Erdoğan/AKP iktidarı açık faşizmle perçinleyip geride bıraktığı uzun iktidar sultası yıllarını, ‘‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi‘‘ dediği ucube başkanlık sistemi süreciyle yedeklediği Bahçeli MHP’sinin kusursuz desteği sayesinde 18’inci iktidar yılını devirip adeta bir rekora imza atarak tamamladı. Demokrasi ve özgürlükler yalanına paralel olarak katı faşist baskılara baş vurulması, iktidar ve devlet imkanlarının manivela edilmesi, yeni sermaye çevrelerinin oluşturulması, rantın iç paylaşımıyla belli sermaye çevrelerinin yedeklenmesi, manipülasyonlarla liberal çevrelerden destek alınması, tarikat ve cemaatlerin desteğinin alınması, son tahlilde Bahçeli MHP’sinin desteğini arkasına alması bu uzun iktidar dönemini olanaklı kılarken, CHP gibi burjuva muhalefetin devletin bekası safsatasıyla bu iktidara kritik noktalarda verdiği destek de Erdoğan/AKP iktidarının ömrünü uzatan bir başka neden olarak altı çizilmesi gerekendir.
Erdoğan/AKP’li bu iktidarın uzun yıllar sürdürülmesinin sırrı;
a)-Irkçı, milliyetçi, şoven, tekçi-faşist Kemalist devlet paradigmalarıyla özlenen geçmiş iktidarların köhnemiş, kokuşmuş, kirli ve kanlı nitelik ve bilançosundan bıkkın düşmüş olan geniş toplumsal kitlelerin önüne alternatif bir vizyonla çıkması veya çıkarılıp sunulmasında,
b)– Aynı nesnel zemin üzerinde, yeni emperyalist ihtiyaç ve stratejiler temelinde iyi kurgulanmış bir emperyalist proje olarak, emperyalist sermaye ve güçlerin desteğini kuvvetli olarak arkasına almasında(ki devletin yeniden yapılandırılması süreci ve hatta açılım-çözüm süreçleri bu projenin bir ürünü olarak devreye sokulacaktı-sokuluyordu, Ilımlı İslam projesi de bunun diğer bir parçasıydı).
c)- Bu geçmiş iktidarlar döneminin çürümüşlükleri, ayrımcı, baskıcı, yasakçı politika ve laiklik adına sergilenen yönetim biçimleri altında öfke ve tepkisi büyümüş kitlelerin ‚‘‘demokrasi ve özgürlükler‘‘ adına aldatılması, önemli bir kitle potansiyelinin de İslami motivlerin öne çıkarılarak din sömürüsü temelinde yedeklenmesinde,
d)- İlk yılları itibarıyla bu iktidarın yerel yönetimlerde sergilediği ve göze hitap eden biçimsel ‘‘hizmetlerin‘‘ verilmesinde,
e)- Aynı iktidarın geçmiş faşist iktidarlar yıllarının hasıl ettiği nesnel zeminde başarılı bir demagoji, manipülasyon ve algı yönetimi siyasetini başarılı olarak yürütmesinde,
f)- Elbette ki faşizmin koyu baskı mahareti ve saldırganlıkların pervasızca yürütülüp, bütün bunların ırkçı-faşist Türk milliyetçiliğini körükleyerek arkalamasında ya da bu milliyetçiliğe dayanmasında,
g)-Açık faşizm yönetiminin sivil darbecilikle perçinlenip tam bir keyfiyetçi ve hukuksuzluğun pervasızca uygulanmasında,
h)-Yeni emperyalist dengeler ve bu zeminde keskinleşen emperyalistler arası dalaşın bu iktidar tarafından(şimdilerde başına iş açmış olsa da) bölgenin önemli bir gücü ve pazarı olma avantajını kullanarak değerlendirmesinde(ki, bu durum işgalci saldırganlıkların sergilenmesine ve dolayısıyla iktidar lehine ırkçı-şoven Türk milliyetçiliği desteğinin büyümesine yol açmıştır…),
ı)- Gerici hakim sınıfların tüm klikleriyle egemen Türk ulusu milliyetçiliğine dayanan ırkçı, faşist-tekçi paradigmalarda devletin bekasında komprador tekelci sınıf birliği yapmalarında vb. vs. yatmaktadır.
Ancak yukarıdaki bu iktidar karakteristiklerinin aynı zamanda iktidarın altını boşaltan bir süreç olarak işlediğini belirtmekte de fayda vardır. Ki, bu iktidar izlediği bu yönetim ve iktidar biçimiyle bugün kendisini önlenemez bir çözülme ve dağılma süreciyle yüz yüze getirmiştir. Ne uluslararası emperyalist güçlerin desteği, ne de içerdeki toplumsal kitlelerin desteği iktidarın arkasında esasta kalmamıştır. Açık çek olarak verilen destek büyük oranda çekilmiştir. Bu çöküş süreci AKP ve iktidar içi çözülme ve krizlere de tanık olmuş, olmaya devam etmektedir.
Gemi batmak üzere su almıştır
Gelinen aşamada tek adam sultası niteliğiyle miadını dolduran bir iktidara dönüşmüş olan Erdoğan tekçiliğine angaje AKP/MHP iktidarı, bir taraftan baskı ve saldırganlığını tırmandırırken, diğer taraftan çaresizlik içinde yasal düzenleme ve dizaynlarla yeni oyunlara başvurup iktidarı kotarmaya çabalamaktadır. Ne ki, gemi batmak üzere su almıştır.
Bu anlamda, kelimenin gerçek manasında çeşitli millet ve milliyetlerden işçi sınıfı ve emekçi halkların üstüne bir karabasan gibi çöken, keyfiyetçi hukuksuzluğu mevzuat edinip pervasız baskı ve saldırganlıklar uygulayarak katliamlara imza atan, halkları acılara boğup açlık ve sefalete mahkum eden, faşizmi yasal ve kitlesel zemine oturtarak açık faşizmle ün salan mevcut iktidara has özellikler taşıyan bir dönem kendi sınıf cephesi içinde olmak üzere kapanmaya, başka türevlerine geçiş yaparak aynı sınıfların başka kıliğinin yeni iktidar dönemine doğru bir eğilimin işaretleri belirmektedir.
Dolayısıyla, girmek üzere olduğumuz yeni yılın mevcut iktidarın pozisyon kaybederek yeni bir burjuva iktidarın kurulmasına doğru ilerleyen gelişmelere tanık olacağı söylenebilir. Gireceğimiz yeni yılda bir erken seçimin gündeme gelmesi büyük olasılıktır. Zira, mevcut iktidar, mevcut ekonomik çöküntü, kriz şartlarında daha fazla yönetme kabiliyeti gösteremeyecek, iktidarı başka kliğe devretmeyi kerhen isteyecek, istemek zorunda kalacaktır. Şimdiki durumda derin ekonomik krizler yaşayan iktidar, Korona sürecinin derinleştirdiği dünya ölçekli ekonomik kriz koşullarının büyüyerek göstereceği etkiler, iktidarın kendi zorunlu rızasıyla iktidarı bırakması sürpriz olmayacaktır. Ki, erken seçimi kaçınılmaz kılan bu ekonomik kriz zeminidir ve bunun körüklediği siyasi krizdir.
Emarelerle görülen bu durum, yani mevcut iktidarın miadını doldurup başka bir komprador tekelci burjuva klik iktidarının kurulması kadar anlam taşıyan bu geçiş dönemi, hiç şüphesiz ki, işçi sınıfı ve emekçi halklarımız açısından yeni bir dönemi veya demokratik ve özgürlükçü yeni koşulları ifade etmemektedir, etmeyecektir. Faşizmin tasfiye olması veya edilmesi, baskı ve sömürünün ortadan kalkması anlamına hiç gelmeyecektir, gelmez. Sınıf çelişkileri ve sınıf mücadelesi öneminden bir şey kaybetmeyerek devam edecektir. Yani, komprador tekelci sınıf klikleri arasında iktidarın el değiştirmesi veya iktidardaki kliğin gidip başka bir kliğin iktidara gelmesi asla devrimci ya da demokratik anlamda bir dönemin gelmesi, halklarımızın menfaatine bir iktidar sürecinin gelişmesi anlamına gelmemektedir, gelmeyecektir. Bilakis, halk kitlelerini ezip sömüren bir kliğin yerine başka bir klik geçerek halk kitlelerini ezip sömürecektir.
Bütün bunlara karşın Erdoğan‘cı tek adam sultası, AKP/MHP iktidarının imtiyazlarını kaybederek iktidardan düşmesi, somut olarak bir baş düşmanın daha eskitilerek çöpe atılması ve halk kitlelerinin desteğini yitirerek politik mücadele zemininde bir sonucun ortaya çıkması bakımından iyi ve istenilen gelişmedir. Komprador tekelci sınıf iktidarları ve sistemleri bakımından bir değişiklik olmasa da, muhtemel yeni iktidar adayı kliğin-kliklerin iktidara gelmesi, biçimsel ve geçici de olsa kısmi yumuşama sürecine mecbur olacakları aşikardır. En azından muhalefet ettikleri iktidara karşı yedekledikleri kitlelerin desteğini bir dönem de olsa tutmak için kısmi yumuşama sürecine zorunlu olarak gereksinim duyacaklardır.
Lakin bu süreç, ne demokratikleşme olarak ne de reform ve önemli iyileşmeler süreci olarak tasavvur edilemez, olmayacaktır da. İktidara geldikten kısa bir süre sonra faşizmi çıplak biçimde uygulayacakları kesin ve kaçınılmazdır.
Bu süreçte, devrimci hareket ağır faşist saldırılara maruz kalmış, özellikle silahlı devrimci güçler imhaya dayalı savaş konsepti saldırganlığı altında katliamlardan geçirilmiş, örgütsel, askeri açıdan vurulan büyük darbelerle adeta örgütsel tasfiyenin eşiğine getirilmiştir. Ancak örgütlü devrimci hareket bu ağır koşullar altında direnç göstermiş, örgütlenme ve mücadele biçimlerinde kimi olumlu zeminlerde ilerleyerek devrimci direnci göstermekte ısrarını sürdürmektedir.
Devrimci şartlar giderek gelişmekte, devrimci hareket daha görülür hale gelmektedir
İşçi sınıfı ve halk kitlelerinin mücadele ve direnişleri günbe gün gelişerek serpilmekte, büyümektedir. Dağınık ve parçalı da olsa mücadele potansiyeli büyümekte, olumlu rotada ilerlemektedir. Kitlelerin muhalefet ve mücadelesi bilinçli, örgütlü önderliklerin zayıflığına karşın, geniş yelpazede boy göstermektedir. Kısacası devrimci şartlar giderek gelişmekte, devrimci hareket daha görülür hale gelmektedir.
İşte bu zeminde, devrimci sınıf mücadelesinin geliştirilmesi ve devrimci hareketin daha etkili pozisyon alması belli avantaj ve olanaklar taşımaktadır ki, önümüzdeki dönem devrimci hareket ve dinamiklerin gelişmesine daha fazla imkanlar sunmaya yatkındır. Dünya ölçeğindeki kitle hareketleri ve mücadeleler de devrimci koşulların yükselmesine uygun zemin sunmaktadır. Dolayısıyla girilecek yeni yıl ve sürecin, örgütsel toparlanmanın somut pratiklere taşınarak devrimci çıkışlarla taçlandırılması birincil görevdir. Bunu başarmak mümkündür, bu ilerlemeyi sağlamak elzemdir. Devrimci dinamizm bu gelişmeyi kaydetme yeteneğini barındırmaktadır. Gelecek dönem koşulları devrimci hareketin dalgalarıyla daha devrimci geçecektir.
Geride bırakacağımız yıl, pandeminin küresel düzeyde cereyan eden büyük etkileri altında geçerken, somutumuzda da aynı sınırlayıcı tesiri gerçek manada yaşandı. İnsan ilişkileri ve davranışından, yaşam tarzı ve alışkanlıklarına, üretim-tüketim, eğitim de dahil tüm etkinliklerine ipotek koyarak sosyal yaşamı tecritle karantinaya aldı. Büyük bir hapis uyguladı ve etkilenmeyen bir tek insan kalmadı. Ne yazık ki, milyonlarca insanın da yaşamını sonlandırdı ve daha da kötüsü bu ölümcül tehdit diğer sonuçlarıyla birlikte hala devam etmektedir ki, bunun en büyük kurbanları yine yoksullar ve işçiler olmaktadır.
Pandemi süreci emperyalist-kapitalizmin her şeyi sermaye ve karına endeksli ele alıp yaşanan koşulları fırsata çevirme güdüsüyle hareket ettiğini gözler önüne sererken, insan yaşamıyla, yaşam hakkıyla nasıl oynadığını ve insanlığa felaketlerden başka bir şey getirmediğini de kanıtladı. Sömürü sistemlerinin devamı ve karları uğruna işçileri çalışmaya zorunlu tutarak ölümün kucağına attığına, insan yaşamı pahasına sömürü düzenlerini sürdürmekten geri durmadıklarını, milyonlarca insanın ölümüne imza attıklarını bir kez daha gösterdi.
Bu sürecin bazı tipik özellikleri, insan ilişkilerinin sanal oratma mahkum olması ve oturması, paylaşım, tüketim, beslenme, barınma ve ilişkilerin biçimlenip belli değerlerin yeni normlara kayması, internet üzerinden alış-veriş sisteminin büyük ölçeklere ulaşarak yer edinmesi, dijital-toplum sisteminin gerçek toplumsal yaşam ilişkisi sisteminin yerini almaya aday olarak gelişmesi, ama asalak sınıfın yaşamını işçinin sırtından idame etmesi ve sömürü çarkı için işçinin her şartta makine ve fabrikaya bağlı kalması, kadına dönük baskı, şiddet ve katliamların artması, işgücü dışında kalan ve sistemlerine, iktidarlarına yük gördükleri yaşlı ve hasta nüfusun adeta ortadan kalkması, büyük oranda ortadan kaldırılması, mücadele ve örgütlenme hareketlerinin kendiliğinden sınırlanması kadar yasaklarla zayıflatılıp etkisizleştirilmesi şeklinde sıralanabilir ki, ilaç tekellerinin büyük vurgunları da bunlara eklenmelidir. Kapitalistlerin insan yaşamını değil, sadece sömürü çarklarının devamını düşündükleri gerçeği de bir kez daha tarihe not düştü. Dahası, sürecin nereye evirileceği de bir dizi spekülasyon ve gerçeğe dayalı somut durum dikkate alındığında belirsizliğini korumaktadır.
Geride bırakacağımız yılın en önemli gelişmesi kadın mücadelesindeki belirgin gelişme ve yükseliştir
Geride bırakacağımız yılın en büyük ve elbette en sevindirici gelişmesi ise, Kadın mücadelesindeki belirgin yükseliş oldu. Kadın hareketi dünya çapında büyük gelişmelere tanık olurken, coğrafyamızda da önemli bir yükseliş gösterdi. Bu yükseliş, Kadının ezilmişliği ve tarihsel arka planındaki dinamizm temelinde, pandemi koşullarıyla birlikte kadına dönük baskı, sömürü, şiddet ve katliamların artması gibi şer zeminden beslense de, son tahlilde kadınların yoğunlaşan bu baskı-zulüm koşullarına karşı mücadelelerini yükseltmesi büyük bir kazanım ve gelişme olarak anlamlıdır. Toplumsal kitlelerin uyanışı ve mücadelesi bakımından muazzam bir zemin sunmakta, ön açıcı olmaktadır. Ancak bu hareketin, Kadın rengini reddetmeme kaydıyla daha güçlü sınıf karakterine oturtulması bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç, sınıf eksenine oturmayan Kadın hareketi ve mücadelesinin son tahlilde reformcu ilerlemeyle sonuçlanacağından doğan gereksinimdir.
Kadın mücadelesinin dünden bugüne önemli kazanım ve gelişmeler kaydederek Kadın haklarında küçümsenemez bir yol aldığı inkar edilemez gerçektir. Bu kazanım ve ilerleme eğiminin, Kadının gerçek özgürlüğü için yetmediği açıkken, Kadın üzerindeki baskı, sömürü, zulüm ve şiddetin bu ilerlemeye paralel biçimde kah artarak, kah ağırlaşarak devam ettiği de diğer gerçektir. Daha da önemlisi, Kadın hakları için mücadele kapsamıyla ile sınırlı kalan bir mücadele, bütün gerekliliğine karşın, Kadının özgürlüğü için yetmemektedir, yetmez. Dolayısıyla bu mücadelenin, hak mücadelesi-haklar kazanmanın ötesinde, doğrudan kadının özgürlüğü hedefiyle biçimlenmesi gerekmektedir. Ki bu da, erkek egemen yapıdan tüm baskı ve sömürü sistemine kadar, bir bütün gerici sınıf iktidarları ve sistemini hedefleyen bir mücadele zeminine oturması anlamına gelir. Dolayısıyla kadın mücadelesi, erkek egemen sistemi de hedefleyen gerici sınıflar sistemine karşı mücadeleyle, yani iki mücadeleyi de ihtiva eden devrimci sınıf mücadelesiyle birleşmek, aynı karaktere bürünmek durumundadır.
***
Dünya gericiliği küresel bir bunalımın eşiğindedir. Doğa ve toplumsal yaşamı felaketlerin eşiğine taşıdıklarını ve sistemlerinin bunalım ürettiğini görüyorlar. Tıkanmalarını aşmanın kolay olmadığını sistemsel dizayn ve tahkim arayışlarıyla itiraf etmiş oluyorlar. Kapıda duran bunalıma karşı tedbir olarak, gemisini kurtarma eğilimiyle içe kapanma siyasetine ağırlık veriyorlar. Bu, milli kabuklara girerek faşistleşmeyi, faşist baskılarla yönetmeyi güçlendirerek büyütüyor. Faşizm veya ‘‘sağın‘‘ yükselişi bunu açıklıyor. Özcesi, dünya ve coğrafyamız parçasında egemen sınıfların ekonomik-siyasi krizler girdabında bocalayarak sistemsel bunalımlarının derinleştiği tarihsel bir süreçten geçmekteyiz.
Değişmez olarak, bu kriz ve sistemsel bunalımlarının yükünü işçi sınıfı ve geniş halk kitlelerine fatura ettiklerine tanık olmaktayız. İşsizler ordusu açlık ordusunu büyütüyor. Baskılar pervasızlaşarak azgın sömürü can alıyor. Bu koşullar kaçınılmaz biçimde ezilen-sömürülen yığınların hareketine yol açıyor. Dünya ölçeğinde yaşanan kitlesel hareket ve patlamalar bunu gösteriyor. Kısacası, dünya ve coğrafyamızda işçi ve emekçi sınıfların devrimci hareketi kabarma eğilimi göstererek büyüyor. Devrimci kalkışmaların nesnel koşulları gün be gün devrimi hasıl ederek çağırıyor. Mevcut ve önümüzdeki süreç devrimci sınıf hareketinin muhtemel büyük dalgalarına davetiye çıkarıp ev sahipliği yapmaya adaydır. Kadın hareketindeki gelişmeler bu gelişmenin habercileridir.
Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyası, nesnel şartlar itibarıyla bu muhtemel gelişmeleri fazlasıyla bağrında taşıyan şartlara sahiptir. Küresel gericiliğin tüm kriz ve tıkanıklıklarını, göbek bağıyla yük edinen yerel gericilik doğrudan faşizmi uyguluyor. Faşizmin tarihidir ki, zorla bir yere kadar götürdükten sonra, kendisini yok eden her türlü şartı yaratıp devrimci ayaklanmalarla tarihin karanlığına gömülüyor. Ne var ki, bu yok oluş kendiliğinden gerçekleşmediği gibi, kendiliğinden kitle hareketleriyle de gerçekleşmiyor. Hasıl olmuş nesnel koşullar zemininde, bilinçli devrimci hareket ve tarihsel önderlik hareketinin varlığı kesin bir gereksinim olarak karşımıza çıkıyor. İşte burada tarihsel rol proleter devrimcilerindir. Üstüne düşen bu tarihsel rolü oynama yeteneği gösterirlerse, proleter devrimcilerin önderliğinde devrime yürümek kaçınılmazdır.
Proleter parti önderliğinde savaşarak devrime yüklenelim! Hiç bir kale yıkılmaz değildir…
Yeni mücadele yılının buna tanıklık etmesi için, en azından devrimci savaşın yükselerek kazanımlara imza atması için, devrimci görev ve çalışmalara sıkı sıkıya sarılmak elzemdir. Gelişmek mümkün, değiştirmek zorunludur. Daha fazla yoldaşlaşmak ilerlemenin sağlam basamağıdır. Birleşmek güçlenerek büyümenin yoludur. Örgütlenmek, özgürleşmenin işareti, parti nitel mücadele başarısını savaşla zafere taşımanın stratejik aracıdır. Her düzeyde görevleri başarıya taşımanın somut biçimi buradan geçer.
‘‘Kayıp‘‘ çocuklarını arayan kararlı annelerin bir tebessümü için, özgür tutsakların işkence parangalarından kurtulması için, Kadınların karabulutlara hapsedilmiş yaşamlarını özgürleşmesi için, işsiz ve aç kalarak intihara sürüklenen işçinin yaşam hakkı için, inanç, kültür ve kimliklerinden ötürü ezilip horlananların mutluluğu için, milli baskı ve zulm altında inleyen ulus ve azınlıkların kurtuluşu için, daha fazla mücadele pratiğiyle örgütlenip proleter parti önderliğinde savaşarak devrime yüklenelim. Hiç bir kale yıkılmaz değildir…