Kültürel erozyon değerler yitimine denk gelen ciddi bir vakadır. Değerler, maddi ve manevi kategoriye ayrılarak bu ikisinde(iki kategoride) temsil edilir, temsil bulur. Kültür ya da toplumsal kültür, kısaca, o toplumun maddi ve manevi üretim toplamının ideolojik yansımasıdır. Kültür bu değerlerin toplamının ürünüyse, kültürel erozyon doğrudan değerler yitimini veya aşınmasını anlatır. Değerler yitiminin sosyolojik karşılığı ya da ideolojik, siyasi ve kültürel ifadesi kendini negatif anlamda yadsıyarak girilen çürüme, yozlaşma ve yabancılaşma hali ya da sürecidir. Bu süreç dipsiz bir kuyu gibidir. Dolayısıyla bahis konusu süreç önlenmez ise, ideolojik, kültürel ve siyasi ölüm kaçınılmazdır. Bu ölümden sakınmak tamamen mümkündür. Mümkündür fakat öncelikle, girilen sürecin derinleştirilmesine tam aksi istikamette sağlam bir iradenin gösterilmesi şarttır. Bu köklü bir muhasebe ve özeleştiri işidir. Erdemli bir iştir özeleştiri, fakat özeleştirinin samimi olması da başka bir şarttır…
Kültürel çöküntünün eşdeğeri olan değerler yitimi, sadece kendi değerlerinden soyunmak anlamına gelmez. Aynı zamanda yitirilen değerlerin yerine başka değerlerin yerleşmesi demektir ki, bu kaçınılmazdır. Çünkü yitirilen değerlerin yeri boş kalmaz, boşluk diğer değerler tarafından, başka kültür ve ideoloji tarafından acımasızca doldurulur. Doldurmayı ihmal etmez burjuvazi. Bunun ideolojik-kültürel-siyasi ölüm olduğunu söylerken kastımız tam da budur. İnsani, devrimci, sosyalist olan saygın değerler yitirilirken, bu değerlerin yerine burjuva değerlerin peydahlanması ve burjuva kültürün egemen olması bu ölümü işaret eder…
Toplum karşıt sınıflardan, yani tüm yedekleri ve yandaşlarıyla burjuva ve proleter sınıflardan teşekküldür. Bu iki sınıfın ideolojisi, kültürü, siyaseti vb. vs. tolumda şu veya bu ölçüde temsil edilir. Toplum sınıflardan bağımsız sosyolojik bir katman olmadığına göre, istisnasız olarak bu sınıfların izlerini taşır, kültür ve ideolojisini yansıtır ve bunlardan etkilenir. Toplumsal-sosyal bir varlık olan insan da, toplumdan tecrit değildir, bilakis onun parçasıdır ve ondan doğrudan etkilenir, izlerini taşır. Kendi başına ve toplumdan tecrit birey tasavvur edilemez. Toplumun bir parçası olan birey mutlak şekilde toplumsal çelişkilerden, kültür ve ideolojiden ya da değerlerden etkilenir. Toplumsal kültürün ipuçları bireye, birey kültürünün ipuçları da topluma götürür…
Toplumda burjuvazi egemendir. Bu siyasi egemenlik paralel olarak ideolojik-kültürel nüfuz hegemonyasının kurulmasına götürür. Toplum üzerinde tesis edilen ya da dikte edilen İdeolojik-kültürel hegemonya siyasi egemenliğin devamlılığında, siyasi egemenlikten sonra da gelse siyasi egemenliği besleyen temel unsur rolü oynar. Bundandır ki, burjuvazi bu alanı ciddiye alarak toplumsal kitleler üzerinde her türlü araç, yöntem ve saldırıyı kullanarak büyük bir tahakküm kurup manipülasyon yaratır. Her türlü araç, imkan ve güçle toplumu biçimlendirip kendi kültürel hegemonyası altına alır, almaya çalışır. Toplumun belleğinde yer edinmiş olan, ‘’Gemisini yürüten kaptandır’’, ‘’Her koyun bacağından asılır’’, ‘’Bana değmeyen yılan bin yaşasın’’ vb şeklindeki ‘’atasözleri’’ topluma ve bireye bencilliği, bireyciliği enjekte eder ki, kapitalist burjuvazinin temeli bu bencil bireyciliktir. Bütün değer yargıları, gelenek-görenek, örf-adetlerinin gerici olanları, ahlaki değerleri, üretim ve tüketim kültürü, alışkanlıkları, siyaseti, eğitimi ve reklamı da dahil bütün propaganda araçları burjuva gerici kültürü topluma empoze eden ya da gerici burjuva egemen kültürü besleyen şartlar olarak toplumsal kültürü biçimlendirirler… Siyasi sisteme zorla da olsa entegre edilmiş veya bu sisteme uyum esası içinde yaşayan geniş toplumsal kitleler ve bunun içindeki tek-tek bireyler açısından bakıldığında, egemen kültürden yoğun olarak etkilenmeleri son derece anlaşılır bir durumdur. Sistem içinde yer edinmeye çalışan ya da sistemle görece barışık kalmayı sürdüren toplumsal kesimlerin ya da bireylerin, bu egemen sisteme ayak uydurma ve kendilerine çizilen kulvarda yürümeleri açıklanabilirdir.
İzaha muhtaç olan şudur. Burjuvazinin siyasi sistem ve egemenliğine karşı mücadele ederek ona her alanda alternatif duruş ve mücadele çizgisinde yer alarak sosyalist sistem için savaşan devrimci, sosyalist, Komünistlerin burjuva ideoloji ve kültürden etkilenmeleri meselesidir. Sosyalist sistemlerden geriye dönüşler de izaha muhtaç olan bu realitenin ürünü olarak gündeme geldiler. Bu anlamda burjuva kültürden etkilenmelerin nesnel bir dayanağa sahip olduğu, dolayısıyla da yaşanmasının tamamen mümkün olduğu görülmek durumundadır. Ancak mümkün olan bu durum asla kabul edilebilir değildir. Nesnel dayanakları var ve sınıf etkileşimleri bir gerçektir vb. vs. gerekçeleriyle kültürel çöküntü ve değerler yitimini meşrulaştıramaz, sevecenlikle karşılayamayız. Mesele toplumsal sistemler açısından ele alındığında birçok neden sıralanabilir ve bu nedenler genellikle bir doğruyu da ifade ederler. Ki, bunların esası iktidarda olmak ve iktidar nimetlerini imtiyaz olarak kullanmak biçimindeki bencillikten ve burjuvalaşmaktan ileri gelir. Siyasi çizginin veya felsefi, ideolojik ve siyasi çizgi hataları önemli faktörler olsa da, içerdeki burjuvalaşmanın son tahlilde burjuva imtiyazlara sahip olma biçiminde dışa vurduğu inkar edilemez. Sosyalist toplumda doğan yeni burjuvazi tam da içerde türeyen burjuvazidir ve genellikle devlet-yönetim kademesinde cereyan eden gelişmedir… Lakin henüz iktidar olmamış ve bunun imtiyazlarına sahip olma şansı olmamış olan, henüz mücadele yıllarında devrimci, sosyalist, Komünist yapılar içinde ya da etrafında-yakınında bulunan devrimcilerin burjuva kültürden yoğun biçimde etkilenmeleri ve bunda sınır tanımazcasına yol alanların durumu genel geçer sebeplerle açıklanabilir bir durum değildir. Devrimci mücadele ve örgütlenmeye tercih edilerek girilen burjuva bencil kulvar etkilenmesi, bencillikten, bireyci hırslardan, burjuva kültür ve değerlerden başka bir şey değildir, olamaz.
Kariyer ve mevki edinme, bunlar uğruna mücadele ve örgütlenmeden geri çekilme, hatta devrimci faaliyeti bu hırslara endeksleme yaklaşımları bireyciliğin-bencilliğin en tipik yansımaları ya da görüngüleridir. Devrim ve mücadelesi hiçbir bencil çıkar ve kişisel arzularımızla kıyaslanamayacak ve bunlara feda edilemeyecek kadar yüce bir davadır. Hak-hukuk, hata-yanlış vb. vs. devrimci mücadelenin önüne çıkarılamaz, gerekçe yapılamaz nedenlerdir. Tersi davranış ve tavırlar ideolojik-kültürel aşınma ve değerler yitimidir. Devrimci faaliyetleri engellemek, zayıflatıp sabote etmek ve hatta kendi hırslarına feda etmek iflah olmaz burjuva bencilliğinin ürünüdür. Devrime ve devrim uğruna ödenen ağır can bedellerine aymazca yapılan bir nevi ‘’ihanet’’tir… ‘’Ben varsam her şey iyi, ben yoksam her şey kötü’’, ‘’Ben varsan olur, yoksam olmaz’’, ‘’Bana yar olmayan kimseye olmasın’’ anlayışı küçük-burjuva bencilliğinin davranışıdır.
Bencil menfaat, çıkar ve bireysel-bireyci zenginlikler gözeterek, bunu devrim ve mücadelesine tercih etmek ideolojik-kültürel erozyonun burjuva bencilliğe vurmuş halidir. Bireysel kurtuluş, mutluluk, zenginlik ve özgürlük peşinden koşanlar, toplumsal kurtuluş ve mücadelesine sırt dönüp burjuva bencilliğine dümen kırmış olanlardır. Olanakları bencilliğin geliştirilmesi için seferber edenler, toplumsal kurtuluş mücadelesine karşı burjuva kültürü geliştirip burjuva sistemi besleyenlerdir. Bencil çıkara dayalı arkadaş gurupları oluşturup bunları devrimci mücadeleden koparmak ve devrimci yapıların karşısında menfaat arkadaşlığı gurubunu kollamak ideolojik-kültürel çöküntünün daniskasıdır. Bütün bunlar devrimci değerlerle bağdaşmayan burjuva kültür ve değerlere bağlı yabancılaşma ve çürüme halleridir. Burjuva bencilliğine yaslanan ideolojik-kültürel erozyonun basit bir bencil eğilimle başlaması rastlantı değildir. Bencilliğin temel eğilimi ve kaçınılmaz kaderidir.
Paylaşmak devrimci ve yücedir, paylaşmamak burjuva-bencil zayıflıktır. Bencil çıkarlar uğruna, devrimci yapının sırlarını korumada gösterilemeyen, dar arkadaş gurubu ve hatta bireyin burjuva kokuşmuşluklarını giz ederek saklama düzeyinde gösterilen bağlılık derin bir yabancılaşma ve kültürel bozulma göstergesidir. Yabancılaşmanın devamı, Komünist devrimci yapıya güvenmektense, bencil çıkar zemininde kurulan ilişki çerçevesinde bireye güvenin esas alınıp benimsenmesi tavrıdır…
Devrimci kültür başlı başına bir etiktir, etik geliştirir. Tutarlıdır, diktir. Bencil çıkar karşısında asla esnemez, salvo yapmaz, falsolar çizmez. Dürüsttür, samimidir ve alenidir. Düşmana karşı gizliliği benimser, dostlarına karşı açıktır. Kolektiftir, paylaşımcıdır. Bencil çıkar ve menfaat gütmez, toplumsal çıkar ve devrimci yapının menfaatlerini esas alır. Etiktir; devrim davasını ve devrimci örgütü bencil çıkarlara pazarlamaz, pazarlık etmez. Bireysel çıkar ve kurtuluşu değil, kolektif çıkar ve toplumsal kurtuluşu yeğler. Bunda tereddütsüz ve kararlıdır. Zengine de zenginliğe de boyun eğmez, bencil çıkara esir olmaz…
Halk kitlelerinin yaşam seviyesi ve şartlarına uygun yaşamak devrimci ilkedir. Lüks ve elitist yaşam refahı ancak toplumsal yaşam tasavvurumuz olabilir, bireysel değil. Devrimciliğin ve devrimci mücadelenin değeri buradan gelir.
Her türlü burjuva bencilliği ve bireyciliğine karşı ideolojik-kültürel mücadele tavrını geliştirelim. Bireysel kurtuluşu amaçlaştıran burjuva kültüre karşı, toplumsal kurtuluşu örgütleyip öngören devrimci mücadele ve örgütlenmeyi geliştirelim. Birey ve dar gurupları değil, Komünist ve devrimci kolektif örgütü esas alalım. Kurtuluş bireycilikte değil, kolektivizmde, kolektif mücadelededir…