Bizimle iletişime geçin

Makale

Anton Ekmekçi Yazdı: Seçimler, Burjuva Devlette Liyakat ve Konut Sorunu Üzerine-3

Konutun bir meta olarak üretilmesi konut sorununu ortadan kaldırmamakta bilakis bu sorunu daha da büyütmektedir. Kapitalist üretim ilişkilerinin yarattığı bir toplumsal hastalığı yine bu ilişkilerin varlığı koşullarında tedavi edilip ortadan kaldırılmasının imkansızlığı buradadır.

Antropolojik kanıtlar, insani özelliklerin ortaya çıkışındaki en belirgin unsurun, dönemin avcı gruplarındaki iş birliğine işaret etmektedir. Bu tespit başlangıçta bir tahmin düzeyinde kalmakla beraber ilk insanların kamp kalıntılarından günümüze ulaşmış olan bazı ip uçları artık bu görüşü desteklemektedir. Morgan’ın araştırmalarını inceleyen Engels’in, ilk avcı- toplayıcı toplumlarındaki iş birliğinin sadece günlük yaşam ihtiyaçlarının üretiminde olmadığını, aynı zamanda ortaya çıkan yiyecek ve benzeri temel yaşam ihtiyaçlarının herkes tarafından paylaşıldığını ifade ederek, bu sebepten dolayı kadın ve erkek arasındaki toplumsal çelişkilerin henüz oluşmadığını öne sürer.

Engels’in bu maddeci bilim yöntemini biz dönemin barınma sorununda uygulayabiliriz. İnsan ilişkilerini ve ihtiyaç dağılımını belirleyen ekonomik ilişkiler olduğuna göre, yaşam için geçerli olan zorunlu ihtiyaçların en başında gelen besin sorunundaki eşitlik ilkesi, muhtemelen doğal olarak bir başka zorunlu ihtiyaç olan barınma sorununda da kendisini gösteriyor olmalıydı. Nitekim günümüze kadar ulaşabilen kanıtlardan anlayabiliyoruz ki Paleolitik çağın insanı, doğal mağaraları, kaya altı boşlukları ve ağaç kavuklarını kendi diğer türdeşleriyle beraber paylaşıyordu.

Barınma sorunu, Homo Sapiens’ten beri insan türünün en eski bir sorunu olmakla birlikte, bu sorun, toprağa bağımlı üretimin hâkim olduğu döneme nazaran kapitalizmle birlikte toplumsal bir karakter kazanmıştır. İnsanlık tarihinde konut sorununu toplumsal sorun olmaktan çıkaran tek formasyon Ekim Devrimi sonrası ara bir dönem olarak ortaya çıkmıştır. Bu bir abartı falan değildir, eğer kent sorunları ile ilgili tarihsel kayıtlar incelenirse bu gerçek ortaya çıkacaktır. Hatta içinde bulunduğumuz yüzyılda bile batılı devletler artan teknoloji ve üretime rağmen henüz Sovyetlerin ikinci dünya savaşı sürecindeki yıkımına rağmen geçmişte bu konuda elde etmiş olduğu başarıyı yakalayamamışlardır.

Konut sorununun kapitalizmle beraber sermaye için bir sektör haline dönüşmesi, bu sorunu feodalizm çağının göreceli sorunundan daha çetrefili hale getirmiştir. Toprağa bağımlı feodalite çağı toplumlarında malikane- baraka çelişkisi bağlamında yaşanan konut sorunundaki “eşitsizlik” ilkesi, günümüz kapitalist koşullarında artan muazzam konut sayısına rağmen “yoksunluk” ilkesine dönüşmüştür. Konutun bir meta olarak üretilmesi konut sorununu ortadan kaldırmamakta bilakis bu sorunu daha da büyütmektedir. Kapitalist üretim ilişkilerinin yarattığı bir toplumsal hastalığı yine bu ilişkilerin varlığı koşullarında tedavi edilip ortadan kaldırılmasının imkansızlığı buradadır. Engels’in, Alman Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin yayın organı “Der Vollksstaat” da yayımlanan “Konut Sorunu” adlı makalesinde şöyle demektedir; “Toplumsal sorunu aynı anda çözen şey, konut sorununun çözümü değildir. Ancak toplumsal sorunun çözümü yoluyla, yani kapitalist üretim biçiminin ortadan kaldırılmasıyla aynı zamanda konut sorununun çözümü de mümkün olur.”.

 Günümüzde temel yaşam haklarından olan konut sorunu, Engels’in İngiltere’deki dönemin konut sorunu ile ilgili analizlerinden çok farklı bir yerde değildir. Kapitalist üretimle birlikte işçi sınıfının kentlerde yoğunlaştığı ilk dönemlerde “İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu” adlı çalışmasıyla Engels’in şehircilik ve kent sosyolojisine katkıları günümüzde bile hala geçerliliğini korumaktadır. Günümüzde batılı sosyal bilimcilerin ve belediyelerin bile önemini kabul ettiği bu analizler, Marx yoldaşın “Artı değer” kavramını geliştirmesinden sonra kaleme alındığı için hala zamana karşı direnebilmektedir.

Kapitalist ekonomi politiğin yarattığı karşıtlıklar yüzünden hem konut açığının hem de konut fazlalığının bir arada bulunabilmesinin yarattığı paradoks günümüz Almanya ve Fransa gibi ülkelerinde yaşanan bir gerçektir. Kapitalizm koşullarında emekçi sınıflar için konut darlığını ortadan kaldırılacağını beklemek, eşyanın tabiatına aykırı bir biçimde burjuva sınıfından insansı yönden mucize göstermesini beklemek anlamına geliyor. Burjuvazinin istisna olarak pazar kârından halkın lehine vazgeçtiği tarihte yaşanmış bir durum değildir. Ülkemizde yaşanan son depremde ortaya çıkan inşaat rantının, hükümet yanlısı müteahhit şirketlerin iştahını kabarttığı bir gerçektir. Sadece moloz yığınlarından elde edilecek olan geri dönüşüm maddelerinin bile bazı çıkar çevrelerini palazlandıracağını biliyoruz. İşsizlik, güvencesiz iş ve asgari ücret cehenneminde yaşayan milyonların konut kredileri yoluyla ömür boyu bankalara borçlandırılacağı, birçoğunun yaşam koşullarının dahada ağırlaşarak bu borçları ödeyemez hale geleceği açıktır. Kapitalizmde halk için konut sorunu ya da konut darlığı, kapitalistlerin meta olarak pahalı konut üretim fazlalığının varlığı oranında kendi varoluşunu gerçekleştirmeye karşılık geldiği için bu çelişkinin çözümü sosyalist devrimin uygulamaya koyduğu bir program vasıtasıyla mümkündür ancak.

Engels bu sorun üzerine ortaya koyduğu düşünce ve önermelerini, dönemin küçük burjuva sosyalistleri, konut sorunundan devrim doğurduğu gerekçesiyle alaycı bir ifadeyle küçümsemişlerdi. Ama tarih hiçbir istisnaya yer bırakmadan bu kuramsal görüşlerin doğruluğunu bilimsel olarak teyit etmeye devam etti. Örneğin günümüzde Türkiye’de ki iktidar güçleri gibi burjuva muhalefet cephesi de halkın konut sorununu çözebileceği yönünde seçim öncesi vaatlerle bulunmaktadır. Son dönemde “Altılı masa” diye ifade edilen muhalif sermaye gruplarının üstünde mutabakata vardıkları budanmış ve sosyal olmayan “sosyal devlet” reform programını bir kenara bırakalım, nispeten burjuva sosyal devlet kırıntılarının daha fazla olduğu ve anayasanın ilk maddeleri aracılığıyla güvenceye alınmış olan Almanya’da bile emekçiler her yıl konut fazlalığı üzerindeki büyük firmaların tekelini protesto etmektedirler.

Toprağın mülk edinilmesiyle yaratılan toprak tekeli ortadan kalkmadıkça, konut fazlalığına rağmen konut sorununun varlığı ortadan kalkmayacaktır. İktidardaki AKP- MHP kliğinin bu sorun bağlamında ortaya koyduğu siyaset acımasız kâr yasalarından beslenmektedir. Bu vahşi liberal politikalara karşın CHP’nin önderlik yaptığı millet ittifakının “reform programı” da demokratik bir alternatif sunamamaktadır. Bu partiler sermaye nitelikli özelliklerinden dolayı konut tekelini elinde tutan büyük şirketleri mülksüzleştirmek ya da kamu yararına elde edilen vergilerin halka karşılıksız ipotek edilmesini gündeme getirmemektedirler. Kuşkusuz burjuvazinin nispeten reformist kanatlarının bile istekli olmadığı ya da ontolojik nedenlerle uygulamaya muktedir olmadığı bu talepleri seçim sürecine katılan işçi ve emekçi sınıf temsilcisi sosyalistler gündeme getirmelidirler. Çünkü komünistlerin gerek seçim sürecinde ve gerekse de olası bir parlamenter mevzilenmede bu sorunları, işçi sınıfının asli sorunlarının kapitalizme rağmen çözümlenebileceğini ummanın budalalık olacağı gerçeğine rağmen dillendirmesi, halkın gündemini belirleyen muhtelif burjuva kampların sözde reform programlarını çelişkilere ve paradokslara sürükleyeceği için devrimci bir rol oynayacaktır.

Burjuva siyasal blokların politik, sosyal ve ekonomik programlarını çelişkilerini ortaya dökme becerisi göstermeyen bir parlamenter taktik mücadele devrimci olarak kabul edilemez. Kapitalist toplum ile doğasal yaşam alanı arasındaki çelişmeler, kapitalist topluma içkin gerçek çelişkiler olan emek ve sermaye arasındaki çelişkilerden bağımsız olarak kavranamayacaktır. Kapitalist üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılmasıyla ancak konut sorununun çözümlenebileceği gerçeği reformlarla ortadan kaldırılacak bir durum olmadığı için emekçi kitleler yine aldatılacaktır.

Muhalefette olan burjuvazinin en faşist kanadı bile bilimsel niteliğinden boşaltılmış “Sosyalist” politikalara adeta muhtaç bir haldedir ve bu durum tarih boyunca hep böyle olmuştur. Kapitalizmin gerektiğinde konut açığını matematiksel olarak giderebilmesine rağmen, daha fazla konutların sahiplerine daha yüksek oranda kâr getirmesi nedeniyle bu durum emekçi sınıfların hayatına evsizlik olarak yansıyacaktır. Yirmi birinci yüzyılda dünyanın bu konuda geldiği nokta ortadadır.

Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Okyanusya da muazzam bir sermaye birikimi ve uçsuz bucaksız genişlikte toprakların varlığına rağmen konut sorununda yama politikaları artık dengeyi sağlayamamaktadır. Konut sorununda burjuvazinin kuyruğuna takılarak sınıf perspektifini kaybetmek demek, olası bir işçi iktidarına dair sınıf perspektifinden uzaklaşmak anlamına gelmektedir. Nasıl ki işçi sınıfının egemenlik sorununu reformlarla çözümlemek mümkün değilse, aynı şekilde konut sorununu reformlarla ortadan kaldırmak da mümkün olmamaktadır. Çünkü reformizm, burjuva ekonomi politiğin gelişiminin önündeki engelleri ortadan kaldırma amacına hizmet etmektedir.

Bitti…

Önceki Yazılar:



Kasım 2024
PSÇPCCP
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 

Daha Fazla Makale Haberler