Bizimle iletişime geçin

Editörün Seçtikleri

DP’ye Yanıt: Bütün Sorunlar Devrimcilikle Reformizm Bağlamında Tarif Edilemez 

Biz de dahil devrimci hareket, yıllarca o oportünist, diğeri revizyonist, öbürü ekonomist-reformist, beriki sağcı-tasfiyeci diyerek bonkörce damgalayıp savurmaktan geri durmadı. Öteledi, birleştiremedi, birleşmedi. Ufalayıp böldü, parçalayıp savurdu, küçültüp heder etti güçlerini ve devrimci dinamikleri. Devrimci argümanları yersiz ve sorumsuzca kullanarak bunları sulandırıp etkisizleştirdi, içini boşalttı.

Devrimci Proletarya dergisinin Mart-Nisan 2024 sayısında, yerel seçimler ve seçimlerde izlenen taktik siyaset vesilesiyle SMF’ye dönük ağır eleştiri ve tespitler içeren bir yazı yer aldı. İlgili eleştirinin, gençlik heyecanını çağrıştıran sol-keskin söyleme itibarla üst perdeden ağır ve suçlayıcı konuşan sert mizacına karşın, devrimci samimiyet çerçevesinde biçimlenen dostane eleştiri niteliğinde olduğundan asla kuşku duymuyoruz. Doğru-yanlış tartışması ayrı bir konu olmakla birlikte, meselenin son tahlilde bir bakış açısı ve yorumlama meselesi olarak bir fikir mücadelesine denk geldiği aşikârdır.

Devrimci polemiğin yararlı ve geliştirici olduğu konusunda, muhataplarımızla aynı düşünceyi paylaşmakla birlikte, doğru yöntem şartıyla bu mücadelenin verimi konusunda da devrimci dostlarımızla hemfikir olduğumuzu söyleyebiliriz. Fakat devrimci polemik veya fikir mücadelesi tek yanlı yapılan beyanlarla yürümez, bilakis muhatap tarafların karşılıklı savunuları çerçevesinde yürüdükçe anlamını bulur. Buna açık kapsamda beyan edilen Devrimci Proletarya dergisinin eleştirisi, eleştirinin açık muhatabı olan bizlere yanıt hakkı verirken, bunu aynı zamanda bir sorumluluk olarak tasavvur ediyoruz. 

Devrimci Proletarya (DP) dergisinin SMF eleştirisinde yer alan tespit ve iddialar, hakkı verilmesi gereken genişlikte izaha muhtaç iken, derin tartışma içeren önem ve özelliğiyle keskin ama gerekçe ile iddia arası bağdaki subjektivizmiyle bilimsel zemini zayıf bir eleştiridir. Bu bağlamda, DP eleştirisinin esas alarak dayandığı gerekçelerin, eleştiride iddia edilerek ileri sürülen ciddi ideolojik-politik tespitlere ikna edici yeterlilikte yanıtlar vermediğini söyleyebiliriz.

Eleştirinin objektif ve nesnel gerekçelere yaslanarak ikna edici muhtevaya oturması, eleştirinin ciddiyeti ve geliştirici özellikte değiştirip-dönüştürme amacına hizmet etmesi açısından şart iken, eleştirinin iç tutarlılığı ve bilimsel normlara uygun olma zorunluluğu bakımından da elzemdir. Eleştiri argümanlarının somut pratik, politik eylem ve olgudan çıkması/çıkarılması, bu eylem, olgu ve pratiğin devrimci ilke-ideoloji-teori maharetiyle yorumlanıp politik görüşler temelinde isimlendirilmesi, eleştiri metodu ve değerlendirmede bulunma hakkı açısından karşı çıkılamaz gerçektir. Fakat eleştirinin içeriği temel anlayış, ilke ve genel siyasi niteliğe dönük iddialı tespit ve belirlemelere bindiğinde, kesinlikle masaya yatırılan kurumsal kimliğin programı başta olmak üzere, merkezi kararlarına, stratejisine, temel taktik, anlayış ve savunularına bakmak-başvurmak bir tercih değil, zorunluluktur. Çünkü bir hareket ya da ideolojik-politik bir kurum, güncel taktik politika ve pratiğiyle değil, esasta genel siyasi çizgisiyle sorumlu tutulup nitelenebilir. Aksi halde, objektif ve hatta subjektif koşullar itibarıyla örgütsel durum ve pratiği son derece cılız olup, siyasal varlık gösteremeyen ya da adeta varlık-yokluk noktasında seyreden siyasal hareketi ve hareketleri, içinde bulundukları bu duruma bağlı olarak ve bunun tezahürü olarak izledikleri göreli pratik politika ve zayıflıklarıyla mahkûm edip damgalamaktan sakınamayız.

Oysa güncel durum ve taktiksel bakımdan ne kadar zayıf ve güçsüz olurlarsa olsunlar, güncel taktik politikada ne kadar hatalı olurlarsa olsunlar, bu hareketler; 1- ideoloji-uluslararası çizgi, 2- genel komünist devrimci teori ve komünist ilkeleri, 3- devrim programı, bu program temelinde devrimin gerçekleştirilmesi için izlediği strateji ve genel taktik politika orijininde biçimlenen genel anlayış ve doğrultusuyla, genel nitelik düzeyinde nitelenebilirler. Kendi başına taktik politika, siyasi bir hareketin genel niteliğini belirlemez, belirlemeye yetmez. İdeolojik-siyasi kimlik hakkında ciddi eleştiri ve tespitlerde bulunmanın alelade bir iş olmadığı buradan anlaşılır. DP’nin, SMF’nin genel kimlik ve niteliğine dönük ciddi negatif tespitlerde bulunup ağır eleştiri getirirken, yukarıda açıkladığımız bu hususlara dikkat etmediği, bu bağlamda eleştiri ve tespitlerinde kaba bir metot izlediği kolayca anlaşılmaktadır.

Daha da önemlisi şu: DP’nin SMF’ye eleştirisinde, ağır tespit ve belirlemelerinde de anlaşıldığı üzere, SMF adına olağan ölçülerde ifade edilebilir bir hatadan, bir eksiklikten ve kusurdan söz edilmemekte, yalnızca ya da esasta devrimcilikle reformizm, ideolojik kırılmayla düpedüz reformizm çıtasında bir tartışma ve eleştiri yürütülmektedir. Haklı olarak akla geliyor, bahis konusu süreçte SMF’nin öyle ya da böyle makul bir hata ve eksiklik normunda değerlendirilebilir bir pozisyonu yok mu, sadece devrimcilik ile reformizm ve ideolojik kırılmayla anadan doğma reformizm noktalarında mı sorunları var? Açıkçası, bütün meseleleri tek kefeye koyarak ve nitel ayırıma tabi tutmadan, sadece devrimcilikle reformizm ikileminde mi tartışmak zorundayız? Bütün hata ve yanlışları illa da devrimcilikle reformizm düzeyinde mi ele almak zorundayız? Ve bütün sorunlar, bütün eksik, hata ve yanlışlar devrimcilikle, reformizme mi denk gelmektedir? Bunun dışında başka bir eleştiri, yürütülebilir bir tartışma, tespit edilebilir bir eksiklik ve sorun yok mudur? Mutlaka vardır ve olur da. Aksi diyalektiğe ve tüm gerçeğe aykırıdır. Ne ki, DP eleştirisinde en keskin uçlarda dolaşmayı ve soldan eserek objektif gerçeğe yaban kalmayı yeğliyor. Biraz kaba olacak ama DP sadece devrimcilikle reformizm arası eleştiriyi mi biliyor? Başka eleştiri ve sorun niteliği tanımıyor mu? DP eleştirisinde en genel yanılgı kaynağı, soldan beslenmekle birlikte, indirgemeci mantıkla onun tersten türevi olan mübalağa yaklaşımında belirmektedir.

Strateji ve taktik ayrımda ki bulanıklık ve DP’nin eleştirisi

Yorum meselesi tamamen nereden ve hangi pencereden baktığınıza, değerlendirdiğiniz şeye çok yanlı bakıp bakmamanıza ya da salt görünene bakmanıza bağlı olarak değişkenlik gösterir. Aynı zamanda strateji ile taktik arasındaki ilişkiye nasıl baktığınıza göre farklılıklar gösterir; ikisini aynılaştıran yaklaşım tarzı elbette yorumlamada kusur oluşturur. DP, meseleye siyasi iktidar ve proleter devrimci çizgi zaviyesinden bakmakta, bundan kuşkumuz yok, lakin buradan bakarken taktik siyaseti stratejik siyaset olarak okumakta ki yorumlamada düştüğü hataya da bu durum neden olmaktadır. Strateji ile taktiğin kesinlikle ayrıştırılması gerekir ki bu ayrımı göz ardı etmek temel yanılgıya, sapla-samanın karıştırılmasına yol açar. Daha da önemlisi, tartışmamız somutunda gözden kaçırılmaması gereken konu, taktik siyasette izlenen politik hat ve taktik mücadele biçimlerinde hedeflenen demokratik kazanım ya da mevzilerin nasıl anlamlandırıldığıdır. Açıkçası, reformlar uğruna mücadele komünistlerin ilke olarak reddetmediği bir mücadele biçimidir. Burada önemli olan, reformlar uğruna mücadelenin, bu mücadeleyle hedeflenen demokratik kazanımların ve burada yürütülen taktik siyasetin esaslaştırılması veya amaçlaştırılması sorunudur. Ve şayet, SMF reformlar uğruna mücadeleyi amaçlaştırmış ise, aynı zamanda bu kapsamda yürüttüğü taktik siyaseti stratejik siyasete dönüştürmüş veya esas almış ise, bu durumda DP’nin yürüttüğü eleştiriler sonuna kadar haklı, objektif ve devrimcidir. Ne var ki, SMF hiçbir aşamada, hiçbir savunuda ve hiçbir beyanda reformlar için mücadeleyi amaç edinmemiş, öyle ele almamış ve göstermemiştir. Taktik siyasetini stratejik siyaset olarak tarif etmemiş, savunmamıştır. Bu durum, DP’nin reformizm ve türevi nitelemeler içeren ilgili eleştirilerinin yüzeyselliğini kanıtlar.

Taktik siyasetle stratejik siyaset arasında kesinlikle bir bağ, doğru orantılı bir ilişki vardır. Taktiğin stratejiyi kemirmesi tamamen mümkündür. Lakin bu, somut olgu ve izlenen siyaset ve stratejide teyit edilmek durumundadır. DP’nin eleştirisinde dayandığı temel gerekçe, SMF’nin ittifak politikasında sosyal şoven, Kemalist, devletçi vb. mantaliteye sahip olan TKP ile kurduğu ilişki ya da kendi değimiyle bundaki ısrarıdır, ‘kankalığıdır’. Yani, SMF’nin TKP ile ittifak politikası ve ittifak yapması, SMF’nin reformist rotaya oturmasının asıl nedenlerinden biri olarak görülmekte, gösterilmektedir. İddia mealen budur, ya da böyledir. Peki, bu eleştiri SMF’nin bütün olarak reformist değerlendirilmesi için yeterli midir? TKP ile ittifak yapması ya da bu ittifakta ısrar etmesi SMF’yi reformist yapar mı? Kesinlikle hayır! Sorunlu ve tartışılabillir bir ittifak da olsa, bu ittifaktan hareketle reformistlik vb. vs. suçlamalarında bulunmak cılızdır, haklı ve tutarlı da değildir. SMF’nin ittifak politikasındaki genel yaklaşımlarından biri, halk sınıf katmanları ve bunların siyasi temsilcisi olan demokratik muhteva taşıyan politik hareketlerle ittifak yapılabilir şeklindedir.

Bu politika kapsayıcı, birleştirici ve devrimci perspektif ve yönelim açısından tamamen tutarlıdır. TKP özel ya da özellikle bulunulan bir tercih değildir fakat ittifak güçlerimiz arasındadır. TKP’nin diğer devrimci partilere tercih edilmek suretiyle ittifak alınması da söz konusu değildir. İttifak kapsamında bulunan politik yapıların tümünü içeren ittifak yaklaşımı ve anlayışımız vardır ve buna TKP de dâhildir. Bu politika temelinde mümkün olan her ittifak benimsenip kurulmuştur. İttifak yapmak isteyen hiçbir devrimci parti ve gurup ittifak dışı tutulmamıştır. Nitekim onlarca hareketi kapsayan birleştirici geniş demokratik ittifak politikası belli bir aşamaya kadar vücut bulup belli adımlar atıldıktan sonra, hatalı, sekter ve dar grupçu yaklaşımların da etkisiyle ittifak mevcut niteliklerde şekillenip gerçekleşmiştir. SMF’nin tek ittifakı TKP ittifakı değildir. 

Dünya devrim hareketleri ve komünist partilerin tarihine bakıldığında, milli karakterdeki burjuvaziyle devrim ve mücadelenin verili aşamalarında ittifak ve anlaşmaların yapıldığı bilinen bir şeydir. Bunu DP de bilir. Sosyalist devlet koşullarında emperyalist devletlerle belli anlaşmalara zorunlu ve tarihsel şartların dayatmasıyla da olsa gidilmiştir. Ülke devrimci ve demokratik hareketi açısından bakıldığında, belli özgün koşul ve şartlarda, somut olarak Rojava gerçeğinde emperyalist güçlerle zorunlu ilişki zımnen de olsa kabul edilip sindirilmekte, ülke içinde ise en azından ulusal-demokratik hareketin CHP ile çeşitli ilişkilenmeleri kabul edilip reva görülmektedir. İdeolojik nitelikleri taban tabana ters olan, bu zeminde reformist olarak değerlendirilen siyasi parti ve güçlerle ittifak ve diğer ilişkiler öngörülüp yürütülmektedir. Zamanında Kemalist hareketi küçük burjuvazinin devrimci kanadı olarak gören ve hala belli etkilenmeler taşıyan hareketler, doğru-haklı olarak devrimci değerlendirilip bunlarla ittifak ve devrimci ilişkiler sürdürülmektedir.

TKP ile ideolojik mücadele ve onun sosyal şoven vb. niteliğini teşhir etmek doğru ama onu ittifak sürecinin tek arızası, tek reformist kamburu olarak görmek yanlıştır. SMF, başta Kaypakkaya orijinli güçleri olmak üzere, devrimci güçleri ittifakın öncelikli hedefleri olarak beyan etti, etmekten geri adım atmadı. Eğer bu çerçevede bir ittifak hayat hakkı bulmadıysa, bunun tek sorumlusu SMF ya da tek nedeni TKP değildir. Kısacası, TKP ile aynılaştırılamasa da ideolojik nitelik bakımından sorunlu olan politik hareketlerle süren-sürdürülen ilişkiler sorunlu bir zemini ifade etse de doğrulukla yürümekte, yürütülmektedir. Devrimci sınıflar ve bunların hareketi monolitik bir nitelik taşımaz. Ara sınıf ve katmanlar, devrimden menfaati olan ve bu kapsam da görece devrimci olan halk sınıf kesimleri ya da siyasi temsilcileriyle ilişki ve ittifaklar devrim sürecinin kaçınılmaz ilişki ve ittifaklarıdır. Devrimin geçici ittifak güçleri, bu sürecin dostları ve ilişkilerini, taktik politika ve siyasetlerini öteleyen, salt sınıfçı, mutlak ilkeci, katı stratejici yaklaşımlar devrimin nesnel tabanı olan kitleleri örgütleyip birleştiremez, devrimi gerçekleştirilemezler.

Sadece başarı ve kazanımlara odaklı eleştiri hatalıdır

DP’nin eleştiri mantığında yer alan bir konu da başarıya odaklı veya maddi kazanımı esas alan bir anlayışla hareket edilmesidir. Başarı veya kazanmaya odaklı yaklaşım hemen her mücadele sürecinde yer alan ve hatta muhtelif mücadeleyi motive eden ya da belli biçimde anlamlandıran, aynı zamanda girilen her mücadelenin içsel bir eğilimi, bilinçli hedefi, her mücadelenin görev aldığı tabii bir sonuç olarak o mücadelenin temel bir parçasıdır. İlke ve amaçlara uygun olma koşuluyla her nevi kazanım yeğdir. Eğer somut, maddi, politik, örgütsel, ideolojik vb. kazanımlar hedeflenmiyorsa mücadeleye ne gerek var? Kazanmak için mücadele ediyoruz, edilir. Bu net ve açıktır. Sorun, ideolojik-siyasi-örgütsel kazanımların geçici ve maddi kazanımlara feda edilmesidir ya da ilke ve stratejinin maddi kazanım veya taktiksel kazanımlara kurban ve heba edilmesidir. Devrimi geciktiren, gelişmeyi frenleyen, anlayış ve ideolojik-siyasal doğrultuyu baltalayan vb. özellikte bir kazanma perspektifi ve odağı kuşkusuz ki sakattır. Değilse, kazanmaya odaklanmakta beis yoktur. Maddi ve geçici kazanımlar için de çaba sarf edilir, bunlar hedeflenir ve bunlara odaklanılır ama her şeye rağmen değil, ilke ve amaçlara rağmen değil, devrime hizmet etme koşuluyla bu kazanımlara odaklanılır. Kısacası, kazanmak için her yol mubahtır anlayışı sorunlu olan kazanma perspektifidir. Bunun dışında kazanmak ideal olandır, kazanmaya azmetmek ve kazanmaya kilitlenmek yanlış değil, doğrudur. Küçük kazanımlar elde edemeyenler büyük kazanımlara ulaşamazlar.

İşin aslı, DP, SMF’nin tüm siyaset ve anlayışını bir belediye kazanmaya odaklı kurguladığını, bu anlayış ve yaklaşımla ele aldığını eleştirmektedir. Fakat bu objektif değil, yorumlamada bir sapma olarak subjektiftir. Örneğin, SMF, ‘‘hayır ben salt bir belediye kazanma hedefiyle hareket etmedim, etmiyorum, şayet etseydim Dersim en güçlü olduğun alandı orada güçlü adayımı göstererek kazanabilirdim, buna rağmen Dersim’de ittifak anlaşması çerçevesinde kendi adayımı değil, ittifak adayını destekledim” derse, DP bunun aksini nasıl ispatlayabilir? Zira, DP’nin elinde SMF’nin ilgili anlayış ve yaklaşımla hareket ettiğine dair bir belge, somut bir kanıt vb. yoktur. Üstelik SMF tam aksini iddia ederek beyan etmektedir ve pratiği de bu iddiasını doğrular zemin ve niteliktedir. Ama kazanmak, belediye kazanmak kesinlikle SMF’nin hedefidir, hedefi olmuştur. Lakin her şeye rağmen kazanmak değil. Kazanmak üzere gösterdiğimiz adaylar ve adayların girdiği yerler esasen ittifaklar zemininde sağlanan ortak anlaşmalar temelinde gösterilmiştir.

SMF ittifak dışına çıkarak veya ittifaka rağmen tek bir yerde aday göstermemiştir. Dar grupçu ve salt maddi kazanım anlayışıyla hareket etseydi belli alanlarda yalnız girebilir ve girdiği yerlerde kazanabilirdi de! Ki, kazanabileceği yerler olmasına karşın ittifak zemininde hareket ederek buralarda değil, ittifakın onayladığı ve öngördüğü yerlerde aday gösterilmiştir. Özetle, SMF temel anlayış ve yaklaşımlarını zedeleme pahasına maddi kazanımı hedefleyen perspektifle hareket etmemiştir. SMF’nin TKP ile ittifakı bu anlamda yorumlanıyor ise, bu daha büyük bir yanılgıdır. Zira SMF’nin hedeflediği ve somut pratiklerle çalışmasını yürüttüğü geniş demokratik ittifak ne yazık ki gerçekleşmemiş-gerçekleştirilememiş ve bu saatten sonra TKP ve az sayıda devrimci kurumla sınırlı kalan ittifakla kazanılmayacağı anlaşılmış, güçlü olasılık olarak görülmüştür. Buna rağmen mümkün olup sağlanan ittifaka bağlı kalarak aday göstermiştir. Ve kaybetmiştir.

Dolayısıyla, DP’nin yoruma dayalı ortaya koyduğu tablo, tekrar edelim ki, hayli ağır ve fikren sorunlu bir tablodur. Fikirler arasındaki uçurumsal mesafeye açıktan işaret eden eleştirel değerlendirmeleriyle, DP sayfalarında kırmızı ışık gibi yanıp sönen; ‘‘Bu düpedüz ideolojik kırılmadır. Devrimci olanın yerini reformizmin almasıdır… parlamenter budalalığın bile gerisine düşen bir reformizme savrulmadır.” biçimindeki belirleme ve tespitler, tamamen güncel taktik siyasetten hareketle ‘‘tarihsel kırılma” sonucu çıkaran bir eğreti ortaya koymaktadır.

“Tarihsel kırılma”

“Tarihsel kırılma” jargonuna destek edilen mantığın tüm becerisi; Kaypakkaya yoldaşın komünist çizgi, teori ve ilkeler ekseninde billurlaşan sınıf bilinciyle Kemalizm’in sınıf karakteri ve faşist niteliğini deşifre ve teşhir ederek ipliğini pazara çıkaran kopuşuna, aynı komünist doğrultuyla sınıf hareketi içine çöreklenmiş olan Kemalizm’in ideolojik-siyasi türevleri ve tüm şakşakçılarına karşı acımasız eleştiriyle ortaya koyduğu köklü ideolojik mücadele tavrı ve duruşuna rağmen, bu geleneğe yaslanan SMF’nin Kemalist kırılma rotasında egemen ulus devletçisi şoven ilerleyişini sürdüren TKP ile ittifak yapmasına dayanmaktadır. Formel mantık işletildiği gibi, aynı formellikle ortaya koyulan bu kıyas tablosu da ilk elden kaba bakışla ‘‘doğru” gibi görülmektedir. Ancak, durum görüldüğü gibi değil, bu tabloda “tarihsel kırılma” gibi bir tevatür yoktur. Yoktur çünkü, SMF dayandığı ideolojik-siyasi mirası olduğu gibi kabul etmekte, benimseyip savunmaktadır. TKP ile ittifak yapmasına karşın, TKP’nin ideolojik-politik niteliğine dönük eleştiri ve tespitlerini korumaktadır. Kaypakkaya yoldaşın tüm tespit ve eleştirileri SMF açısından geçerliliğini korumakta, savunulmaktadır. TKP’nin Kemalizm hayranlığı, esasta bundan kaynaklanan şoven ve devletçi niteliği olduğu gibi devam etmektedir.

Bu temel görüş ve eleştirilerine karşın, taktik siyaset ve mücadele kapsamında TKP ile ittifak yapmaktan veya onu ittifak gücü olarak görüp ittifak gerçekleştirmesinden başka bir değerlendirmesi, TKP hakkında yeni ya da değişen bir görüşü yoktur. Geçmişte ne idiyse bugün de odur, bugünkü TKP ise; azı değil, fazlasıdır. TKP’nin ideolojik-siyasi niteliği ve sınıf dokusu hakkında lehe yorumlanır bir değerlendirmemiz, bir eğilimimiz yoktur. Tespit ve eleştirilerimiz bakidir ve onu halk saflarında gören yaklaşımımız da aynı ölçüde değişmemiştir. Ancak bunlar, muhtelif siyasi süreç ve koşullarda onunla geçici, taktik, somut ittifaklar yapmayacağımız anlamına gelmez. Devrimin çıkarlarına uygun olup ilke ve amaçlara ters olmadığı, ideolojik-siyasi nitelikte karşı-devrimci olmadığı sürece mücadelenin çeşitli kesitlerinde yürünebilecek yol kadar onunla somut ittifaklar gerçekleştirebiliriz. Bazı somut durum ve şartlarda ise ittifak yapmaz, yapmayabiliriz. Buna karşı, genel anlayış çerçevesinde değil ama somutta yaşanan gelişmeler zemininde TKP ile ittifakın gerçekleştirilmesi, yani somut ittifak biçimi elbette eleştirilebilir. Eleştirilemez bir plan, mutlak bir fikir ve kusursuz bir eylem yoktur; varsa, bize değil, ruhlar dünyasına hastır. SMF’nin somut siyaseti de elbette eksiklik ve hatalar taşır/taşıyabilir; ciddi hatalara da düşebilir.

DP’nin SMF hakkında tespit ettiği “tarihsel kırılma”, esasta SMF’nin, Kemalizm’in ve sosyal şovenizmin bayraktarlığını yapan TKP ile ittifak yapmakta istekli ve meraklı olması eleştirisiyle başlamaktadır. Eleştiri, SMF’nin otomatik işleyen boykotçuluğunun (bu biraz abartı olur, zira 2002’de bu “otomatik” değişmiştir!) yerel seçimlerde birkaç belediyenin kazanılmasına kendisini/bütün mesaisini hasreden bir yaklaşıma dönüştüğü şeklinde devam etmektedir. Üstelik DP’ye göre SMF’nin yerel yönetimlerde iktidar olma merakı, rejimin belediye ve parlamentoyu bir kenara bırakın, 12 Eylül Anayasası’nı ve anayasa mahkemesini bile dikkate almayan ölçüde pervasızlaştığı koşullarda, evet bu koşullarda kendisini gösteriyor. DP, “Kürdistan’dan başlayarak Batı‘da CHP’nin elindeki belediyelere kadar uzanan kayyum politikalarıyla Can Atalay örnekleri ortadayken baş gösteriyor bu merak, bu kez tam zıddına dönüşmüş bir seçim taktiği olarak görülemez. Bu düpedüz ideolojik bir kırılmadır. Devrimci olanın yerini reformizmin almasıdır. Üstelik bugünkü rejim gerçekliği koşullarında parlamenter budalalığın bile gerisine düşen bir reformizme savrulmadır” biçimindeki keskin eleştirel tespitleri temelinde SMF’yi ‘‘tarihsel kırılmayla” damgalayıp “yüzleştirmeye” çalışıyor. “Tarihsel kırılma” tespitini somut olarak bu değerlendirmelerle açıklıyor. Gençlik heyecanı burada baş gösteriyor, sol söylemin cezbediciliğine tam da burada tamah ediliyor.

“Dananın Kuyruğu’’nun Koptuğu Yer!

İleri sürülen bu eleştiri ya da gerekçelere göre DP, en azından mevcut yerel yönetim seçimlerine katılmayı yanlış buluyor. Öyleyse “doğru tavır boykottur” demiş oluyor. Zira rejimin sayılı faşist özelliklerini hatırlatarak, kendi anayasa ve mahkemesini tanımayan bu rejimin pervasızlığı şartlarında SMF’nin eski boykotçuluğunu terk ederek “yerel yönetimlerde iktidar olma merakına” düşmesine anlam veremiyor. Fiilen boykotçu olmasını salık veriyor. Mesele merak mı, yoksa yerel yönetim seçimlerine girerek burada iktidar olmak mı? Bu muğlak kalıyor. Mesele merak ise, bu, tarihsel kırılmaya yorumlanamaz; bir meraktır, geçer(!) Mücadele biçimlerine merak salmak kötü değil, iyidir. Ama sorun merak değil, çünkü rejim şartları temelinde ortaya koyulan yaklaşım ve anlayış, bu şartlarda seçimlere girmenin ne kadar yanlış ve anlamsız olduğuna işaret ediyor ki, bu tartışma yürütülüyor. Öyleyse, DP’nin savunduğu şey özünde bu rejim şartlarında seçimlere girmemektir. Bu da anlaşılır, tartışılabilir. SMF’nin seçimlere girmesini eleştirebilir. Fakat tarihsel kırılma bunun neresinde? Seçimlere girip girmeme tavrı, devrim ile karşı-devrim cephesindeki somut siyasi şartlara, dengelere, gelişmelere vb. bağlı olarak, tamamen taktik bir sorun-siyaset olarak kararlaştırılır; MLM bilim ve tecrübenin öğrettiği budur.

Mevcut rejim şartlarında yerel yönetimlerde iktidar olma merakı tarihsel kırılma olarak görülüyor. Ancak sadece SMF açısından böyle görülüyor, seçimlere giren diğer hareketlere, en azından SMF ile ittifak içinde bulunan kesimlere aynı eleştiri yürütülmüyor. SMF’ye dönük tarihsel kırılma tespitine basamak edilen, TKP ile ittifak değil, esasta rejimin gösterdiği pervasızlık şartlarıdır. Bu durumda, rejimin ilgili şartları seçimlere giren bütün yapılar için geçerlidir, olmalıdır. Ama DP diğer yapılar için öyle bakmıyor, sadece SMF açısından öyle bakıyor. Öte taraftan, ifade ettiği şartlar nedeniyle SMF’nin bu merakını “devrimci olanın yerini reformizmin alması, parlamenter budalalığın bile gerisine düşen bir reformizme savrulma, ideolojik kırılma, tarihsel kırılma” olarak saptıyor. Açık ki, rejimin bahis konusu bu şartları olmasaydı, yani başka şartlar olsaydı, SMF’nin seçimlere girmesini ve hatta girip “iktidar olma merakını da” kırılmalar silsilesiyle değerlendirmeyecek, eleştirmeyecekti DP.

Diğer taraftan; rejime dayalı gerekçelerden ve bu “merak”tan hareketle, SMF’nin bu seçim taktiğini, “bu düpedüz ideolojik bir kırılmadır” biçiminde iddialı tonda damgalayıp mühürlüyor. Nasıl yani, SMF boykot tavrını terk edip seçimlere girme taktiğini benimsediği için ya da rejimin pervasız baskı-saldırılarına rağmen seçimlere girdiği/bu taktikle girdiği için mi ideolojik kırılmaya maruz kalıyor? İdeolojik kırılmanın açıklanmış başkacada bir gerekçesi yok. Tamamen rejimin pervasız şartları, bu şartlara rağmen SMF’nin benimsediği seçim taktiği ve ilgili merakı ideolojik kırılmaya dayanak yapılıyor. Yukarıda italik ettiğimiz DP’den aldığımız alıntıya bakılırsa, “bu düpedüz ideolojik kırılmadır” iddiasına sunduğu temel gerekçe ve fikrin dediğimiz gibi olduğu, dolayısıyla cılız olduğu görülür. İdeolojik kırılma tespitinin ikna edici emarelerle izah edilip temellendirilemediği açık iken, bu tespitin SMF’ye ve tavrına-taktiğine denk düşmediği kesindir. Temellendiremezdi DP, çünkü ideolojik kırılma argümanına denk gelen bir dolgu malzemesi SMF’de ve taktiğinde yoktur. Seçim taktiği tamı tamına hatalı olsa bile, adı üzerinde bu bir taktiktir ve taktik siyaset hatası ideolojik kırılmaya ancak zorlanırsa sebep edilebilir.

İdeolojik kırılma, siyasal olarak sınıf düşmanlarıyla muhtelif ilişkilere, ittifak ve anlaşmalara girilirse yaşanır. Dost-düşman ayrımında tökezlemekle yaşanır. Devrimin, sınıfın ve halkın çıkarlarını bencil burjuva çıkarlara feda etmek ya da dar grup çıkarlarına feda etmekle yaşanır. İdeolojik kırılma, temel tez-teori-aylayış ve ilkeleri aşındıran stratejik-taktik siyaset yönelimleriyle, amaç ve ilkeleri ayaklar altına alıp iğdiş eden, ilke ve amacı geçici-dar-taktik çıkarlara feda eden ve başarı için her yol mubahtır anlayışıyla hareket edilerek yaşanır. Devrim perspektifinden kopan ve burjuva düzeni kutsayan, onun sularında kulaç atarak reformist hat ve kulvara girmekle yaşanır. Temel taktikte bilumum burjuva siyaset tarzını benimseyip uygulamakla, ilke ve stratejiyi bu taktik siyasetle deforme eden sistemli çizgi kırılmalarıyla yaşanır. MLM’yi uygulamamakla ve onu sağ ya da soldan revize eden sapmalarla vücut bulur. Bütün bunları es geçip, pervasızlaşan rejim şartlarında seçimlere girme taktiğini/tamamen taktik politika ve mücadele biçiminden ibaret olan bir taktikle ya da bu taktik temelinde seçimlere girme merakıyla ideolojik kırılma tespiti yapmak maya tutmaz; bu tespit ampiriktir, palyatiftir.

Aynı şartlar, aynı taktik ve aynı merak neden gösterilerek; bu, “devrimci olanın yerini reformizmin almasıdır” demektedir DP. Bu kehanete nasıl vardığı ise, tıpkı ‘‘ideolojik kırılma” tespitinde olduğu gibi, anlaşılmış ve izah edilmiş değil, aksine çelimsiz ve sıskalıkla belirsizdir. Birinin yerini diğerinin aldığı veya devrimci olanın yerini reformist olanın aldığı iddiası, ancak ve ancak seçim taktiği açısından ileri sürülebilir. Ne olmuştur; eski “otomatiğe bağlanan” boykot tavrı-taktiğinin yerini, seçimlere girme tavrı-taktiği almıştır. İşte, devrimci olanın yerini reformist olanın alması iddiasının aslı astarı budur. En azından yazıda ifade edilen ve bizim ondan anladığımız budur. Alıntı yukarıdadır; başkaca da çek edilmiş bir gerekçe yoktur. İyi de taktik siyasetin doğası budur. Bir şartta bir taktik geçerli olur, başka şartta başka taktik geçerli olur.

Strateji açısından da durum aslen böyledir. Bir dönem kapanır, başka bir dönem başlar ve bir dönemin stratejisi yerini başka bir stratejiye bırakır. Bunda acayip bir şey yoktur. Kaldı ki, strateji değiştirdiğimizde bu eleştiriyi almamış, bilakis olumlu tepki almıştık. Lakin taktik siyasette veya seçim taktiğini değiştirdiğimizde ve esasta pozitif tarzda değiştirdiğimizde, bu neden devrimci olanın yerini reformizmin alması olarak mütalaa ediliyor. Edilsin ancak, devrimci olanla reformist olan olarak kastedilen şey, seçimleri boykot etmekle seçimlere girme taktiğidir. Yani, DP, seçimleri boykot devrimci taktiktir ama seçimlere girmek reformisttir diyor/demiş oluyor. Devrimcilikle reformistlik bu kadar basit ve kaba açıklanamaz. Seçimlere girmekle girmeme dışında başka yer değiştiren ne olmuştur? DP eleştirisinde var mı bir iddia veya gerekçelendirme? Yoktur. Seçim taktiğinden gayrı bir sebep gösterilmemektedir. Kısacası, ortada devrimci olanın yerini reformizmin almasından bahsedilecek elle tutulur hiçbir şey yoktur. Devrimcilik bu kadar sıradan ve ucuz, reformizm bu kadar masum gösterilemez. İndirgemeci mantığın kurgusu pek tabii ki, çarpık ve eğreti olur.

SMF’nin devrimci “ıslahına” soyunan DP eleştirisinin eğreti kalmaktan uslanmayan subjektiflik tablosu; “parlamenter budalalığın bile gerisine düşen bir reformizme savrulmadır.” sözleriyle bir kez daha ortaya çıkıyor. SMF’nin “parlamenter budalalığın bile gerisine düştüğü”, bunu da artan cinsten bir “reformizme savrulduğu” iddia ediliyor. Yani bir, SMF parlamenter budalalık açısından rüştünü ispatlamıştır. İki, bu budalalığı geride bırakan bir reformizme savrulmuştur!

Şimdi, eğer SMF reformizme savrulmuş ise, savrulmadan önceki niteliği devrimcidir. Ki, DP bunu ifade ediyor. Peki, bu savrulma neye göre ve nasıl açıklanıyor? Diğer tespit ve eleştirilerde ileri sürülen ve bizlerin de üst-ilgili kısımlarda üzerinde durup izah ettiğimiz gerekçelerin aynısını dayanak ediniyor. Daha orijin bir gerekçe ve mantık ortaya koymuyor DP. Farklı gerekçe ve sebepler ortaya koymamasına rağmen, eleştiri ve tespitini daha iddialı noktalarda formüle ediyor; parlamentarizmi bir kenara bırakın, bunun bile gerisine düşen bir reformizme savrulduğunu ileri sürüyor. İlk soru şu; SMF hangi çizgisi vesilesiyle parlamenter budalalığı geride bırakan bir reformizme savrulmuş oluyor? Hâlbuki SMF’nin izlediği çizgi, siyaset ve taktik yıllardır aynı zemin ve nitelikte bulunuyor; değişen bir stratejisi, siyaseti, temel taktiği olmadı. Aynı programı, aynı amaç ve hedefleri, aynı anlayış ve yönelimini sürdürüyor. (Değilse, DP değişenin ne olduğunu açıklamalıdır. Boykot ile seçime katılma taktiği dışında. Ki, bu değişim SMF açısından geçerli değil, SMF dönemi tümden seçimlere katılma dönemidir.) O halde, nasıl oluyor da SMF devrimci olmaktan çıkıp parlamenter budalalığın bile gerisine düşen bir parlamentarizme savrulmuş oluyor? Bu tespit nasıl yapılıyor, neye dayandırılıyor?

Aynı zamanda, parlamenter budalalık reformizmin kendisi, dik alasıdır. Daha ilerisindeki, yani SMF’nin parlamenter budalalığın bile ilerisinde (yani çıplak reformizmin) savrulduğu reformizm nedir? Hangi reformizm niteliğidir? Parlamenter budalalığı geride bırakan reformizm biçimi nedir, savrulduğu bu reformizm türü hangisidir? En önemlisi de SMF şahsında bu budalalığı geride bırakan reformizme savruluş neyin nesidir; tarifi, özelliği ve karakteri nedir? Parlamenter budalalık parlamentarizmdir. Parlamentarizm reformizmdir, onun en çıplak hali, diğer niteliklerini içeren bir formatı, bu niteliklerin bir sonucu ve genel bir biçimidir. Parlamenter budalalık ya da reformizm, reformlar uğruna mücadeleyi amaç edinmiş demektir. Siyasi iktidar perspektifinden kopan ve burjuva düzeni içten iyileştirmeler/reformlar yoluyla düzeltip değiştiren ve dolayısıyla onu mükemmelleştiren sınıf içinde türemiş olan bir burjuva ideolojik akımdır. Reformizm en genel tarifle bu çerçevede değerlendirilebilir. Yani, reformizmin tipik-karakteristik özellikleri parlamentarizmde, parlamenter budalalıkta zaten vardır; bu özelliklerin hepsi ona özgüdür. O halde, reformizmi bile geride bırakan bir reformizme savrulma manasındaki DP’nin tespiti ne anlama gelmekte, neyi anlatmaktadır? Açık ki, bir tepkinin dışavurumundan başka bir şey değildir. Ve DP eleştirilerine eğreti derken tam da bunları, bu tabloyu kastediyoruz. Evet, SMF’nin parlamenter budalalığın bile gerisine savrulduğu iddia ediliyor! Yani, en masum haliyle parlamentarizmi benimsediği söyleniyor! DP’nin dolaylı dolaysız iddiası bu!

 Peki, o halde; SMF demokratik meşru bir mücadele kurumu olma kimliğine rağmen ve esasta bu kimliğine uygun mücadele görevleriyle sorumlu olmasına rağmen, kendisini devrimin stratejik, esas organı/organlarından bir olarak tarif etmiş midir? Kendi mücadele ve görevlerini ve rolünü devrim mücadelesinin stratejik biçimi ve esası olarak tanımlamış mıdır? SMF, hangi savunu, anlayış, beyan, görüş ve pratiğiyle mevcut düzenin parlamenter mücadele yoluyla değiştirilebileceğini, devrimci tarzda değişime uğratılacağını ifade etmiştir? Bütün bu aşama ve konularda, SMF’nin parlamentarizm veya parlamenter budalalıkla bir ilişkisinin olmadığı çıplak biçimde ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, DP’nin SMF’ye dönük parlamenter budalalık veya parlamentarizm eleştirisi bir tutarlılık taşımazken, bunun bile gerisine düşen bir reformizm türüne savrulması iddiası da çürük ve temelsizdir. İdeolojik-politik belirlemeler ciddi bir sorumluluk gerektirir ki, uluorta tespitlerde bulunmak bu ciddiyetle bağdaşmaz. Seçim taktiği yanlış-hatalıdır eleştirisi yürütülebilir. İttifak politikası yanlış, liberaldir eleştirisi yürütülebilir, seçim bölgeleri tercihi şu bu nedenlerden dolayı yanlıştır vb. söylenebilir; bunu anlamaya çalışırız. Lakin politik argümanları sulandırma pahasına ölçüsüz bir savurganlık sergilemek anlaşılır olamaz. Dedik ya, her sorun devrimcilik ile reformizm kantarına çıkarılarak tartılamaz. Tartılırsa, sol subjektivizm kamburuyla palyatif ve eğreti kalmaktan kurtulunamaz.

Biz de dahil devrimci hareket, yıllarca o oportünist, diğeri revizyonist, öbürü ekonomist-reformist, beriki sağcı-tasfiyeci diyerek bonkörce damgalayıp savurmaktan geri durmadı. Öteledi, birleştiremedi, birleşmedi. Ufalayıp böldü, parçalayıp savurdu, küçültüp heder etti güçlerini ve devrimci dinamikleri. Devrimci argümanları yersiz ve sorumsuzca kullanarak bunları sulandırıp etkisizleştirdi, içini boşalttı. Gizli ve ama tehlikeli tasfiyeciliğin bir biçimi buydu. Devrimci cepheyi hırpalayan kaba tartışma ve hatalı mücadele yöntemleriydi de. Bu tarz kavgalarla, çoğu anlamsız olan kavgalarla çok şey kazanamadık ama çok şey kaybettik. Değişmez ve dokunulmaz hiçbir şey yoktur. Hiçbir şey statik değil, mekanik hareketten ibaret de değildir. Tarihsel tecrübelerden öğrenmek ve gelişim çizgisini izlemek bilimin ve bilimsel diyalektiğin ta kendisidir. İlkelerin ve teorinin kılavuzluk ettiği devrimin ihtiyaçları soyut değil, somuttur. Değişime açık olmayan bir yol, bir teori ve bir pratik geleceği kazanamaz. 

Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.



Temmuz 2024
PSÇPCCP
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
293031 

Daha Fazla Editörün Seçtikleri Haberler