Örgütlü-bilinçli devrimci hareket ya da genel olarak devrimci hareket örgütsel taban bulmakta sorunlarla karşı karşıyadır. Örgütsel güç olma sorunu ve dolayısıyla siyaset yapmadaki sorun da bu zeminde cereyan eden bir durumdur. Örgüt ve örgütlenme sorunu bu sorunlu tabloda sorunların başına oturup anlam kazanmaktadır. Marjinalleşme ciddi olduğu kadar aktüel bir tehdit ve tehlike durumundadır. Gelişememe sancıları şiddetle his edilendir. Siyasi güç olamamaktan kaynaklanan siyaset kabızlığı ya da pratik siyasette yaşanan güdüklük birçok şeyi masaya yatırıp tartışmaya açan realitedir…
Bu ve daha fazla sorundan mustarip olan devrimci hareketin karşı karşıya olduğu sorunların şimdiki politik ana halkası rolünde olup genel siyasi mücadelede stratejik rol oynayan örgüt/örgütlenme sorunu derin bir arka plana sahip köklü bir sorundur; biçim sorunundan öte kapsamlı bir sorundur. Bu bakımdan her vesileyle irdelenmesi ve açığa çıkarılarak çözümlerin üretilmesi ötelenemez bir zorunluluktur…
Meselenin belli bir bağlamda tartışılması, fiilen devrimci öğelerin görevlerini layıkıyla yerine getirip getirmemesi, kitlelerin veya devrim tabanının azgın faşist baskılar karşısında sindirilmiş olması, devrimci dinamiği motive ederek sürükleyecek devrimci eylem merkezlerinde-odaklarında ciddi zayıflıkların olması, bu ve benzeri şartların bütünlüğünde devrimci dinamiklerin zorlanması, gevşemesi ve etkilenerek düşüş göstermesi, sürükleyici mücadele pratikleri ve önderliklerinin zayıflığı gibi birçok neden kapsamlı bir tasfiyeciliği konu eder. Ki, bunların hiç biri dışlanamaz belli başlı sebeplerdir. Ne var ki, bu meselenin tartışılması başka unsurlarda da irdelenmek durumundadır. Sorun bütünlüklü sebepleriyle açığa çıkarılmadan doğru tutum geliştirilemez, doğru konumlanılamaz. Bu da daha büyük yıkım ve çözülmelere götürür…
Konjonktürle tasfiyeci süreç çok yönlü bir çözülme eğilimini beslemektedir. Evrensel ölçekte yaşanan bu durum coğrafyamız devrimci hareketine de tabi ki yansımaktadır. Bu, bir gerçek olmakla birlikte, meselenin kabaca izahını geçmez. O halde evrensel bazda geçerli olan bu durumun iyi analiz edilmesi gerekir… Somutta tarif ettiğimiz durum nedir? Daralma, çözülme, zayıflama ve güçlenememe… Bu, sebepsiz ve kendiliğinden yaşanan bir durum değildir. İçinden geçtiğimiz sürecin anlaşılması veya analiz edilmesi ihtiyaçtır. Örgüt-örgütlenme, güçlenememe sorunu var ve bu bir sonuçtur, mücadelemize yansıyandır… Peki, anlaşılması gereken süreç nedir? Buna doğru yanıt vermek karmaşık ve yüklü bir panoramanın çok ayrıntılı analiziyle mümkündür. Ancak bu ayrıntıya girmeden de belli yanıtlar vermek mümkündür. Süreç, insan ihtiyaçlarından insanın ilgi ve istemlerine, çelişkilerine kadar bir dizi yeni eğilim ve arayışı gündeme getirmektedir insanda. Bu eğilimin iki yanı vardır. Biri, pratik mücadele sorunlarına yansıyan ve devrimci sınıf mücadelesini etkileyen somut olarak negatif diyebileceğimiz yandır. İkinci yan ise, insanın özgürlükler noktasında daha geniş kapsamlı bir algıyla, içsel ya da bilişim ve teknolojik alandaki gelişmelerle biçimlenen algıyla, daha esnek-liberal ve bilinçsiz özgürlükçülük temelinde gelişen bir eğilim ve yönelim gerçeğidir ki, bu yan stratejik olarak olumlu güncel olarak olumsuzluklar taşıyandır…
Daha açık ifadeyle insanda özgürlüğün önde tutulduğu, dolayısıyla otoritenin yadsındığı genel bir eğilim egemenleşmektedir. Evet, bir yanıyla iyi, bir yanıyla iyi olmayan eğilim güçlenmektedir. Otoriteye karşı özgürlükçü temelde gelişen eğilim esasta, stratejik olarak olumludur. Ancak, tarihsel ve toplumsal-sınıfsal şartlar dikkate alınmaksızın ve bunlar dışında gelişen insandaki bu özgürlükçü eğilim örgütlülüğe/örgütlenmeye karşı bireysellik biçiminde cereyan ederek tarihsel gerçekle çakışmakta, stratejik olumluluğuna karşın somut tarihsel koşullarda olumsuzluğa dönüşmektedir. Ki, bunun ifadesi, örgüt ve örgütlenmeye karşı soğuk durmasıdır. Kavranmayan ya da negatif olan şey, özgürlüğün bireysel temelde algılanıp gelişmesi eğilimidir ki, bu örgüt ve örgütlenme dışında karşılık bulan eğilimdir. Mevcut dünya şartları içinde biçimlendirilip orada öngörülen bir eğilimdir. Tam da bundandır ki, örgüt ve örgütlenmede ciddi sorunlar yaşanmakta, insanlar örgütlenmekten sakınmakta veya kaçmaktadırlar. Bireysel özgürlükçü eğilimleri devrimci örgüt otoritesini de yadsıyan sınıflar üstü bir burjuva eğilimdir özünde.
Oysa mevcut emperyalist gerici dünya şartlarında özgürlüklerin ancak ve ancak örgütlenmekle, örgütlü devrimci mücadele ile elde edilebileceği tartışmasız gerçektir. Bu kavrayıştan uzak özgürlükçü eğilim bireysel özgürlükçülük olmakla birlikte, son tahlilde mevcut gerici dünya sistemiyle buluşan ve onun içinde yaşam bulan burjuva bireyci anlayıştır. Ve mevcut dünya şartlarında mümkün olmayan bir özgürlükçülüktür. Her türden otoriteyi düşman belleyen veya ondan kaçınan özgürlükçü anlayış anarşist olmaktan ileri geçemeyen burjuva anlayış beslemesidir. Devrimci örgüt olan kendi sınıf örgütünü özgürlükleriyle çatıştıran veya ona ters gören yaklaşım burjuva yanılgı içindedir. Sınıflı toplumda kendi sınıf örgütümüz ve örgütlü mücadelemiz olmaksızın sınıfsal özgürlüklerimizi ve bireysel özgürlüklerimizi kazanamayız. Bu kesin bir gerçektir. Otoriteye reaksiyon duyan özgürlükçü eğilim, kendi sınıf örgütünü de aynı reaksiyon ve algıyla karşılıyorsa, bu eğilim açıkça burjuva bireyci özgürlükten-burjuva anlayıştan beslenmektedir. Devrimci sınıf örgütü tarihsel olarak özgürlüklerin ve özgürlüklerimizin garantisi ve temelidir. Örgütlü mücadele bu özgürlüklerin kazanılması için tek yoldur. Örgütle-örgütüyle özgürlükleri-ni karşıt gören anlayış burjuvadır ve bu gün örgütlenmede yaşanan ciddi sorunların temelinde bu burjuva anlayış ya da çarpık eğilim yatmaktadır…
İnsanlar neden örgütlerden ve örgütlenmelerden uzak durmaktadır, bu eğilim neden gün be gün gelişim serpilmektedir? İşte bahsini ettiğimiz sürecin, o sinsi tasfiyeci sürecin genel olarak insanda öne çıkardığı burjuva özlü bireysel özgürlükçü eğilimdir. En azından belirgin bir sebebi budur. İnsanlar artık örgüte muhtaç olmadıklarını düşünmektedirler. Çünkü bireycileşmiş, bireysellik öne çıkmış, bireysel kaygılar egemen hale gelmiştir. Bunun gerçek bir kölelik olduğu kavranmadan örgüte ve örgütlenmeye meyil etmeleri elbette zordur. Dolayısıyla, örgütlü-bilinçli devrimci hareket, bireyciliğe, bireyselliğe karşı ciddi bir ideolojik-teorik mücadele vermek durumundadır. Bunun ilk alanı devrimci örgütlerin kendi taban ve kitlesidir. Buralar sağlamlaştırılmadan toplumsal kitlelerin bilinçlendirilip örgütlenmesi sağlanamaz. Devrimci örgütler, kendi içinde ve tabanında örgüt ve örgütlenmenin önemi, özgürlüklerle ilişkisini, burjuva özgürlük anlayışı, burjuva tasfiyeci eğilim ve akımları konu edinerek dinamiklerini sağlamlaştırma görevini ihmal etmeden yürütmelidirler. Devrimci örgüt geliştirilip ayakları üzerine oturtulmadan, ne burjuva tasfiyeciliğe karşı ideolojik-teorik mücadele ne de burjuvaziye karşı siyasi mücadele geliştirilemez…
Genel olarak insanda ve devrimci tabanda gelişen burjuva özgürlükçü eğilim örgüt ve örgütlenmeye karşı mesafeli durmalarını sağlayan tehlikeli eğilimdir. Örgüt olmadan, örgütlü mücadele olmadan özgürlük olmaz. Özgürlük bireysel değil, sınıfsaldır, toplumsaldır. Gerici bireyci burjuvadır. Sahte burjuva özgürlükler köleliğin ta kendisidir. Burjuvazinin bireyciliği örgütlemesi boşuna değildir. Bireycilik onun sisteminin temelidir. Bu temeli yıkmak için sınıfsal ve toplumsal özgürlükleri geliştirmek, bunun için de daha fazla örgütlenmek ve örgüte sahip olmak şarttır. Gerçek özgürlük burjuvaziye karşı devrimci sınıf mücadelesi ve bunun kaçınılmazı olan devrimci örgüt ve örgütlenmekle mümkündür. Dolayısıyla gelişen ve devrimci tabana sirayet eden burjuva bireyci özgürlük gerçekliği karşısında, devrimci sınıf örgütleri kendini bu burjuva eğilime göre konumlandırıp biçimlendiremez, bilakis bu burjuva çarpık özgürlükçü anlayışı kendisine uygun olarak kalıba dökmek durumundadır.