Geçtiğimiz yerel seçimlerden sonra Dersim’de komünistlerin belediye yönetimine gelmesi üzerine burjuva kamuoyunda tartışmalar yaşanmıştı. Eğer hatırlarsak faşist “İYİ Parti”nin basın sözcüsü; “Sosyalizmin eski ana vatanı Rusya da bile, komünistlerin il düzeyinde seçimleri kazanma ihtimali yokken, Tunceli’de bunun gerçekleşmiş olması, sosyo ekonomik ve tarihsel olarak üstünde düşünülmesi gereken bir konudur…” benzeri bir açıklama yapmıştı. Kuşkusuz burjuva karargâhlardan gelen bu analitik sorudan birçok tez yazılabilir.
Analitik düşünme ve bilim yöntemi zayıf olan sosyalist kamuoyu bu mesajları yeterince işleyip işçi sınıfının siyaset argümanı yapamadı. Sosyalist demokrasi siyaseti iktidarla buluştuğunda devrimci demokratik bir güce dönüşür kuşkusuz ama bürokratik ve sistem içi bir güce dönüşme ihtimalide potansiyel olarak her zaman mevcuttur. Bu konu geçtiğimiz yüzyılda enternasyonal proletaryanın tarihsel tecrübeleri ile sabittir. Devrimci demokrasinin mi yoksa burjuva düzeninin mi kazanacağı meselesi, komünistlerin öncülük ettiği ve halkın katıldığı siyasi ve ideolojik çizgi tarafından tayin edilecektir.
İktidar ne kadar kapsamlıysa tehlike o kadar büyük ve yıkıcı olur. İktidarın her türlüsü, mülkiyetin özel ve kolektif formda en yoğunlaşmış aparatlarıdır. Sosyalist iktidarları kutsamak, ilahiler eşliğinde özgür bir dünya aramaya benzer. Real Sosyalizmin yıkılışından sonra, Dersim zaten dünyadaki Ayacucho gibi birkaç tane ileri bölgelerden biri olmayı hep korudu. Son dönemlerde sosyalist demokratik mahalli yönetimlerin nüveleri oluşup ilerleme eğilimine girmektedirler. Gelecekte uluslararası dengeler ve iç konjonktürler gibi objektif sebeplerle tam bir garantisi olmamak üzere, bu konudaki demokratik rüzgarı Dersim Belediyesi’nin yol açtığı bir gerçektir.
Bu durum, SMF’nin demokratik mevzileri zorlayarak devlete rağmen toplumsal bir model yaratma yolunda mesafe kaydettiğini gösteriyor. Bu çabaların, içeride ve dışarıda milyonlarca insanın dolaylı siyasi desteğini aldığı da biliniyor. Ülke genelinde birkaç ileri bölgede halkçı mahalli yönetimler doğduktan sonra ancak diyebiliriz ki demokratik siyaset teorisi nitel bir aşamaya sıçramış olacaktır. Kuşkusuz, “Ovacık’ta toprağa düşen kıvılcım, tüm bozkırı tutuşturacaktır.” şeklinde ki politik önermenin, Nasreddin Hoca’nın göle maya çalması şeklinde okunması da ayrı bir politik saflık olacaktır.
Atomu parçalamak için temenni ve iyi niyetin bir işe yaramayacağı açıktır. Demokratik kadro, siyaset ve çalışma gibi bir dizi bilimsel özel yönteme ihtiyaç duyulmaktadır. Doğru temelde ele alınırsa eğer, toplumsal yaşam süreçleri içerisindeki ileri halk en büyük kadro okuludur. Hayat tamamen maddi üretim ilişkileri etrafında oluşup cereyan etmektedir.
Tarım ve hayvancılık sektöründe ki kimyasal ilaçlama ve hormon tekniklerinin sebebini, artan dünya nüfusunun gıda ihtiyacına yetişebilmek şeklinde açıklayan kapitalist işletmeler, dizginlenemez üretim ve kâr hırsını maskelemektedirler. Halkçı bölgesel yönetimlerin global ve yerli pazar ile rekabet gücü olamaz kuşkusuz ama halkın temel geçim araçlarını yaratarak kapitalistlerin maskesini düşürebilirler. Bu tür alternatif yönetim modelleri, insanlara doğrudan, kapitalizmin sunamadığı sağlıklı temel ürünleri sunabilirler.
Halkçı yerel yönetimler, artık gezegenin tedavülünden kalkmaya yüz tutmuş olan zanaat araç ve gereçlerinden oluşan atölyeler, doğaya uyumlu kentleşme siyaseti, yöresel dil – tarih araştırma ve koruma vakfı, geçmişte ki Köy Enstitüleri’nin araştırma ve sentezlemesine yaslanan eğitim, üretim ve kurumlaşma, bölgede ki sosyalist ve halkçı emekli öğretmenlerden teşekkül olmuş pedagojik ve psikolojik destek sağlayan halk gençlik dairesi, köy köy dolaşıp verdiği hizmetleri rapor altına alan Seyyar Yeni Demokratik Sosyal Hizmetler Birimleri, halk arasında ki çelişki ve sürtüşmelere çözüm bulmak için sosyalist danışma ve müdahale hukuk komisyonu, uluslararası demokratik dayanışmayla finanse edilen ihtiyaç sahiplerine destek ve konaklama tesisi, kolektif botanik bahçelerin yaygınlaştırılması için halk seferberliği, sistematik olarak ağaç dikme kampanyaları, uluslararası bir çevre konferansının bölgede toplanması için çaba yürütmek, kendi bünyesinde diplomasi ve uluslararası hukuk seminerleri, dünyanın dört bir yanına dağılmış akademisyen ve sanatçılardan oluşan enternasyonal komiteler, bilimsel halk akademisinin doğması için çağrı ve teşviklerde ısrar, sınır tanımayan anti kapitalist gönüllü sağlıkçı ve ziraatçıları bölgeye çekecek uluslararası kampanyalar, kolektif hayvan üretim çiftlikleri ve tarım faaliyetleri örgütlemek için halk konferansları düzenlemek gibi konularda başarılı işler yapabilirler.
Turizmde ise rant pazarının bir nesnesine dönüşmemek için halk ile beraber karar vermek gerekir. Avcılık kulüpleri gibi bütün istismarcı aracı tüccarları boşa çıkarıp yerinde organize olan bir halk acentesi kurmaya çalışmak gerekir. Anadolu ve Kürdistan’ın bazı bölgelerinde insanlar olanaksızlıklar yüzünden tek kurtuluşu okumak olarak gördüğünden dolayı yoksul çocuklara burs programı ülkenin her yerinden taktir toplamış olabilir ama bu siyasetin popülist bir tuzağa dönüşebileceğini de önceden görmek gerekir. Eğitimin bilimsel olmayan niteliğini bir kenara koyarsak, diplomalı işsizler ordusunun yaygınlaştığı memlekette işbaşındaki yetenekli mesleki kadroların bile KHK’larla keyfi bir şekilde işlerine son verilmesi, meselenin ele alınmasında dair sınıf bilincine gölge düşürebilir.
Tabi ki bölgelerin özel koşullarına göre bu siyasete devam etmek gerekir. Çünkü vahşi neo liberal koşulların yol açtığı fırsat eşitsizliğinden dolayı yoksul gençleri desteklemek gerekiyor. Fakat bazı bölgelerde, ana dillerin asimilasyonuna dolaylı hizmet etme yönünde ki eleştirileri de dikkate almak gerekiyor. Bu ihtiyaç için ücretsiz ana dil kurs hizmeti vermek yerinde olacaktır. Batının büyük şehirlerinde belediyeleri ele geçiren bazı burjuva muhalifler, makam kapısı sökme ve makam aracını düğün aracı yapma furyasına katılmışlardı. Bazı sosyalist muhalifler bunu siyasetimiz hayat buluyor diye yorumladılar. Halbuki bu büyük bir siyasi yanılgıdır. Burjuva siyasi partiler her daim yükselen sosyalist değerleri sömürmekle ünlüdürler. Sosyalist değerleri popülizmin bir aracına dönüştürmekten çekinmezler. Sermayenin iktidardan alaşağı edilmiş kanadı, iktidar nimetlerine konup palazlanmak için “sosyalizme” adeta muhtaçtır. Sadece popülist siyasete çağrı yapan araçlarla hamle yapan sosyalist politikacıların elinden bu argümanlar alındığı zaman geriye fazla bir şey kalmayacaktır.
Dolayısı ile bu burjuva pragmatist kuşatmaya karşı direnmek için daha derin ve gerçekçi alternatif programlar üretmek gerekir. Halkçı belediyeler ile sermayenin hükmettiği belediyeler arasındaki çizgi belirgin olmalıdır. Bunun tek yolu devrimci program ve politikadır. Koşullarına göre doğal yollardan gelişen bir devrimciliğin taklidi mümkün değildir…