Madde birincil, düşünce onun bilince yansıması olarak ikincildir. Bu, idealist felsefeden köklü kopuş ve ‘‘maddeci‘‘ felsefenin temelidir. Madde maddi şeylerin hepsi olarak vardır. Bilinç maddi olan şeylerin bir yansıması olarak maddeden sonra vardır. Madde bilincin temeliyken, bilinç madde üzerinde etkide bulunma gücüne sahiptir. Emek maddi şeylerin üretilmesinde değişmez bir süreçtir. Ve elbette bilincin gelişmesinde de emek aynı değerdedir. Maddi ve manevi şeylerin üretim etkinliği emek süreci olarak değer taşır, anlam kazanır. Emek sürecine dayalı maddi ve manevi etkinliğin her biçim ya da niteliği, istisnasız olarak bir toplumsal ekonomi ve siyasi üst-yapıda (buna özgü insanlar arası ilişkide) ifade bulur. Her üretim tarzı ve ilişkisi bir siyasi toplum sistemine işaret eder. Üretim tarzı ve üretim ilişkilerinin üst-yapı ifadesi olan her siyasi toplum sistemi belli koşullarla biçimlenir. Bu, tarihsel bir sürece de denk gelir. Toplumların değişimi ve ilerlemesi koşulların değişmesine denk geldiği gibi, bir bakıma tarihin de ilerlemesi demektir. Toplumların, toplumsal koşulların ve tarihin değişerek ilerlemesi, toplumsal ve tarihsel bilincin de değişerek gelişmesine tekabül eder. Ve bu dizin içindeki her değişim ve ilerleme birbiriyle alakalı olup, aynı zamanda bir bütünlük de teşkil eder. Değişim ve gelişmeyi bu zemin dışında açıklamak bilimden sapmak olur. Her koşul, her toplum ve her tarih arasındaki bağa karşın, kesinlikle somut bir durumu ifade eder ve bu somut durum istisnasız olarak bir öncekinden farklılıklar barındırır, farklılıklarla tezahür eder. Bilgi ve bilincin gelişmesi de bundan bağımsız tasavvur edilemez. Ve elbette, bütün bu farklı gelişim ve koşul aşamaları, kendine özgün çelişmeler, kendine özgün çözümler ve kendine özgün görevler biçimlendirir. İnsan bütün bu seyir içinde mutlak biçimde vardır, dinamik özne olarak varolur. İnsanın bu süreçlerdeki rolü, doğrudan maddi ve manevi üretim toplamında şekillenen toplumsal ve tarihsel koşullarla örtüşme ya da onları analiz etme yeteneği temelinde karşılık bulur. Bütün bunlar şunu kanıtlar; insanlar tarihsel ve toplumsal koşulların somut tahliline binaen değiştirme rolü sergiler, değişime öncülük edebilirler. Geride kalan tarihe ve şartlara müdahale ederek değiştirme şansları olmadığı gibi, somut toplumsal-tarihsel koşullara etkide bulunabilirler; öngörü sayesinde geleceğe hükmedebilirler…
Dünün Komünistleri ne söylediyse, günün Komünistleri olarak sadece bir şart koşarak tüm dediklerine imza atıyoruz. Komünist amaç ve ilkeleri sulandırmayan ama Komünist teori ve pratiği tarihsel ve toplumsal değişimler ışığında geliştirip ilerletme yöneliminden geri durmayan daim bir yolculuk içinde olmak durumundayız.
Nitel ilerleme aşamalarına bakarak marksizmin Komünist dünya yürüyüşünü sürdüreceğini tereddüt etmeden söyleyebiliyoruz. Nasıl ki tarih, Köleci toplumdan başlayarak,feodal ve kapitalist topluma gelene kadar sınıf çelişmeleri ve çatışmasıyla ilerlediyse, Marksizm’de ortaya çıktıktan sonraki süreçlerde ortaya çıkan iktisadi ve siyasal koşullardaki yeni olguların sınıf mücadelesindeki tanımı yoluyla Leninizm ve Maoizm evrelerine taşındı. Marksizm kapitalisist birikimin belli bir evresinde doğdu. Marksizmin bir bilim olarak ortaya çıkması köleci toplumda değil de, Kapitalist toplumda gerçekleşmesi gelişme yasasının bu mantıki tutarlılığının ürünüdür.
Geçmiş tarih geleceğe yazılacak olan tarihe ışık tutar, ayna olur. Gelecek bu ışıktan destek alır. Ama bitişik tarihin sıçramalı ilerleyişi yeni halkalardan oluşur. Her tarih ileriye doğru yazılır ve önceki sürecine halkalar ekleyerek sonsuz yolculuğuna devam eder. Tarihsel gelişmenin önündeki engeller, kendisi tarafından ve kendine özgü dinamikleriyle ortadan kaldırılır, engel ne olursa olsun asla sıçrama evresine çakılıp kalmaz. Tarih, değişim ve gelişim motorunun yarattığı yeni somut koşullara bağlı olarak, ilerlemenin tayin edici unsurlarından olan insan rolünü hiç bir tabu ve evreye sabitlemeden etkinleştirme ve sürekli kılmayı dayatır ve komünistlerin bilinci de tarihin bu şaşmaz dersi tarafından donatılır. Bu bilinçle, değişime tabi dünyayı değiştirmeyi kendi tarihsel şartları içinde olanaklı görerek ele alıyoruz ki, bu bilimin de temelidir.
İki temel sınıf ekseninde yaşanan sınıf mücadelesi diyalektik ve tarihi materaylizm ışığında Komünist toplum ütopyasına ulaşmak ereğiyle yol alırken öznelerin her özel durumu kavrama yetisi ve Komünist devrim ilkelerine bağlılıkta ısrarlı olması tayin edicidir. Tarihsel ve toplumsal koşullar ile siyasal süreçlerde ortaya çıkan kendine özgü koşulların; devrimin somut teorisi, siyaset ve taktiği, devrimin niteliği ve stratejisi, devrimin bileşen ve dinamikleri, devrimin araç ve metotları, mücade ve örgütlenme biçimleri gibi meseleleri günün Komünistleri olarak yaşamın diyalektik canlılığına uygun tanımlamayı kendi sorumluluklarımız olarak açıklarken, kopyacı-şabloncu-hazır reçeteci “komünist”liğe şerh koyuyoruz. Biliyoruz ki, her tarihsel sürecin Komünistleri ancak bu tarihteki ‘‘hak ve imtiyazlara‘‘ sahip olma bilinciyle tarihsel sorumluluklarını yerine getirerek, komünist teorinin gereklerine uygun davranmış olurlar.
Her devrimin temel sorunu siyasi iktidardır. Bu, sınıf iktidarına kilitlenir ve asla değişmez. Siyasi iktidarı göz ardı eden siyasi mücadelenin devrime çıkamayacağı açıkken, siyasi niteliği de devrimci olmaz. Devrim, iktidar odaklı sistematik siyasi mücadele yönelimini gerekli kılar. Devrimci nitelikteki siyasi mücadele bu perspektif ve yönelim üzerinden sürer, sürdürülür. Her devrim sınıf çelişkisi temelinde bu çelişkinin çözüm metodu olarak devreye girer. Ve her devrim tarihsel ve toplumsal koşullar temelinde somut şartlara göre biçimlenir. Devrimin evrensel ölçütü, sınıf çelişkilerini proletarya ve halk kitleleri lehine çözerken, özel mülkiyet sistemine dayalı tüm gerici sınıf iktidarlarını yıkarak, komünizm hedefine varmak amaçlı devrimci sınıf iktidarını kurmaktır. Komünist devrim çizgisinin ana doğrultusu evrensel olarak her toplumsal-tarihsel koşulda geçerli kalmakla birlikte, devrimin somut içeriği ise bu tarihsel ve toplumsal koşullara uygun olarak biçimlenir. Evrensel boyut sıkı sadakat ve bağlılık gerektirirken, somut içerik doğrudan somut şartların tahliline dayanmayı emreder. Günün Komünistleri bu iki ayrımı iyi yapmak ve buna göre pozisyon almakla yükümlüdür. Aksi halde somut görevlerini yerine getiremez, devrime yaklaşamazlar. Zira bu, tutuculukla bilimsellik arasındaki ayrımdır. Bu ayrımda doğru yerde duramayanlar devrime ulaşamazlar. Çelişki ve çatışma süreklidir ve bu süreklilik yeni çelişkileri, yeni süreçleri, yeni olguları kaçınılmaz hale getirir. Bundan kaçınılmaz. Yeni çelişkilerin, yeni olgu ve gelişmelerin tahlili ve çözümü pek tabiki dünün reçetelerine havale edilemez.
Devrimci siyaset reçetelerle değil, somut bilimsel tutumla ilerleyebilir
Dün mevcut olmayan siyasi formasyon bugün mevcuttur. Bu da bizleri haklı olarak somut tahlil ve tespitlere götürür. Sınıflar mücadelesinde teknoloji taktik üstünlük olarak her zaman-genellikle devlet olarak örgütlenen düşman sınıflar lehineydi. Bugün de öyledir. Bugün taktik üstünlük devasa boyutlara ulaşmış teknoloji nedeniyle çözülmesi gereken temel bir sorun haline gelmiştir. Bu durum yada sorun dün çözülemezdi. Bugün çözülmek, aşılmak durumundadır. Göğüs göğüse süngü savaşlarından, İHA-SİHA’lara karşı savaş aşamasına gelinmiştir. Bunu yok saymak mümkün mü? Hayır! İnsan öznesini esas almak temel yönelimdir. Teknolojik üstünlüğün aşılması ise somut yönelim ve görevdir. Marks SİHA’lardan bahsedemezdi. Ama sınıf mücadelesi yürüten özneler bu teknolojinin yarattığı sorunları çözmekle yüz yüzedir. Bu siyasi iktidar mücadelesi yürütenlerin sorumluluğudur. Kaypakkaya yoldaş da SİHA’lardan bahsedemezdi. Komünist öngörü genel eğilim ve ilerleme çizgisine işaret etme yeteneğindedir ama ilerlemenin her somut halkası ve biçimini tarif etme değildir. Çin devrimi de Sovyet devrimi gibi, iki sınıfın ikitidarını konu alan devrimdi, genel yönelimleri birdi ama Çin devrimi Sovyet devriminden tamamen farklı biçimde gelişti. Çünkü Çin’nin toplumsal koşulları, sınıf çelişkileri vb vs farklılıklar arz ediyordu. Mao ve ÇKP bu somut koşulları dikkate alarak devrime hayat verdi. İki devrim de farklı biçimlendi, farklı çelişki biçimleriyle meşgul oldu… Bütün bunlar somut koşulların somut tahlili meselesinin önemini ortaya koyuyor. Elbette bu somut görev ve biçim farklılıkları, onların ana doğrultusu veya temel yönelimlerindeki birliği ortadan kaldırmıyordu.
Kaypakkaya yoldaş, gelişimin eğilimini tespit ediyordu. Kapitalizmin gelişmesini inceliyor, görüyordu. Fakat olgu haline gelmemiş ya da egemen hale gelmemiş bu eğilimi tamamlanmış bir süreç olarak tanımlayamazdı; tanımlamadı. Mevcut durum, somut durum ne idiyse onu tespit etti. Gelişmelerden söz ediyordu ama tamamlanmamış olan süreci tamamlanmış bir süreç olarak da değerlendirmiyordu. İşaret ettiği gelişim eğiliminin yıllar sonra tamamlanmış olması, dolayısıyla somut koşulların değişerek başkalaşması Kaypakkaya’nın kusuru olarak ileri sürülemez. Ama, değişmiş olan somut şartları somut olarak tahlil etmeyenler için aynı şey söylenemez. Yani günün Komünistleri olarak bizler somut-mevcut durumu tahlil-tespit etmekle yükümlüyüz. Bu görevi yerine getirmeyen Komünistler elbette kusurludur. Bu kusur tutuculuktur…
Belirgin hale gelmesi son elli yıla denk gelen ve sorunun keskin yanlarıyla gündemimize gelmeden önce adeta bihaber olduğumuz LGBTİ+ bireyler-kesimler sorunu sarsıcı bir örnektir. Özellikle geri toplumsal kültür ve değer yargılarının kalın baskı ve zihniyet örtüsü altında saklı olan, LGBTİ+ bireyler sorunu hakkında, Marks’ın ve diğer öğretmen ve önderlerin sorunu öne çıkarmamaları ya da bu sorunda günün duyarlılıklarıyla hareket etmemeleri eleştiri konusu yapılabilir mi? Elbette hayır! Bütün bunlarda dikkat edilmesi gereken şudur. Gerici sınıf iktidarları ve sistemleri ya da sınıf çelişkileri başat olup, bunlara doğrudan bağlı vücut bulan çelişkiler devrimin öncelikli sorunlarıydı. Sınıf mücadelesi bunlar ekseninde biçimlenip yol aldı, bunlarla uğraştı, savaştı. Gerici sistemler ve elbette toplumsal ilerlemeler yeni çelişkiler gündeme getirerek bu yoğunlaşmayı derinleştirdi. İlerleyen toplumlar, gelişen kültürel süreçler, gündeme gelen toplumsal çelişki ve dinamikler yeni yeni sorun ve çelişkileri gün ışığına çıkardı. Dün gölgede ve tamamen saklı olan çelişki ve sorunlar bugün çok daha çıplak biçimde gün yüzüne çıktı. Tam da burada, günün Komünistleri, dünün Komünistleri neden bu çelişkileri görmedi sorgulamasından ziyade, bu çelişki ve sorunlara neden etkili siyesetler ve çözümler üretemediklerini dert edinmek durumundadır. Zira bunlar doğrudan günün Komünistlerinin görev ve sorumluluğundadır. Bu görevlerimizi düne yıkarak kendimizi aklayamayız.
Tamamen ezberci ve mantık muhasebesindan yoksun anlayışlarla ve geçmişle kötü hesaplaşmanın ürünü olarak, geçmişi günah keçisi yapıp pozisyonlarını gizleme çabasına giren ve lafebeliğini geçmeyen sorumsuz ‘‘eleştiriler‘‘ tuz katılmamış cinsten çiğliklerdir. Ve elbette geçmişe saplanıp gelişmeyi anlayamayan tutuculuk da bunun tersinde duran başka sığlıktır.
Şüphesiz ki, eleştiri nesnel şartların gereksinim olarak öne sürdüğü ilerlemenin objektif ifadesidir; geriye, tarihe hitap etmez. Devrimci eleştiri iradeye hitap eder ve ileriyi işaret eder. Devrimci eleştiri nesnel gereksinimler ışığında hareket eder ve sulandırılmış eleştiri yöntemiyle arasına mesafe koyar. Gerçeğin ölçütü pratiktir. Pratik soyut değil, somuttur. Somut gerçeğin gösterdiği izler doğru eleştiriye, soyut ve zorlama eleştiriler ise yapay ya da sahte gerçeğe taşır. Bir doğru ile bir yanlışın toplamı doğru etmez. Doğru yanlışla uzlaşmaz…
Bilinçlerde giderek daha yükseklerde farkedilen Kaypakkaya ışığında tutuculukla aydınlanılamaz. Kaypakkayanın yöntemi de tutumu da dogma ve gölgeden yararlananlara karşı mücadelede onu ışıklaştırmıştır. Gölgesinde degil, yaydığı ışıktan ilerlemek için yararlanabilmektir Kaypakkayacılık…