AKP, iktidarda kaldığı ve kalacağı günler itibarıyla ortalama 20 yıllık bir hükümet ve iktidar sürecine sahiptir diyebiliriz. Geride bırakmış olduğu hükümet ve iktidar yılları, bir yıl içinde iki-üç hükümetin değiştiğine tanık olduğumuz bir coğrafya açısından oldukça uzun bir dönemdir. Bu ne demektir? AKP gerektiği kadar, hatta gereğinden fazla eskidi demektir. Yani AKP iktidarda eskimiş bir yüzdür. İktidarda eskiyen yüzlerin fazla ömrünün olmadığı tecrübelerle sabittir. Buna karşın, iktidardadır, iktidarda kökleşerek kalmış, kalmaya devam etmiştir. Buradaki çelişki ya da ‘‘sır‘‘ nedir, nasıl açıklanmalıdır? Esas mesele budur. AKP uzun iktidar sürecine sahip olarak sosyal sınıfların doğasından öğrenmiştir. Iktidar ömrünü uzatması eskimiş burjuva siyaset, yönetim ve iktidar biçimini uygulamasından, temsil ettiği yönetim ve iktidar biçimi kadar temsil ettiği sınıf ve sınıf sistemini temsil ederek yürütüyor olmasına dayanır. ve elbette halk kitlelerine verdiği vaat ve söylediği yalanların kitleler tarafından farkedilmesini engelleyen istikrarlı bir dezenformasyon yöntemini başarıyla kullanmasına dayanır. Ama artık bu yöntemi de farkedilmiş ve eskimiştir. Hükümete gelmek üzere muhalefet ederken dillendirdiği demagoji ve manipülasyoncu propagandalara rağmen, önceki hükümet ve iktidarlardan ve egemen sınıflardan farklı olmadığı dah çok açığa çıkmıştır. Geniş halk kitlerini sömürme çarkını devraldıktan itibaren baskıyı derinleştirmiş, faşizmi zülüm kertesinde toplumun yaşamına sirayet ettirerek büyük katliam ve kıyımlarla kendisinden önceki iktidarları adeta geride bırakmıştır. AKP’nin eskimesine-eskidiğine ışık tutan objektif gerçeklerin özü budur.
AKP üç unsur üzerinden iktidara çöreklenip uzun yıllar iktidarda maya tutmayı başardı.
1- Köhnemiş statükocu Kemalist devlet paradigmalarına dayanan hakim sınıflar devleti, her haliyle yeni emperyalist strateji ve çıkarlara yeterince yanıt verebilen ya da bu ihtiyaçları karşılamakta yeterli görülmeyen bürokratik ve çürümüş yapısıyla, bir emperyalist proje olarak yeniden yapılandırıldı. AKP iktidarını koşullayan şey, yeterince eskimiş ve çürümüş olarak bir statükoya erişen Kemalist sistemin kendisiydi. Bu zemin üzerinde devletin yeniden yapılandırılması stratejisi ya da buna dönük emperyalist proje uygun şartları AKP ve Erdoğan formülünde buldu.
2- Yeni yüz olarak ve emperyalist proje olarak AKP, Kemalist iktidar ve statükoculuğun bütün faşist politika ve uygulamalarını, hatta katliam ve kıyımlarını kendisine basamak ederek bunlar üzerinden yükselmeyi başardı. Bu kanlı ve kirli geçmişi malzeme ederek iyi bir manipülasyon yürüttü ve kitlelerin belli bir desteğini almış oldu. Kısacası, AKP, kendisinden önceki iktidarların bütün faşist uygulamalarını, çirkeflik ve kirliliklerini kendi iktidarı için propaganda edip pozisyonunu toplumun ezici bir kesimine kabullendirdi. Kemalist iktidarların faşist yönetim ve uygulamalarını manivela eden Erdoğan, AKP’nin kitlelerin hayatına yeni bir demokrasi kulvarı açtığına inandırdı. Bunda önemli oranda başarılı oldu. (Belediyecilik döneminde sergilediği belediye hizmetleriyle önemli bir destek ve beğeni topladı. Hükümete geldiği ilk yıllarda halk kitlelerinin gözünü boyayan, hatta daha geniş aydın vb çevrelerde sempati toplayan kararlar aldı. Kürt açılımı, Alevi, Roman açılımları safsatasıyla da bunu sürdürdü…) Dolayısıyla iktidara gelmesi ve iktidarda kalması bu zemin üzerinde nispeten kolay veya mümkün oldu.
3- Tarihsel olarak zaten egemen sınıfların elinde kitleleri uyutmanın bir aracı olan dini son derece iyi kullandı. Kemalist ‘‘laikliğin‘‘ baskıcı faşist politika ve uygulamalarını bertaraf etmede toplumdaki din algısı AKP’ye uygun zemin sunarken, ‘‘laikçi‘‘ faşist baskılar da bu zemini iyice güçlendirdi. Dindar olan kitleler maruz kaldığı baskılara isyan olarak dini sömürü aracı haline getiren AKP’ye sarıldı. AKP bu zeminde ve elbette yürüttüğü birebir çalışmalarla kitlelerde önemli bir taban ve destek buldu. Bu kitle desteğine sahip olan bir iktidar öyle ya da böyle bir güç olmakla birlikte, emperyalistlerce de tercih edildi. Fethullah Gülen’in desteğini de bu çerçevede okumak gerekir. mezhepçi zeminde Erdoğan’la ideolojik kardeşliği olan Fethullah Gülen’in yeşil kuşak projesinin kadrolarından biri olarak Erdoğan ve ekibiyle olan kardeşliği ise zaten bilinen bir durum olarak Emperyalistlerin çıkarlarını garanti eden bir iktidar oluşturdu. AKP bu olgular toplamında iktidarda güçlendi ve uzun yıllar iktidar etmeyi sürdürme olanağı yakalamış oldu. Gelinen aşamada ise AKP eskidi.
AKP’nin kuruluş kadrolarının ezici çoğunluğunun AKP dışında kalması ve bazılarının bugün yeni partiler kurarak muhalefet etmeleri AKP’nin gerçek yüzünün daha geniş kitlelerce görülmesini sağlamaktadır. AKP artık Erdoğan’ın partisine dönmüştür. Ne verebileceği bir vaadi, ne vaatlerinin kitlelerde karşılığı ve inandırıcılığı ne de AKP’nin kendisini yenileyebilecek yeteneği ve dinamizmi kalmıştır. Tam da bundandır ki, AKP uzun yıllardır başvurduğu, ırkçı-tekçi faşist saldırganlık ve ırkçı Türk milliyetçiliğini kışkırtıp körükleyerek bunun üzerinden çözülmüş olan tabanını ajite etme ve kaybettiği kitle desteğini yeniden toplama peşindedir. Kullanabildiği tek şey ırkçı-faşist milliyetçilik ve bu zemindeki saldırganlıktır; yaptığı da budur. Erdoğan, AKP’yi kendi bireysel kurumuna dönüştürdüğü gibi, sistem değişikliğiyle iktidarın da tek hakanı olmuştur. Bu, çürümenin ve eskimenin dik alası olarak son haddine varmış tablodur.
AKP siyasi olarak çözülüp eskidiği ve açık faşist baskılar dışında yönetemez duruma geldiği gibi, ekonomik olarak da tam takır ettiği kasayla sıfırı tüketmiş durumdadır. Emperyalist efendilerince de güvenilir ve çalışılabilir bir partner olmaktan çıkarılmıştır esasta. İşte bütün bu zeminde AKP, Erdoğan iktidarı, ayakta kalma takatini ciddi oranda yitirerek çözülmenin eşiğine gelmiş olarak, bir erken seçim veya baskın erken seçim noktasına gelmiş, sürüklenmiştir. Gerek sınır ötesi saldırı ve işgal girişimleri, gerek HDP‘ye ve HDP’yi aşan düzeyde Kürtlere dönük demokratik iradelerine darbe saldırıları, gerek burjuva muhalefet partilerine dönük baskılar, gerekse de çıkardığı ve çıkarmayı planladığı yeni yasa ve düzenlemeler, muhtemel erken seçimi işaret etmektedir. Genel bir saldırganlığın yeniden aktive edilerek başlatılması, yürütülen tutuklama saldırıları ve muhtemelen gündeme gelecek olan komplo ve provokasyonlar erken seçim hazırlıkları olarak okunabilir.
İktidarı eline dolayan Erdoğan, Rusya ile ilişkilere mesafe koyarak, aradan sonra yeniden ABD ile işleri yoluna koymaya girişti. Zira, ABD’nin elindeki kartlar Erdoğan’ı uluslar arası mahkemeye çıkaracak düzeyde ciddi kozlarla doluydu. Erdoğan bu kumarda rest okumayı göze almadı, alamazdı da. Rusya’dan aldığı füzeler gerçekten de domates aracına dönüştü. Ödediği büyük meblağ Rusya’ya kar kalırken, Erdoğan’ın sıfırladığı bütçeye ekten ödenen ödenek olarak kaldı. Geleceği belirsizleşen Trump’ın da Erdoğan’ı kutarma takati yoktur. Öte taraftan Rusya, Erdoğan’ın falsolardan kaşını kaldıramayacağına ikna oluş durumdadır. AB ülkelerinin çoğu da aynı minvalde duruyor. Libya, Erdoğan’ın elinde patlamaya hazır bir bomba. Erdoğan’ın KDP gibi güçlerle iş tutmaktan başka diplomasi alanı kalmadı. Buralardan da fazla bir şey kotaramayacağı görülüyor.
Burjuva parti ve liberal kesimler muhalefeti her zamankinden çok daha sıkılaşmış, yoğunlaşarak netleşmiş ve bilenmiş durumdadır. Erdoğan’ın muhalefet cephesini dağıtma, bölme ve zayıflatma stratejileri ne kadar tutar bunu zaman gösterir ama ilgili muhalefet cephesinin daha da genişleyip dal budak saldığı, daha da güçlü yelpazeye oturduğu izlenmektedir. Bunun da ötesinde muhalefete, kendi cephesinden-içinden koparak dahil olan aktörler de burjuva muhalefet cephesini yakalanabilir en geniş eksene taşımış durumdadır. Açlık, işsizlik ve baskılardan yılmış geniş kitlelerin çıkacak alternatiflere göstereceği ilgi ise meselenin can alıcı gerçekliği olarak tanımlanmış durumdadır.
Hiç şüphesiz ki, Erdoğan boş durmuyor, durmayacak. Fakat, karşı karşıya olduğu tablo Erdoğan’ın kabustan kurtulmasını pek olanaklı kılmıyor. Enterasan bir durum gözlerden kaçıyor. Erdoğan, geçen ay için yeniden tam performansla başlayacaklarını ilan ettiği alt kongrelerine bir türlü o performansla başlayamıyor. Bu dikkate değer bir durumdur. Neden bu performansı sahaya dökemiyor? Sorun ne? İçinde aşamadığı bir sorun mu var? Belli ki, kontrolü eskisi gibi sağlayamıyor ya da o dinamiği yitirmiş olup iç çelişkileri aşamıyor. Yakınlarda Bahçeli’den de çelme yemesi varsayım olarak değerlendirilebilir. Çözülme başlayınca ilk fireler zayıf halkalardan başlar. Bahçeli’nin bohçasını alıp kapıyı çarpıp çıkması bu anlamda muhtemel olabilir. Ki bu, Bahçeli’nin siyaset profiline son derece uygun. MHP’yi Erdoğan’a satan Bahçeli’nin Erdoğan’ı satmaması için bir neden yoktur. Perinçek nispeten daha sağlam kalan müttefiki olur Erdoğan’ın. Ama onun dermanı olsa başına sürer. Yani ondan Erdoğan’a can simidi olmaz. Zira kendisi bir simit bile değil. Orduya yeniden eklemlenen eski kafatasçı kesimler ise, kendileri başlı başına kontrolsüz güçlerdir. Erdoğan’ın paçavra ettiği onurlarını daha fazla sindirmeleri mümkün olmayabilir. Dahası, Erdoğan’ın ordudan bürokrasiye, sermayedarlardan siyasetçilere kadar bütün bu güçleri sıkı denetime alabileceği yetenekte kadroları da yoktur. Ki, Erdoğan’ın kontrolü kaybetme doğrultusunda yol aldığı söylenebilir. Partisi içinde bile bu kontrolün zayıfladığı anlaşılmaktadır.
Tiranlık ve sultanlık serüveni en geniş ölçekte rahatsızlığa yol açmış durumdadır. Parti içi sorunlardan, gençliğin açık tepkisine ve kamuoyu araştırmalarının önüne koyduğu erimeye-çözülmeye kadar tüm gerçekler Erdoğan’ı çaresizliğe itmiş durumdadır. Ne kaldı Erdoğan’ın elinde? İktidar gücü. Bundaki çözülmeyi bir kenara bıraksak bile, kitle desteğini yitirmiş bir iktidar gücünün halk kitlelerine teslim olmaktan başka bir seçeneği yoktur, olamaz. Erdoğan kullanabileceği her şeyi sonuna kadar hoyratça kullanarak tüketmiştir uzun iktidar yılları boyunca. Özel ordu, sivil silahlı güç gibi şantaj ve blöfleri tutmaz durumdadır. Zira kitlelerden daha büyük güç yoktur. Dünya bir megaloman hasta ruh halini sindirecek bir dünya değildir. Millilik safsatası cılkı çıkmış, maya tutmaz durumdadır. Sermaya kendisini sadece Erdoğan’ın iktidarını sürdürmeye amade etmeyecek kadar açgözlü ve talana hırslıdır. ‘‘Kazan kazan‘a‘‘ tav olan sermayenin ‘‘kaybet kaybet’e‘‘ tahammülü kalmamıştır. Ve hapishaneler Erdoğan’ın hasımlarına yetmeyecek kadar tıka basa doludur. Yoksullaştıranlar ekmekten vaz geçemeyecek kadar açtır. Emekçiler işsiz kalmanın acı ızdıraplarına daha fazla dayanacak halde değildir. Ne var Erdoğan’dan yana? Din ile uyuşturulmuş gözü kapalı belli bir gurubun dışında hiç bir şey. 18 yıl boyunca söylenen yalanlar, yürütülen manipülasyonlar ve ırkçı-milliyetçi demagojiler artık tutmaz durumdadır. Eğer, Türk, Kürt ulusu ve diğer azınlıklardan Türkiye-Kuzey Kürdistan halkları, kadınları, gençleri, ezilen inanç ve kültür ve kimliklerden tüm ötekileştirilmiş milyonlar hep birlikte köleliğin ipoteğine imza atmadıylarsa, Erdoğan’ın seçimleri kazanma ve iktidarını sürdürme şansı kalmamıştır. Bu, bir motivasyon sözü değil, nesnel gerçekliğin objektif tahlilidir. Erdoğan’ın geleceği yoktur. Erdoğan eşittir AKP ve hatta iktidardır. Öyleyse AKP ve iktidarının geleceği de kalmamıştır. MHP’nin akıbeti ise, erkenden gemiyi terk etme biçiminde seyredecektir. Ya da batan gemiyle birlikte batmak olacaktır.