimine tabi kılmaktan başka bir şey değildir.

Eğer bilginin epistemolojik kaynağı varlıksa, hareket de varlığın var olma biçimidir. Varlığın determinist köktenci bir son açıklaması olamayacağına göre, bilgi epistemolojisinin ontolojik olarak gelip dayandığı kaynak hareket olmaktadır. Hareket eden yaşar, öğrenir, dönüşür ve etkiler. Diyalektik felsefe pratiği mümkün kılar, pratik ise diyalektik felsefeyi daha ileri bir aşamaya doğru sentezler. Tersinden söylersek; felsefeyi ihmal eden bir devrimci pratik nasıl ki başarısızlığa mahkûmsa, pratikten beslenmeyen bir felsefede devrimci olmaktan uzaklaşarak burjuva akademik kürsülerde bir ticari söylence olarak kalmaya mahkûmdur. Eylemi belirleyen, yöneten ve sonuçlarını çıkarımsayan bilgiyi gözetmeyen bir praksisin devrimci özgürlükçü olduğunu iddia etmek, içinde canlıların yaşadığı bilgisinden mahrum bir denizcinin kendisini okyanus bilimcisi sayması gibi saçmadır. Bir eylemin doğru veya yanlış olduğunu ayırt etmemizi sağlayacak şey felsefeyken, bunun rolünü küçümseyen küçük burjuva “sol” sapma, doğal olarak eylemin toplumsal sebep ve sonuçlarıyla ilgilenmeyen maceracılar olarak kalmaktadırlar. Eğer bilgi somut olarak bir şeyin bilgisi değilse, bilgi olarak tanımlanamaz. Varlığın mutlak bir bilgisine ulaşmak mümkün olmadığına göre, Varlığın bilgisi dediğimiz zaman varlığa yol açan hareketin bilgisi aklımıza gelmelidir.



Kasım 2024
PSÇPCCP
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Daha Fazla Makale Haberler