İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” eyleminin 780. haftasını Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirdi. Eyleme kayıp yakınları, siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcileri ile hak savunucuları katıldı. Eylemde, gözaltında zorla kaybedilenlerin ve faili meçhul saldırı sonucu katledilenlerin fotoğrafları taşındı. Bu haftaki eylemde, Çınar’da 14 Ocak 1994 tarihinde gözaltında kaybedilen Ömer Öner ve Nuri Dayan’ın failleri soruldu.
Eylemde konuşan İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Ercan Yılmaz şunları söyledi: “Bugün bir kez daha özellikle 90’lı yıllarda yaşanan gözaltında zorla kaybetmeler ve faili meçhul cinayetlerle yüzleşmeyi sağlamak için bir aradayız. 30 yıla yakındır bu mücadeleyi yürütüyoruz. Mücadelemizi başarıya ulaştırmaya çalışırken, birçok kayıp yakını yaşamını yitirdi, birçok arkadaşımızı kaybettik. Bunlardan biri de sevgili Hrant Dink oldu. 17 yıl önce, devlet geleneği olan bir cinayetle Hrant Dink, aramızdan ayrıldı. Bu cinayet, birkaç kişinin planladığı bir cinayet değil. Sistematik bir şekilde, Hrant Dink’in düşünceleri nedeniyle yargılamasıyla başlayan, hedef gösterilmesi ve cinayetin işlenmesiyle sonuçlanan bir süreç oldu. Tıpkı 90’lı yıllarda Mehmet Sincar ve Vedat Aydın’ın akıbeti gibi oldu. Hrant Dink de önce hedef gösterildi, sonra katledildi. Türkiye toplumu bu süreçleri çok acı bir şekilde deneyimledi. Bunların tekrarlanmaması ve geçmişle yüzleşme için o döneme ait tüm siyasi sorumluların bu cinayetlerde ihmali suretle de olsa adil bir şekilde yargılanması gerekiyor. Ancak ne yazık ki halen öylesine bir siyasi irade ortaya konmuş değil. Bazı örnek davalar açıldı ama bu davaların birçoğunda geçmişle yüzleşme niyetinden ziyade cezasızlık kurgusu yaşandı.
O dönemin siyasi sorumlularından olarak gördüğümüz bazı siyasetçiler, yakın zamanda bazı siyasi cinayetlerin tanımlamasını yaptılar. Kendilerince bazı siyasi cinayetlerin mertçe işlendiğinden bahsettiler. Biz bu tanımlamayı bir itiraf olarak değerlendiriyoruz. Dönemin İçişleri Bakanlarından biri olan siyasi parti genel başkanının bu beyanı bir itiraftır. Özellikle Kürtlere, muhaliflere yönelik işlenen cinayetlerin bir övünç kaynağı olarak görüldüğü, bu itirafla bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu anlayışın terk edilmesi ve hesaplaşılması gerekmektedir. Geçmişle yüzleşme sağlanmadığı sürece Türkiye toplumunun demokratik değerlerle bir gelecek inşa etmesi mümkün değildir.”
Kayıp Ömer Öner’in eşi Nezire Baran ise Kürtçe yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Eşim, 30 yıldır kayıp. Bu acıyı hiç unutmadık. Bir tek talebimiz var, mezarlarının olmasını istiyoruz. Bunu yapanlara hakkımızı helal etmiyoruz. Eşim kaybedildiğinde, 3 küçük çocuğumla kaldım. Devlet her gün evimi basıyordu. Hem eşimi kaybettirdiler hem de gelip eşin nerde diye soruyorlardı. Her gün aynı baskın ve zulmü yapıyorlardı. Köyden ayrılıp, Diyarbakır’a yerleşmek zorunda kaldım. Biz var oldukça bu mücadelemizi sürdüreceğiz.”
İHD Diyarbakır Şubesi Kayıp ve Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu Üyesi Berfin Elçi, gözaltında zorla kaybedilen Öner ve Dayan’ın hikayesini okudu. Elçi: “Ömer Öner Diyarbakır’ın Çınar ilçesi Aktepe köyünde ikamet eder. Evli ve üç çocuk babası olan Öner çiftçilik ve hayvancılık ile uğraşır. Olay tarihinde köyden arkadaşı Nuri Dayan ile birlikte traktörle kaybolan hayvanlarını arama çıkar. Görgü tanıkları iki arkadaşı en son, Kuği ve Pire köyleri arasın da görür.
Ömer Öner’in eşi Nezire Baran’ın anlatımlarına göre; ‘Köyde kaynım Muharrem bir köylünün traktör şoförlüğünü yapıyordu. Zaman zaman eşim Ömer’de traktörü kullanıyordu. Olay günü hayvanlarımız kaybolmuştu. Eşim hayvanlarımızı traktörle aramaya çıktı. Uzaktan akrabamız olan ve aynı zamanda köylümüz Nuri Dayan’da eşim Ömer ile birlikte traktöre binip gittiler. En son çevredeki köylüler eşim Ömer ve arkadaşı Nuri’yle birlikte Mardin-Savur ve Diyarbakır ilçesi Bismil arasında bulunan Kürtçe isimleri Kuği ve Pire köyleri arasında gördüklerini söylediler.
Kuği ve Pire köylüleri akrabalardır. Her iki köy halkı koruculuk yapıyorlardı. İki köy çevrede Hizbullahçı olarak biliniyordu, eşim ve arkadaşı Nuri Dayan bu iki köy arasında ortadan kayboldular. Bu olaydan öncede Çınar karakoluna bağlı askerler tarafından devamlı evimize baskınlar yapılıyordu. Eşim, Çınar Karakol komutanı tarafından açıkça tehdit ediliyordu, bu olaydan sonra da baskılar artmaya başladı.
O esnada en büyük kızım 2,5 yaşındaydı, oğlum 1,5 yaşında ve en küçük kızım 4 aylıktı. Eşim kaybedildikten sonra oğlum öldü. Hastaydı, doktora götüremedim. Askerler hem eşimi kaybettiler hem de her gece evime baskın yapıyorlardı. Bir baskında beni zorla askeri araca bindirirken çocuklarım eteğime yapışıp, beni bırakmıyorlardı. Beni darp ederek araca bindirdiler. Başka araca da kaynım Fevzi Öner’i bindirmişlerdi. Bizi Çınar Karakoluna götürdüler, baskı yaptılar. ‘Senin eşin dağa gitmiş ve sık sık eve geliyor’ deyince, ben de benim eşimi siz kaybettiniz bunu herkes biliyor. Hem eşimi kaybediyorsunuz hem de dağa çıktı diyorsunuz diyerek karşı çıktım. O sırada Aşağıkonak Karakol komutanı da oradaydı, zaman zaman evimize baskın yapılırken kendisini görüyorduk, bu nedenle onu tanıdım.’
Olaydan yaklaşık 6 -7 ay sonra Diyarbakır merkeze bağlı Tavuklu köyünde köylüler terk edilmiş bir traktör bulur. Traktör kurşunlanmış ve motoru sökülmüş haldedir. Bu olay zaten devlet tarafından baskı altında olan ve sık sık gözaltına alınan Ömer Öner’in öldürüldüğü fikrini güçlendirir. Öner ve Dayan aileleri askerlerin süren yoğun baskısı nedeniyle herhangi bir kuruma resmi başvuruda bulunmaz. Kendi çabaları ile çevre köylere haber salarak bilgi edinmeye çalışan aileler, Ömer Öner ve Nuri Dayan’dan bir daha haber almaz.”
Açıklama 1 dakikalık oturma eyleminin ardından sonlandırıldı.