En yaygın yanılgılardan biridir, en keskin ve en sol söylemlerin en devrimci olduğu yanılgısı… Tipik örneklerden biri olan Lin Biao hemen aklımıza gelir, sol söylemin altındaki koca boşluğu görmek ya da unutmamak için… ‘’Okun hedefine varmaması da hedefini geçmesi de hedefi ıskalamaktır, yanlıştır’’ mahiyetinde söylenilen söz Mao yoldaşa aittir. Biz de katılıyoruz. Somut gerçeğin-nesnelliğin ilerisinde tespitler yapmak sol, gerisinde yapmak sağdır. İkisi de yanlıştır. Nesnel gerçekliğin objektif olarak tarif-tespit edilmesi ise doğru ve bilimsel olandır. Papaz Gapon, henüz iktidarın alınmasına hazır olmayan erken koşullarda kitleleri iktidarı almaya yönelten sloganıyla, iktidarın alınmasını değil ama kitlelerin katledilmesine neden oldu… Lenin, iktidarı almak için ‘’bugün erken, yarın geç olabilir’’ derken siyasetin, taktiğin ve nesnel-somut tespitin can alıcı önemini ortaya koyuyordu… Bu günün iktidarı almak için erken olduğu tespitinde bulunan Lenin’e, ‘’iktidarı almak istemiyor’’, ‘’devrimden sakınıyor’’, ‘’sağcıdır’’ diyebilir miyiz? Diyemeyiz. Bilakis, objektif ve bilimsel tespitte bulunduğunu, tartışmasız bir devrim tutkunu ve Komünist olduğunu çekincesizce söyleyebiliriz-söyleriz. “Çarlığın ağır silahlarına karşı rovalyörlerle barikatları savunamayız” diyen Lenin’e sağcı diyebilir miyiz? Hayır! Özcesi, mesele doğru-yanlış meselesidir, doğru-objektif-bilimsel tespit ve değerlendirmeler yapma meselesidir.
Mao, çelişkilerin çözüm yöntemleri çelişkilerin niteliğine bağlı olarak biçimlenir. Rusya’da devrim başka yolu izler, Çin’de başka yolu izler derken de haklıydı. Neydi bu başka olan yol, Rusya’da uzun süreli barışçıl mücadele içinde devrimin örgütlenebileceği, Çin’de ise, Çin’in şartlarına bağlı olarak devrimin başından itibaren silahlı mücadele-silahlı savaş içinde gelişeceği tespitiydi. Çünkü diyordu Mao: Çin demokrasi uygulanmayan, feodal baskı altında bağımlı bir ülkedir… Mao, bu ayrımı koyup Rusya ile Çin’in farklı koşullara sahip olduğunu söylerken, Rusya’da demokrasinin olduğunu mu iddia ediyordu? Hayır. Mao’nun anlattığı gerçek, Rusya’da Çin gibi faşizmin uygulanmadığı, Çin gibi işgal vb. koşulların olmadığı ama Rusya’da burjuva demokratik kırıntıların olduğu, kapitalist sistemin hakim olup işçi sınıfının devrimin temel gücünü oluşturduğunu, dolayısıyla uzun süreli barışçıl mücadele içinde işçilerin örgütlenerek toplu ayaklanma biçimiyle iktidarın alınabilleceği-devrimin bu yolla gerçekleştirilebileceği gerçeğiydi… Çin’de silahlı mücadele içinde ve ordu biçiminde örgütlenmeyi devrim için esas alırken, Rusya için bunu şart koşmuyor, tersine kapitalist ülkelerde ekseri geçerli olan uzun süreli barışçıl mücadele içinde örgütlenmeyi öngörüyordu Mao! Mao, Rusya ve diğer kapitalist ülkelerde toplu ayaklanma yöntemini benimserken, buralarda devrimi ret mi ediyordu, ya da buralarda devrimin zora-şiddete dayanacağını ret mi ediyordu? Hayır. Devrimin zorla ele geçirilmesi ilkesi geçerli olmakla birlikte, bu ilkenin her somutta uygulanmasının farklı biçimler alacağını söylüyordu…
Alıntılar bana da sıkıcı gelir fakat okuyucuyu sıkma pahasına da olsa bir iki alıntıyı aktarmakta fayda var.
‘’İktidarın silah zoruyla ele geçirilmesi, sorunun savaşla çözülmesi, devrimin başlıca görevi ve en yüksek biçimidir. Bu Marksist-Leninist devrim ilkesi, gerek Çin ve gerekse bütün ülkeler için evrensel olarak geçerlidir. Ama ilke aynı kalmakla birlikte, onun proletarya partisi tarafından uygulanması, değişik koşullara göre değişik biçimler alır.” (Sf: 224. Mao. Cilt 2)
Bunu söyleyen Mao yoldaş, Stalin yoldaşı onaylayarak şu alıntısını aktarıyor ve diyor ki; ‘’ ‘Çin’de silahlı devrim, silahlı karşı-devrimle savaşmaktadır. Bu, Çin devriminin kendine özgü niteliklerinden ve üstünlüklerinden biridir.’ Stalin yoldaşın bu tezi çok doğrudur…’’ (Mao. Cilt 2. Sf: 227)
Mao yoldaş, farklı niteliklerdeki çelişkilerin farklı nitelikteki yöntemlerle çözüleceğini uzunca anlattıktan sonra şunu söyler;
‘’Rusya’da Şubat Devrimi tarafından çözülen çelişme ile Ekim Devrimi tarafından çözülen çelişme arasında ve aynı zamanda bu çelişmeleri çözmek için kullanılan yöntemler arasında temel bir farklılık vardır.’’ (Mao. Cilt 1. Sf: 427)
Bu alıntılardan anlaşılması gereken şudur; Rusya’da da Çin’de de Komünist Partisi önderliğinde gelişen iki ayrı devrim vardır. Bu iki ayrı devrimin temel ilkesi ortaktır-birdir. Ama yine bu iki ayrı devrimin koşulları farklıdır ve buna bağlı olarak iki devrimin sahip olduğu temel ilkeyi her iki devrim de kendi özgün şartlarına uygun olarak farklı biçimlerde uygulamaktadır. Dahası, Rusya’da Şubat devrimi ile Ekim devrimi arasında da yöntemde temel farklılıklar vardır. Rusya’daki devrim ile Çin’deki devrim arasında biçimde, yöntemde bir farklılık var mıydı? Vardı. Bunu Mao da, Stalin de açıkça ifade etmektedir. Ama bu iki devrimin evrensel veya temel ilkesi aynı mıydı? Aynıydı… Neydi aralarındaki fark? Yukarıda Mao yoldaşın Stalin yoldaştan aktardığı paragrafta sarih biçimde ortaya konulmaktadır. Çin’de devrim dorudan silahlı savaş biçiminde gelişirken, Rusya’da böyle değildi. Lakin her iki devrimde de silahlı mücadele, yer altı örgütlenmesi, silahlı zor, şiddet, devrimin zora dayalı gelişmesi şeklindeki unsurlar aynılıkla geçerli ve ortak değil miydi? Yani, her iki devrimin silahlı zora, şiddete vb. dayanması gerçekliği, her iki devrimin ayrı biçimlerde gelişmesini men-yasak ediyor muydu? Ya da arasında devrimin silahlı zora dayanacağı gerçeğini reddetme gibi bir tartışmayı gündeme getiriyor muydu? Hayır. Bazı şartlarda devrim başından beri silahlı mücadele veya savaş biçimi alır böyle gelişir, diğer bazı koşullarda ise, bu biçimde değil, daha farklı biçimlerde gelişir. Bu fark, devrimin temel ilkesini yadsır mı? Rusya ile Çin devrimlerinde farklı yöntem ve biçimler izlenmesine rağmen yadsımadığına göre bizde de başka yerlerde de yadsımaz.
Peki, bizler devrimin silahlı zor-şiddet kullanılmaksızın gerçekleşebileceği tarzında bir söylemimiz veya çağrışım yaratan bir ifademiz var mı? Hayır. Bizler devrimin temel ilkesini reddetmeksizin, devrimin başından beri savaş biçiminde/içinde gelişmesini coğrafyamızda geçerli sayıp bunu belli koşullarla, faşizm şartlarıyla vb. açıklamamız neden sorun oluyor? Devrimin silahlı mücadele (ki, savaş silahlı mücadelenin bir biçimidir ya da silahlı mücadele yalnızca savaş değil, daha geniştir) ve silahlı zor yolunu izlemesi-zor ve şiddete dayanması ayrı bir şey ama bu silahlı mücadele-zor-şiddetin koşullara göre aldığı biçim ayrı bir şeydir. Hevi bu ayrımı ya gözden kaçırıyor ya da sol söylemle suyu bulandırıp gereksiz bir münakaşaya girmeyi tercih ediyor. Neden tercih ediyor? Temelsiz kaygılarla beslediği ‘’korkuya’’ esir düştüğü için tercih ediyor. Nedir korkusu? Açık söylemese de satır aralarından okunabilen ‘’savaşı reddedecekler, parlamentarizmi, legalizmi (Legal parti’nin işlenmesi burada manidardır) benimseyecekler’’ gibi içinde ikna olduğu mesnetsiz önyargılarıdır. Hevi’nin bu konuda gereksiz polemik yürüttüğü açıktır.
Hevi’nin zorlama olarak yürüttüğü bu tartışma Kautsky örneğiyle sürdürdüğü paragrafta çarpıtma-iftiraya ulaşarak iyice rayından çıkıyor. Ne diyor Hevi;
‘’ TDH’nin yeraltı örgütünü ve devrimci bir savaş örgütü olmayı faşizmle koşullu ifade edişi bize haliyle şu soruyu sordurur: Kautsky’in günahı neydi ki?.. O, burjuva demokrasisinde devrimci bir savaş örgütüne değil siyasal bir partiye ve barışçıl yoldan siyasal iktidarı alıp sosyalizmi inşa edecek olan bir partiye ihtiyaç olduğunu söylememiş miydi?!‘‘
Referanslarımızı değiştirme atfında da bulunmaktadır Hevi. Bu ipe-sapa gelmez kurgudur. Herkesin referansları ortada ve bilinmektedir!…
Savaş partisi tanımlaması tamamen yanlış değil, ama eksiktir. Biz bir siyasi iktidar, yani devrim partisiyiz ve elbette aynı zamanda bir savaş partisiyiz. Niteliğimiz de bu bütündür. Bunu tartışan bizlerin, Kautsky gibi, barışçıl yoldan siyasal iktidarı alıp sosyalizmi böyle inşa etmeyi savunduğumuzu nasıl iddia etmektedir Hevi?
Devrimci bir savaş örgütü olmayı faşizmle koşulladığımızı nasıl ve nereden ileri sürebilmektedir Hevi. Biz, devrim-siyasi iktidar için siyasi partisiyiz aynı zamanda savaş partisiyiz demekteyiz-dedik. Devrimci bir örgüt olmayı savaş örgütü olmakla mutlaklaştıran Hevi sol yanılgı içinde olmakla kalmıyor, adeta bizleri devrimci örgüt olmayı reddetmekle itham ediyor; salt savaş partisi tanımlamasını eksik gördüğümüz için… Evet savaş partisi gerçekliğini faşizmle açıkladık, açıklıyoruz da. Ama devrimci parti-örgüt olmayı ne faşizme endeksliyoruz ne de savaş biçimini benimsemeye indirgiyoruz. Devrimci savaşın son tahlilde devreye girmesi, her koşulda silahlı savaş yöntemini kullanma anlamına gelmez. Devrimde silahlı mücadele ve zor-şiddetin temel bir ilke olması, her şartta silahlı savaş biçiminin kullanılması anlamına gelmez. Mao ve Stalin yoldaşların ortak görüşleri yukardadır, tekrar bakabilir Hevi. Bizlerin yürüttüğü tartışma bu değildi. Yalın ve anlaşılır bir tartışmaydı; Savaş partisi nitelemesi-tanımlaması eksiktir, biz siyasi iktidar yani devrim partisizyiz aynı zamanda savaş partisiyiz demek daha doğrudur dedik. Bunu anlamak zor olmasa gerek ama Hevi bunu tersten okuyarak istediği yerlere çekme keyfiyetçiliğini sergileyebilmiş. Ama haksızlık ve itham etmekten de geri durmamış. Eğer faşizm yoksa, uygulanmıyorsa, esasta savaş metodu-biçimi doğru olmayabilir. Ama devrimin temel ilkesi aynı kalır, değişmez. Bunda şüpheye yer yoktur. Şüphe edilecek bir beyan da yoktur. Şüpheyi uyandıracak emare Hevi’nin bağlantısız bağlantılarından başka bir şey değildir. Faşizm ve faşizm biçimleri koşulları dışında hangi şartlarda devrimci savaş yöntemine-biçimine başvurulur? Hevi, ısrarla burjuva demokrasilerini tartışmaktadır. Bu koşullarda savaş yöntemi başından beri geçerli değildir, olmaz. Tersi iddia sol sekter görüştür. Hevi tartışıyor ama burjuva demokrasilerinde gerektiğinde faşizm uygulanır diyerek görüşlerinin arkasında durmuyor, burjuva demokrasilerinde faşizme başvurulduğunda savaşın geçerli olduğunu itiraf ediyor.
Şöyle demektedir Hevi, burjuva demokrasileri de gerektiğinde, yer yer veya bazen faşizme başvurmaktadırlar. Doğru. O halde buralarda gelişen bu durumlarda da savaşın geçerli olduğu sonucu çıkmaz mı? Peki sorun ne? Burjuva demokrasilerinde savaşın her koşulda geçerli olmadığını kabullenen ama bunu evirip çevirmeye çalışan Hevi neyi eleştirmektedir? Madem burjuva demokrasileri ancak gerektiğinde faşizme başvuruyor ise, genel yönetimde faşizmi değil, burjuva demokrasisini uyguluyor demektir. Genel kabulddür ki, burjuva demokrasisinin uygulandığı koşullarda devrim uzun süreli barışçıl mücadeleler içinde örgütlenir, hazırlık yapar… Burada devrimin zora dayalı gelişmesi, devrimin zor-şiddet ilkesi reddedilmez, edilmemiştir. Sadece kullanacaağı yöntem ve izleyeceği biçim değişmektedir; devrimin temel ilkesi değil…
Devrimci savaş örgütü niteliği koşullarımızda reddetmediğimiz örgüt-parti niteliğidir. Genel olarak da bir doğruyu ifade eder ama salt savaş partisi nitelemesi eksik kalır. Bunu fark eden Hevi de devrimci savaş örgütü diyerek durumu düzeltiyor, aslen değerlendirmelerimize katılıyor. Ama faşizmle koşullama diyerek karşı çıkışını sürdürüyor. Partinin-örgütün devrimci olması ayrıdır, savaş partisi niteliği ayrıdır. Savaş yöntemini kullanma anlamındaki kuşkusuz ki belli şartlarda gündeme gelir. Bu partinin niteliği değil, koşullarda başvurduğu yöntemdir.
Evet, ‘‘savaş partisiyiz‘‘ tanımlamasının siyasi bir parti için-devrimci (siyasi iktidar=devrim)/Komünist bir parti için ya da bu partinin genel niteliği için sınırlayıcı-daraltıcı olduğunu, bu partinin salt bir savaş partisi olarak nitelenmesinin eksik olduğunu vb. söyledik. Savaş, Komünist partisinin niteliği değil, siyasi iktidar mücadelesinde kullaandığı-başvurduğu bir yöntemdir, bir mücadele biçimidir. Siyasi partinin niteliği, amaç, ilke, hedefleri vb. temelinde devrimci ya da Komünisttir. Ya da reformisttir vs… Bizim tartıştığımız mesele, siyasi partinin niteliği meselesidir, kullandığı biçim ve yöntemler değil-di, devrimin zora dayalı gelişme ilkesi hiç değildi… Bu zeminde eksik kavrayış ve bakış açılarına dönük doğru fikrin ifade edilmesi, eksik kavrayışın giderilmessi kaygısıydı vs… Bunu Hevi de tespit etmekte, hatta bu kaygımızı anladığını ifade etmektedir. Lakin, savaş meselesini faşizmle açıklamamızı temel bir sorun görüp aslen burada sorun olduğunu ifade etmektedir…
Hevi, hangi söz ve beyanımızdan devrimin temel ilkesini reddettiğimiz sonucuna varmaktadır?
Hevi, yeraltı örgütünü ve devrimci bir savaş örgütü olmayı faşizmle koşullu ifade ettiğimizi hangi sözlerimizde görmektedir?
Hevi, barışçıl yoldan siyasal iktidarı alıp sosyalizmi inşa etmeyi düşündüğümüzü nereden çıkarmakta, hangi ifadelerimizden iddia etmektedir ki, Kautsky’in günaahı neydi diye bizlere sormaktadır?
Bunlar Hevi’nin kafasındaki kurgular olup bizlere atılmış bir iftiradır.
En genel anlamda her devrimci ya da Komünist partisi (bu niteliklerdeki siyasi parti) devrimci savaş partisidir. Ancak bu, her koşulda savaş metoduna başvuracağı anlamına gelmez. Başvurmadığı koşullarda da bu genel niteliğini yitirmez. Burjuva demokrasilerinde örgütlenip mücadele eden devrimci ya da Komünist siyasi partiler ilk baştan itibaren savaş yöntemini kullanmadıkları için, bu niteliklerini yitirirler mi? Devrimci ya da Komünist olmaktan çıkarlar mı? Hayır. Dolayısıyla devrimci ya da Komünist örgüt-parti niteliğini savaşa endeksli ele almak sorunludur, soldur.
Hevi’nin ilgili eleştiri yazısı satır-satır ele alındığında sorunlu, sol, hatalı birçok ifade ve anlayışa sahiptir. Ancak bunları satır-satır konu etmekten imtina ediyoruz. Yazının uzaması ve ayrıntılara boğulması da ayrı bir bıktırıcılık olur.
Söyleyeceğimiz özet şudur; Hevi eleştirilerini kafasındaki sübjektif kurgulara göre sıralamıştır. Dolayısıyla bizlere ait olmayan görüşleri-anlayışları bize mal ederek ele alıp haksızlık yapmıştır. Örneğin Kautsky’in sosyalizme barışçıl geçiş anlayışını-teorisini bizlere mal etmiştir. Yer altı örgütünü, devrimci örgütü, silahlı mücadele, devrimin zor ve şiddete dayanma ilkesini reddettiğimizi ileri sürerek eleştiri yürütmüştür. Hatta devrimin nasıl gelişeceği, devrimci partinin-örgütün nasıl olacağı, kitlelerin örgütlenmesi gerektiği, burjuvazinin zoru elinde tuttuğu gibi konularda sudan ucuz öneri ya da öğütlerde de bulunmuştur. Somut eleştirisi savaş yöntemini faşizmle şartladığımız noktasıdır. Ki, bu noktada da Hevi sol görüşe-anlayışa sahiptir. Hevi, sol söylem ve anlayışların maya tutacağı yanılgısıyla hareket etmiş, sol söylemlerin daha devrimci olduğu bilinciyle konuşmuştur. Güvensizliği yersiz korkulara düşmesine vesile olmuş, bu yersiz korkular-kaygılar onu sübjektif ve zorlama değerlendirmelere itmiştir. Biz devrim-siyasi iktidar (ve daha fazlası) için, bu hedef, ilke ve amaçlarla kurulmuş, bunun için var olan ve niteliğini buradan alan siyasi bir partiyiz, elbette bir savaş partisiyiz de değerlendirmesine; parti niteliğimizin salt savaşla anılmasının parti niteliğimizi tam ifade etmediği, zayıflattığı ya da daralttığı yönündeki değerlendirmelere hem katılmış, hem de karşı çıkmış bir pozisyon sergileyerek muğlak bir yaklaşım ortaya koymuştur. Savaşı faşizmle koşullama meselesine karşı çıkıyorum demiş ama yürüttüğü tartışmalarda, burjuva demokrasisinde de faşizm gibi gerektiğinde baskıya başvurulduğunu söyleyerek karşı çıkışını eliyle mahkûm etme ya da gerçek karşısında itiraftan kaçınamama durumuna düşmüştür…