Kazanmayan kaybeder. Kazanmadan bahsedildiği yerde kaybetme ikinci olasılıktır; karşıtların iki yanı önermenin tamamıdır. Yaşamın tümü mücadeleli birlikten, çelişkili yanların birliğinden ibarettir. Çelişki gibi, çelişikler arası mücadele de daimdir. Her mücadelede kazanan ve kaybeden taraf vardır. Konuşuluyor, üretiliyor, savaşılıyor, siyaset yapılıyor vb. vs. ise, bütün bunlar bir taraf adına yapılıyor ve karşıt tarafa karşı yapılıyor. Taraflardan birinin kazanımı diğerinin kaybı demektir ya da tersi… Bundandır ki, kazanmayan kaybeder sözü felsefi açıdan formel görünse de pratik gerçekte tamamen doğrudur.
Hiç kazanmamak moralsizliğin, motivasyonsuzluğun ve hatta karamsarlığın(ki karamsarlık ideolojik-siyasi kırılmanın emaresidir) kuvvetli bir temelidir. Siyasi jargonla sağcılığın, pasifizmin ve liberasyonun kaynağıdır hiç kazanmama hali. Devrimciler, proleter devrimciler olarak, uzun mücadele ve siyaset pratiğimizde kazanma ile kaybetme ikileminde unvanımız nedir? Yenilgiler, darbeler, dağılmalar, bölünmeler (ve hatta günümüz gerçeği olarak örgütlü devrimci harekette büyük erimeler) serisi bu tarihte egemendir, öndedir. Buna karşın kazanma adına dobra-dobra bağırabileceğimiz gerçek bir ilerleme, iddialı olarak ortaya koyabileceğimiz mevziler ya yok ya da son derece cılızdır. En önemlisi de bu cılızlar kitlelere güven vermeye kesinlikle yetmemektedir. Kendi militan bünyemize de aynı güveni verememektedir. Güven duyulmayan bir halin kitleleri peşine sürüklemesi, örgütsel bileşen ve militanlarını kararlı tutması sanırız zor olsa gerek. Şayet halimizin güven vermekten uzak olduğu doğru ise(ki doğrudur; hep başarısızlığın olduğu ve kazanmanın ekseri olmadığı durumda güven kırılması kaçınılmazdır), bu durumda pasifizmin nereden türediği, sağcılığın, çözülme ve erimenin nereden türediği sır olmaktan çıkmış nedenleriyle bilinen olmuş demektir…
Objektif olmamak haksızlık yapmakla eştir. Kazandıklarımız küçümsenemez. Toplumların tüm ilerleme tarihi sınıflar mücadelesinin eseridir. Coğrafyamızda demokratik kırıntı, hak ve özgürlükler adına ne varsa, bütün bunlar her nitelikte egemen gericiliğe karşı yürütülen mücadelenin kazanımıdırlar. Ancak bunun toplumsal kitleleri ikna edemediği, dahası devrimci özne ya da dinamikleri de ikna edemediği bir gerçektir. O halde kazanma argümanında sorun ya da ihtiyaç olan nedir? Ne tür bir kazanma ikna edici ya da beklenen ve istenendir? Şudur: siyaset ve felsefi çözümlemelere girip ispata girişmeyecek kadar çıplak bir kazanmaya; bunaltıcı gerici iktidarlara karşı alternatif olacak yalın bir kazanmaya, mevzi kapmaya, güç olup güven vermeye yeterli bir kazanmaya ihtiyaç vardır. Kazanma siyaseti bu yönelime, bu bilince sahiptir, sahip olmalıdır. Devasa veya devrimsel kazanımlar olmasa da, küçük-mütevazı kazanmalar da olsa, umut ve güven veren, çıplak gözle görülüp okunabilen, lafı dolandırmadan ‘’bunu kazandık’’ diyebileceğimiz kazanmalar ihtiyaçtır. Alternatif cihette somut kazanmalar olmalıdır. Siyaset yöneliminin bu kazanma siyasetini izlemesi, bunu gerçekleştirmesi devrimci siyasetin temel gereksinimlerindendir.
Nicel birikimlerin nitel patlamalara yol açtığı diyalektik doğrudur. Bu, siyasette, siyasi pratik ve mücadele seyrinde somut olarak temsil edilmek durumundadır. Aksi halde kendiliğinden bir nitel patlama beklemek boş hayaldir. Bu devrimin ruhuna ters olup kendiliğindenciliğin onaylanıp olumlanmasıdır. Nicel birikimler mücadelemizin birikimleridir ama bu birikimler somut kazanımlardan tecrit edilip siyasi arenada mevzilere dönüştürülemezler ise doğru orantılı bir eyleme dönüşüp nitel ilerlemeye varamazlar. Kazanma siyaseti yönelimiyle elde edilecek (küçük-büyük) somut kazanımlar gerçek nicel birikimler olarak nitel patlamalara yol açabilirler. Kazanmanın kitlelere çıplak biçimde gösterilerek kitlelerin güveni kazanıldığında onların devrim saflarına katılmaması için hiçbir sebep yoktur. Kitlelerin devrim saflarına katılımındaki artış-yoğunluk nitel kazanımları gündeme getiren en büyük enerji olacaktır.
Kazanma siyasetinin bir biçimi de, insan-devrimci kazanmaktır. Devrimci güçleri çoğaltmak, devrimci örgütlenmeleri büyütmek, devrimci komiteleri fazlalaştırmak, kadroları fazlalaştırmak, örgütü büyütmektir. Bundan bağımsız bir kazanma siyaseti düşünülemez. Sürekli taze kan taşınmalı, atıl kadro ve devrimciler mücadelede örgütlenmeli, devrimci kuvvetler birleştirilmelidir. Sadece düşmanla mücadele mecrasındaki kazanımlar yetmez. Bu mücadele ve kazanımlarının büyütülmesi örgütün büyütülmesiyle, kitlelerin ve devrimci dinamiklerin örgütlenmesiyle olanaklıdır.
Kazanma siyaseti yönelimi, pratik olarak şu anlama da gelir; düşmana karşı yürüttüğümüz siyasi mücadele pratiğimizi, esasen kazanabileceğimiz mücadelelerde yoğunlaştırmalı, kazanabileceğimiz somut hedef ve görevlerde odaklanmalı ve en uygun-aktüel-kitleleri etkileyen çelişikler ekseninde ağırlık kazanan bir mücadele pratiğiyle ele almalıyız. Güçlerimizi-gücümüzü doğru kullanmalı, dört bir yana yumruk sallamamalıyız. Kendiliğindenci değil, somut hedeflere dönük bir siyaset yürütmeliyiz. Siyaset yönelimi olarak(taktik, dönemsel siyaset olarak) kazanamayacağımız ya da gücümüzü aşan görev ya da mücadelelere değil, koparıp alabileceğimiz kavgalar yaratmalıyız. En makul ve mütevazı hedef olarak siyasi iktidarı istiyoruz. Ama bunu elde etmenin taktiksel, mantıki, olanaklı ve avantajlı yollarını-yöntemlerini kullanmak durumundayız. Siyasi iktidar bunlar üzerinden kazanılabilir hale getirilir. Genel geçer sözlerle devrimci sloganlar atmak, genel stratejik doğrular beyan etmek yetmiyor. Bunları ete-kemiğe büründürecek siyasetler gütmemiz gerekir. Bu siyasetlerle siyasi iktidarın kazanılmasını kolaylaştıracak olan devrimci güçlerin ilerleyip gelişmesini sağlayacak politikalar izlemeliyiz. ‘’Belirsiz’’, kendiliğindenci, somut hedef ve görevlerden uzak bir mücadele biçimi-bir siyaset tarzı sonuç almaktan maluldür. ‘’Şunu kazanacağız’’ netliğinde bir siyaset yönelimi, bununla biçimlenmiş bir mücadele sonuç almaya en yakın ve yatkın olanıdır.
İstisnaları saymazsak, devrimci harekette(bizde de) bugüne kadar esasta egemen olan yönelim, somut hedef ve görevlerde berrak olmayan, bilakis devrim söylemi ekseninde strateji, ilke, taktik/temel taktik vurgularıyla geniş yelpazede tutulup somut kazanıma inmeyen, bu anlamda taktiği-taktik siyaseti kısırlaştıran siyaset tarzı ve mücadele biçimidir. Küçük güçlerin devasa güçler karşısında toptan bir başarı kazanması imkansız olmasa da son derece zordur. Dolayısıyla küçük güçlerin kazanabileceği çarpışmalarda mevziler kazanarak ilerlemesi ve toptan kazanımı bu birikimler içinde güçlenerek sağlamaları akla uygun olanıdır.
Kazanma siyaseti olarak ifade ettiğimiz siyaset yöneliminin doğruluğu ya da etkisi bugün bazı taktik mücadele biçimlerinde izlenen siyasetler ve bunların elde ettiği kazanımlarla, en önemlisi de bu kazanımların yarattığı enerjiyle kanıtlanmış durumdadır. Siyaset yönelimimizi biçimlendirirken, geçmiş tecrübelerin muhasebe edilmesi kadar, günün somut pratiklerinden de öğrenilmesi şarttır.
Kazanmayarak kaybeden değil, kazanarak kaybettiren olmak için, ‘Kazanma Siyaseti’ni ısrarla bilince çıkarıp pratikleştirmek ertelenemez devrimci görevdir.