Yadigar Aygün / İstanbul
Kadın öğrenciler barınma sorunu, ekonomik kriz ile karşı karşıya. Geçim sorunu yaşayan kadın öğrenciler, yarı zamanlı işlerde, güvencesiz ve kayıt dışı çalıştırıyor. Üniversite ve lise öğrencisi kadınlar, iş yerlerinde emek sömürüsüne, cinsiyetçiliğe, mobbinge, tacize maruz bırakılıyor. 8 Mart’a sayılı günler kaldı. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında Özgür Genç Kadın Merkezi Koordinasyon Üyesi Hivda Selen ile kadın öğrencilerin yaşadıkları sorunları, emek sömürüsünü, örgütlenmenin önemini ve 8 Mart’ta neler yapacaklarını konuştuk.
Özgür Genç Kadın Merkezi Koordinasyon Üyesi Hivda Selen
Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne kısa bir süre kaldı. Üniversite öğrencileri hangi sorunlar ile karşı karşıya? Hem okuyup hem çalışmak zorunda kalan öğrencileri ekonomik kriz nasıl etkiliyor?
Hivda Selen: Üniversite öğrencisi genç kadınlar için sorunlar saymakla tükenmiyor; başta üniversite eğitimine fiziken katılmak bile bugün büyük bir zorluk. Şehir dışında üniversite tercihi tutan genç kadınları aileleri göndermekten hala imtina edebiliyor, gidebilirse de bu sefer barınma sorunu yaşanıyor. Eğer ki KYK ya da üniversitenin kendi yurdu çıkmazsa kadınlara aile evine geri dönüş yolu gösteriliyor, ağırlaşan yoksullaşma krizi içinde öğrenci evine çıkmak hayal olmuş durumda. Yurt çıktığında da cinsiyetçi uygulamalarla boğuşmak zorunda kalıyoruz. Beş dakika geç kaldığımızda tutanak tutuluyor, aileler aranıyor. Kıyafetlerimiz yargılanıyor, “Nerede, bu saatte ne” yaptığımız sorgulanıyor. Yurt yemekleri yenebilir durumda değil, çoğu yurtta yapısal sorunlar var. Bozuk asansörler, damlayan tavanlar ile eğitim sürdürülmeye çalışılıyor. Buna razı gelmezsen de tarikat ve cemaat yurtları seçeneği ile baş başasın.
Yurtlarda herhangi hak aramaya izin verilmiyor
Yurtlarda herhangi hak aramaya izin verilmiyor, yurttan atma cezaları veriliyor. Üniversitede ise kayyumlar ve iktidar yanlısı niteliksiz kadrolarla doldurulmuş bir akademi gerçeği var. Yalnızca kendi politik çizgisini anlatan, ötesinde akademik çalışmanın önünü kesen bir iktidar var üniversitelerde. Sosyal aktivitelerin önemli kısmı yasaklanıyor, öğrenci kulüpleri kapatılıyor, genç kadınların örgütlenme hakkı genelgeler yoluyla gasp ediliyor. Bir öğrencinin yaşamını sürdürebileceği miktarda olması gereken burslar ise bütünüyle yetersiz. Aile desteği de mevcut kriz ile sınırlıyken öğrenciler de işçi haline geldi. Çoğu üniversite öğrencisi part-time ya da tam zamanlı işlerde çalışıyor. Daha çok da hizmet sektöründe çalışılıyor. Kafe- bar emekçilerinin bugün önemli bir kısmını üniversiteli kadınlar oluşturuyor. Bu da emek sömürüsünün derinleşmesi anlamına geliyor. Çalışarak da geçimini sağlayamayan öğrenciler ise okulu bırakarak ya aile evlerine dönüyor ya da tam zamanlı işçi haline geliyor. Genç kadınlar için bu çoğu zaman tüm bireysel özgürlüklerini kenara bırakarak tekrar eve dönmek oluyor.
Güvenli kampüsler neden önemlidir?
Hivda Selen: Yukarıda da saydığımız pek çok soruna ek olarak genç kadınlar yurt ve üniversitelerde bir erkek şiddeti sarmalı içinde. Yurtlar çoğu zaman izbe yerlerde, ulaşım geç saatte yok ve güzergahı da ışıksız. Bu da akşam yurduna giden genç kadınların sistematik olarak taciz edilmesi anlamına geliyor. Bu tacizleri dillendirebilecekleri bir mekanizma ise yok. Yurt kameraları ve güvenlikleri kadınların güvenliği için değil kadınların yaşam tarzına müdahale için oradalar. Üniversitelerde de CİTÖK’lerin kapatılması ile genç kadınlar tacize karşı başvurabilecekleri bir kurumdan mahrum bırakılmış durumda. Akademide cinsel taciz yaygın ve buna tepki örgütleyen genç kadınlar ise akademik kariyerleri ile tehdit ediliyor. Tam da bu nedenle güvenli kampüsler bizim için erkek şiddetinin olmadığı kampüsler anlamına geliyor. Genç kadınların sağlıklı biçimde yaşamı ve eğitim hayatına devam edebilmesi için erkek şiddetine yaptırım uygulayan mekanizmaları kazanmamız gerekli.
Okumak için çalışan kadın öğrencilere sigorta yapılmıyor. Güvencesiz çalıştırılıyor. İş yerlerinde kadın öğrenciler cinsel istismara, tacize maruz bırakılıyor mu?
Hivda Selen: “Zaten yarı zamanlı, zaten mezun olup dönecek” bahaneleri ile genç kadınların sigortaları yatırılmıyor, artık iş görüşmelerinin konusu bile değil. Bunun yanı sıra sömürüsü “esnek” çalışma şartlarında yani mesaisi ve iş tanımı belirsiz halde çalışma çok yaygın. Bu koşullarda genç kadınlar hem erkek patronlar hem de iş arkadaşları ya da müşteriler tarafından fiziksel, psikolojik, ekonomik şiddete de uğruyor. Tacize karşı gelindiğinde ise işinden ediliyor. Yani genç kadınlara “Ya karın tokluğuna tacizi kabul ederek çalışırsın ya da geçinemezsin ve yaşayamazsın” deniliyor.
Emek sömürüsüne karşı, cinsiyetçiliğe karşı, ataerkil sisteme, kapitalizme, tacize ve cinsel istismara karşı kadın emekçilerin örgütlenmesi neden önemlidir? Kadınlara bir örgütlenme çağrınız var mı?
Hivda Selen: Örgütlenmek biz kadınlar için ekmek ve sudan önce bugün hayatta kalabilmek için bile bir gereklilik. Erkek egemenliği bugün dört koldan saldırıyor; patron oluyor, baba oluyor, abi oluyor, sevgili- eş oluyor, hoca oluyor, savcı oluyor, asker oluyor… Her görüngesi bize gösteriyor ki erkek egemenliği örgütlü hareket ediyor. Kadınların yaşamına her boşluktan sızıyor ve her özgürleşme ihtimaline karşı kendini yeniden güçlendiriyor. Bizim bu yapıya karşı bireysel olarak mücadele etme şansımız ve gerçekliğimiz yok. Kişisel olarak gündelik hayatımızda bazı esnemeler bile bugün kazanılabilir değil. Bugün tüm bunlar bize kadınlar olarak örgütlenerek bu sisteme son vermemiz gerektiğini anlatıyor. Bu yüzden tüm genç kadınları kendi hallerine yanmaktan, dertlenmekten, içine dönmek ve sinmekten, umutsuzluktan, kendi içinde sönen öfkelerden çıkmaya tüm öfkesini mücadeleye katmaya, özneleşmeye, “kadınlarla kadınlar için” çalışmaya çağırıyoruz.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne ilişkin bir çağrınız var mı?
Hivda Selen: Bu 8 Mart’a giderken siyasi atmosfer baskılar, gözaltılar, tutuklamalar, hak ve özgürlüklerin kırıntısına dahi tahammülsüzce saldırılar ile yürüyoruz. Nafaka hakkımız gasp ediliyor, erkek devlet şiddeti kat be kat artıyor, sendikal haklar en çok da kadınlara tanınmıyor. Ama tüm kadınları tarihimize yaslanmaya, güç almaya, hafızamızı diri tutmaya çağırıyoruz. Kadınlar faşizmin en ağırlaştığı koşullarda direndiler ve zafer işaretleri ile çıkmayı başardılar. Bugün 8 Mart’a giderken ekmek ve gül isteyen Amerikalı kadın işçilerle yürüyoruz, Nazizmin saldırılarının en ağırlaştığı yerde direnişiyle üniversitelerde yankı bulan genç kadın Sophie Scholl’u hatırlıyoruz, işgale karşı başını eğmeden savaşan partizan genç kadın Lepa Radic ile yürüyoruz. Bugün de bu faşizmi mutlaka kadınlar olarak yeneceğiz. Umutsuzluğa kapılmamaya ve kadın özgürlüğü yolunda adımlarımızı sıklaştırmaya çağırıyoruz. Hangi kentte olursanız olun 8 Mart’a gelin, çıkamıyorsak evlerde kutlayalım, sokak aralarında yan yana gelelim, arkadaşlarımızı çağıralım. Kadınların sesini büyütelim.