Psikolojik harbin envanterinde bulunan propaganda ve pravakasyon adlı iki silah, konvansiyonel savaşın bir çok saldırı ve savunma silahlarından daha sonuç alıcıdır. Çoğunlukla söz, yazı, resim, broşür ve e-posta şeklindeki bilgi bombardımanın bir savaş uçağı filosunun gerçek bombalarla düzenlediği halı bombardımanından daha etkili olduğu modern savaş tarihi boyunca gözlemlenmiştir. Hangi barutlu bir icad insan beynine doğrudan hükmeden bilgi, belge, doktrin veya bir düşünce tekniğinden daha yıkıcı olabilir?
Bir savaşta arzulanan hedefe varma konusunda psikolojik harbin görünmeyen silahları şaşmaz nişancılık özellikleri gösterirler. Örgütsel toplulukları ikna etmek ve onların fikirlerini değiştirme bağlamında yadsınamaz yetenekleri nedeniyle psikolojik harekât sınıf savaşımının vaz geçilmez bir aracı olmaya devam etmektedir. Burjuva devlet siyasası proletaryaya yenilgiyi içtenlikle kabul ettirmek ister. Çünkü savaş sahasında taktik olarak çok ağır bir yenilgiye uğramış olsada kafasının içinde bir yenilgi hali yaşamayan proleter kuvvetlerin çok zaman geçmeden tekrar toparlanabileceğini bilmektedirler. Burjuvazinin, proleter kuvvetlerin devrimci felsefe ve ideoloji yordamıyla sayısız defa sözkonusu olan bu toparlanmayı gerçekleştirebildiğine dair epey bir tecrübe biriktirdiğini rahatlıkla belirtebiliriz. Çünkü ideolojik olarak yenilmemiş bir komünist hareket tarihsel anlamda henüz nihai olarak kesin yenilmiş sayılmamaktadır.
Eğer öyle olsaydı; İbrahim Kaypakkaya faşist militarist karagâhların delhizlerinde kurşuna dizildikten ve henüz daha bir embriyo halinde oluşturduğu devrimci proletaryanın kumanda merkezi dağıtıldıktan sonra komünist hareketin bu kadim topraklarda uzunca bir süre kesilmesi gerekirdi. Demek ki ideolojik tasfiye ve nihai yenilgiyi engellemenin yolu devrimci olmayan sıradan yöntemlerle nicelik biriktirmek değildir. Biz bu durumda rahatlıkla Kaypakkaya’nın yarattığı hareketin daha henüz bir embriyo halindeyken şu veye bu sebepten tarihin yüz yüze bıraktığı kaçınılmaz bir fiziki imha anında şartları ideolojik bağlamda bir zafere dönüştürdüğünü rahatlıkla belirtebiliriz. Kaypakkayanın yaratıcı dehâlığı tamda tarihin talihinin proletaryaya yüzünü döndüğü bu çaresiz ve imkansız koşullarda kendisini göstermişti. Çünķü proletaryanın önderlerinin en belirgin özelliği; tarihin ezilenler için kitlendiği ya da kör düğüm haline geldiği bir zaman aralığında tarihin akışını yeniden proletaryanın lehine değiştirme yaratıcılığı göstermek gelmektedir. Öyleyse biz rahatlıkla Kaypakkaya yoldaşa; Anadolu ve Mezapotamyada ki makus tarihin anahtarını ele geçiren biricik proleter lider de diyebiliriz. Zaten “yenilgiyi kabul etmeyen sınıf düşmanları ilerdede sorun oluşturacaktır” ilkesinden hareket eden sermaye güçleri içinde bulunduğumuz yüzyılda psikolojik harbe büyük yatırımlar yapmaktadır.
Sosyalist demokrasi mücadelesi veren Kaypakkaya orjinli toplumsal hareketlerin saflarında son yıllarda sosyal entropi artışı gözlemlenmektedir. Kastettiğimiz şey bu bağlamdaki sosyal hareketin işe yarar enerjisinin düşme halidir. Bu durum kuşkusuz maruz kaldığı psikolojik harbe karşı Kaypakkaya orjinli kitle örgütlerini dayanaksız bir hale getirmektedir. Küçük burjuva bilincinden henüz soyutlanmamış bazı okurlarımız; devrimci hareketin efor kaybettiği bu dönemde burjuvazi neden bizi ciddiye alıp psikolojik hareket düzenlesin diye yeterince politikleşmemiş bir soru sorabilirler. Ama işte tam da zurnanın zırt dediği yer buradan başlamaktadır. Çünkü psikolojik harp doktrinlerinin can alıcı stratejisi; esas olarak hedef alınan düşman sınıf kuvvetlerinin en zayıf dönemini kollamak üzerine kurgulanmıştır. Fakat saflarımızda adeta bir Martolosu andıran lümpen proleteryanın bir kesimi alaycı ve sorumsuz davranarak proletaryanın elde kalan birikimlerini psikolojik harbin kumanda merkezlerine peşkeş çekmektedirler. Biz bunlara saflarımızda gezinen başı boş yada başı bozuk avare takımıda diyebiliriz. Olur olmaz herşeye burnunu sokan, dedikoducu, kolpacı, tükenmişlik sendromuna yakalanmış, değerlerimizi meze yaparak ruhsal doyum arayan ve gerçek hayatta bir Martolos’a dönüştüğü halde dijital ağlarda adeta Kaypakkaya kavminin bir kurtarıcı mesihi rolünü oynayan bu sorumsuz ve sosyal sapkınlara dur demenin zamanı gelmiştir.
Tarihte birçok filozof ve derviş; kendini bilmezlik halinin bir insanın içine düşebileceği en berbat ve paçoz durum olduğunu boşuna dememişti. Bu sosyal sapkınlaşma hali bırakalım komünist olmayı, öz doğası henüz fazla bozulmamış sıradan insanlar tarafından bile kabul edilecek bir durum değildir. Biz burada politik görüşleri farklı olan ve haklı ya da haksız eleştiri yürüten halk saflarındaki bağımsız kişilik ve toplulukları kastetmiyoruz tabi ki. Burjuva sosyoloji kuramının kurucusu E. Durkheim’ın bile kabul etmekte zorlanacağı sosyal taşkınlık ve sapkınlık halini tarif etmeye çalışıyoruz. Yani konumuz politik görüş farklılıkları ya da görecelide olsa ideolojik tercihler değildir. Evet bu sosyal taşkınlık halide belki bir ideolojik tercihtir ama çökmekte olan kapitalizmin en altta kalan kokuşmuş moloz yığınından beslendiği apaçık ortadadır. Kontrollü gerilim stratejinin bir deney hayvanına dönüşmüş kişiliklerin ikna edilip düzeltilememesinin en başta gelen nedeni; sosyalist demokrasi kurumlarındaki kadro yapılanmasının sorunsallığından ileri gelmektedir. Özellikle Avrupa sahasında bu durumdan tamamen sıyrılanamadığına dair sayısız kanıtlar gözlemlenmektedir. Maddelerin son hareket halini kavrayan bir bilinç sıçramasının henüz gözetilmediği bir kadro politikasından basedebiliriz burada rahatlıkla. Devrimci siyasanın, kalıplaşmış, dönüşmemiş ve hatta dinazorlaşmış eski kadro tahkimatıyla doğru yürütülemeyeceğini tarihsel tecrübelerimizden biliyoruz. Klan ve hemşericilik kültürünü aşamamış ve herşeyden önce yıllardır kendisini yeniden üretemeyen bir kadronun saflarda büyüyen Martolos teşkilatını fark etmesi ya da onlara karşı tedbir alması beklenmemelidir. Çünkü insanın bilincini belirleyen temel onun maddi gerçekliğinde yatmaktadır. Bu ilke neredeyse Marksizm’in başlıca yapı taşlarından birisidir.
Toplumsal yaşam/kalım savaşı içerisinde ürettiği maddi ürünle ilişkileniş içerisinde ancak bir kadronun bilinci kendisini belirleyebilir. Sürekli belirttiğimiz gibi; bir kadronun yaptığı işin muhtevasını değiştirmek yerine papaz telkini ile değiştirilebilmesinin mümkün olmadığı espirisi bu Marksist temel yapı taşından kaynaklanmaktadır. Yıllardır kırtasiyecilik yapmayı devrimci yaşam olarak bellemiş bir kadrodan paradigma değişikliği beklemek bir dağın elmalı turta olmasını beklemek kadar saçmadır. Devrimci üretim içerisinde deneyimleyemeyen, düşünmeyen, tartışmayan, sorgulamayan, çıkarımsamayan ve yeniden tabiki farklı metodlarla denemeyen bir sosyalist demokrasi mücadelesi çalışanının ileri bir toplumsal tasarıma sahip olmasına doğanın yasaları sınırlama koymuştur. Bütün sosyal üretimi geçmişin devrimci anılarını güncellemek üzerine kurulu olan bir klan kültüründen müzdarip devrimcilerin insan ilişkilerinde ilkeli olması mümkün değildir. Çünkü bizim örgütsel kültürümüzde insan ilişkilerini belirleyen kriterlerin şimdiki ve gelecek zaman değil esasta geçmiş evvel zaman olduğunu neredeyse bilmeyen yok gibidir. Hal böyle olunca bu bahsettiğimiz sosyal taşkınlığın önünde ciddi bir bariyer kalmamaktadır. Böylesine bir sosyal duygu üretimi bozuk ve tersine dönen bir saatin bozuk çarklarını bizlere hatırlatmalıdır oysa. Aynı şekilde bizlerin küçümsenmeyecek örgütsel kültürümüzü belirleyen absürt ilkelerden birinin; insanın üretimi değil bilakis bize olan kafa kol yakınlığı olduğunu kim inkâr edebilir? Yıllardır görünen köy hiç kılavuz ister mi?
Biz kendimizi tanımadıkça sermayenin psikolojik ve ideolojik harekâtlarına karşı kendimizi koruyamayız. Hatta bir örgütsel varlığın devamı kendini tanıma ilkesine odaklıdır. Bizzat psikolojik harp uzmanlarının yaptığı bu konudaki tespitleri hatırlatmak gerekiyor. Psikolojik harp doktrini uzmanlarının en rahatsız olduğu ve korktuğu şey hedef alınan politik topluluğun kendisini tanıma sürecine girmesidir. İşte bu durum, sosyal psikolojinin atomik düzeyde yıkıcı silahlarının taş devrinden kalma ilkel ve etkisiz bir materyal yığınına dönüşmesine sebep veren maddi koşulların oluşmasına yol açmaktadır. Herşeyden önce kendisini maddeci bir dürüstlükle ve bilinçle tanıyan politik topluluklar halkın gerçek dostlarının ve düşmanlarının kimler olduğunu anlayacakları yeni bir evreye böylelikle ulaşmış olacaklardır. Devrimci proleter berrak bir bilincin zayıf olduğu politik ortamların dost ve düşman ayrımından bilimsel şüphe etmek yerinde bir davranıştır. Çünkü küçük burjuva işbölümünün maddi gerçeklik haliyle bir ilişkileniş biçiminden türeyen bilinçlerin proletarya saflarındaki Martolos, haberci ve yıkıcılar olgusunu istismar etme olasılığı vardır. Bir küçük burjuva devrimcisinin kendi koltuğunu ve dolayısıyla ayrıcalıklı imtiyaz hakkını sallayan bir gelişmenin mimarlarını Martolos olmakla suçlama tehlikesi her zaman vardır. Bunun başta bizim politik geleneğimiz olmak üzere devrimci hareketin tarihinde sayısız örnekleri bulunmaktadır. Sınıf mücadelesinin bir cilvesi olarak rakip sınıfların hesabına çalışan gizli bir Martolos teşkilatı faaliyetçisinin arayıp bulamadığı bir politik ortamı birazda küçük burjuva rekabetinden doğan bu anlayışlar sağlamaktadır.
Sosyalist demokrasi mücadelesi süreçlerinde yer alan her politik varlığın kendisini bu sinsi ve yıkıcı faaliyetlerden koruma hakkı vardır. Bu herşeyden önce bizler açısından demokratik bir haktır. İşçi sınıfının demokrasi aygıtını kirletmek, özünden uzaklaştırmak ve bozmak isteyen bütün sermaye tertiplerinin deşifre edilip engellenmesi durumu bizim proletarya adına egemenlik hukukumuzun ezen sınıflara dayatılmasının siyasal bir ifadesi olmaktadır. Hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır bu dayatma tabiki alabildiğince demokratik yöntemlerle gelişir. Biz proleterlerin demokrasi prensiplerinin önünde, sosyal haberci ve bozguncu Martolosları deşifre, teşhir ve tecrit etme ve nihayet ait oldukları rakip sınıfların açıktan saflarına, yani gerçek adreslerine geri gönderme noktasında hiç bir engel bulunmamaktadır. Etik olmayan ve herşeyden önemlisi insanın öz doğasına karşı düzenlenen bir haçlı seferine karşı isçi sınıfının aydınlarının tepkisiz kalması beklenmemelidir. Halkın nesnel olarak görülemeyen bir savaş türüne karşı öncüleri olmaksızın etkili olması mümkün değildir. Tarih boyunca ezilenler psikolojik bir harbe maruz kaldığını ilk başlarda anlayamamıştır. Çünkü üniforma giymeyen, konvansiyonel bir savaş aracı kullanmayan ve halkla aynı dili konuşan bir sınıf savaşımı türünün içinde olduğu anlaşıldığında çoğunlukla geç kalınmış durumdadır. Bu görünmeyen ve kitlelerin beynini felç eden özel harp türü burjuvazinin sosyoloji ve psikoloji alanında ihtisas yapmış akademik teknokrat bir ekip tarafından hazırlanmaktadır.
İlk aşamada hedef alınan topluluk sosyal ve psikolojik bütün kategorileri ile masaya yatırılarak güçlü ve zayıf tarafları tespit edilir. Bir kültürel espiriden hareketle; müslüman mahallesinde salyangoz satılamayacağına göre hedef alınan düşman topluluğun inanç, değerler ve yaşam biçimini iyi analiz eden sosyolojik bir tanıma ve çözümlemeye ihtiyaç olacaktır. Bu süreçte psikolojik, örgütsel ve sosyal zaafların tespit edilmesi çok önemlidir. İyi bir kültürel etüt çalışması ise karşı saflara sızdırılmış ya da oradan devşirilmiş Martolosların inandırıcılığını artırmaya yarayacaktır. Bizimle aynı tarihi ve coğrafyayı paylaşan toplumların bağrından çıkan örgütsel oluşumların bilinci, klan kültürü üst yapıda henüz sönümlenmediği için kendi kavmimizden, aşiretimizden, mezhebimizden ve nihayet örgütümüzdenmiş gibi görünen birilerinin yaptığı Martolos vari faaliyetleri ortaya çıkaracak kadar gelişmemiştir. Biz bu duruma arkaik bir klan kültürü içinde kalan örgütsel bilincin kör bir bilinç olduğunuda söyleyebiliriz. Klikçilik, ahbap – çavuş ilişkisi ve adamcılık gibi apolitik alt toplumsal kategorilerin bir örgütsel topluluğun sosyal yapısında güçlü olması durumu o hareketin kolektif bilincinin bu tür tehlikelere karşı körelmesine neden olmaktadır. Burada özellikle vurgulamak gerekiyorki tarihte hiç bir psikolojik harp önden sahadan istihbarat almadan gerçekleşmemiştir. Bu durum günümüzdeki bilişim alanında yaşanan teknolojik devrime kadar değişmemiştir. İşte burada saflarda keskin particilik rolü oynayan başı bozuk bazı Martolosların devreye girmesi akla uygun bir durumdur. Başlayacak bir gölge savaşının görünmeyen kumanda merkezleri bu Martoloslaşmış kesimlerin dedikodu ve ilkesiz yatay ilişkilerinden elde ettiği bilgi kırıntıları ile hedef altına alınan siyasal topluluğun sorunlarını, şikayetlerini ve tepki noktalarını tespit ve analiz etmektedirler.
İnternet günümüzde istenilen insan ve bilgiye ulaşma olanağı verdiği için bir kez arka planı uzun hikayelerle dolu sebeplerle martolosa dönüştükten sonra sermayenin güvenlik örgütleriyle bir mukavamele imzalamadan bile bir haberci ve casusa dönüşmek objektif olarak mümkündür. Proletaryanın saflarındaki üretken insanlar hakkında nefret söylemi yaymak, evrensel hukuk ilkeleri gereği dokunulmaz olan özel yaşamın ifşası, bilgi dezanformasyonu yoluyla kitlelerin söz konusu insan hakkındaki gerçeklik algısını değiştirmeye çalışmak ve dedikoduyu psikolojik harekât ajanlığının başlıca görevleri arasında kabul etmek ve bu ilkeyi kolektif olarak tanıyıp tüzük ilkeleri altına almak objektif olarak bu tür zaaflara düşen bir çok insanımızın yeniden uyanıp kendisine gelmesine bir katkısı olabilir….
Bitti…