Her türlü varlık bir çelişmeyle var olur; varoluşun kaynağı çelişmedir. Varlığın varlık nedeni olan hareketi, varlığı oluşturan çelişme tetikler. Doğanın, toplumun ve bilincin temel yasası olan çelişme, bütün olay, olgu ve süreçlerin yapı taşıdır.
Ontolojik açıdan, bir şeyin kendisinin aynısı olması ile kendisinin aynısı olmaması arasındaki çizginin belirsizleşmesinin sebebi, her şeyi var eden zıtlaşık birliğin varlığı ve mücadelesidir. Devrimci felsefeciler için varlığın çelişme hali, zihinlerde kurulu, umutsuzca göz yaşlarının paralandığı bir ağlama duvarına olan ihtiyacın değil, tam tersine, umudun, ilerlemenin, ışığın ve zaferin çağrışımını yapar. Eğer diyalektik felsefi teamüller, determinizmin, dogmacılığın ve burjuva liberal iyimserliğin etkisinden bağımsız, Kuant çalışma özellikleri de gösteren mikrobiyolojik mekanizma gibi çalıştırılırsa, toplumsal yaşam kalım alanına dair çelişmenin bilgisi, epistomolijik açıdan mülksüzleştirenlerin devrimci zorlama ile mülksüzleştirilmesi şeklinde ezilenlerin cenahına yansıyacaktır. Bu toplumsal alt üst oluşa kaynaklık eden devrimin bilgisi, bizzat varlığın kendisinin tezatlıktan var olmasından ileri gelir. Hiç bir devrimci praksis tasarım yoktur ki, tıpkı karşıtları gibi zamana ve dolayısıyla evrenin tek kararlı gibi görünen entropi yasasına karşı direnebilsin. Mesela, merkezileşmiş militarist tekniğe karşın onun bir anti tezi olarak doğan halksal askeri halk sanatı, zamana karşı oldukça güçlü olmasına karşın, teorik tekniğin karmaşık sentezlenmesi sonucu evrime uğrayan savaş endüstrisi ile yeni çelişmelere düştüğü anlaşılmaktadır.
Her yeni şeyin var olmasına yol açan süreçlerde geriye doğru bükülmeler olsa da hareketin esas yönü sürekli ileriye meyleder. Basitten karmaşığa, yüzeysel olandan derinliğe, geri olandan ileriye ve takılı olandan arşınlamacı olana doğru bir gelişme kaçınılmazdır. Devrimci diyalektik felsefe, katil robotlar ile askeri halk parametreleri arasındaki fizikist çelişmeleri arşınlama yeteneği gösterir. Bir denklemin katsayılarına giren nicelik oranı ne kadar artar ve estetize olursa, durağan gibi görünen sistem, alacağı her yeni değer oranında işlevi değişen devrimci bir metodolojiye dönüşecektir.
Burada kastettiğimiz nicelik oranı para ve teknik değil, bizzat insan iradesinin koşulladığı hareket biçimleridir. Bir sistemi tanımlarken, çalışma performansını ve onun ikili iktidarlara yol açma gibi devrimci praksis özelliklerini tanımlayan değerler bütününe parametre diyoruz. Parametreler, bir sistemin kritik kurucu unsurları olmakla beraber, değişken nicelik özellikler gösterirler. Konumuza bir örnek olarak verirsek, antik çağdan beri, fizik, geometri, cebir ve coğrafya bilgisinin etkisini taşıyan gerilla tarzı savaşların izlerine rastlamak mümkündür.
Antik Mezopatamya kent devletleri, hayvancı toplumların gerilla taktikleri sonucu yıkılmıştı. Merkezi devlet yapısı oldukça palazlanmış, köle emeği ve güçlü ordusu ile elinde tuttuğu geniş, toprak pazarında kurduğu vergi sistemi ile zenginleşen Roma İmparatorluğu, barbar Cermen kabilelerinin gerilla akınları karşısında çökmüştü. Zırhlı lejyonlardan oluşan Romanın güçlü piyade ordusu, barbarların, merkezi, başı ve kenarları bulunmayan savaş stili karşısında tutunamayıp yenildiler. Simetri ile asimetrinin arasında ki çelişmede, parçaları arasında bakışım bulunan simetrik mekanizmaların, bakışımsız, yani parçaların eşdeş olmadığı simetrisi bozunuma uğramış sistemler karşısında yeteneğini kaybettiği anlaşıldı. Aynı şekilde yoksul İsviçreli köylülerin, Alp dağlarının coğrafi koşullarını kullanarak, Avrupa derebeyliğinde ki şövalyelere her defasında yaşattıkları yenilgi utancı da konumuza iyi bir örnek olacaktır. Bütün tarih boyunca yoksul ve yalınayak Kelt uygarlığının, İngiliz hegemonyası karşısında ayakta kalmayı başarmış olmasının sebebi, tarihin bu ilk gerilla aritmetiğinden kaynaklanmaktadır. Eksen olarak alınan bir doğrudan, benzer noktaları karşılıklı olarak aynı uzaklıkta bulunan iki benzer parçanın birbirine göre olan durumunu ifade eden bakışımı, tekniğin zayıf olduğu durumlarda, ancak simetrisi belli olmayan karmaşık ve sürpriz hareketler bozunuma itebilir. Çünkü her düzenli güçlü sistemler, çevresine oranla yüz seksen derecelik bir açısallıkta hareketlenen beklenmedik parametreler değerlere dayanıklı değildir. İki ya da daha çok şey arasındaki konum, biçim ve belirlenmiş ana bir eksene yaslanan ölçülerin uygunluğu, bir ekseni olmayan, beklenmeyen, olasılıkçı davranan ama bunlar içindeki belirlenmezci seçeneklere dayanan karmaşık ve zamana yayılmış ani hareketler karşısında bozulacaktır.
Bütün bu tarihsel tecrübeler ve günümüzdeki izdüşümleri bizlere göstermiştir ki, “Devrimci Halk Savaşı teorisi” hala evrensel çapta çalışma özellikleri göstermektedir. Tarihsel deneyimleri, bilimsel diyalektik felsefenin ışığında, dönemin jeopolitik değerleri üstüne oturtan Başkan Mao, dünya proletaryasına ölümsüz, canlı ve değişken bir eser bırakmıştır. Maoist hareketin dünya çapında yarattığı ikinci komünizm rüzgarının yer yer geri çekilmiş olmasının nedeni tekniğin evrimi değil esasta ideolojiktir. Özellikle Kuantum mekaniğinin savaş endüstrüsüne etkileri nedeniyle teknik, bazı ülkelerde, halk savaşının geleneksel parametrelerinde bir bükülmeye yol açmış olsa da, gerilemelerin asıl nedeni teknik değil ideolojik sebeplerdir. İnsan iradesinin iktidarı almakta ki tayin edici rolü, tekniğin ikincil de olsa tamamen yadsınması üzerinden gerçekleşmez. Bu düşünme modeli, bizi efsaneler dünyasına yakınlaştıracaktır. Bu esaslar üzerine inşa edilmiş bir askeri devrimci doktrinin, en azından dünyanın her tarafında benzer çalışma yasası özelliği göstermesi beklenemez. Zamana yayılmış, karmaşık taktiklerin ekseninde ki bir tarz, pratik içerisinde kuramsallaştı. Ve Mao, tekniğin koyduğu fizikist engellerin, devrimci felsefe ışığında arşınlanabileceğini dünya halklarına gösterdi. Bu durum aynı zamanda, üretici güçlerin yeterince gelişmediği, faşist diktatörlük ile yönetilen ve büyük güçlerin işgaline uğramış dünyanın önemli bir bölümündeki iktidar ve devlet sorununu çözümlemek anlamına geliyordu.
Geleceğin çelişki ve paradokslarına dair eğilimler artmaktadır. Halk hareketlerinin asgari düzeyde de olsa teknolojik bilgi teorisinin üretimine ve kullanımına dair bir öz güç gelişim modeline ihtiyacı olacaktır. Bu, iletişim, eğitim ve öz savunma alanlarını kapsaması şeklinde evrilecektir. Günümüz muhalif halk gerçekliği açısından, ağır sanayiden yoksunluk itibariyle kaba biçimiyle uygulanması mümkün olmasa da tarihte ki sosyalist ana yurt savunması, felsefi olarak da arkasında bir çok deneyim bıraktı. Faşist Nazi ordusunun Sovyetler Birliği işgalinde, başlangıçta hava muharebe üstünlüğü ezici bir şekilde Almanların elindeydi. Cephe gerisinde ki Sovyet ekonomik sanayinin hızlı dönüşüme dayalı üretimiyle, bir yıl sonra hava üstünlüğü tamamen Sovyetlere geçti. Bu deneyimler mekanik anlamda, üretim araçlarını kamulaştıran devrim süreçlerinin envanterindeki kullanıla bilinir deneyimlerdir.
Rojava da ki demircilerin, motorize olmuş lojistik sevkiyatın ve operasyonel mekanize birliklerin zırh teknolojisine katkısı, devlet olmayan toplumların geri teknolojisinin dönüşümüne örnek olarak verilebilir. Kuzey Kürdistan’daki direnişçi güçlerin, SİHA’lara karşı korunmak için bir dönem kullandığı “Islak şemsiye teknolojisi” ise, doğa kaynaklı bilgi teknolojisinin sınırlarını, yine doğanın diyalektiğinin yasaları ile ilişki içerisinde test etme evresiydi. Devrimci askeri bir buluş olmakla birlikte, sermayenin yasa koyucu olduğu bu dünyanın acımasız yasaları, hırka ve derviş diyalektiğinin ilerisinde bir imkan ve kuvvet oluşumunu zorunlu kılıyor. A ve B arasındaki bir savaşın sonucunu tayin eden, A’nın B’ye isteklerini kabul ettirmesi ya da B’nin artık eski istekleri taşıyamayacak kadar bir irade yitimine uğraması gerekiyor. B’nin yenilgisinin alandaki askeri değerini belirleyen şey, A’nın, B’nin insan gücünün esası ile temas kurabilmesidir. Gelecekte sorun tamda burada başlamaktadır.
Askeri halk hareketlerini gelecekte bekleyen en önemli sorun, kendi kuvvet paradigmalarını belirleyen temel güç insan unsuruyken, egemen güçlerin kuvvet paradigmasının güç merkezi ise bilgi/otomasyon teknolojisine doğru kaymaktadır. Bu durum, egemen kuvvetlerin sahaya sürdüğü insan gücünü azaltırken, karşıtlarını ise organizasyon ve hareket değişikliğine zorlamaktadır. Halk Savaşı teorisinin, otonom silahların savaş kurucu öğe olma yolunda evrildiği bu tarihsel süreçte güncellenmesine duyulan ihtiyaç, maddelerin davranış yasaları ile uygunluk arz eder.
Yenilenme umudu, durağanlık ise felsefi anlamda umutsuzluğu besler. Tepenin, bazen ani lokal gelişmeler de gereksizleştiği savaş tarihinin bu evrimsel sürecinde, bu parametrelerde ki etki, jeopolitiği oluşturan kurucu öğelerden biri olan coğrafyanın bütün alanlarında aynı anda etki yapmaz. “Moore Yasası” bizlere göstermiştir ki, Kuantum mekaniğinin sınırlarına dayanan ve hatta onunla bağlar geliştiren Newton fiziğinin hüküm sürdüğü yeryüzündeki insan mekaniğinin, düz bir çizgi izlemesine dair zorluklar ve problemler vardır. Bu aynı zamanda her türlü fizik kanunları ile işleyen tekniğin genel bir yasasıdır da.