Bizimle iletişime geçin

Makale

Emperyalist Yaptırımlar ve Proleter Devrimci Tavır

Devrimci sınıfların tavrı net ve kesindir; ne Erdoğan sultası, ne de emperyalist tahakküm ve barbarlık kabul edilemez. Her ikisi de reddedilerek mücadele konularıdır. Mücadele ve muhalefeti, ya da devrimciliği Erdoğan ve iktidar sultası karşıtlığıyla sınırlayan anlayışların varacağı yer elbette ki, Erdoğan iktidarına dönük uygulanan emperyalist yaptırımları sevinçle karşılamak olur.

ABD emperyalizmi ile AB emperyalist bloğu, ‘‘Türkiye’ye‘‘ dönük yaptırım kararlarını şantajın ötesine taşıyarak uygulama aşamasına geldiler. ABD temsilciler meclisinde ‘‘TC‘‘ye uygulanacak yaptırım kararı onaylanarak geçti. AB’li emperyalist blok ülkelerinin dış ilişkiler temsilcileri toplantısında da yaptırım uygulanmanın ön fikri deklere edildi. AB’nin bu zeminde alacağı kararın eli kulağındadır. Kısacası uzun sayılmayacak bir süre zarfında bu iki emperyalist odaktan ‘‘TC‘‘ye yaptırım uygulama kararları alınarak uygulanacaktır. Bu yaptırım süreciyle ‘‘TC‘‘ ekonomisinin iflasla yüz yüze geleceği açıkken, yaptırımların esas hedef ve sonuçlarının da bu olduğu aşikardır. Ekonomik olarak çökert ve kendine muhtaçlığı şartlayarak avucunun içine al… İşte emperyalist ambargo ve yaptırımların asıl amacı budur. Fakat bundan ‘‘TC‘‘ devletinin emperyalizme ekonomik olarak bağımlı olmadığı anlaşılmamalıdır ki, ‘‘TC‘‘ devleti emperyalizme bağımlı yarı sömürge kapitalist bir ülke durumundadır.

Bu bağımlılık ilişkisine rağmen, Erdoğan/AKP iktidarı bölgedeki emperyalistler arası dalaş ve dengelerde oynadığı rolün farkında olarak bunu ödünler koparma fırsatıyla değerlendirmek istedi ki, bu zeminde özellikle Rusya emperyalizmiyle girdiği ilişkileri ABD ve AB’li emperyalist devletlere karşı bir şantaj olarak kullanmaya, yer yer de Rusya emperyalizmine karşı ABD ile ilişkilerini şantaj olarak kullanmaktan geri durmadı. Nitekim bu ikili oynama stratejisi Erdoğan/AKP iktidarını eksen değiştirme eğilimine taşıyarak Rusya ile stratejik anlaşmalar yapma ve S-400 füzelerini alma düzeyinde ciddi ilişkilerin geliştirilmesine sürükleyerek içinden çıkılmaz ilişkilere ve çıkmaz sokağa çekti. Ki, ABD emperyalizmi ile stratejik bağımlılık ilişkileri de temelleriyle olduğu gibi duruyordu.

AB’li emperyalistlere bağımlılık ilişkileri de olduğu gibi devam ediyordu. Erdoğan/AKP iktidarı geçici bir dönem emperyalist güçler arası çatışma ve dengelerden yararlanarak şantaj stratejisini uygulayabildiyse de, uzun vadede bunu sürdüremeyeceğini, her emperyalist blokla eşzamanlı ilişkiler içinde olamayacağını göremedi ki, bugün geçici durum esasta ortadan kalkarak Erdoğan/AKP iktidarının önüne net biçimde tercihte bulunmayı getirmiştir. Ancak, Erdoğan/AKP iktidarının izlediği strateji-siyaset önüne öyle bir handikap çıkarmıştır ki, yapacağı her tercih kendisine pahalıya patlayacak zemindedir.

Bu tercihte ayak direyen, daha doğrusu izlediği siyasetin neticesi olarak zorunlu kaldığı ayak direme-tercihte bulunamama durumundan dolayı Erdoğan/AKP yaptırım tehditleriyle yüz yüze kalmıştır. Özcesi, emperyalizme bağımlı olmasına karşı izlediği bu strateji ve siyaset, emperyalist güçlerin yaptırımlarla Erdoğan iktidarını en ağır bağımlılık şartlarına mecbur bırakarak avuçlarının içine alma hedefiyle yaptırımlarına tanık olmaktadır.

Burjuvazi, ABD’nin uygulayacağı yaptırımların ‘‘ağır değil daha makul‘‘ olacağını beklemektedir. Bu tipik bir burjuva tabiatıdır. Ya ‘‘züğürt tesellisidir‘‘ ya da emperyalist haydutluğa teslim olmanın bir başka halidir. Emperyalist barbarlığa biat etmenin ve yaptırımlarına rıza göstermenin halidir bu. Emperyalist güçlerden bağımsız bir durumu tasavvur edemeyen komprador burjuva sınıflar gerçeğidir. Elbette yaptırımlar belli bir sınırda tutulabilir. Ki, bu, yaptırımların genel olarak ‘‘TC‘‘ devletine veya egemen sınıf kliklerinin tümüne değil, sadece Erdoğan iktidarına dönük uygulanması anlamına gelmektedir. Yaptırımların en geniş çerçevede uygulanmaması ABD emperyalizminin ‘‘TC‘‘ pazarını kaybetmeme arzusundan kaynaklanmaktadır.

Devrimci sınıfların tavrı net ve kesindir; ne Erdoğan sultası, ne de emperyalist tahakküm ve barbarlık kabul edilemez

Sadece iktidara yaptırım uyguluyoruz mesajıyla Erdoğan iktidarı karşıtı olan diğer Türk hakim sınıf klikleri ve dolayısıyla ‘‘TC‘‘ pazarı elde tutulmaya çalışılıyor; hepsi bu. Her ne olursa olsun emperyalist yaptırımları olumlamak, onaylamak benimsenemez. Dahası onlardan medet beklenemez. Erdoğan iktidarına karşı mücadele etmek ve bu iktidarın düşmesini istemek doğru ama bu vesileyle emperyalist yaptırımları, yani emperyalist barbarlığı onaylayıp olumlamak da bir o kadar yanlıştır; en hafif değimle emperyalizme bağımlılık ve onun gerici barbarlığını meşrulaştırmaktır.

Erdoğan iktidarına karşı mücadele ne kadar şart ise, emperyalist hegemonya ve barbarlığa karşı mücadele etmek de o kadar şarttır. Ne yazık ki, emperyalist güçlerden bağımsız bir varlık tasavvur edemeyen burjuva sınıf muhalefeti çareyi emperyalist haydutluğu meşrulaştırmakta ve ona yaslanmakta bulmaktadır. Devrimci sınıfların tavrı net ve kesindir; ne Erdoğan sultası, ne de emperyalist tahakküm ve barbarlık kabul edilemez. Her ikisi de reddedilerek mücadele konularıdır. Mücadele ve muhalefeti, ya da devrimciliği Erdoğan ve iktidar sultası karşıtlığıyla sınırlayan anlayışların varacağı yer elbette ki, Erdoğan iktidarına dönük uygulanan emperyalist yaptırımları sevinçle karşılamak olur. Erdoğan iktidarı faşist bir iktidardır ve kesinlikle yıkılması gerekendir fakat aynı zamanda emperyalist müdahale ve barbarlık da bir o kadar karşı çıkılıp defedilmesi gerekendir. Erdoğan iktidarına karşı mücadele, ülke halkları ve devrimcileri başta olmak üzere, devrimci dünya halklarının sorunudur, emperyalist tahakküm ve barbarlığa havale edilemez, onların müdahalesi onaylanamaz.

Yaaptırımlarla gündemde olan mevcut süreç Erdoğan/AKP iktidarının izlediği politikalardan geri adımlar atıp ödünler vererek ABD emperyalizmine yeni şartlar ve anlaşmalar zemininde teslim olmasına şahit olacaktır. Ne var ki, bu teslim olma Erdoğan iktidarının devam etmesine yetmeyecek, sultanlık rüyasıyla izlediği siyasetin faturasını iktidar imtiyazını kaybetmesiyle sonuçlanacaktır. Bu süreç, işçi sınıfı ve geniş emekçi halk kitlelerinin mücadele ve muhalefeti, demokratik ve devrimci hareketi gibi kendi dinamikleri üzerinden yürütülmek durumundadır. Elbette komprador tekelci burjuva sınıf klikleri arasındaki çelişkilerden yararlanmak, gerici çatışmaların ortaya çıkaracağı olanaklardan yararlanmak siyaseten reddedilemez. Ancak bu süreç ne emperyalist haydutların yaptırımları ne de burjuva sınıfların muhalefetine hapsedilemez. Devrimci halk kitlelerinin mücadelesinin örgütlenerek geliştirilmesi yürütülmesi gereken esas görev ve benimsenmesi gereken tek devrimci yönelimdir… 

Yaptırımların diğer yansıması veya sonuçları ise, halk kitlelerine kemer sıkma-acı reçeteler içirme biçiminde yansıyacaktır. Yani, emperyalist müdahale ve yaptırımlar Erdoğan iktidarına dönük olarak ifade edilse ve böyle biçimlendirilip ifade edilse de, yaptırımların faturası ülke halklarına yüklenecektir. Emperyalist burjuvazi kendi yeni kılik iktidarını getirmek için mevcut iktidardaki kıliğe baskılar-yaptırımlar uygularken, halk kitlelerini düşünmez veya işçi sınıfı ve emekçilerin durumunu gözetmez. Bilakis tam da onları hırpalayarak, açlığa, sefalete ve acılara sürme pahasına bu iktidar değişimlerini gerçekleştirir. Onun için belirleyici olan kendisine bağımlı iktidarın kurulmasıdır; halk kitlelerinin açlğı değil.

Dahası halk kitlelerinin açlık ve yoksulluğunun da doğrudan sebebidir emperyalist haydutlar ve müdahaleleri. Dolayısıyla, emperyalist yaptırımlar başta olmak üzere, burjuva klik muhalefeti desteklenmesi gereken değildir; geliştirilmesi gereken devrimci sınıf hareketi ve mücadelesidir. Burjuvazinin kendi arasındaki çelişkilerden yararlanma politikası doğrudur. Buna göre, emperyalist yaptırımlar ve buna paralel gelişen burjuva sınıf kliklerinin muhalefeti Erdoğan iktidarını zora sokup devrimci hareket için uygun koşullar gündeme getirecektir. Yani iktidar ekonomik, siyasi krizin altında bocalayarak zayıflayacaktır.

Bu durum devrimci sınıf hareketi için uygun koşuldur. Ki ekonomik-siyasi kriz şartları devrimci durumun daha da elverişli olmasını getirecektir. İşte bu şartlarda devrimci sınıf hareketi ve mücadelesinin örgütlenerek geliştirilmesi daha uygun koşullar yakalamış olacaktır. Devrimci ve demokratik hareketin bu mücadele zeminini büyütme görevi her zamankinden daha acil ve önemlidir. Yürütülecek siyaset ve mücadelenin bu zeminde ele alınması elzemdir…

Bu süreçten devrim çıkacağı gibi bir beklenti hayaldir. Ancak devrimci kazanımların elde edilmesi ve devrimci hareketin yeni mevzilerle ileri tşınması tamamen mümkündür. Elbette ekonomik-siyasi kıriz koşulları büyük kitlesel patlamalara el verişlidir ve bu patlamalar mümkündür. Fakat, bilinçli devrimci hareket ve sınıf mücadelesi yeterli örgütlülüğe sahip değildir. En azından bir devrim kalkışması için hazır değildir; iktidarı alma hazırlığı ve örgütlenme gücü yetersizdir. Bu durumda, kitlesel hareketlerin gelişmesi ve devrimci patlamalar gündeme gelse bile, devrimin gerçekleştirilip iktidarın alınması düzeyinde örgütlü ve hazır olmayan, özcesi örgütsüz ve hazırlıksız olan sınıf hareketi ya da devrimci güçlerin bu süreci göğüsleyemeyecekleri, olası bu hareketi devrimin başarısına taşıyamayacakları, dolayısıyla gelişmesi olası olan hareketin mevcut örgütlenme ve hazırlık şartlarında yenilgiye uğraması muhtemeldir.

Ancak bu, gelişmesi olası olan hareket ve patlamadan geri durup sakınmayı gerektirmez. Bilakis, harekete yön vererek geliştirmek tek devrimci tutumdur. Ki, bu süreç devrimci kazanımlara, yeni mevzilerin elde edilerek devrimin ilerletilmesine yol açacaktır. Uzun sözün kısası, anlatmak istediğimiz şey, bu dönem izlenmesi gereken siyasetin doğrudan somut bir devrimin gerçekleştirilmesi esasında değil, devrimci kazanım ve mevzilerin ilerletilmesine dönük olması gerektiğidir. Devrimin şartları hazır olmadan devrime kalkışmak hüsranla sonuçlanabilir ki, bu kitlelerde büyük çöküntülere vb. vs. yol açabilir. O halde, nesnel şartlar uygun olsa da, sübjektif şartların, yani devrimci öncünün-öncü güçlerin hazır olmadığı şartlarda devrime kalkışmak sol bir siyaset olarak siyaseten bir intihar olur.

Devrimin yeterli hazırlıklara, örgütlenmelere, nesnel ve sübjektif şartlarının hazır bulunmasına ihtiyacı vardır. Bunlar olmadan devrime kalkışmak devrimle oynamaktır ki, bunun sonu yenilgiden öteye hüsrandır. Bizler devrimci gerçekçileriz, hayaller veya sübjektif fikirlerimize göre hareket edemeyiz. Hele devrim gibi devasa bir eylemde kitlelerin burjuvazinin karşısına yetersiz örgütlülük ve güçlerle çıkarılıp ezilmesine asla müsaade edemeyiz. Devrimle ve dolayısıyla kitlelerin yaşamı ve katledilmesi pahasına kumar oynayamayız.

Hiç kuşkusuz ki, ayaklanan kitlelere, ‘‘ayaklanmayın‘‘ öğüdünde bulunamayız. Kitlelerin mücadelesinin önünde köstek olamayız. Ama bu hareketi bilinçli devrimci siyasetle yönetip yönlendirmekten, objektif hedefler doğrultusunda biçimlendirip somut başarılara taşıma sorumluluğundan da geri duramayız. Bilinçli öncü rol bunu gerektirir.  Ayaklanan ve harekete geçen kitleleri objektif ve bilinçli siyasetlerle somut hedefler doğrultusunda seferber edip hareketlerini ilerletmek, bizzat bu hareketin ön saflarında kitlelerle birlikte savaşmak devrimci tutumdur.

Kitleler ayaklandığında hiç tereddütsüz onların yanında ve çatışmanın ön saflarında yer almaktan başka bir siyaset benimsenemez. Kitle hareketi karşısındaki tavır ve tutum farklı ama bilinçli öncülük görevinden doğan sorumluluk daha farklıdır. Sınıf ve halk kitlelerinin örgütlülük ve güçleriyle hazır olmadığı şartlarda devrim ve iktidar hedefini somut görev ve eylem olarak planlayıp uygulayamayız ama devrimci eylemlerini, hareketlerini, mücadelelerini sonuna kadar propaganda ederek geliştiririz. Kitleler her vesilede ayaklanmalıdır ve devrimci siyaset her vesilede kitlelere ayaklanmayı propaganda etmelidir. Lakin her ayaklanmanın devrimle sonuçlanması beklenemez ve her ayaklanma devrime çıkmalı gibi bir kuraldan hareket edilemez, edemeyiz.

Devrimin şartları hazır olmadan kitlelere iktidarı almak için somut çağrıda bulunmak sorumsuz sol maceracılıktan öteye geçmez

Kitleler bu deneyimleri içinde pişer ve devrime hazır hale gelirler. Bu süreç devrimci ve sosyalist öncülerin de hazırlanmasını koşullayarak geliştirecektir. Devrim bu birikim ve ilerlemeler içinde gelişecektir. Anlık patlamalar devrim için birer fırsattır ama devrimin gelişmesi esasta gerekli hazırlık ve örgütlenmelerle elde edilecek yeterli sübjektif şartların oluşması, oluşturulması yolunu izler. Tersi anlayış, bilinçli devrim siyaseti değil, kendiliğindenci ve sol siyaset tarzıdır. Kitleler ayaklanıp iktidarı isteyebilir. Bunun önünde engel olmak burjuvaziye hastır, devrimci siyaset ve tavrın işi olamaz. Devrimin şartları hazır olmadan kitlelerin kendiliğinden ayaklanıp iktidarı istemesi ve bunun için çarpışmasında hiç bir sorun yoktur. Fakat aynı hazırlıksız şartlarda kitleleri bilinçli bir planla somut iktidar hedefiyle ayaklanmaya çağırmak ayrı bir şeydir. Devrimin şartları hazır olmadan kitlelere iktidarı almak için somut çağrıda bulunmak sorumsuz sol maceracılıktan öteye geçmez. Ama tüm yetersiz şartlara rağmen ve bu vesileyle kitlelerin iktidarı almak için kendiliğinden ayaklanmasının karşısında durmak, engel olmak sağ tasfiyeci gericilikten öteye geçmez.

Bu söylediklerimizin özeti şudur; ‘‘kitlelere ayaklanmasını söylemeyen alçağın biridir‘‘ ama devrimin asgari şartları gerektiği kadar hazır olmadan bilinçli bir planla kitleleri iktidarı alma hedefiyle silahlı burjuvazinin karşısına silahsız olarak silahlı çatışmaya diken de sol maceracı sorumsuzluktur. Dün olduğu gibi, bugün de devrimci hareket içinde bu sol maceracı siyasetlerin varlığı devam etmektedir. Lakin devrim, sübjektif düşünce dünyamıza sığmayacak kadar tepeden tırnağa bir örgütlenme, birikim ve hazırlık sürecinin eseridir ki, o bir ziyafet değil, silahlı bir alt-üst oluş hareketidir. Onunla oynanmaz.  

Devrim için yeterli hazırlığa sahip olmamak, gerekli örgütlenmenin olmaması, şartların yetersizliği ve devrim güçlerinin, öncü güçlerin zayıflığı gibi nedenler devrimci kitle hareketlerinin örgütlenip geliştirilmemesine vesile edilemez. Bütün bunlar sadece ve sadece devrimci görevlere, örgütlenme ve hazırlıklara daha sıkı sarılmamıza vesile olabilirler. Hiç bir devrim süreci mutlak hazırlık ve yeterlilikler üzerinde ilerlemedi. İlerleyerek hazırlıklarını ve yeterli şartları tamamladı. Kitle hareketlerinin geliştirilmesi devrimin kaçınılmaz ödevidir. Devrimci eylem kitle hareketlerini ilerletip ivme katan aynı sürecin zorunlu biçimidir. Şartlar bekleyerek hazır hale gelmez, devrim için uygun şarlar kendiliğinden gelişmez. Devrimci öncülerin bilinçli siyasi eylem ve çalışmaları, kitlelerin hareketi devrimin sübjektif şartlarını geliştirerek nesnel şartlarını da hasıl eden zorunlu faaliyetlerdir. Somut kazanımlarla birikimler sağlamak ve bunun için devrimci eylem ve çalışmalarda bulunarak örgütlenmek kaçınılmazdır. Devrim buradan doğar. Kendiliğinden ve anlık patlama ve parlamalara bel bağlamak gerçek devrimci çalışmayı sekteye uğratan anlayıştır.

Siyasi iktidar ekonomik-siyasi kriz girdabında bocalamaktadır. Hakim sınıf kılikleri iktidar çatışması içinde olup burjuva cephe derin çatlaklar içindedir. Ve hepsinden de önemlisi geniş halk kitleleri yoksulluk ve acı içinde nefes alamaz durumda olup, burjuva düzen partilerinden bıkmışlıkla büyük bir hoşnutsuzluk içindedir. Bilinçli devrimci hareketin arayacağı nesnel koşullar her bakımdan uygundur. Objektif siyasetlerle yürütecekleri somut çalışmalarla bu süreci devrim doğrultusunda ileriye taşımaları mümkündür. Öyle ya da böyle, içinden geçilen süreç devrimci hareketi geliştirecektir. Bu gelişmenin niteliği ve düzeyi devrimci öncülerin bu süreci doğru politikalarla değerlendirmelerine bağlıdır.  



Kasım 2024
PSÇPCCP
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Daha Fazla Makale Haberler