Birkaç yüzyıldır etkileri devam eden Newtoncu paradigmanın, çağımızın çok katmanlı, verim sağlayıcı ve evrimleşen toplumsal formasyon dinamiklerini açıklamakta yetersiz kaldığı bir gerçektir. Tarihsel, sosyal ve doğasal süreçleri hiç şaşmaz bir pusula gibi açıklayan bu mekanistik düşünce modeli Kapitalist üretimin dinamik alanlarından çevreye doğru artık terkedilmektedir. Newtonyen etkilerin Sosyalist demokrasi hareketi içerisinde, örgütsel organizasyon, ideolojiyle felsefi ilişkilenme ve siyaset dili üzerindeki etkileri açık bir şekilde gözlemlenebilmektedir.
Kapitalist ekonomik örgütlenme küresel çapta doksanlı yıllardan beri makine tabanlı Newtonyen düşünce modelini terk etmeye başlayarak bilgi istatiksel tabanlı yeni bir modele geçiş yapmasına rağmen, Sosyalist demokrasi güçlerinin eski dünyanın belli kurallara göre doğrusal işleyen, kaba ve kestirimlenebilir verimsiz mekaniğine takılı kalması anlaşılır bir durum olmayacaktır. Biz komünistler, elimizde olan düşünme ve çalışmaya dair yöntemsel araçlarımızın gerçeklik tarifinin, mutlak, değişmez ve bütün evrenin geneline uygulanabilir olduğunu iddia edemeyiz. Uzay ve zaman formasyonun bir tek fiziksel parçasıyla çelişen modellemelerde ısrar etmek felsefi gericilik olacaktır. Bu ise, bütün zamanlara uygulanabilir bir teorik ve pratik kalıbın olamayacağı gerçekliğinden başka bir şey değildir. Bilginin ontolojik kaynağı olan maddenin hareketinden yeterince beslenmeyen ve içinde yaşadığımız tarihselliğin ürünü olan akıl ve sezgilerimizin bizleri yanıltmadığından nasıl emin olabiliriz? Neden-sonuç ilişkisine dair bütün çıkarsamalarımızın tarihsel olan klasik akıl ve sezgiler ile yönetildiği bir düşünce modelinden yeni bir sentez beklemek dağın fare doğurmasını beklemek gibi bir durum olacaktır.
Günümüzün değişen maddi dünyasında, geçtiğimiz yüzyılın modellemeleri ile artık örgütsel dinamikleri kararlı ve düzenli bir sistem içinde tutmanın zorlaştığı karmaşık bir zamandayız. Fabrikasyon üretime dayalı endüstri toplumundan bilgi toplumuna eğilimin yaygın bir formasyon kazandığı, kurumsal merkeziyetçiliğin kabul edilebilir tarihsel sınırlarına çekilerek yereldeki ademi merkeziyetçiliğin belirginleştiği ve katı hiyerarşik örüntünün yükünden hafifleyerek Nörobiyolojik ağlar gibi yayvan ilişkilendiği günümüz dünya gerçekliği, Sosyalist demokrasi güçlerini de yeni bir değişim ve konumlanmaya itimlemektedir. Teknolojinin evrimsel gelişiminin üretim güçlerinin gelişim süreci ile dolayımsız bir diyalektik bağı vardır. Hatta emperyalist savaş denen yabancılaşmayı türdeş bir yıkıcılığa sıçratan makinenin teknolojik ihtiyaç ve yenilenmesinin üretim ve pazar ilişkileriyle doğrudan bir ilişkisi olduğunu burada belirtmek gerekiyor. Bu anlamda Newton mekaniği, endüstri devriminin şafağındaki buharlı makineler çağına denk gelen üretim ihtiyaçlarının ve dolayısıyla bunun hizmetinde olan savaş mekaniğinin sorunlarını çözmek üzere kendi tarihsel koşullarının bir ürünü olarak doğmuştur. Bu örgüt sosyolojisine dair hareket statiğinden tutunda, psikoloji biliminden uzay endüstrisine kadar hayatın her alanına sirayet etmiş bir düşünce mekanizmasıdır.
Diyalektik ve tarihsel materyalist yöntem mekanistik değildir ve kendi döneminde yeni ortaya çıkmaya başlayan ama henüz kabul görmemiş elektromanyetizma teorilerini iyi özümseyen Engels’in kıvrak zekâsı ile Newton’un doğa anlayışını aşmıştır ama günümüzde bazı devrimci toplulukların bu bilimsel dünya görüşünü Newtonyen bir paradigmayla öğrenmeye çalıştıkları meselesinin yapay bir sorunsallığa yol açtığı gerçeği bilimsel olarak haksız bir eleştiri olmayacaktır sanırız. Aynı şekilde Marks yoldaşın tarih ve ekonomi gibi kuramsal toplumsal alan çalışmalarında ilk olarak ortaya çıkan diyalektik ve tarihsel materyalist yöntemin dokusunda Newtonyen düşüncenin izlerine rastlanmamaktadır. Eğer öyle olsaydı zaten Marksizm insanlık tarihinde en çok saldırıya uğrayan bir haliyle zamana karşı bu kadar dayanamaz ve çoktan tarihin tozlu raflarına kaldırılmış olurdu. Çünkü enternasyonal proletaryanın bu ilk öğretmenleri, mekanistik bir hareketin ürettiği eserlerin kendisini bir dahaki yüzyıla çalışır durumda devredemeyeceği bir tarihsel eşikte yaşadılar.
Günümüze dönersek, böyle bir düşünceden üreyen bir çalışma sistemiyle, sınıf mücadelesinde başlanılan karmaşık bir işi başarılı bitirmek, karşıdaki politik güçlere üstün gelmek ve bir kar topu gibi durmadan büyümek için mümkün görünmemektedir. Sistemlerin ve varlıkların bilgiyi değiştirmeden kendilerini değiştirmeleri ve dolayısıyla organize olmaları zordur. Kendi kendilerini örgütleme bilinci gelişmeyen yapıların iş yapma enerjileri düşük olur. Makine hareket mekaniği ile dünyevi olguların giderek karmaşıklaşan doğasına müdahale etmenin zor olduğu bir dönemden bahsetmeye çalışıyoruz. Mekanistik düşüncenin hükmü altında bulunan örgütsel hareketlenmeler bölünmeye ve parçalanmaya olanaklıdırlar. Bu olanaklı olma durumu Heisenbergci bir olasılıktan çok klasik fiziğin belirlenimindeki sabit bir yasaya doğru akma eğilimindedir. Sosyalist demokrasi süreçlerinde tutuculukta ısrar edenlerin bırakalım örgütsel istikrarı sağlamayı, gelecekte örgütsel varlığı bile korumanın belirsizleştiği bir dönemin eşiğine sürüklendikleri kaçınılmaz gibi görünüyor.
Bu tespitler dönemin sosyal vebası olan post modern bazı teorik zırvalıklarla karıştırılmamalıdır. Bizim kastettiğimiz, bireyin absürtlüklerinden boşaldığı bir tarihin sonu yanılsaması değildir. Aksine örgütlenmenin ve tarih yapmanın her zamankinden fazla kendisini dayattığı bir maddi zorunluluklar dünyasından bahsediyoruz. Belki elimizde olmadan karşı olduğumuz “Sosyal Darwinizm’’i çağrıştıracak bu ifadeler ama; tabir-i caiz ise artık post modern zamanların salgını olan örgüt sirkülasyonunun artta kalanlarından çoğunluğunun eleneceği ve dolayısıyla sadece tarihsel maddi koşulların getirdiği çelişkileri anlayıp konumlanmak üzerinden uyum sağlayanların sahada kalacağı yeni bir döneme giriyoruz. Günümüzde devrimci demokrasi bileşenleri açısından artık en büyük örgütsel tehdit burjuvazi değil, (çünkü o 20 yüzyılda da bütün zalimliğiyle vardı ama 50 yıl boyunca artarda yenilgi almaktan kurtulamadı.) bizzat değişime bu değişimlerin kendisini tarif edecek olan teoriye direnmektir.