Bencillik devrimciye kökten aykırıdır. Çünkü benciliğin kökeni özel mülkiyete, dolayısıyla da kapitalizme dayanır; devrimci(lik) ise, özel mülkiyetten kopuşu ifade eder ve/veya özel mülkiyetin her biçimine karşı bir karakterdir. Bencillik özel mülkiyetle, özel mülkiyet de başta kapitalizm olmak üzere bütün gerici sınıf siyasi-ekonomik toplumsal sistemleriyle kusursuz biçimde örtüşür. Kapitalist sistem özel mülkiyet dünyasının en gelişkin ve en barbar adresi durumundadır. Bir toplumsal sistem olan veya ekonomik-siyasi-ideolojik-kültürel zeminde örgütlü kurumsal ilişki biçimini ifade eden Kapitalizm hep kendisine alan-isteyendir; başkasına ait olana göz dikip alandır, haksız yere sahip çıkandır, gasp edendir, sömüren ve baskı uygulayandır, tahrip edendir, en önemlisi de insanı makineleştiren, kendisine yabancılaştıran ve köleleştirendir. Her türlü olanak, zenginlik, üretim ve gelişmeyi kendi çıkarına göre düzenleyen, tekeline alan köhne bir sistemdir. Dahası, çıkar ve nüfuzu uğruna her türlü canilik ve canavarlığı uygulayan ve benimseyen insanlık dışı emek düşmanı bir sistemdir. İnsana ve doğaya düşmandır…
Bu siyasi sistem tüm işleyiş, yasa, adalet, hukuk ve baskıya dayalı kurum ve örgütlenmeleriyle olduğu gibi, ideolojik-kültürel unsurlarıyla da kendi insan tipine kendine has özellikleri şırınga ederek empoze eder. İnsan birey olarak toplumsal bir varlık ya da toplumun bir parçası olduğu için, egemen olan toplumsal sistemden doğrudan etkilenir ya da onun kuşatması altında ve bizzat onun tarafından bin-bir ilişki biçimiyle kalıba sokulup nitelenir. Benim eşim, benim çocuğum, benim evim, benim işim ve hatta fabrikadaki benim makinemle başlayıp benim milletim, benim devletim, benim ırkım, benim dinim söylem ve bilinciyle sinsi bir biçimde insana yerleşir bencillik ve özel mülkçülük. Egemenlerin mülkiyetçi-bireyci fikir ve felsefesi iliklerine kadar derin işler toplumsal bireye. Birey artık birey değil, sistemin bilinç ve kültürünü taşıyan bir makinedir kapitalist sistemde. Bu sistem çarkları arasında bireyin bağımsızlığı, özgür düşüncesi ve hatta iradesi yoktur, yok denecek kadar güdüktür. Tabi ki, bu gerici sisteme aykırı duruş içinde, örgütlü mücadele içinde değilse…
Bu sistemin damga vurduğu kişilik veya biçimlendirdiği birey onun özelliklerini taşıyarak yaşamında yansıtır. İnsanda-bireyde görülen her türlü kötülük toplumsal sistemin yansımasıyken, bencillik ise kapitalist sistemin birey üzerindeki yansımalarından sadece biri ama tayin edici değerdeki yansımasıdır. Özel mülkiyetle kesin bağı olan bencillik ve bireyciliğin diğer bütün kötülüklerde belirleyici bir unsur olduğu doğrudur. O halde, birey veya insanın gerici sınıf sistemleri ya da kapitalizmin kirliliklerinden muaf kalmasının biricik koşulu, o sisteme alternatif bir yaşamı benimsemesi, dolayısıyla da o sisteme karşı net-kesin ve kararlı bir mücadele içinde olmasıdır. Söz konusu düzen veya sistemle barışık yaşayan ve onunla bağları bulunan her insan öyle ya da böyle o sistem tarafından belirlenir. Kişideki bencilik, bireycilik ve elbette diğer kötülükler bu bağ ve ilişki içinde gelişip gündeme gelir; sistemin yükü olarak taşınır…
Kapitalizmin ideolojik-siyasi-kültürel nüfuz güdümüne giren veya o sistem çarkıyla barışık yaşayan birey-insan kesinlikle bencil ve bireycidir. Bireycilik bencilliğin bir biçimi, bir görüngüsü, özel mülkiyetçiliğin özdeşidir. Bencillik ve bireycilik kesinlikle bireyde özel mülkiyet duygusu ve hırsında karşılık bulur, ondan beslenir ve onu besler.
Bencil veya bireyci insan kimdir ya da nasıl tanımlanır? Kendisini kayıran başkasını göz ardı edendir. Toplumsal ya da kolektif düşünmeyen kişisel menfaatten hareket edendir. Örgütlülüğü değil, örgütsüzlüğü benimseyen ya da örgütlülüğün değil bireyselliğin çıkarını esas alandır. Çıkarı söz konusu olduğunda, yoldaşı ve davasının çıkarlarını unutandır. Zora geldiğinde kolektifin çıkarlarından vazgeçerek kendisini kurtarmaya bakandır. İyisini kendisine kötüsünü başkasına reva görendir. Rahatı kendisine zoru başkasına hak gören; başarıyı hanesine başarısızlığı başkalarının hanesine yazan; sorumluluklarını es geçen ama başkasını sorumlu tutandır… İstediği olmadığında kolektifin işlerinden kaçan, kararlarına uymayandır… Bireyci kişi, sadece kendisini, dar çevresini, grubunu ya da kendine ait gördüğünü düşünen, bu kapsamdaki çıkarı gözeten ya da esas alan, kolektifin-bütünün ya da bütün halkın çıkarını öteleyen kişi bencil, düşünüş tarzı ise bencilliktir. Siyasi bir davayı-devrimi, devrim için gerekli olan mekanizma ve gereksinimleri, görev ve çalışmaları arka plana atarak, rahatını, çıkar ve kaygılarını öne çıkaran kişidir bencil kişi. Fedakarlıktan sakınan, özveride bulunmayan, paylaşmasını bilmeyen-paylaşmayan, kendi rahatı, çıkarı ve bireysel kaygıları için ortak değer ve davayı düşünmeden onu zayıflatan, mücadele aracını, dava arkadaşları-yoldaşlarını koruyup kollamayan, hatta onları kişisel istek ve arzuları için yıpratan davranış biçimi ya da kişiliktir bencil ve bireyci olan. Öyle ki bencil arzu ve hırsları uğruna başkalarını teşhir etmekten sakınmaz, her türlü gayri ahlaki metoda başvurur. Bu bencil hırsları uğruna dedikodu yapar, ayak oyunları çevirir, karalama ve hileye başvurur, dürüst olmayan her yöntemi kullanır. Kendisini sakınır ama başkasına acımasız olur. Önce kendi işlerini yapar, arta kalan zamanını kolektifin işlerine ayırır. Öncelik hep onda ve onun çıkar ve işlerinde-istemlerindedir…
Söylenebilir ki, bencillik ne kadar güçlü ise kapitalizm o kadar güçlüdür. Nerede bencillik varsa orada özel mülkiyetçilik, orada kapitalizm, orada burjuvazi var demektir. Burjuvazinin olduğu yerde emekçi halk sınıflarına ‘’düşmanlık’’ vardır. Burjuvazinin güçlü olduğu yerde proletarya ve emekçi halkın çıkarları zayıftır. Burjuvazide bütün çark kendi bencil çıkarları doğrultusunda, emekçi sınıfların aleyhine işler. Bilim, teknoloji, kültür, siyaset, ekonomi, felsefe, sanat, edebiyat gibi bütün her şey burjuvazinin egemenliği ve çıkarları temelinde işlev görür-gösterir. Çıkarlarına hizmet etmeyen hiçbir şeye müsamaha yoktur onda. Tüm insan etkinliği onun egemenliği, menfaati ve sömürüsü içindir; sistem de böyle işler. Bu, egemen olmanın imtiyazı, bir bakıma zor alımıdır. Çünkü burjuvazi özel mülkiyetçi, bencil ve bireycidir.
Yazık ki, kaba burjuvazi ya da ekonomik-siyasi sınıf olarak egemen olan burjuvazi dışında da, bu burjuva özelliklere rastlamak mümkündür. Yani, devrimci halk saflarında veya devrimci örgütler saflarında da bu burjuvazinin belli biçimlerine rastlamak tamamen olanaklıdır. İdeoloji-kültürel etkilenmeler boyutunda devrimci saflarda da burjuvaziye ait özellikler görülür, görülmektedir. Bu olağan dışı şaşırtıcı bir durum değil, anlaşılabilir bir durumdur. Tam devrimcileşmemiş veya bilinçli devrimci haline gelmemiş ya da geldiği halde burjuva bencil nimetlere yenik düşmüş, burjuvazinin ideolojik-kültürel tesirinde kalmış bencil ve bireyci insanlara devrimci saflarda rastlamak hepten mümkündür. Komünist ve devrimci örgütlerde iki çizgi ve mücadelesi gerçeği tamda bu zeminde izah bulur. Öyle ki, bu gerçeklik irdelendiğinde, sosyalist toplumlarda yaşanan geriye dönüşlerin önemli bir temeli buradan beslenir, burada yatar. Bundan hareketle, bencillik-bireycilikle mücadele, devrimci sınıf mücadelesinin başından beri yürütmesi gereken ve mücadelenin her aşamasında önemsemesi gereken temel bir sorundur diyebiliriz. Bu mücadele ideolojik mücadele ya da iki çizgi mücadelesinin bir ayağıdır, ertelenemezdir.
Bireyci olanda mantık bilimsel ve doğru değil, tersten işler. Her şey kendi ekseninde anlamlandırır. Kelimenin tam anlamında ‘’ben’’ci ve ben-merkezcidir… Önce ben, sonra çoğunluk, önce benim doğrum sonra çoğunluğun doğrusu, önce benim çıkarım sonra çoğunluğun çıkarı… Bu benci sığ görüş her şeyi kendisinden başlatır, kendisini merkeze koyar. Toplumsal-sınıfsal kurtuluş meselesinde de önce benim kurtuluşum, sonra toplumsal kurtuluş görüşünden hareket eder. ‘’Her koyun bacağından asılır’’, ‘’gemisini kurtaran kaptandır’’ şeklindeki bencil kapitalist veciz öğüdü tam da bunu açıklar ve besler. Oysa, ‘’Ben yanmasam sen yanmasan nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa’’ şeklinde salık verilen bilinç tamamen bilimsel ve doğru olandır. Çünkü bireyin kurtuluşu gerçek anlamda ancak toplumsal kurtuluşla mümkündür. Ve çünkü toplumun bir üyesi olan bireyin bireysel kurtuluş toplumsal sistemin değiştirilmesi dışında mümkün değildir, bireysel kurtuluş bencilliğin ötesinde, bir safsatadan ibarettir. Doğru ve bilimsel mantık-düşünce-bilinç budur. Örgütlü sistem karşısında sisteme karşı olanların örgütlü hareketidir gerçek kurtuluşun yolu. Bütün toplumsal mücadeleler tarihinin tecrübesi ve bilimsel sosyalizm görüşü bunu kanıtlar.
Bütün bu özetlenmiş doğrular ışığında örgütlü-bilinçli devrimcilerin ve hatta Komünist olma iddiasında olup mücadele içinde olanların bireyci ve bencil davranması, yer-yer bunu kaba pratiklere dökmesi kabul edilemez bir durum ya da yabancılaşmadır. Kendisini proletarya ve halkın kurtuluşuna feda edenlerin bencil davranması tutarlı değildir. Bu tutarsızlığın bizzat bencilliğin bir koşullaması olduğu görülmek-bilince çıkarılmak durumundadır ki, bencilliğin mantığı tersten işlettiği burada sırıtarak açığa çıkmaktadır.
Tüm yaşamlarını ve zamanlarını devrime adayarak profesyonel devrimci mücadele yürütenlerin fedakarlıkları gözler önündeyken, bu mücadele adına hareket eden veya bu mücadelenin yanında yer alanların sunabilecekleri katkıyı sunmamaları ve alabildiğine bencil-bireyci yaşama hapsolmaları elbette kabul edilemez başka bir gerçekliktir. Unutulmamalıdır ki, devrime verilebilecek makul ve mümkün olan her katkının tasarruflu kullanılması bir bencilliktir. Yapılabilecek iş ve görevlerin zaman ve emek vermekten sakınılarak yapılmaması bir bencilliktir. Devrim için çalışmamak, mücadele için didinmemek bir bencilliktir. Her bencillik devrim ve mücadeleyi gerileten, kapitalizmi ise destekleyerek yaşamını uzatmaktır. Kapitalizmin çocukları, kadınları ve nihayetinde yoksul halklar ve mazlum ulusları katletmesine koşul sağlamak, onlar karşısında sessiz kalmaktır.
İnsanın doğası iyiyi arama ve ona ulaşmayı gerektirir. Daha iyisine ulaşmak için mücadele eder bu doğa. İlerlemek için, bağımsızlık için, özgürlük için bedel ödeyerek mücadele verendir bu doğa. Bu anlamda insanın doğası devrimcidir. Burjuvazi tarafından kuşatılıp esir alınmayan her insan veya insan doğası daima gelişerek ilerlemekten, daha iyisine ulaşmaktan, bütün engel ve yasakları ortadan kaldırarak en büyük özgürlüğe varmaktan yanadır. Ancak burjuvazinin ideolojik-kültürel esaret altına alarak teslim aldığı, kendisine benzettiği, köleleştirip körelttiği, kendi kendisine yabancılaştırdığı ve varlık gerekçelerinden uzaklaştırdığı insan bu doğasına aykırı davranarak kan emicisine meyleder…
Bencillikle mücadele edilmeden kapitalizme karşı mücadele yürütülemez
Devrimcinin devrimciyle düşmanca kavgaya girdiği, kıskançça kirli mücadelelere giriştiği, kabul edilemez oyun ve hilelere tenezzül ettiği, yoldaşın yoldaşına karşı oyun ve entrikalara başvurduğu, dürüst ve samimi olmadığı, burjuvaziye karşı mücadeleden geri durduğu, halkın acılarına kayıtsız kaldığı, en azından görev ve sorumluluklarına sahip çıkmadığı koşullar proleter devrimciler açısından kabul edilemez bohem koşullar durumudur. Bu durumun müsebbiplerinden gizli ama kıdemli olan olgu özel mülkiyetçi bencilliktir. Çünkü bencillikte fedakarlık yoktur, bilimsel düşünme ve doğru mantık yoktur, sorunların doğru kavrayışı ve çözümlerine dönük devrimci tutum ve irade yoktur. Bencil kaygı, bencil hesap, basit ve küçük düşünüş, dar bir ufuk vardır. Paylaşmak yoktur, birleştirmek yoktur, büyütmek yoktur. Tersine parçalamak, bölmek, hileye başvurmak ve kendisine ait kılarak sahip çıkmak vardır. Bizim olsun yerine, benim olsun vardır. Bunda da her türlü çürüme ve yozlaşmadan bahsetmek tamamen mümkündür. Burjuvaziye karşı direnmek yerine, teslim olmayı tercih eden tutum da burada vücut bulur. İşte bütün bunlardandır ki, bencillikle mücadele edilmeden kapitalizme karşı mücadele yürütülemez, bu mücadelede başarılı olunamaz. Komünist hiç olunamaz!
Sonuç olarak; eğer bir devrim-siyasi iktidar mücadelesi verilecekse, ki bu mücadele kapitalist burjuvazi şahsında özel mülkiyet dünyasına ve onun tüm temellerine karşı bir mücadeledir, o halde kendimizde, içimizde, yanımızda, saflarımızda, yoldaşlarımızda görülen bencilliğe karşı doğru metotlarla iknaya dayalı olmak kaydıyla mücadele etmek durumundayız. Özellikle içinden geçilen şartlarda geçici de olsa devrimci mücadele aleyhine seyreden ağır şartlarda daha da güçlenen bencil-bireyci eğilim ve anlayışlara karşı çok daha etkili bir mücadele verilmek durumundadır. Bu gün olağanın dışında bencil davranış ve alışkanlıkların gündeme geldiği aşikardır. Bunu kendi sorunumuz olarak ve önemli bir sorunumuz olarak ele alıp düzeltmeli, değiştirerek devrimci normlara oturtmalıyız. Siyasi açıdan karşılaşılan zorluklara kararlı bir iradeyle karşı koymak için bencil kişiliği yıkarak devrimci kişiliği sağlamlaştırmak durumundayız. Bunu başarabilir veya bu mücadeleyi yürüterek başarı elde edebiliriz. Burjuvaziye karşı mücadele için, mücadele dinamiklerini koruyarak sağlamlaştırmak gerekli olmakla birlikte, devrimci görevdir. Devrimci savaş ve militan mücadele bu mücadelelerin başarısıyla büyütülebilir. İdeolojik-kültürel olarak burjuvaziye verdiğimiz dinamiklerle burjuvaziye karşı kararlı bir mücadele yürütemeyiz. Yazık ki, coğrafyamız devrimci hareketi bu konuda zayıflamış, içten tasfiyeciliğin pençesine düşmüştür. Daha ileri niteliklerde ve daha militan özelliklerde devrimcileşme ihtiyacı bu gün devrimci hareketin önünde duran görevdir.
Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü dergisinde yayımlanmıştır