Bizimle iletişime geçin

Perspektif

Metodoloji, Genel ve Güncel Sorunlar

“Bütün iş ve görevler için evrensel olarak geçerli olan metotlar, kurallar, disiplin ve ilkeler vardır. Bunların hepsi çalışma tarzı altında toplanabilir, toplayabiliriz. Çalışma tarzı bozuk, dağınık, kendiliğindenci, hantal, bilinçsiz ve plansız ise diyalektik metoda, bu metodun kurallarına uyulmamış olur ve başarı elde edilemez. Başarı için, diyalektik bilime paralel olarak, özverili emek ve çabada bulunmak, kararlı bir iradeye sahip olmak, akıl ile cesareti birleştirmek gibi bir dizi pratik gereklidir”

Devrimin arzu edildiği gibi ilerlememesi ve devrimci partinin tutku edildiği gibi gelişip güçlenmemesi sorunu, bu zeminde konumlanan her devrimcinin ortak kaygısıdır. Bundan şüphe edilemez. Fakat sorunu dert edinmek, sorunun aşılması için gösterilen iradeyle anlamlı, orantılıdır. İleriyi gösterip geriye adım atmak ya da doğruyu göstermek ama onu yapmamak devrimci tutarlılıkla bağdaşmayan tavır-tutum olduğu gibi, sorunun hangi ciddiyette dert edinildiğini de tartışılır hale getiren yaklaşımdır. Ancak adı geçen sorun samimi olarak dert edinilip buna uygun irade sergilendiğinde de sorunun aşılamaması mümkündür. Mümkündür çünkü, istem ve iradeye rağmen hala yerine getirilmemiş, sorunun aşılmasında doğrudan rol oynayan yöntem eksiklikleri olabilir, vardır… Örgütsel olarak büyük güce sahip olmasalar da devrimde ısrarlı, kararlı, iradeli ve eylemci karaktere sahip bu açıdan yeterli olan devrimciler ve devrimci partiler vardır. Buna karşın devrimin ilerlemesi ve devrimci partinin gelişip güçlenmesi hala ortak sorun ve kaygı olarak orta yerde durmaktadır. Demek ki, kararlı olmak, militan olmak, samimi olmak vb. başarı için tek başına yetmemektedir.

O halde, neden sorusunu tekrar tekrar sorarak kafa yormak ihtiyaçla şarttır. Soru sormadan yanıt bulunamaz, alınamaz. Bu kadar açık. Konu ettiğimiz sorun şahsında sorulacak neden sorusuna verilebilecek birçok yanıt vardır. Bu yanıtlar içinde, kolayca yerine getirilebilecek veya karşılanabilecek ve önemli bir yere de sahip olup öncelenmesi gereken aranan yanıt metot-yöntem sorunudur. Ki metot sorunu olarak karşımıza çıkan sorun, devrimci dinamiğin, olanak ve fırsatların ya da devrime uygun koşulların gerektiği gibi doğru değerlendirilmemesine ve objektif olarak devrim lehine kullanılamamasına yol açmakta, neden olmaktadır. Metot sorununun önemi budur, buradan gelir. Metot sorunu bir bilim sorunudur ya da metot bir bilimdir. Dolayısıyla basite alınamaz, alınmamalıdır.

Metot sorunu basit bir şemadan ibaret mekanik bir mekanizma değildir. Bilakis canlı, duruma göre değişen, mücadeleye uygun pozisyon alan, görevleri somut koşul içinde düzenleyerek ele alan, çalışma ve görevlerin hangi araçlarla, hangi biçim ve tarzda yürütüleceğini açıklayan, gerçekle gerçek dışı olanı, olanaklı olan ile olmayanı ayırmaya yarayan, çalışma ve görevleri saptamakla kalmayan çözüm yollarını da konu edinen evrensel bir bilimdir, aynı zamanda somut-güncel bir meseledir.

‘‘Basitten Karmaşığa doğru gitmek‘‘, ‘‘genelden özele, özelden genele gitmek‘‘, ‘‘somut koşulların somut tahlili‘‘,  ‘‘analizden senteze varmak‘‘, ‘‘yadsıma-olumlama…‘‘ ‘‘zıtların birliği‘‘, ‘‘neden ve sonuç ilişkisi‘‘, ‘‘şeylerin birbiriyle ilişkisi ve bunlar arasındaki çelişki ve özdeşlik‘‘ gibi argümanlar önemli ve temel birer yöntem unsuru, diyalektik bilimine has argümanlardır. Basit çelişkilerden karmaşık çelişkilere, somut-güncel sorunlardan genel evrensel sorunlara kadar bütün sorun, çalışma ve görevlerde doğrudan rol oynayan son derece değerli silahlardır. Diyalektik ve tarihi materyalizm bilimine bağlı metodoloji bilimini oluştururlar…

Hem genel ve hem de özel olan sorun ve çelişkilerin çözümünde yetkin bir silah olan yukarıdaki metodolojik argümanlar ışığında hareket ederek, basit ve karmaşık olan, genel ve özel ya da güncel olan mevcut öncelikli sorunumuzu ele almak, dolayısıyla neden-sonuç ilişkisi ve basitten karmaşığa doğru gitme yöntemine uygun olarak tartışmamızı sürdürmek doğru olacaktır…

….

Madde ile düşünce arasında nasıl bir ilişki olduğu (ki bu aynı zamanda toplumsal pratik ile toplumsal düşünce-teori arasındaki bir ilişkidir aynı zamanda) ve bu iki kategorinin birbirini nasıl etkilediği şeklindeki felsefenin temel sorusuna verilen yanıtla idealizmden ayrılan bilimsel diyalektik felsefe, tamamen somut koşulların somut tahlili ilkesinden hareket edip nesnel somut gerçeği dikkate alır. Objektif somut gerçek görülmeden ve o gerçeğin niteliği, iç-dış çelişkisi ve diğer şeylerle bağları, görülen ve görülmeyen yanları vb. incelenip analiz edilmeden onun değiştirilmesine dönük senteze de varılamaz. Ancak diyalektiğin daha yetkin bir derinliği var ki, (analiz-sentez burada yetersiz kalır belki) o kavranmadan karmaşık süreçler açıklanamaz, karmaşık çelişkiler analiz edilemez ve çözülemezler. Bu, şeylerin değişim diyalektiğinin yadsıma-olumlama, olumlama-yadsıma biçiminde seyrettiği gerçekliğidir. Bu gerçeklik, şeylerin sadece değişimini değil, ama bu şeylerin karşıtlarına dönüşebileceğini, karşıtların belli şartlarda bir arada bulunabileceğini, dolayısıyla her an değişim hareketi içinde olan şeylerin etkileşim içinde olarak karşıtına dönüşme olasılığı dahilinde belli şartlarda bu şeylere müdahale edilerek tamamen başka şeylere dönüşmelerini-değiştirilmelerini olanaklı görerek yeni niteliğe dönüştürülebileceklerini açıklar ve sorun ya da çelişkilere, gelişim ve değişim süreçlerine böyle yaklaşmayı öngörür. Ki, bu dönüştürüp değiştirerek kazanma esasına dayanan çizgi ya da yaklaşımın eksen alınması anlamına gelir. Kendimizi örgütlemenin dışına çıkamayışımız, dışımızdaki devrimci kitle ve dinamiklere ulaşamayışımız ve dışımızdaki devrimci güçlerle birleşemememiz şeklindeki ciddi sorunların temelinde bu diyalektik kavrayışın ve elbette düşülen metot eksikliği yatmaktadır…

Bütün iş ve görevler için evrensel olarak geçerli olan metotlar, kurallar, disiplinler ve ilkeler vardır. Bunların hepsi çalışma tarzı altında toplanabilir, toplayabiliriz. Çalışma tarzı bozuk, dağınık, kendiliğindenci, hantal, bilinçsiz ve plansız ise yukarıdaki şartlara, yani diyalektik metoda, bu metodun kurallarına uyulmamış olur ve başarı elde edilemez. Başarı için, yukarıdaki diyalektik biliminin argümantal kıstaslarına paralel olarak, özverili emek ve çabada bulunmak, kararlı bir iradeye sahip olmak, akıl ile cesareti birleştirmek gibi bir dizi şartta lazım olanlardandır. Aynı kaideler ve sonuçlar siyasi çalışmalar ve görevler için de tipik olarak geçerlidir. Ne coğrafya sınırları ve ne de buradaki şartlar bu evrensel kaideyi boşa çıkaran gerekçe olamazlar.  

Basit dille söylersek, yapılmayan işler birikir. Biriken işler yapılması gereken diğer işlerin ve yeni doğan işlerin yapılmasını zorlaştırır, hatta olanaksızlaştırır. İşleri zamanında yapmak ve ‘‘bugünün işini yarına bırakmamak‘‘ kesinlikle dikkate alınması gereken ve uyulması gereken basit ama önemli prensiplerdir. Planlı çalışmak ya da yürütülecek görev ve çalışmaları planlamak iş yaparken izlenmesi gereken doğru tarz ya da çalışma metodudur. Başarının yolu bu basit ve önemli prensiplere bağlı hareket etmekten geçer. Her işi oyalayıp ertelemeden zamanında yapmak ve yapılan her işi planlayarak belli bir palan temelinde yapmak, diğer unsurlarla birlikte başarıya giden yoldur. Çalışmadan kazanmak, mücadele etmeden ilerlemek, çaba ve irade göstermeden güçlenmek, güçlenmeden büyümek şeklindeki kavrayış biçimi idealizme aittir. Diyalektik ve tarihi materyalist felsefe bunların tersini öngörür…

Kapitalist sömürü çarkının dayanağını nasıl ki artık-değer teorisiyle, artı-değere el konulmasıyla açıklandıysa, ona karşı mücadele de sendikalarda işçi sınıfının örgütlenmesini, geniş köylü ve emekçi kitlelerin bu mücadeleye katılmasını devrimin önüne görev olarak koydu. Bu çalışma ve örgütlenmeler yapılıp başarılmadan devrimin gelişemeyeceği gerçeğinden hareket etti… Bugün devrimin gelişmesini, mücadelemizin güçlenmesini istiyorsak, işçi ve emekçi kitleler içinde örgütlenmekten, bu yorucu çalışmalarda ter dökmekten başka yolumuz yoktur. Devrim kendimizi değiştirerek gerçek devrimci çalışmalara girişmemizle, bu çalışmalarda doğru yöntem ve araçlar kullanmamızla gelişip mümkün olur, bekleyerek, durarak veya stabil durumumuzla değil…

Bilimsel diyalektik felsefe, nicel birikimlerin nitel patlamalara yol açacağını kabul eder ve her sürecin bu çizgiyi izleyeceğini haklı olarak iddia eder. Şart koyar ki, bütün bu süreçte insanın bilinçli dinamik rolü tayin edici rol olarak devrede olmak durumundadır. İnsan etkinliği çerçevesinde bulunan sorunlar veya süreçler kendiliğinden değil, doğrudan insan unsurunun rolüyle biçimlenir, bu rolün muhtevasıyla doğru orantılıdır. Başarısızlık varsa mutlaka nedenleri vardır, nedensiz hiçbir şey yoktur. Nedenleri bulmak işin yarısıdır. Diğer yarısı nedenlerin kaynağını tespit etmek, bu kaynak ve nedenleri ortadan kaldıracak olan eylemin ya da iradi müdahale ve bu müdahalenin doğru yöntemlerle gerçekleştirilmesidir. İşte bu, devrimci hareket olarak ayrımsız mustarip olduğumuz başarılı olamama, gelişememe ve devrimi büyütememe sorununda bugün temel halka durumundadır. Çelişkileri somut olarak yakalayamama, bu çelişkilere uygun somut siyaset ve politikalar geliştirememe ve bütün bunlarda doğru yöntem ve dolayısıyla araç ve biçimleri devreye sokamama en azından güncel sorunda en büyük zaaftır. İnkara düşmemek adına söyleyelim ki, bu doğrultuda kısmi olumlu gelişmeler sağlanmıştır fakat yeterli olduğu da söylenemez.

Soruna yaklaşımda taşınan eksiklik verilen mücadele ve çabanın doğru orantılı kazanımlarla sonuçlara ulaşmasını zaafa uğratmaktadır. Kolaycı tarz egemen hale gelmiş, gerekli emek ve çaba sarf edilmeden büyük devrimci gelişmelerin yaşanması hayali beslenip beklenmektedir. Oysa, büyük kazanımlar, gelişme ve güçlenmenin tek sırrı çalışmaktır ve doğru yöntemlerle çalışmaktır. Kitleleri örgütlemek için ter dökülmeden, devrimci gelişmeler beklenmektedir. Örgütsel çalışmalar, görevler yürütülmeden örgütün gelişip güçlenmesi hayal edilmektedir. Bunlar, olumlu duygulardır ama gerçek dışı düşüncelerdir. İstem ve duygularla siyasi mücadele ve görevler yürütülüp gerçekleştirilemezler. Elbette, devrimci gelişmeler kitlelerin kendiliğinden gelme anlık patlama ve hareketleriyle de mümkündür. Ne var ki, devrimci irade, tutum ve siyaset kendiliğinden gelişmelere bel bağlamaz. Bilakis, o gelişmeyi zorlu mücadeleler içinde, fedakâr çalışmalarla verilen devrimci emek ve irade ile hasıl edip yaratmayı esas alır, devrimcilik buradan fışkırır.

Sosyal pratik ve devrimci tarihin tecrübeleri son derece büyük öğreticidir, dayanılması gereken hazine ve dinamiktir. İşte kitlelerin Kayyım darbeciliğine karşı direniş ve mücadelesi bunun somut bir örneğidir. Bu direnişte kitlelerle birlikte çatışmayan devrimciler görevlerini yapmadıkları gibi, misyonlarına uygun davranmamakta ve kazanımın, gelişmenin nasıl sağlanabileceğini bu pratik tecrübeden öğrenememektedirler.

Burjuvazinin öyle ya da böyle egemen geldiği bir çatışma zemininde anlamsız yere ısrar etmektense, çatışmayı daha olanaklı olan başka mecra ve biçimlere taşımayı öğrenememektedirler. Hâlbuki, son derece yalın ve anlaşılır bir durumdur ki, eğer mevcut çatışma şartları senin aleyhine ve düşmanın lehine ise ya da bu duruma dönüşmüş ise, akıllıca olanı burjuvaziye karşı mücadeleyi-çatışmayı başka mindere çekmektir. Maksat burjuvaziye karşı devrimci savaş ve mücadeleyi siyasi iktidar perspektifiyle yürütmek ve geliştirmek ise, bunda mekân ve biçimin önemi ya yoktur ya da ikincildir. Mesele devrimci savaşı yürütmek, mücadeleyi geliştirerek burjuvaziyi yenerek devrimi gerçekleştirmektir. Öyleyse, mevcut biçim bu mücadeleyi geliştirmemize uygun değilse, daha uygun biçim ve alanlarda bu savaşımı sürdürmek yeğ tutulmalıdır. Ki, burada temel sorun hangi biçim ve alanın burjuvazi lehine, hangisinin devrim lehine olduğu meselesidir.

Kavranması gerekir ki, iktidar uğruna yürütülen siyasi mücadele ve savaşım mutlak biçim ve yöntemlere ya da alanlara sıkıştırılmış sabit ve mekanik bir şey değildir. Devrimin lehine olup mücadelenin ihtiyaçlarına bağlı olmak kaydıyla, bin bir türlü taktik ve biçime başvurulur. Gerektiğinde konumlanma değiştirilir, mevziler değiştirilerek yeni mevzilerde savaşım yürütülür. Ulusal hareketin şehir savaşı ve mücadelesine ağırlık vermesi veya bu anlamda pozisyon değiştirmesi bir rastlantı değildir, anlamsız da değildir. Bundan öğrenilmesi gerekir. Dünya devrim tarihi bunun örnekleriyle doludur. Şehirlerde mücadeleye başlayan Çin Komünist Partisi, şehirlerde yenilgi aldıktan sonra dağlık alanlara çekilip savaşı bu alanlarda yürütüp geliştirdi. Vb. Bugün şehir savaşı en rasyonel olan mücadele alanı ve biçimidir. Şehirleri esas alan bir stratejinin buralarda gerekli etkinlikte bulunması son derece normal ve gereklidir. Devrim mücadelesinde hiçbir alan kesinlikle yasak ve yanlış değildir. Somut şartlar hangi alanda yoğunlaşmasını gerektiriyorsa, devrim orada yoğunlaşmalı. Ki bu yoğunlaşma-konumlanma durumu niyetlere-duygulara göre değil, bizzat devrimin hedef kitleleri, örgütlenme esasları, hedefleri ve somut koşullar tarafından tayin edilir.

Bilimsel ve somut gerçeklerin ifade edilmesi ve eksikliklerin cesaretle açıklanıp doğrulara işaret edilmesi sadece ve sadece devrime ve devrimci örgüt ve partiye hizmet eder. Metot sorunu devrimci hareketin kendisini daralttığı ve siyasetini kabızlaştırdığı temel bir sorun durumundadır. Devrimin temel ilkelerinde sağlam duran ama siyaset ve biçim konularında her türlü tartışmaya açık olup somut koşulları dikkate alan her yaklaşım değerlidir.



Aralık 2024
PSÇPCCP
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031 

Daha Fazla Perspektif Haberler