Bizimle iletişime geçin

Makale

Anton Ekmekçi Yazdı: Fizik ve Felsefenin Diyalektik İlişkisine Dair Eleştirinin Eleştirisi-1  

Fiziğin soyutlaması zor bir parçası olmasına rağmen, fiziksel mekanizma ile anlaşılır kılınması tamamlanamayan zaman fenomeninin kavramlaştırılmasında felsefenin katkısı çok büyüktür.

İnsanın madde ile olan ilişkisinde ortaya çıkan problemlerin çözümü yine maddenin varoluş parametreleri içinde gizlidir. Gözlem ile ölçmeye dair yapısal sorunsallığa rağmen aslında gizemli olan madde değil insandır. Madde, bizim varlığımıza ve yokluğumuza aldırış etmeden kendisini zaten sonsuz süreçlerde durmadan gerçekleştirmektedir. Biz insanlardaki madde tasarımı ise, içinde düşünsel evrimimize ve sınıfsal koşullarımıza bağlı yoksunluklarımızın, sübjektivizmin, klasik aldatıcı sağduyunun ve kültürel/ahlaki yükün baskısı altında adeta “Hilkat Garibesi” ne dönüşmüş tuhaf bir resmin ifadesi gibi olabilir.

“Devrim ve Madde” adlı makale dizilerimizde ifadesini bulan amatör işçi denemesi ön tezlerimizin eleştirilmesi olumlu bir gelişmedir. Eleştiri sahiplerinin karşı tezlerini Gazete Patika’nın yayınlatmalarını önemsiyor ve destekliyoruz. Eğer biz devrimci bir sınıf için üretmek ve yaşama dair çelişki çözmek istiyorsak bunun kollektif yürütülmesinden daha uygun ne olabilir ki? Kaldı ki bilimsel fikirler ancak karşı görüşlerin oluşması ve bunlar arasındaki mücadele ile test edilip ilerleyebilir. Biz sonuçta devrimci proletaryanın siyaset bilimini etkili kılmak için ışığı arayan sıra neferleriyiz, ışığı birlikte aramak, yeryüzü cennetini doğanın ve dolayısı ile insan türünün gelecekteki tarihine daha çok yakınlaştıracaktır.

Felsefe, bilim ile olan ilişkisinde, değişik bilim alanları arasındaki diyalektik bağın kurulması, bilimsel öneri ve kavramlaştırmaların değerlendirilip netleştirilmesi, bilimsel metodoloji ve hipotezlerin eleştirilerek yönlendirilmesi ve hatta açığa çıkan bilimsel teorilerin praksis bir formasyon kazanmasında öncülük yapmaktadır. Kavramların nesnel gerçekliğe uygunluğunu test eden esasta felsefedir. Tabii ki burada bahsettiğimiz olgu diyalektik ve tarihsel materyalizmdir. Fiziğin soyutlaması zor bir parçası olmasına rağmen, fiziksel mekanizma ile anlaşılır kılınması tamamlanamayan zaman fenomeninin kavramlaştırılmasında felsefenin katkısı çok büyüktür. Felsefe olmadan zamanın teorileştirilmesi neredeyse mümkün görünmemektedir. Büyük patlamanın ilk saniyesinin trilyonlarca bölünebilinen en küçük zaman aralığında maddeye içkin doğan, fiziğin ve dolayısı ile uzayın bölünemez birleşik bir parçası olarak dördüncü boyutun yapı taşı olan zaman, neredeyse felsefeye muhtaç bir durumdadır. Felsefe ile fizik arasındaki ilişkide belirlenimci bir mekanizma yoktur. Birbirinden etkilenme ve birbirini tamamlamaya dair iç içe geçmişlik, birbirini paradokslara sürükleme ile tamamlanır. Geride kalan parçayla bağını koparmadan diğerinin önüne geçme ilişkisinde felsefe fizikten daha akışkandır.

Mesela maddeye kütlesini veren “Higs Parçacığı”nın deney yoluyla bulunmasından önce, bu parçacığın orada olasılıksal olarak olması gerektiğinin maddi koşullarını bilimsel diyalektik felsefe ile kavramlaştırmak mümkündür. İnsan türünün bilimsel etkinliğine konu olan fizikist ve felsefi süreçlerin arasında koparılması mümkün olmayan, her bir parçanın hareketinin varlığının neredeyse diğer parçanın hareketinin varlığı oranında varlaştığı bir diyalektik ilişkinin olduğunu söylemek sanırız abartılı bir ifade olmayacaktır. Evet fiziksel ve tarihsel/toplumsal maddi süreçler olmasaydı eğer felsefe hiçbir zaman var olmayacaktı belki ama, hatırlamak gerekir ki felsefede var olmasaydı eğer, biz bu maddi süreçlerin bilgisine henüz yeterince ulaşmamış olabilirdik. Bir fizikçi, bir ekonomist, bir politikacı, ya da bir örgütçü için felsefesiz iş görmek, anlamı olmayan, değişmez ve ilerlemez bir makine döngüsünün yazgısına düşmüş bir bilinç ve pratik olgusunu bizlere verir. Bu askeri bilimlerde de böyledir.

Eğer diyalektik felsefi metodun yardımı olmasaydı tarihte halk savaşı teorisi doğmazdı. Kör pratiğe dair rutin etkinliğin, bilginin doğasını anlayarak enternasyonal proletaryaya bütünlüklü bir bilimsel buluş getireceğini ön görmek, Marks öncesi kaba mekanik materyalizme denk düşmektedir. Aslında kullanışlı bilgi pratikten kendiliğinden devrimci siyaset dünyasına doğmaz, onları görünür kılan, pratiğin bilgisi ile diyalektik bağlar kuran devrimci kadrolardır. Hatta yeni bir gerekçelenme durumunu gerçekleştirmiş pratiğin eski bilgisi ile, bu gerekçeli durumu görece olarak ortadan kaldıracak olan yeni pratiğin olası bilgisi arasındaki diyalektik bağı gözetmeyen bilinçler komünist öncülük görevini yerine getiremeyecektir. Yani doğruya yaklaşık bilginin ve dolayısı ile ilerlemenin ortaya çıkması için, bilginin kendisini var etmesi ile ilgili bütün maddi süreçler ile bütüncül bağlar kurması gerekmektedir. İhtiyacımız olan kullanışlı bir bilgiyi anlamanın, değiştirmenin, oluşturmanın ve uygulamanın çalışır bir durumda olan başka bir etkili metodolojisi yok gibidir. Burjuvazinin ve dolayısı ile mezar kazıcısı proletaryanın tarih sahnesine çıkışı, teori, politika ve kuramlarımızın tarihsel maddi koşullarını belirlerken, yine bu tarihsel koşulların ürünü olarak doğan diyalektik materyalizm ise, pratiğe konu olan bütün teori, politika ve kuramlarımızın kavramlaştırılmasında mihenk taşı olmaktadır. Kezâ pratik süreçlerde eyleme yön veren, eylemin sonuçlarını esasta belirleyen ve aynı zamanda eylemin sonuçlarından etkilenen felsefedir. Zayıf bir kuvvetin güçlü bir kuvveti zamanla yenebileceğine dair öngörüsel bilinç, kaynağını matematikten değil, devrimci felsefeden almaktadır. Sayılar ya da geleneksel verili dünyanın bilimsel sağduyusunun biz sömürülen sınıflara bu konuda verebileceği sevindirici bir haberi yoktur. Yenginin zafere dönüşebileceği önermesini olanaklı kılan bilinç gerçekte devrimci felsefeden doğmaktadır.

 Bir komünist bireyi üreterek ayakta tutan, ya da bir devrimci sistemi çalıştıran esas güç kaynağını nereden almaktadır? Bu sorumuza geleneksel sol sağduyunun çoğunlukla; “İdeoloji ve İnanç” diye cevap vereceğinden neredeyse emin gibiyiz. Peki, devrimci felsefeden yeterince beslenmeyen bir ideolojinin zamanla kilisenin avlusunu süsleyen bir ikona dönüşemeyeceğinin, ya da bilimsel felsefi kaynaktan kopmuş bir inancın başarısız ve gerici bir politik dünya üretemeyeceğinin bir garantisi var mıdır?

 Neolitik tarım toplumunun belirli bir evresinde ortaya çıkan sınıflı toplumlar tarihi boyunca her bir yerleşik paradigma, üretici güçlerin gelişmesiyle ortaya çıkan yeni sosyo ekonomik formasyonun ürettiği düşüncenin gücü ile değişime zorlandı. Binlerce yılı içine alan uzunca bir tarih boyunca, esasta proleter devrimler çağına kadar değişmeden kalan şey, tarihte yaşanmış istisnaları olmakla birlikte, özel mülk ile ilişkileri belirleyen kanıksanmış paradigmalardır. Bu bahsini ettiğimiz yerleşik paradigmalara karşı etkili bir mücadele, devrimci felsefenin yardımı olmaksızın mümkün görünmemektedir. Felsefe sadece uzun erimli tarihi olguların anlaşılmasında değil, ampirik araştırmalarda da paradigma değişikliklerine yol açarak, yeni yol ve yöntemlerin bulunmasına yardımcı olur.



Ekim 2024
PSÇPCCP
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031 

Daha Fazla Makale Haberler