Tarihte ticaretin gelişimiyle beraber burjuvazi nasıl ki feodal toplumun insanın insanla geliştirdiği kültürel ve duygusal bağını acımadan çözüp attıysa, günümüzde de bilgiyi ekonomik yaşam etkinliğinin temel bir yapı taşına çevirerek, toplumun her alanında etkileri olduğu gibi kendi kabuklarını kıramamış geleneksel devrimci politik seçeneği de güncel tarihsel süreçten söküme ve kendisini yeni paradigmasal parametrelerle yeniden kurmaya zorlamaktadır. Bu anlamda bilginin üretim süreçlerinde yalnız araçsal yöntem olmaktan çıkarak bizzat üretim faaliyetinin kendisine dönüşmesi gibi nedenlerle işsizleşecek olanlar sadece kalifiye olmayan işçiler olmayacaktır. Bu “işsizleşme”, politik çerçi tipi devrimcilik ile, çözüm gücü olamayan memur/muhtar tipi “devrimciliği” girdabına alırken, tamamen anı anlatıcılığına dayanan nostaljik devrimciliğe de sahnenin perdesini kapatacaktır.
Yaşamın akışına uygun teşhis ve çözümler üretemeyen politik toplulukların değişemeyeceği ve değiştiremeyeceği diyalektik bir gerçektir. Doğa ve toplum yasaları nicelik üretmeden değişime olanak tanımamaktadır. Atom altı dünyadaki parçacıkların davranışlarından tutunda yine maddenin dolaylı bir uzamı olan tarihsel olaylara kadar olan her şey kendisini bir başka şey olmak üzere nicelik olarak yeniden var ederken yadsıyıp bir başka şeye dönüşmektedir. İçinde bulunduğumuz çağda kapitalizmin yükselen yeni stratejik güçlerini doğru değerlendiremeyen ve bunların karşısına anti tezleri olan devrimci stratejik güçlerle çıkarak konumlanamayan politik hareketlerin çağdaş sınıf mücadelesinden geriye düşerek geleceğin siyaset biliminin konusu olmaktan çıkabileceği güçlü bir ihtimal dahilindedir. Artık örgüt olmanın muhtevası değiştiği gibi liderlik ya da yöneticiliğin anlamı da değişim göstermektedir. Artık günümüzde Sosyalist demokrasi mücadelesinin kadrosu olmak, sorumlu olduğu örgütsel kurumda fabrika organizasyonu İçinde konumlanmış insan topluluklarını hangi dar pratikleri gerçekleştirmeleri gerektiği buyruğunu veren değil, bilginin nasıl üretilip uygulanması gerektiğini belirleyen lider anlamına gelmektedir. Klasik burjuva ekonomik politiğe içkin sosyal ve siyasal rollerin muhtevası değişiyorsa eğer, bunun karşısında konumlanmış devrimci olanının klasik biçimlerinin de değişime uğruyor olması akla uygundur.
Günümüzde bir gencin istediği bilgiye bir dokunuşla elektronik ağlarda anında ulaştığı dünya gerçekliğinde, onlara zamanın gerisinde kalan geleneksel söylencelerimizle, sloganlarımız ve anı anlatıcılığımızla önderlik yapamayacağımız açıktır. Politik geleneğimizde son yıllarda İnternet ağları üzerinden dalga, dalga yayılan absürt kargaşalıkların en önemli nedeni, kendisini hayatın her alanında yapısal kuruculukla belli eden bilgiye dayalı toplumsallaşmanın sonuçları itibariyle, sanat, siyaset, sosyal ve örgütsel rollerdeki “işsizleşme” sendromudur. Bu sendrom kendisini çözümleme eğiliminden inatçı bir tarzda uzaklaşarak çürümeye meyletmektedir. Edebiyatta, sosyal rollerde ve siyasi/örgütsel hareketlenmede tedavülden hemen hemen kalkmış olan eski politik dünyanın köhnemiş argümanlarında ısrar etmenin gericiliği yaratacağı bir gerçektir. Tarihsel anlamda kapıya gelip dayanmış diyalektik maddi değişim karşısında hiçleşme korkusu yaşayan bazı sosyal öbekleşmelerin yanıp sönmesinin bir nedeni de budur. Yakın zamanda bunu, bilgiyi ve değişimi yöneten risk almış devrimci aydınlara dönük saldırgan tutumlara gözlemlemiş olduk. Bahsettiğimiz bu sosyal sapma, sanatı, siyaseti ve örgütsel yetkiyi daha çok geçmişe dönük patentlenme eğilimi içerisindedir. Bu ise gerçekten de tarih ve siyaset bilimi açısından çılgınca bir tutum olmakla birlikte kapitalist modernitenin sanayi sonrası gelişen bilgi tabanlı toplumsal trendine en ilkel ve pespaye yöntemlerle entegre olmaya çalışmanın bir ifadesi olarak kalmaktadır. Çünkü günümüzde burjuva toplumuna en dolayımsız yoldan entegre olmanın anlaşılır yönü, tüketim ve pazar sahasının lehine uygulana bilinir bilgiler üretmekten geçmektedir. Bir ürünün modası kendiliğinden geçmemektedir ve yine bir ürünün modasını geçiren, yine bir ürüne uyarlanan yeni bir bilginin kendisi olmaktadır. Bu anlamda bu kastlaşmış klan histerilerinin burjuva piyasasında da bir değeri yoktur.
Geçmişte ödenen bedeller ve verilen emekler tabii ki saygıyı da hakkeder ama devrimci olmayı bu argümanlarla yeterli görmek, devrimciliği ve dolayısıyla devrimcilikten dolayı hak edilen saygıyı tarif etmenin en olumsuz biçimlerinden birisidir.
Bilgisinin bilimiyle modern toplumun devrimci sınıfı onurunu kazanmış bir çağdaş sınıf eyleminin içinde olmadan siyasal devrimciliğin, erdemin, saygınlığın ve kültürün varlığından bahsedilemez. Geçmişin devrimci sınıf kahramanlarından damıtılan ortak anı anlatımcılığı kimseye özel bir saygınlık kazandırmaya yetmemektedir. Maymun cennetine düşmüş gibi popüler ataklar yapan niteliksiz çoğunluğun İnternet pazarındaki ilgisi proletarya nezdinde bir değer ve saygınlığı ifade etmemektedir. İnsanlar Komünizm için ürettikleriyle özel anlam kazanırlar. Artık kabul etmemiz gerekiyor ki, zaman, mekân, mantık ve nedenselliğin kendisini tanımlama ve ifade bilgileri artık değişmektedir. Bırakalım eski tipte burjuva toplum kültürünün yapısını, psikolojinin bile artık çağımızda anlamı değişmektedir. Psikoloji bilimi neredeyse nedensel bir gerekçelendirilmeye hiç ihtiyaç duymayacak bir şekilde kendi anlam karmaşasında boğulmaktadır. Tarım ve sanayi toplumlarında, örgüt, hukuk, siyaset, kültür ve bilim gibi üst yapı kurumları nispeten mekanik bir akıl yürütme yöntemiyle anlaşılabilir durumdayken, enformasyon toplumu ile beraber bu yapının sınıfsal tanımlanması karmaşıklaşan ve birbirlerine benzeyen yönleriyle anlamlandırılması zorlaştığı için uyandırılmış algılar gerektirmektedir. Yani örgüt, siyaset, bilimsel kavramlar ve moral değerlerinin dizilimine dair argümanlar dünyasında yer alan anlamların arasındaki farklılıklar fark edilir olmaktan önceki yüzyıla göre oldukça uzaklaşmışlardır. Bir görüş ya da davranışın ne kadar radikal ya da liberal olduğunu belirleyen sınırlar gittikçe silikleşmektedir.
Gerek doğal toplumsal yaşamda ve gerekçede bir kısım devrimci örgütsel hayatta etiğin başlayıp bittiği noktalar belirsizleşme eğilimi göstermektedir. Diyalektik ve tarihsel materyalist yöntemin geçmişteki geleneksel sorunlu öğrenme biçimiyle, geçmiş yüzyılın alışkanlıklarının pratiğe yüklediği anlam değerini kaybetmekte ve dolayısıyla iş yapma enerjisini yitirerek anlamsızlaşmaktadır. Nasıl ki burjuva bilgi kuramcısı Drucker’nın dediği gibi; artık sermayenin kendisini var etmek için bilgi üretmek gibi kâr güdüsünden daha fazla şeye ihtiyacı varsa; sermaye sistemine karşı savaşan sınıfın öncülerinin de kurtuluş pratiği üretmek için mevcut teorik birikim ve sınanmış kalıplardan ve kaynağı belirsiz “inanç” gibi birtakım sınıf güdülerinden daha fazla şeyi üretmeye ihtiyacı olacaktır. Eğer tarihsel anlamda sermaye ve işçi sınıfı karşılıklı birbirini var ediyorsa, ekonominin özellikleri ve dolayısıyla sermayenin hareketinin niteliği değiştiğinde, doğal olarak sermaye ve işçi partilerinin siyaset bilimiyle olan geleneksel ilişki biçimleri de değişecektir. Bu ilişki astronomideki gezegenlerin hareketlerini belirleyen çekme ve itme yasalarına benzemektedir. Zaten günümüzde savaş doktrinlerinin doğasının değişmesi, ekonominin ve yansıması olan siyasetin doğasındaki değişimlere işaret etmektedir. Üretimde bilgisayarların (ve şimdi yapay zeka ve akıllı araçların) kullanılması sadece ekonomik üretimin fabrika, atölye, ofis ve emek – zaman gibi mekânsal zamansal değerleri değil, aynı zamanda savaş kuram ve doktrinlerinin zaman/mekan, coğrafya/nüfus gibi jeostratejik değerleri de değişime uğramaya zorlamış ve değişmiştir de. Bu gerçek yokmuş gibi davranan bir komünist örgütün, Mao’nun halk savaşı kuramını ezberlemesi onu komünist tutmaya yetmez artık, bun gibi. Mesela bilginin ekonomide uygulanabilir olduğu bu çağda burjuvazi iş gücünden tasarruf ederken, bu gelişmelerin savaşın doğasına yansımaması düşünülemez. Burjuva bilgi kuramcılarının iddia ettiği gibi; 20.yüzyılın ikinci yarısından sonra ortaya çıkan yeni gelişmeler işçisiz fabrika, kağıtsız ofis, parasız toplum ve tele demokrasi gibi yeni kavramlara formasyonel bütünlükte yol almadığınızı özellikle belirtmemiz gerekiyor. Ciddi nitel değişimleri görüp teori ve praksisimizi güncellememiz bir ihtiyaç dahilinde kendisini dayatmaktadır ama koparılan fırtınanın yarattığı bulanıklığın burjuva ideolojik saldırının payı ile kendi tutuculuğumuzun payını da doğru ayrıştırmak kaydıyla…
Doğrudur, düzenli ve tekrarlana bilinen üretim alanındaki iş gücünün yerini yapay zekanın almasıyla, kalifiye olmayan beden emeğine dayalı iş gücü gittikçe önemini yitirerek, yetenek gerektiren zihin tabanlı emek ön plana çıkma eğilimindedir. “Reform” adlı Londra merkezli düşünce kuruluşunun yayınladığı rapora göre; bu sebeple sadece İngiltere’de 2030 yılında 250 bin kişinin işinden olacağı gerçeğine karşın, robotların gelişimi ekonomide insan işçiye olan gereksinimi sınıfı formasyo düzeyinde toplu bir gereksizleşmeye itimliyememektedir. İşçi sınıfı, bilgi işçiliği ve bilgi ürünlerinin yol açtığı hizmet sektörü gibi bazı alanlarda formasyonel değişimlere uğrasa da bu maddi dünyanın verili gerçekliğinde tarihsel varlığı kendiliğinden ortadan kalkmaz. Eğer öyle olsaydı robotik üretimin 1970’ ler den beri merkezi olan ABD ve Avrupa’da işçilerin emeklilik yaşının en azından düşürülmesi gerekirdi. Şu son günlerde Almanya, her yıl dışardan alınan 800 bin yabancı uyruklu göçmene rağmen, canlı emek açığının ekonomide kırmızı alarm çalması nedeniyle emeklilik yaşının yetmiş yaşına çıkarılmasını hatta kişinin isteğine bırakılmasını tartışmaktadır. Bu ise Alman kapitalizminin 70 yaşından sonra bile insanların çalışmasına, daha doğrusu modern köleliyi, mezara kadar üretimde tutmaya yeşil ışık yaktığı anlamına geliyor.
Son olarak burada ekleyeceğimiz bilgi şudur ki; bilgi işçiliğinin tarım toplumundaki gibi serfin köylüye, sanayi toplumunda ise köylünün işçiye dönüşmesi gibi değerlendirmeler gerekiyor. Bunlar proletaryanın ortadan kalktığı yönündeki zorlama görüşleri besleyen subjektif kaynaklar olarak kalmaktadırlar. Burjuva ideologları, sözde kapitalizm ötesi olan ama anti kapitalist olmayan bir piyasa ekonomisinin düşünü kura dursunlar, semalarda gezinen manifestonun şanlı ruhu, hala kapitalizmi ortadan kaldıracak olan yegane sınıfın, “bedenine sirayet ettiği” işçi sınıfından başkası olmadığını da söylemektedir…(Bitti)