“Yarın başka bir gündür”, dedi …
Beyaz saraya uçmak üzere bulunduğu hava alanı: yaşamı anımsatan yeşil renginden alıyordu adını. Gazetecinin sorusuna karşılık verdiği cevap buydu:
“Yarın başka bir gündür.”
Tarih 18 Aralık 2000’di. Öncesinin kanlı tecrübesi bu kez kinde şiirsel bir betimlemede cümleleşmişti.
1974 de Kıbrıs adası işgalini, “Ayşe tatile çıkabilir” cümlesinde, onun sahadaki pratiği olan savaşı da “barış” sözcüğüne gizlemiş, işgali “barış hareketi” olarak lanse etmişti. Lakabı “kara…” olan bu başbakanın adı Ecevit’ti.
Tarih 18 Aralık 2000’di.
Zindanlar açlığın nefesini teneffüs ediyordu.
F tipi tecritte karşı başlamış ölüm orucu direnişi iki ayı geride bırakmak üzeriydi. Yüzlerce siyasal tutsak ölüm sınırına girmişti.
Başbakan yine Ecevit’ti
Gazetecinin “bir çözüm bulunacak mı” sorusunu duyduğunda, gülümsemişti. Aklı 1974 Kıbrıs işgaline gitmişti. Kanlı bir eylem olan savaşı “barış” sözcüğüne gizlemiş olmanın gururunu duyumsayarak “yarın başka bir gündür” demişti
Haksız da sayılmazdı, çünkü:
Tarihte, kan dökmeyi şiirsel bir üslupla cümleye dökmenin ilk ve tek zalimi olmakla sınırlı değildi algı yaratmaktaki dehası. Öylesine ki, bu niteliğini de “sosyal demokrat” kimliğinde gizlemişti.
Ve “yarın” olduğunda, bu cümle,19 Aralık şafağında “hayata dönüş operasyonu” ifadesiyle vücut bulurken, TV ekranlarına ateş topuna dönüştürülen hapishane görüntüleri ve öldürülen tutsakların isimleri düşmeye başlamıştı. Kimyasal silahların etini mum gibi üstüne akıttığı bir kadın tutsak
“Hepimizi diri diri yaktılar…” diyordu.
“Kalleşçe öldürdüler…” diyordu, görüntüye girenlerden bir diğer tutsak.
19 Aralık 2000 sabahı 20 hapishaneyi kuşatan ulusal ordu, herhangi bir varlık yokluk savaşında kullanılabilecek tüm savaş mühimmatını kullanarak; aynı devletin yargısının hapishanelere kapattığı tutsakları katletmek üzere saldırı başlatılmıştı.
Hapishane duvarlarını yıka yıka tutsakların yaşam ortamına doğru ilerlerlerken, kuzgun üşüşmesi gibi bir doğallıkla; dünyanın kurulu düzenine uyanmış, sömürüye, talana ve zulme karşı, itirazı örgütlemiş, halkın en diri ve politik refleksini felç etmek, hatta yok etmek istiyordu devlet. Çünkü peşi sıra milyonların çığlığını ve itirazını yükseltecek yeni bir reorganizasyon sürecine hazırlanıyordu sistem. Ve ezilenler adına itirazın ilk çıkacağı yer de hapishanelerdi…
Peşi sırı olanlar tarih sayfalarına kaydoldu.
Ölüm dayatmasıyla teslim alma saldırısına karşı politik tutukluların aldığı karar çok net, uygulama iradeleri de çeliktendi. Çünkü tutsakların bilinçleri ve gelecek tahayyülleri netti; üzerlerine gelen ölüm, ÖLDÜRÜLECEKTİ!
Katliama karşı direnişin dört günlük güncesi tarihin tutanaklarına böyle geçti…
Devrimciler tarihsel gelişmenin objektif olgusudur. Devrim: gelişme yasasının sosyal bir zorunluluğu, devrimcilik ise onun siyasal bir örgütlenmesiydi. Kişilerden bağımsızdı. Bunun bilincini taşıyanlar ölüm de dahil her türlü saldırıyı göğüsleyecek bilinci tarihten: direnme ve değiştirme enerjisini de yüz yüze kaldıkları tarihsel haksızlık kavrayışında alıyorlardı.
19 Aralık saldırısının hedefindekiler bu nitelikteki bir topluluktu ve ideolojik kavrayışlarının gereğini yaptılar: Direndiler, ezildiler öldüler. Kendilerini, bulundukları siyasal zemine koşullayan sosyal zorunluk bilincine dürüstçe bağlı tuttular. Bugün de öyleler, yarında öyle olacaklar…
Devlet ise, her eyleminde, kendisini ortadan kaldırmanın zorunluluğunu ispata döker. 19 Aralıkta yaptığı da budur
O özel mülkiyet sisteminin koruyucu bir örgütlenmesi olarak, ruhsuzdur. İşçi ve emekçileri, yaşamı ve doğayı sömürüp soymanın devam ettirilmesine görevlendirilmiş bir mekanizmadır. Yaşam ve gelecek üretme potansiyeli imkansızlaşmış bir zülüm çarkıdır. Vicdana ve insana dair bir öz bulundurmaz, çünkü insana ve yaşama mutlak bir yabancılaşmadır. Devlete inanmak, onun ve koruduğu kapitalist sistemin varlığına tahammül etmek ve onun varlık koşullarında insana uygun yaşam ummak, sadece ölümdür…
19 Aralık katliamının devrimcilere öğrettiği en temel dersin özeti de budur.
Devletin ölüm dayatmasını öldürdü devrimciler. Onun Tarihsel ölümünü gerçekleştirecek olan da işçi sınıfı ve ezilenler olacaktır.
19 Aralık katliamında yaşamını kahramanca feda edenleri kaydetmek tarihin, onların anılarını mücadele seyrinde canlı tutmak ve geliştirmek de devrimcilerin görevidir.
Candaş Irmak