Güvercin masumiyetine sahip bir insandı Yücel Sayman. 1969’da tanıdım kendisini. Bülent Tanör ile yakın arkadaştı. Birlikte gelmişlerdi Türk Solu dergisine. Her ikisi de hiç tereddüt etmeden sorumlusu olduğum Köylü Bürosu’na girdiler. Her ikisinin de köylü dünyasıyla fazla bir ilişkileri yoktu. Şehir insanlarıydı her ikisi de. O zamanlar Türk Solu dergisinin çatısı altında İşçi Bürosu, Köylü Bürosu, Gençlik Bürosu ve Çeviri Bürosu vardı. Biz Köylü Bürosu olarak üyelerimizi, Trakya bölgesinde seferber ediyorduk. Görevleri, İşçi Köylü Gazetesi’ni dağıtmak, kahvelerde propaganda yapmak, gezdikleri yerlerin sosyo ekonomik yapısını araştırmak ve yazılı hale getirmek, ileri unsurları komiteler halinde örgütlemekti. Biz bu görevleri, gerilla savaşının ön hazırlık görevleri olarak görüyorduk.
Toplantılarımızı bazen Türk Solu dergisinde, bazen de Yücel Sayman’ın evinde yapıyorduk. Yücel ile Bülent, seviyeli ve ciddi ilişki, disiplinli çalışma, verilen sözü yerine getirme, sade yaşama uyum sağlama (biz o zamanlar proleterleşme diyorduk bu yaşama) gibi hususlarda derin bir saygı uyandırdı bizlerde.
12 Mart Muhtırası’ndan birkaç ay sonra Türk Solu dergisi kapatılıp da yeraltı faaliyeti başlayınca Yücel ve Bülent ile ilişkim kesildi.
Yıllar sonra Emrah Cilasun, Yücel ile beni telefonda konuşturdu. Sevincimi ve şaşkınlığımı ifade edemem. Hemen akabinde Emrah bana Yücel’in kitabını gönderdi. Kitabın kapağından yararlanarak, kolaj tekniğinde bir resim yaptım. Resimde hem kitabın kapak resmi hem de Yücel’in el yazıları yer aldı. Ne yazık ki Yücel resmi göremeden aramızdan göçüp gitti. Resimdeki kadın, Yücel ile Bülent’in geziler sırasında konuştukları pomak kadınları temsil ediyor.