İnsan toplumu, sınıflar gölgesinin açmadığı ilk toplumsal kategori olan İlkel Komünal Toplum‘dan sonra, sınıflar şafağının açarak gerici sınıflar zümresinin kara gölgesiyle tayin ettiği köleci, feodal, kapitalist(emperyalist-kapitalist) toplumlar niteliğinde, her birinin diğerinin bağrından doğduğu sınıflı gerici toplumsal sistemlerin iç gelişim-ilerleme aşamalarına tanıklık etti. Bu tanıklığını, sınıflar mücadelesinden ibaret olan toplumlar tarihinin ilerleme birikiminin belli bir aşamasında, proletarya ve emekçi halk yığınlarının sınıf devrimleriyle egemen olduğu Yeni Demokratik Toplum ve Sosyalist Toplum niteliklerindeki toplumsal siyasi sistemlere kadar taşıdı. Böylece, dünya, gerici ve devrimci sınıf kutbu karakterine ait olmak üzere, iki farklı sınıf orijinli iki toplum örgütlenmesini ve ekonomik-siyasi sistemini tecrübe ederek geride bırakmış oldu…
Bu tecrübe geride kalmasına karşın, tecrübenin ışık tuttuğu sorun tüm yakıcılığıyla insanlığın önünde durmakta, sınıf mücadeleleri zemininde aktüel bir sorun olmaya devam etmektedir. Ne sınıf çelişkileri ve çatışmaları ne de sınıflar arası iktidar ve egemenlik mücadelesi gündemden düşmedi. Toplumların hangi sistem altında örgütleneceğine, iki sınıf arasında tüm keskinliğiyle sürmekte olan sınıf mücadelesi belirleyecektir. Ki, bu savaşımın karara bağlayacağı mesele, insanlığın özel mülkiyet sistemlerinin üretip biriktirdiği tüm eşitsizlikleri tarihe iade etmiş bir kardeşlik ve büyük özgürlük dünyasına yürüyüşünün can alıcı mihengidir. Bundandır ki, bu nihai hedefe gidene kadarki süreçte bu mücadele, daha büyük tecrübelere tanıklık edecektir; bundan hiç bir kuşku yoktur.
Sınıflar henüz varken, sınıflar arasındaki bütün didişme siyasal iktidara sahip olmakta kilitlenir. Bu süreç boyunca iktidarı silah ve şiddet zoruyla elinde tutan gerici sınıfı alt edebilme kuşku taşımaz açıklıkta ezilenlerin karşı şiddetine dayalı bir sınıf devrimini koşullar. Sorun burada bitmez. Proletarya ve emekçi sınıfların siyasi iktidar odaklı devrimi, doğru orantılı olarak kendi sınıf iktidarları-sınıf diktatörlükleri niteliğine varır, devletin kurulmasıyla taçlanır. Proletarya diktatörlüğü/devleti kurulur, kurulmuştur. Fakat devletin inşası kadar, bu diktatörlüğün korunarak sürdürülmesi görevi henüz yeni başlar. Bu devletin/diktatörlüğün sağlamlaştırılması, onun korunarak sürdürülmesinin ön şartı olarak anlam kazanır. İşte, sınıf devriminin gerçekleştirilmesinden sonra, en az gerçekleştirilmiş olan devrim kadar önemli ve yaşamsal olan temel görev, devrimin sürdürülmesi, sınıf devletinin/diktatörlüğünün sağlamlaştırılması olarak öne çıkar. Bu diktatörlüğün sağlamlaştırılmasından sakınmak, sınıf devrimi ve diktatörlüğünün yıkılmasına davet çıkarmaktır…
Uluslararası burjuvazi, devrimi engellemeye seferber ettiği güçlerini, engelleyemediği bir devrim söz konusu olduğunda bu kezde, daha büyük bir kuşatmayla sosyalist iktidarı yıkma faaliyeti için seferber eder. Ambargo ve yaptırımları hazırdır. İç kışkırtmalar arayışıyla devrede, gericilerle çelişkileri ve hassasiyetleri kaşıyarak toplumda kaos yaratma peşindedir. Devrik burjuvazi iktidar imtiyazlarına kavuşmak için zaman kaybetmeden karşı-devrimci komplo ve yıkım çalışmalarına girmiş, kışkırtmalar, sabotajlar ve girişimlerini karşı-devrimci darbeyle sahneleme hazırlıklarına başlamıştır. İşte bu gerçek, iktidara da gelmiş olsa, devrimci sınıfların sınıflar mücadelesinin yeni biçimler ve yeni şartlarda sürdüğünü unutmadan devletlerini sağlamlaştırmanın tüm gereklerine uygun hareket etmesini koşullar. Özcesi, Proleter devletin en iyimser hâliyle karşı karşıya olduğu-olacağı bu tehdit karşısında, proleter diktatörlüğün inşası ve sağlamlaştırılması görevi, ‘‘ileriye mi gidilecek, geriye mi gidilecek‘‘ sorusuna verilen yanıt tayin edici cevabı içerir.
Bütün bunlardan, proleter devrimcilerin devlet ve diktatörlük kutsayıcıları olduğu sonucu çıkmaz. Bilakis, onlar, dayandıkları proletarya sınıfı ile birlikte proletarya ve ezilenlerin devletlerinin sönümlenmesi sürecine de irade koyar. Komünizm ufkuyla mücadele edenlerin bilincinde olduğu şey, proletarya diktatörlüğünün varlık zorunluluğu olmaksızın bu nihai hedefe varılmayacağıdır. Bunun gerçek olduğu, 20. Yüzyıl boyunca proletarya’nın elde ettiği siyasi iktidarlarla oluşturduğu sosyalizm tecrübelerinden açığa çıktı; iktidar gidince işçi sınıfı ve emekçilerin her şeyi gitti. Bu gerçeklikten dolayı, devleti sönümlendirme ana yönelimden kopmamak kaydıyla, tarihsel zorunluluklar kapsamında işçi sınıfı ve emekçiler sınıf diktatörlüklerini kurmayı ertelenmez ödev sayarlar. Sosyal yasalar kendiliğinden sınıfsız ve devletsiz bir topluma ulaşma olanağı tanımadığından, kalan tek seçenek olarak, bu nihai amaca sosyalist toplum koşullarında da sınıf mücadelesini sürdürerek Kültür Devrimleriyle ulaşmak kalır. Sosyalizmin sürdürülmesi, sınıf niteliği taşıyan tüm örgütlenme ve araçların gereksizleştirilmesi yani devlet bürokrasi ve sınıfların ortadan kaldırılması bir tarihsel süreç olarak sosyalizm altında sürdürülen kültür devrimleri yoluyla nihai amacına taşınır. Özetle, proleter devrimcilerin devlet veya diktatörlük karşısındaki anlayışı bu zeminde özetlenebilir.
Kültür Devrimleri, toplumsal kültür ve bilincin, alışkanlık ve değer yargılarının, bir dizi erozyon ve yabancılaşmanın vb. vs düzeltilerek, yerine sosyalist kültür ve değerlerinin yerleştirilip egemenleştirilmesi temelinde kesin işlev gören ve fakat bütün bunlar zemininde siyasi karakter taşıyan ve siyasi muhtevası esas olan devrimlerdir. Kültür Devrimlerinin bu çok yönlü içeriği ya da kapsamı, siyasi mücadele karakteri itibarıyla, proleter veya halk devrimlerinin gerçekleştirilmesinden sonraki sürece denk gelir. Bundan önceki süreç veya kapsam ise, esasta ideolojik mücadele, dönüşüm ve düzeltme çalışmalarını ihtiva eder ki, bu görev bugünden yarına her daim olarak geçerlidir. Siyasi eğitimler ya da çalışmalarla ideolojik, teorik, kültürel, örgütsel bilincin geliştirilmesi her dönemin görevi olarak yerine getirilmesi gerekendir. Bugünden bu eğitim ve çalışmalar yürütülebilir-yürütülmeli ve Kültür Devrimlerinin bu temeli şimdiden sağlamlaştırılabilir ve sağlamlaştırılması şarttır da…
Kültür Devrimlerinin çözmekle karşı karşıya kaldığı-kalacağı bir dizi sorunu bugünden hal etmek mümkündür, zorunludur da
Siyasi eğitimlerin yürütülmesi, yabancılaşma ve yozlaşma ve bilumum burjuva ideolojik eğilimlere karşı ideolojik mücadelenin yürütülmesi günün sorunu olarak önümüze çok yönlü görev ve mücadelelerle çıkar. Çalışmalara kayıtsızlık, lakaytlık, kendiliğindencilik, tembellik, başı bozukluk, disiplinsizlik, aşırı demokrasicilik ve sol yaklaşım, sekterlik ve liberalizm, her türden bozucu-yıkıcı kültür ve tutum, dedikodu, deşifrasyon, hile ve dürüst olmayan yöntemler, bencillik ve kibir, en önemlisi de irade-eylem birliğini bozup baltalayan ve örgütsel çalışmaları boşa düşüren bütün anlayış ve tutumların düzeltilerek demokratik-merkeziyetçilik hiyerarşisine uygun olarak disipline edilmesi es geçilemez günün görevleridir.
Bütün bunlar zemininde daha sağlam ve etkili bir örgüt ve örgütsel çalışmaya ulaşılabilir. Zira, mevcut durumda görev kültür devrimleri değil, olağan sınıf devrimlerinin gerçekleştirilmesidir. Kültür Devrimlerine ulaşmak için öncelikle gündemdeki devrimin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İşte bunun için yukarıda bahis konusu yaptığımız çalışmaların ciddiyetle yürütülmesi elzemdir. Bunlar başarılmadan veya bunlarda güçlü bir zemin yakalanmadan devrimden söz etmek hayal olur. Devrim için, devrim örgütü şarttır. Devrim örgütü boşa alınmış vitesle yakalanmaz. Daha sıkı ve planlı çalışmak, gerçekleştirilmesi zorunlu olan görevleri yerine getirmek ertelenemez sorumluluktur. Verilen emek ve ödenen bedellerin örgütsel ve siyasi karşılığını almak için daha bilinçli, daha planlı, daha sıkı çalışmak ve devrimci faaliyetlere kararlılıkla yoğunlaşmak izlenmesi gereken yoldur.
Devrim aktüeldir, dinamiktir. Devrimcilik yaşamsal kişilik ve amaca adanmışlıktır. Buna uygun pozisyon almak, devrim için savaşmak görevdir. Şartlar lehimizedir, lehimize gelişmektedir. Bu gelişme giderek belirgin bir hal alabilir. Şimdinin emareleri buna işaret ediyor. Kastımız burjuva siyasetin ısınma eğiliminden öteye, esasta kitle hareketinin dinamikleşen gelişme eğilimidir. Dahası ideolojik kulvarımız da, dirilen aktiviteyle kitlesel harekete göz kırpıyor. Gençliğin militanlığı kabına sığmama işaretleri veriyor. Homurtu dalga-dalga dipten yüzeye vuruyor. Dünya ölçeğinde yaşanan kitle patlamaları devrimci ısıyı yayıyor. Bunlar son derece önemli gelişmeler. Uygun şartlarla birleşen devrimci irade ve eylemimiz güçlü çıkışlar yakalamaya yeterli olacaktır. Gelişen süreç önümüze fırsatlar çıkarmaya kesinlikle adaydır. Daha derli-toplu ve daha canlı devrimci ruhla çalışmalara sarılmak sınıflar mücadelesinde rol oynayan her devrimci hareketin ve bu hareketin her bireyinin ötelenemez sorumluluğudur…
Sınıflı toplumlardan sınıfsız dünya toplumuna proleter devletin omuzlarında gidilecekse, bu yolun döşenmesi de proleter savaşların birliğinde oluşan öznenin rolüyle gerçekleşir. Özne tarihi yapanlara bu bilinci taşırken hiç kuşku yok ki tarihin her zaman coşkunlukla kaydedeceği yetenekler, sorumluklar ve kahramanca bedeller karşılığında yapar. Bu tarihsel bilince layık bir tutumla, devrimci militanlığı sivrilterek örgütlülüğü varlık gerekçelerine uygun zeminde sağlamlaştırma, kurumsal ilke ve anlayışlar ile devrimci ciddiyete oturan bilincin pratik olarak öne çıkarılması ve görevlerin yürütülmesinde görülür olma kapsamında; bu anlamda olmak kaydıyla, mini ‘‘Kültür Devrimleri ‘‘çalışmalarının yoğunlaşması temelinde büyük siyasi-örgütsel irade ortaya koyma hedefine koşulmalıdır. Devrimcilerin mücadele etmek için yeterince gerekçeleri varken, proleter devrimcilerin bu gerekçeler ekseninde şartları değiştirerek ilerletme ve büyük değişimi gerçekleştirme bilinci ve sorumluluğu vardır. Kudret ve cüreti hayli-hayli vardır sorun onu zincirlerinden koparacak yeteneği açığa çıkarmaktır.