‘’TC’’ devleti ile Dersim arası çelişki özeldir; özgün yanlar taşıyarak özel bir anlam taşır. Zira devletin faşist hışmına diğer bölgelerden farklı biçimlerde çok daha amansız biçimde maruz kalmıştır. Kürdistan coğrafyası olup Kürt olması ve Alevi inancına sahip bir siyasi coğrafya olması, devletin özel yönelimine bir gerekçedir. Ama bu, sadece bir gerekçedir, gerekçenin tamamı değildir. Gerekçenin tamamı, Dersim’in aynı zamanda devlete başkaldırmış bir bölge olması ve bu direnişçi geleneğini takiben siyasi bir kimliğe, ilerici, demokratik, devrimci bir kimliğe sahip olmasıdır. İşte meselenin can alıcı yeri budur; devlet ile Dersim arasındaki çelişkinin keskin olma tabiatı esasta bu kimlikten esin almaktadır… Gericiliğin, faşizmin, dolayısıyla devletin Dersim korkusu kendince haklıdır; gericidir, barbardır, köhnedir, tam da bu niteliğinden dolayıdır ki devletin, aydın-ilerici-demokratik kültür ve direniş-mücadele yuvası olan Dersim karşısında faşist devletin korkusu kendince haklıdır… Lakin Dersim demokratik kültürü, aydınlık yüzü, mücadeleci geleneği ve bu zeminde temsil ettiği değerleriyle, ileriyi temsil eden niteliği açısından meşru ve haklıdır.
Dersim’in ve Dersimlinin yaşamı hep OHAL içinde geçmiş, OHAL’siz bir tek gün olamamış, baskısız-acısız yaşanan tek gün tanımamıştır… Ebetteki, Dersim acılarını unutmaz, unutmadı!
Devletin, Dersim ‘’Çıbanı’nı’’ deşip, kendince tehdit potansiyeli taşıyan bu kimlikli coğrafyayı kimliksizleştirerek Kemalist faşist düzene entegre etme ve bunu yapamadığında ise paralel strateji ve siyasetlerle bu bölgeyi insansızlaştırmaya dönük yönelimi, çıkarılan özel ‘’Dersim Kanunu’’, gönderilen veya özel atanan askeri-siyasi temsilcilerle, akabinde gerçekleştirilen ‘’Dersim Kıyımı’’ ve büyük dramatik sürgünlerle, katliam-kırımları gerçek ereğine vardırmak için özel politikalarla uygulandığı asimilasyon saldırganlıklarıyla vb. tarihsel arka plana sahip iken; bu yönelim her daim aktüel tutulup 1990’lı yıllarda büyük bir vahşetle uygulanan köy yakma ve boşaltmalarında köylülerin işkenceden geçirilmesi, katledilmesi, kaybedilmesi ve hayvanlarıyla birlikte evlerinin ateşe verilerek yakılması barbarlığıyla sürdürülmüştür. Askeri karakol ve askeri noktalara teslim edilen un, yiyecek, giyecek gibi tüm insani temel ihtiyaçlarının karşılanması askerin iznine-kontrolüne tabi tutularak askerce-devletçe uygun görülen ölçü ve miktarlarda verilmiş, OHAL’in en ağır baskı ve özel saldırıları altında Dersim halkına büyük acılar yaşatılmıştır… Mezar ve tüm kutsal ziyaretleri de dahil, kendi köylerine, diktikleri ağaçlara, büyüttükleri ormanlara ve büyüdükleri topraklara adeta hasret bırakılmış, köklerinden koparılıp çırıl-çıplak boşluğa sürüklenmiştir Dersim’liler. Yarası sarılmamış, acısı dinmemiş ve kanı kurumamış Dersim, her şeye karşın tercihini onurlu-aydın yaşamdan yana yapmış, en önemlisi de devrimcilere ve gerillalara kucak açarak bir savaş ve mücadele diyarı olmasına asla ihanet etmemiş, demokratik siyasal kimliğini korumuştur…
Munzur dağları vuruşmalar diyarı Dersim’e ad olmuştur adeta. Bu dağlarda faşist devlete karşı yürütülen silahlı savaş-gerilla savaşı eksik olmayarak diri bir tehdit olarak devlet ve iktidarlarının korkulu rüyası olagelmiştir. Her vadisi, her kayası, her patikasıyla bu dağlar Komünist devrimcilerin kanıyla buluşmuş, devrimin toprağına harç olmuştur… Dersim’e kimlik!… O Dersim ki, ‘’baskının olduğu yerde isyan meşrudur, haktır’’ diyerek başkaldırmış, savaşanların beşiği olmuş… Mazlumlara sığınak, savaşanlara mevzi, karanlığa ışık, gerçeğe ayna olmuştur…
‘’Ferman padişahın ise dağlar bizim!’’ diyenlerin, ‘’iktidar namluların ucundadır’’ belgisiyle yola çıkıp, ‘’bir tek kıvılcım bütün bir bozkırı tutuşturabilir’’ öngörüsüyle, ‘’bu çelik aldığı suyu unutmaz’’ diyerek sırtını dağlara verenlerin diyarı olmuştur Dersim. Sosyalist Halk Savaşı’nın ana rahmi, emzirerek büyüteni… Bundandır ki, ferman tanımamıştır Dersim. Bundandır ki, tarihsel hesaplaşması tamamlanmamış ve bitmemiştir ‘’Dersim’’ ile devletin… Bundandır ki, devletin faşist katliam-kıyımları, vahşi baskı ve zulümü eksilmeden kol gezmiştir Dersim’in üstünde… Dünün tayyareleri, bugünün SİHA-İHA’larında medet aranmıştır… Lakin çoraklaşmamış toprağı, kurumamıştır devrimci isyanın damarları… Ölümsüzleşen Komünist ve devrimciler bu topraklarda filiz vermekte, kök tutmaktadırlar… ‘’Komünist başkan’’ çıkaran bu topraklardır… Erdoğan’ın hazımsızlığı en az devletin hazımsızlığı kadar büyüktür…
’Afet bölgesi’’ kaba bir yalan, temelsiz bir gerekçe, sadece üretilmiş bir bahanedir!
Duyurulur ki, devletin faşist katliam ve kıyım tarihine ait dün, bir kez daha günümüze taşınmak istenmekte, Dersim’in ‘’ıslahı’’ yönelimi ince taktiklerle devreye sokulmaktadır!
Dersim/Ovacık’ın Munzur dağları kısa bir süre önce maden bölgesi ilan edildi. Hemen sonrasında da Ovacık’ın sekiz köyünün boşaltılması kararı kaymakamlığa ve kaymakamlık üzerinden ilgili köy muhtarlıklarına tebliğ edildi. Köylerin boşaltılması kararına gösterilen gerekçe, bu bölgelerin ‘’Afet bölgesi’’ olarak tespit edilmesidir. Kısacası ilgili köyler veya bu köylerin bulunduğu bölgeler ‘’Afet bölgesi’’ ilan edildi. ‘’Afet bölgesi’’ kaba bir bahane ama ince bir politika-taktiktir. Gerçek, adı geçen köylerin veya bölgelerin coğrafik olarak ormanlık ve engebeli olup, devletin kolayca denetim ve kontrol sağlayamadığı, tersinden de gerilla hareketi için el verişli olan bölgeler olmasıdır. İktidarın meramı budur; dağıtıp yok etmek istemesi, boşaltıp insansızaştırmak istemesi ve kontrolüne alıp hapsederek kimliğinden arındırmak istemesi bundadır…
‘’Afet bölgesi’’ kaba bir yalan, temelsiz bir gerekçe, sadece üretilmiş bir bahanedir! Nasıl bir afetten söz edilmektedir? Hangi afet yaşanmıştır, yaşanacaktır? Yıllarca, tarih boyunca kıyım ve katliamlardan, en amansız baskılardan geçirip yok etmeye çalıştığı Dersim-linin yaşam kaygısını mı bugün düşünmektedir devlet? Buna kargalar güler, tabiri caizse Dersimliler nanik yapar… Kaba faşist barbarlıkla alamadığı sonuçları, köylülerin yoksulluğunu satın alma ahlaksızlığına dayanan esnek ve ince politikalarla yumuşak güçle gerçekleştirmek istemektedir iktidar. 94’te faşist barbarlıkla gerçekleştirilen köy yakıp boşaltmaları amacına ulaşamadı, ulaşamadığı gibi köylüler mahkemelere taşıdıkları davalarda hak kazandırlar. Siyasi teşhir oluşları da ayrı bir külfetti… Şimdi, kendi aleyhlerine sonuçlar veren aynı barbar ve faşist metodu denemektense, burjuva ahlaksızlığı temelinde ‘’Afet bölgesi’’ ilan edip bu bahaneyle köylülere verilecek paralarla aynı amaç güdülmekte, gerçekleştirilmek istenmektedir. Dersim’in ‘’bitirilmesi’’, tehdit ve tehlike odağı, potansiyel ‘’suçlular’’ coğrafyası olmaktan çıkarılıp kendi iktidarları için ‘’dikensiz gül bahçesine’’ çevrilmesi ve elbette emperyalist şirketlere sorunsuz biçimde peşkeş çekilmesi hedeflenmekte-istenmektedir. Munzurların maden bölgesi ilan edilmesi bir rastlantı değildi. Tam da emperyalist şirketlerin gelip doğayı katletme ve zehirleyerek insan yaşamına kapatma pahasına altın ve diğer madenleri çıkarması için bölgenin sorunsuz ve uygun hale getirilmesi için ‘’Afet bölgesi’’ bahanesiyle köylerin boşaltılması talimatları verilmektedir. Ve Erdoğan iktidarı, adeta ‘’bir taşla iki kuş vurmayı’’ hedeflemektedir. Hem emperyalist şirketlerin sorunsuz biçimde ve güven duyarak gelip madenleri çıkarması ve tabi ki iktidar olarak bundan rant elde edip nemalanması ve hem de Dersim coğrafyasının silahlı devrimci mücadeleye uygun olan alanlarını boşaltma temelinde Dersim üzerinde güttüğü Dersim’i Dersimsizleştirme, insansızlaştırıp düzene entegre etme amacına ulaşmak istemektedir. Ki, köylerin gülünç bahanelerle boşaltılması kararı bu faşist yönelimden asla bağımsız değildir.
‘’Hedef Bir Dersim Değil, Bin Dersim Olmalıdır’’ şiarı, rehber alınmalıdır…
Devletin teslim alıp kişiliksizleştirme ve insansızlaştırma şeklindeki faşist politikalarına karşı, ‘’Hedef Bir Dersim Değil, Bin Dersim Olmalıdır’’ şiarı rehberimizdir, rehber alınmalıdır…
Bu faşist yönelimin deşifre edilerek bertaraf edilmesi kararlılığında her yönlü demokratik ve devrimci mücadele cephesinin örgütlenerek geliştirilmesi, ‘’kimlikli, kişilikli, insanlı Dersim mi, yoksa kimliksizleştirilmiş ve insansızlaştırılmış Tunceli mi’’ ikiliminde cereyan eden kader sürecinin hangi yönde gelişeceğini belirleme önemindedir! Dersim’in ‘’Dersimsizleştirilmesine’’ kayıtsız kalmak tarihsel bir vebaldir. Her türlü meşru mücadele ve biçimlerinin yürütülmesi, bu mücadelenin sadece basın açıklamaları ve ‘’basit’’ protestolarla sınırlı ele alınmayıp kitleleri harekete geçiren ve kararlı militan direniş ve eylemlerle sistemli bir nitelikte örgütlenip yürütülmesi gereklidir. Bunun için tüm ilerici, aydın, demokrat, devrimci, sosyalist kurum ve güçler ortak platformlar kurarak geniş cephe biçiminde harekete geçerek örülecek mücadeleyi planlayıp derhal hayata geçirmek durumundadırlar. Bu ertelenemez, savsatamaz, küçümsenemez bir görevdir. Bu görev, sadece devletin stratejik ve tarihsel yönelimini pratiğe geçip gerçekleştirme doğrultusunda adımlar atmasıyla ve devrimci toprakları kimliksizleştirme tehdidiyle anlamlı değil, aynı zamanda köyleri bir kez daha boşaltılarak yaşamlarından edilen köylülerin yeniden yaşayacakları acılara, maruz kaldıkları zulme karşı sorumluluklarımız açısından da anlamlıdır.
Özcesi, Dersim’de gerçekleştirilmek istenen faşist plan ve projelerin boşa çıkarılması için bu sorunu politik-taktik mücadelenin öncelikli gündemleri arasına alarak ciddi bir direniş ve mücadele geliştirmek bilinçli devrimci sınıf hareketinin ihmal etmemesi gereken, düzene karşı mücadelenin bir parçasıdır. Ama aktüel ve acil bir parçasıdır.
Tüm Dersimlilerin dünyanın dört tarafından sesini yükselterek bu mücadelenin öznesi olacağına olan inancımız ve beklentimizle…
Demokratik, aydın ve ilerici değerlere sahip Dersim kimliği korunmalı, savunulup sahiplenmelidir!