Siyaset, verili sürecin siyasi gelişmeleriyle ilgilenirken, özellikle yoğun ve karmaşık gelişmeler zenginliğiyle yaşanan bu sürecin başat unsurunu arayıp ortaya çıkarmak durumundadır. Ki, ancak bunu yaptığı ya da başarabildiği oranda kitlelere nüfuz edip, hedef kitlesinde karşılık bulabilir. Kuşkusuz ki, siyasetin göstereceği bu yetenek, süreci geniş perspektifle okuyabilmesine, özellikle de siyaset anlayışının devrimci berraklıktaki karakterine bağlıdır.
Devrimci siyasetin yelpazasi geniş görevler alanını kapsamakla birlikte, işçi sınıfı ve toplumsal kitlelerin talebi haline gelmiş olan sorun ve çelişkileri seçip öne çıkarma, devrim doğrultusunda kullanarak yönetme, en önemlisi de sürecin toplumsal talep haline gelmiş olan en keskin çelişkisini basamak yapıp geniş kitle hareketini geliştirme perspektifiyle yoğunlaşması birincil görev alanıdır.
Siyasetin aynı zamanda bir güç(siyasi-örgütsel güç) işi olduğundan hareketle, son derece uygun olan nesnel şartlar yeterliliğine karşın devrimci siyasetin gösterdiği yetersizlikleri anlaşılır görmek tamamen mümkündür. Fakat, bu gerçekliğe rağmen isabetli siyasetler geliştirilerek önemli siyaset rolünün sergilenmesi de tamamen olanaklıdır. Şayet devrimci koşulların geliştirilmesinde, devrimci siyaset ve iradenin belirleyici rol oynayabileceği öngörülüyor ise, o halde nesnel şartlara karşın yetersiz kalan sübjektif şartların geliştirilmesi noktasında bilinçli devrimci bir iradenin sergilenmesi ve devrimci siyasetin devreye sokulması hayati bir sorundur.
Ülkede demokratik ve devrimci dinamikler oldukça zengin bir potansiyel oluşturmakta, devrimci hareketin boy vermesi için güçlü bir tabanın varlığını göstermektedir. Gerici sınıflar faşist iktidarı tel-tel dökülüp, yıkıntı bir harabeyi anımsatan durumdadır. Sayısız sorun, çelişki ve çatışma vücut bulurken, küçümsenemez direniş ve mücadeleler de yaşanmaktadır. İktidarla burjuva muhalefet arasında sonu gelmeyen tiyatrolar yaşanırken, değişim isteyen toplumsal kitlelerin bu durumdan rahatsız olup tutarlı muhalefet ve mücadelelere göz dikerek beklentiler içine girdiği, çıkış arayışlarıyla devrimci rotaya yönelme eğilimleri gösterdiği söylenebilir. Ki, bu eğilimin gelişme yönü olduğu görülürken, nesnel şartlar da bu eğilimi koşullayıp büyütmektedir.
İşte devrimci siyasetin ihmal etmemesi gereken mihenk bu durum veya eğilimdir. Yani devrimci siyasetin toplumsal kitlelerin talebine uygun hareket etmesi ve gelişen devrimci eğilimi esas alarak şekillenmesi gereklilikle şarttır. Bu anlamda devrimci siyasetin, toplumdaki birikmişliği, biriken öfke ve enerjiyi, bunun gelişme eğilimi ve yönünü isabetle okuması yaşamsal önemdedir. Siyasetin dinamik güç durumuna gelmesi, toplumsal talep haline gelmiş olan sorunlarla ve bura içindeki ana yönelimle örtüşme yeteneğiyle mümkündür.
Kitlelerde devrimci eğilim gelişip bir çıkış arayışına yönelmişken ve bu talep belirgin olarak kitlelere nüfuz etmişken, devrimci siyasetin daha geri ya da rutin eğilimini sürdürmesi, dolayısıyla kitlelerin gerisine düşen klasikle seyretmesi, onun ön açıcı devrimci rolüyle bağdaşmaz. Bilakis kuyrukçu ve kendiliğindenci rotaya düşürür.
Bugün genel eğilim olarak kitlelerde, devrimci direnç ve çıkışların beklendiği, devrimci tarz ve eylemlere dayalı mücadelenin talep edildiği söylenebilir. Devrimci eylem ve mücadele tarzı kitlelerin bir talebi olmakla birlikte, yaşanan sürecin de ihtiyaç ettiği tarzdır. Devrimci siyasetin bundan geriye düşmesi, bu realiteyi dikkate almaması ya da gözden kaçırması, devrim ve mücadele adına büyük bir zaaf ve talihsizlik olacaktır.
Devrimci mücadele ve eylem tarzı bugün önemli devrimci bileşen tarafından odak alınmış, bilince çıkarılmış durumdadır. Bu, devrimimiz ve mücadelemiz adına elbette sevindiricidir. Yetersizlikler ve zayıflıklara karşın, kararlı bir devrimci irade ve tavırdan, gelişen devrimci eğilimden söz etmek abartı olmaz. Birleşik mücadele kültürü üzerine sağlanan birleşik kurumsallaşmalar ve mücadeleler bu iradenin gözdeleri olarak öne çıkmaktadır. Kuşkusuz ki, tek-tek devrimci yapıların bu zemindeki irade ve kararlılığından da söz etmek gerekmektedir. Fakat, henüz yeterli bir varlık ve tesir yakalanmış değildir. O halde bu zeminde tutarlı davranarak sürecin ilerletilmesi reddedilemez gereksinimdir. Bu irade bugün önemli oranda vardır. Devrim ve mücadele kaygısı temel bir paydaş olarak devrimci hareket yelpazesine egemendir.
Devrimci hareket yelpazesi bu olumluluklarla birlikte, zayıf halkalar ve önemli zaaflar da taşımaktadır. Ortak kaygı ve görevler ekseninde bulunan devrimci hareket yoğunluğuna karşın, buna dahil olmayan güçlerden de bahsetmek mümkündür. Daha da önemlisi devrimci birliklere ters, dar kaygı ve hatalar da gözlemlenmektedir.
Ayrılıkçı, bölücü, parçalayıcı ve dar grupçu kültür belli bir varlık gösterirken, devrimci yapılar arasında hatalı anlayış ve yöntemlerin benimsendiğine de tanıklık yapılmaktadır. Bir tarafta devrimci görev ve sorumluluklar tarihsel önemle ortadayken, diğer tarafta ihtiras ve dar grupçuluktan beslenen sığ yaklaşımlar varlık göstermektedir. Teorik zorlamalarla, sığ anlayışlarla, dar sorunlarla vb. vs. devrimci birlikleri ötelemek veya devrimci birliktelikleri zedelemek, gerçeklikle örtüşmediği gibi, ikna edici de değildir.
Önceliğin tarihsel devrimci görevlere ve devrimin geliştirilmesi kaygısına verilmesi doğruyken, bunu bağımsız siyasi yapıların görev ve gelişiminin karşısına koymak hatalı yaklaşımdır. Genel devrimci şartlar devrimci yapıların gelişip büyümesine uygun zemin sunarken, tek-tek devrimci yapılar da bu genel devrimci sürecin gelişmesinde rol oynarlar. Bu karşılıklı ilişkilenme iki hattın da gelişme dinamiği olarak rol oynar. Biri ötekini yadsımaz, bilakis karşılıklı olarak birbirini besler, geliştirir.
Kitlelerin ve devrimin talepleri devrimci güçlerin ortak mücadele ve birlikleriyle karşılanabilirler. Günün realitesi buyken, bütün devrim mücadeleleri tarihi de bu birlikler ve ortak çalışmalar temelinde gelişmiştir. Hiç bir birlik mutlak olmadığı gibi, içinde farklılıklar ve bağımsızlıklar da taşır. Demokratik norm ve ilkeler temelinde oluşan her birlik, birlik kadar bağımsızlığı da ihtiva eder. Devrimci birlikler içinde yer almak, birlik bileşenlerinin bağımsız iradesini yok etmez, müştereklerde birleşmesini ifade eder. Müşterekler ne ise, birliklerin muhtevası da odur. Devrimci birliklerden korkmanın hiç bir sebebi, bilimsel tek bir manası yoktur.
Devrimci eylem ve mücadele tarzının egemenleştirilmesi, devrimin güç haline getirilmesi ve dolayısıyla devrimci ilerlemenin sağlanması devrimci sınıf güçlerinin ortak mücadelelerinden ve devrimci birliklerin geliştirilmesinden geçer. Devrimci mücadele birliklerinden kaçmanın bilimsel bir mantığı, devrimci tutarlılıkla bir bağı yoktur. Birlik bilinciyle devrim bilinci kopmazdır. Bunun karşısında duran her anlayış tarih olmaktan kurtulamaz…