Çok yeni bir haber düştü medyaya: “İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yakınlığı ile bilenen Milli Beka Hareketi Genel Başkanı Murat Şahin gözaltına alındı.” Şahin’in aracından polis teşkilatını dinleyebilen “kripto telsiz”, polis kimliği ve polis çakarı çıkıyor.
Haber aklıma 70’li ve 90’lı yıllarda Ülkü Ocakları ve MHP’de örgütlenen faşistlere MC iktidarında dağıtılan silahları, kimlikleri, pasaportları getirdi. İçişleri Bakanlığı’nın “fahri amiri” olduğu iddia edilen Mehmet Ağar’ın Susurluk Skandalı’nda da Abdullah Çatlı ve Yaşar Öz’e yeşil ve lacivert pasaport, silah taşıma ruhsatı, emniyete ait plakalar dağıttığı ortaya çıkmış, devlet-çete ilişkilerine dair onca bilgi, belgeye rağmen yalnız Ağar, göstermelik bir ceza almıştı.
Aradan geçen yıllar Türkiye’de iktidar olmak ve iktidarı bırakmamak için başvurulan yöntemleri hiç değiştirmemiş. ‘Sivil’ biri kripto telsizi, polis kimliğini nasıl edinebilmiş, kim vermiş?Ama eskiden ‘küçük’ çıkar çatışmaları olsa bile devlet gücünü paylaşanlar içinde ideolojik ayrılık olmadığı gibi kaya gibi duran devlet kurumları da aynı ideolojik hegemonyayla örgütlenmişti.
Oysa bugün devlet yalnız yönetim sistemine muhalif olanlara karşı değil, yansıyanlara göre iki belki üç ayrı siyasi hatta duran güçlerin birbirlerine karşı da egemenliği genişletme çatışmasının alanı. “Eksen” tartışmalarından rant bölüşümüne pek çok unsur çeşitli gerilim hatları yaratıyor. Önce AKP eski Milletvekili Metin Külünk’ün Milli Beka Hareketi’ni basması, ardından Hareket’in Başkanı Murat Şahin’in gözaltına alınması bir örnek olabilir.
Hatırlayacaksınız haziran ayında Sedat Peker’le çekilmiş fotoğrafları sosyal medyaya düşünce dikkati çekmişti Beka Hareketi Teşkilatı! Gerçi Sedat Peker’e biat bildiren askerlerin görüntülerini izledik, bu ne ki, diyebilirsiniz tabii.
İktidarı paylaşan güçleri temsil eden iki ismin bu hareketle ilişkisi epey merak uyandırıcı ama daha önemlisi, Türkiye çapında hatta Külünk’ün öncülüğünde yurt dışında da örgütlenen ‘sivil’ görünümlü ‘polis kimlikli’ bu hareketin hedefi ne, kime bağlı, niye yaygın bir örgütlenme peşindeler? Denetleniyor mu, diye safça bir soru daha eklemeyeceğim.
Bu haberlerin hemen ardından gelen İstanbul’a “Takviye Kuvvet” haberi, “Reis”in bu türden çekişmelerden uzak, tamamen kendi emrinde olacak bir güce şiddetle ihtiyaç duyduğunu düşündürüyor. Hem iktidar güçleri arasındaki ‘derin’ çatlaklara hem de muhalefete karşı. Bir dediğini iki etmeyecek kuvvetli bir takviye!
Aslına bakarsanız bu haber yeni sayılmaz. Geçen yılın bahar aylarında ben de konu etmiş, seçimlere bağlamıştım. ‘Şartlar olgunlaşmamış’ olacak ki, İstanbul seçimlerini yeniletmek dışında bir girişim olmadı.
13 Mayıs 2019’da Orgeneral Viktor Zolotov başkanlığındaki Rusya Ulusal Muhafızları heyetinin ziyareti Aydınlık gazetesinde geniş yer bulmuş, biz de sayelerinde haberdar olmuştuk. Amaç “Türk Jandarma Komutanlığı ile görüşmelerde bulunmak, yapısı ve görevleri hakkında bilgi almak ve Türk Jandarması’yla ortak faaliyetler planlamak” olarak açıklansa da konunun jandarmayla sınırlı olmadığı, polis teşkilatına da uzandığı aynı haberde yer aldı.
Örnek model olarak alınan Rusya Ulusal Muhafızları’nın sorumluluk alanındakiler, Takviye Kuvvetler’in kullanım alanının sınırsızlığını gösteriyor.
“Kamu düzeninin korunması ve kamu güvenliğinin sağlanması, devlete ait önemli tesislerin, iletişim merkezlerinin özel önem ve hassasiyet taşıyan tesislerin korunması, terörizmle mücadele, olağanüstü hâl rejiminin, sıkıyönetimin, terörle mücadele operasyonlarının yasal rejiminin sağlanması” gibi.
Örneğin jandarmada yapılan reorganizasyonun sonuçlarını Salihli’de Çapaklı köyünde biyogaz tesisi istemeyen köylüleri coplayarak yerlerde sürükleyen jandarma müdahalesinde, sular altında kalan Giresun’da, Ordu’da, Trabzon’da Rize’de HES’lere direnen köylülere yapılan muamelede görebilirsiniz.Belli ki jandarma kırsalda, Takviye Kuvvetler de büyük kentlerde boy gösterecek.
AKP-MHP koalisyonu eriyor, eridikçe bir yandan birbirlerine bağımlılıkları artarken aynı zamanda birbirlerine yük haline de geliyorlar. Baraj altına inen oyuna rağmen MHP’nin istediği zaman ülkeyi seçime zorlayacak durumda olması, bu kozla iktidara yön verebilmesi Erdoğan için katlanılması zor bir durum olsa gerek. Üstelik olası seçim yenilgisinde, faturanın yönetimde hiçbir sorumluluk taşımayan MHP’ye değil kendisine çıkacağını bilirken.
Gemi su aldıkça ilişkiler geriliyor, güvensizlik artıyor. Hem birbirlerine hem de muhalefete karşı sürekli teyakkuz halinde olma halindeler artık. Dolayısıyla sandıktan çıkmasalar bile seçimleri ‘kazanmak’ zorundalar.
Ama kabul etmek lazım, ‘takviye’ olacak ne varsa arayıp buluyor, harıl harıl çalışıyorlar.
Her ne kadar Giresun’daki ‘beton’ felaketi, adeta derelerin intikamı gibi “müjde”lerini kursaklarında bırakmış olsa da daha şapkadan çıkarılacak çok tavşan vardır Saray dehlizlerinde.
Bu makale ilk olarak Artı Gerçek’te yayınlanmıştır