Bizimle iletişime geçin

Makale

Anton Ekmekçi Yazdı: Devrim ve Yabancılaşma-2

Hiçbir şey kendisini her yerde olan yabancılaşmanın etkisinden izole edememektedir. Yabancılaşmaya karşı tek korunma mekanizması ona karşı durmadan mücadele halinde olmaktır. Ama bu korunma mutlak değil bilakis sınıflı toplum boyunca görecelidir. Baskın ve temel olan halden karşıtı olan edilgen ve tali hale geçişkenlik sürekli olanak halindedir. Eğer yabancılaşmaya karşı bitip tükenmek bilmeyen bir mücadele ihtiyacı varsa, yabancılaşmanın kendisini durmadan üreten bir maddi dünya da var demektir

İnsan dünyasına doluşan yabancı varlıklar efsunlu bir şekilde büyüdükçe, insanın kendisi küçülüp gözden kaybolmaktadır. Kişisel ve kolektif çıkarlar arasındaki birbirini ters yönde çekiştirip dıştalayan ilişkiler sürdükçe, insan kendi emeğinin ve dolayısıyla ürettiklerinin gönüllü kölesi haline dönüşmektedir. Tarihte insan ve doğa arasındaki ilişki, materyaller dünyasından alınan nesnelerin biçimlendirilerek kişisel mülk yapılması ile bozunuma uğradı. Bu durum aynı zamanda kişinin kendisi ve başkaları ile olan ilişkisinin bozulması anlamına geliyordu. Fabrika üretim mekaniğinin çarkları arasında yoğunlaşıp kendisini tamamlayan yabancılaşmanın günümüzde ürettiği faaliyetlerin yönü, eskisinden daha güçlü olarak yüzünü doğaya dönmüş görünüyor.

Tekelci Kapitalizm, adeta kamçılanan hammadde, üretim ve kâr döngüsünün etkisiyle, gelişen teknolojik imkanları da kullanarak doğaya saldırmaktadır. İnsan, ticaretin nesnesi yaptığı şeyleri biçimlendirirken, alırken ve satarken, Marks’ın deyimi ile yabancılaşmanın eyleminde bulunurlar. Ama yabancılaşma eyleminin tek taraflı değil, çift taraflı yapısal özelliği vardır. Ticaretin nesnesi yapılan şeyler, hem yabancılaşmanın sonucu ve hem de nedenidirler. Başka bir ifadeyle anlatmak gerekirse, yabancılaşmanın nedeni olarak ortaya çıkan eylemler, aynı zamanda yeni bir yabancılaşmanın üreticileridirler.

Marx’ın yabancılaşma teorisi diyalektik bilimin ışığında iyi incelenirse, tıpkı metaların hareketlerinde olduğu gibi astronominin izlerine rastlanır. Burada durum daha çok atomun çekirdeğindeki pozitif yüklü proton ile negatif yüklü elektronların ilişkisine benzemektedir. Bu konuyu ilerleyen bölümlerde daha anlaşılır hale getireceğiz. Bir ürünü doğal ve devrimci niteliğinden alıkoyan, aslında onu üreten bilincin çok daha önceleri doğallığını yitirmiş olmasından ileri gelir. Başlangıçta insan emeği ile ilişkisi bozulan ürünler, insanın doğasının bir parçası olmaktan uzaklaşarak onları mutsuz etmeye başladılar. Bu doğası çarpıtılmış ürünler çoğaldıkça insan kendi anlamsızlığının kara deliklerinde gözden kaybolmaya başladı. Örneğin günümüzde birçok edebiyat ve görsel sanat üretimleri, bahsettiğimiz yabancılaşmanın hayat bulduğu pratik eylemlerin ürünleridirler. Entelektüel ellerden pazara düşen ürün pazara geldikten sonra yabancılaşmaz. O zaten, devlet, aile, okul ve işleri ocaklarında pişirilen ve toplumun çoğunluk üyelerinin üzerinde rızalık gösterdiği yabancılaşmış bilincin bizzat ürünü olarak doğmaktadır.

Hiçbir şey kendisini her yerde olan yabancılaşmanın etkisinden izole edememektedir. Yabancılaşmaya karşı tek korunma mekanizması ona karşı durmadan mücadele halinde olmaktır. Ama bu korunma mutlak değil bilakis sınıflı toplum boyunca görecelidir. Baskın ve temel olan halden karşıtı olan edilgen ve tali hale geçişkenlik sürekli olanak halindedir. Eğer yabancılaşmaya karşı bitip tükenmek bilmeyen bir mücadele ihtiyacı varsa, yabancılaşmanın kendisini durmadan üreten bir maddi dünya da var demektir. Bu maddi alt yapı tarihsel boyutları ile dönüştürülmediği sürece insan bilinci hep bir tahterevallinin ucundaymış gibi davranacaktır. İşte devrimci bir örgüt, nesneleşen böyle bir dünyanın bağrında durmaktadır. Devrimci bir örgütü insanın mutlak özgürlüğüne dair bir ada olarak algılamak, bilimsel diyalektik materyalizmden idealizme doğru bir köklü kopuşun ifadesidir.

Örgüte gelen bireyler şöyle ya da böyle eşyaların yönettiği bir dünyanın ilişkileri içerisinden çeşitli sebeplerle sıyrılıp gelmektedirler. Ama tarihsel olarak iktidara gelip bir devlet biçimi oluşturmuş ya da bunları gerçekleştirememiş hareketlerin yabancılaşması ve geriye dönüşlerinin sebebi sadece dış dünya değildi. Çünkü tarihsel araç olarak örgütün kendisi zaten dış maddi dünya ile çelişmeli bir birlik ve mücadele halidir. Ayrıyeten Komünist parti safları, ideolojik ve kültürel olarak sınıfların henüz sonlandığı bir alan değil, bilakis zaman zaman kendisini sivri ve keskin uçları ile gösterdiği sınıf mücadelesinin özgün alanıdır.

Toplumsal kurtuluş mücadelesinin zorunlu bir tarihsel öncü gücü olan örgüt, çelişkiler ve düğümler içerisinde adeta Gordium yumağı haline gelmiş dünyadan koparılmış sonsuz mutluluk tadında bir cennet parçası değildir. Bilakis biricik özgürlük olanaklılığı ile yabancılaşmaya dayalı ihtimalin koç başı birbirleri ile çatıştığı ve zıtlaşarak birbirlerini var ettikleri bir özgün zemindir. Örgüt içerisinde büyüyen yabancılaşmanın sonuçları, en çok kavramlara yüklenen anlamların ve kültürün değişmesi süreçlerinde gözlemlenmektedir. Negatif psikolojinin bu kavramsal ve kültürel alan üzerinde kesin gözlene bilinir bir etkisi olduğu açıktır. Yıllardır tüfeği bıraktığı halde, tüfekler patlamayınca herkesi revizyonist ilan eden bir politize bireyin bu kavramsal dünyasını hangi bilgi teorisi açıklayabilir? Marks’taki yabancılaşma teorisinin tipik özelliklerinden biri olan alanlar arası mesafe öyle açılıp birbirinden uzaklaşmıştır ki, bireyin yabancılaşmasına konu olan maddi ilişkilerin yoğunlaştığı kendi yaşam alanı, hayatın diğer parçalarını yadsıyarak ilişkisini koparmıştır. Günümüzde bir kısım sağcının kendilerini epey bir radikal solda görmelerine dair yanılsamanın bir nedeni de demin bahsettiğimiz bu yaşam alanlarının parçalarını bir araya getirmeye dair yeteneğini kaybetmiş olan yabancılaşmış bilinçtir. Çünkü ekonomik öz yaşam alanı ile bilgi alanı bölünmüştür artık.

Aslında bireyin ekonomik ve sosyal alanında kendisi ile olan ilişkisi bozulduğu gibi, bilgi ile ve dolayısıyla tüfeklerle olan ilişkisi de bozulmuştur. Emeğin özü çarpıtılmış bir etkinliğe dönüştükçe, yaşamın kendisi çarpıtılıp yabancı bir varlığa dönüşmektedir. Devrimci saflardaki sekterizm, yozlaşma, çürüme ve yıkıcılığın ipliğini pazara çıkaracak Marksist yabancılaşma teorisi dışında etkili bir bilgi teorisi yoktur. Radikal devrimci tarz, çevresini belirgin sınırları olan suni parçalara bölmüş keskin sözcükler sarf etmek değil, yabancılaşmayı gerileten devrimci komünist yaşam tarzıdır. Devrimci kültür ve değer, ancak böyle bir yaşam tarzının içinden boy verebilir. Devrimci yaşam tarzı sürmeden, önceden kazanılmış bu bahse konu olan değerlerin korunup yaşatılması da mümkün görünmemektedir. 

Devam edecek…



Kasım 2024
PSÇPCCP
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Daha Fazla Makale Haberler