Devrimci siyasetin yaşam alanını genişletme ve kalıcı kazanımlar elde etme bakımından tarihsel olmasa da önemli bir eşik aşılmayı bekliyor. 1 Mayıs. Yoğunlaşmış bir çalışmanın odağına oturmuş gibi görünse de uzun zamandır hazırlıkları yapılan atılımın ön hazırlıkları olarak okunabilir.
İşçi sınıfının hak arama mücadelesinin gelinen aşamada kazanımları da ardına alarak cesareti aşılayan ve diğerlerine de bulaştıran bir öncülükle gelişiyor ve yayılıyor olması tesadüfi değil. Bıçak kemiğe dayanmış durumda. Pandeminin toz-dumanı arasında oldu-bittiye getirilerek budanan haklardan geriye kemiğe dayanmış bıçakla karşı karşıya kalan emekçi halkın en tabii refleksidir bu. Yalnız işçi sınıfı değil, kadın mücadelesinin barikatlara yönelmekle kalmayan barikatları da yıkan gelişimini, halk gençliğin geleceğini çalanlara karşı ısrarla ve çeşitlendirerek yürüttüğü mücadelesini ve diğer toplumsal kesimlerin mücadelesini de bunlara ekleyin.
Ekonomik ve siyasi olarak yaşanan krizin fatura edildiği halk kitlelerinin sokaktaki görünürlüğünün sürekli artıyor olması ve bir o kadar da militan renklere bürünmesi egemen sınıf hakim kliklerini daha çok da iktidar olan AKP-MHP faşist ortaklığını korkuttukça, egemenler sınıfların kimyalarının bozulduğuna tanık oluyoruz. Nasıl olunmasın ki?
Ekonomik kriz, iktidarı, yönetememe krizinin içine daha çok çekiyor, iktidar yönetememe krizinden çıkma adına örgütlü devlet şiddetine, hukuksuzluğa, keyfiliğe daha çok başvuruyor, baskıyı daha da arttırıyor. Baskı ve şiddeti arttırırsam yönetebilirim-iktidarımı sürdürebilirim hayalini kuruyor. Ne var ki kriz yeni bir krize kapı aralıyor. Sokak daha da kalabalıklaşıyor, sokağın sesi daha çok çıkmaya başlıyor.
İktidar ayakta duruyor gibi görünüyor, fakat kokuşmuş cesetten farkı yok. Mahalle mahalle gezdirdiği polisi, bekçisi ve sivil faşistiyle, süreklileşen polis kontrolleriyle, kırsal kesimlerde operasyondan operasyona koşturduğu askeriyle, 24 saat uçurduğu SİHA ve İHA’larla, sınır ötesi operasyonlarla güçlü olduğunu, ayakta ve iktidarda olduğunu göstermeye çalışıyor. “Mış” gibi yapıyorlar.
Faşist iktidarın yolun sonuna geldiği söyleniyor, bu doğru değil. Hakim egemenler sistemi yolun sonuna gelmiş durumda. Bundandır ki sırf faşist iktidar korkmuyor aynı zamanda egemen sınıfların muhalefetteki temsilcileri de korkuyor.
Geçen seneden bu seneye akan ve büyüyen işçi direnişleri, militan 8 Mart’ı hazırlayan kadınların kurtuluş mücadelesi, sömürüye, zulme, inkara, işgallere karşı milyonları Newroz alanlarında kenetleyen isyan; bunların hepsi sürekli artan faşist saldırıların, keyfi uygulamaların, işkence ve tehditlerin ağır baskısı altında mayalandı, birikti, büyüdü. Daha birikiyor, gün geçtikçe büyüyor. Daha da birikecek, daha da büyüyecek.
Çünkü bu mayanın harcında tüm saldırılara karşı bir direniş var, diz çökmeme var. Bu mayanın harcında yenilmeyen, yenilemeyen gerilla direnişi var. Bu mayanın harcında bilinçleri teslim alınamayan tutsakların direnişi var. Bu mayanın harcında Kürt ulusunun devrimci direnişi var, bu mayanın harcında devrimci-sosyalist halk güçlerinin örgütlü direnişi var.
Bunlar, bu direnişler yok edilemiyor. Onca tekniğe, silaha, operasyonlara, istihbarata, baskı, şiddet ve tutuklamalara rağmen bu direnişler engellenemiyor, yok edilemiyor. Aksine, gerilla ve milis eylemleri artıyor. Kürt gerillasının eylemleri-direnişi karşısında faşizm çaresiz durumda… HKO ve TİKKO gerillaları askeri konferanslarını yaparak direniş ve mücadeleyi daha ileri taşıma irade ve kararlılığı mesajı verdiler. Devrimin diğer öncü bölükleri de öyle, direnişteler, mücadelenin en kor yerindeler.
Bittiler-kalmadılar demelerine rağmen buna kendileri de inanmıyor, onca güçlerine rağmen kendilerini inandıramıyorlar buna… Yüzlerce-binlerce korumayla geziyorlar. Askeri operasyonalar hızından bir şey kaybetmiş değil, İHA-SİHA 24 saat uçuyor. Polis kontrolleri sürekli, özel tim baskınları durmuyor, istihbarat ağı, ajanlaştırma faaliyeti harıl harıl çalışıyor, teknik takip, toplumu gözetleme vs. vb… Biten ne gerilladır ne devrimci güçlerdir ne de devrimci halk kitleleridir. Bunlar olduğu yerde duruyorlar, bir yere gitmediler.
Bitmeyen, bitirilemeyen gerilla ve direnişi, milisi ve eylemleri cesaret kaynağı oluyor. Devrimci-sosyalist halk güçlerinin gerillasıyla, milisiyle, birleşik örgütlü güçleriyle bu kuşatmayı parçalayan direnişi ve kararlı mücadelesi, topluma cesaret veriyor. Bu cesaret 8 Mart’a, Newroz’a yansıdı. 1 Mayıs’a yansımaması da mümkün değil. Tam da Gezi’nin kağıt üzerinde mahkum edilmek istendiği yerde bu cesaret direnişlerin birleşerek toplumsallaşma eğilimini güçlendiriyor. Evet, biten uzun bir süredir kendini tekrar eden edilgenlik, monotonluktur. Saldırılar karşısındaki çekinceli ürkek duruştur.
Evet evet, devrim kulvarındaki gelişmelerden hareketle devrim mücadelesinin kendi gelişim dinamiklerini bağrında saklayan ve koruyan bir sürecin sonuna gelinmiş gibi görünüyor. En son 8 Mart ve Newroz’da ortaya çıkan dinamizm ve yaygınlaşan cesaret bu sürecin sonuna işaret eder nitelikler olarak okunabilir. Bu nedenle direnişin ve mücadelenin ileri taşınması bakımından 1 Mayıs eşik olarak kabul edilebilir. 8 Mart ve Newroz’u hazırlayan dinamizm ve cesaretle 1 Mayıs’a hazırlanılması ve 1 Mayıs’ın tarihselliğine uygun olarak örgütlenerek aşılması yönünde devrimci-sosyalist halk güçlerinde görülen kararlılık ve yoğunlaşma esasta uzun zamandır hazırlıkları yapılan ve hedeflenen devrimci sıçramanın bir parçası, önemli bir ön hazırlığı olarak görülebilir.
8 Mart’tan Newroz’a ve 1 Mayıs’a hazırlık günlerinde ve daha öncesinde yakalanan dinamizm ve cesaret, yaşam ve çalışma tarzı olarak 1 Mayıs sonrasında da sergilenirse Gezi’de yarım bırakılan “Bu daha başlangıç” sözü tamamlanabilir, egemen sınıfların korkusu büyütülebilir.
Onlar “özgürleşmiş düşünceye pranga, çelikleşmiş yüreğe kurşun işlemez” diyorlar. O halde cesaretle ve devrimci dinamizmle mücadeleye devam…