İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” eyleminin 827. haftasını, Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirdi. Kayıp yakınları, sivil toplum örgütü temsilcileri ve hak savunucularının katıldığı eylemde, gözaltında zorla kaybedilenlerin ve faili meçhul saldırı sonucu katledilenlerin fotoğrafları taşındı. Bu haftaki eylemde, Siverek’te 6 Aralık 1993 tarihinde gözaltında kaybedilen Hüseyin Taşkaya’nın akıbeti soruldu.
Eylemde konuşan İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Ercan Yılmaz şunları söyledi: “İnsan Hakları Haftasındayız. Bu yıl da kentimizde faaliyet yürüten hak temelli kurumlarla, sivil toplum örgütü ve sendikalarla bir dizi eylem ve etkinlik gerçekleştirdik. Bugün de Koşuyolu Parkı’nda yine birçok sivil toplum örgütü dayanışma içerisinde. 1948 yılında imzalanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 76’ıncı yılını kutluyoruz. Ne yazık ki 76 yıl önce imzalanan sözleşmenin içerdiği haklar Türkiye’de her gün ihlal ediliyor. Sözleşmenin temel ilkelerinden olan eşitlik, ayrımcılığa uğramama, yaşam hakkı ilkeleri bölgemizde rafa kaldırılmış durumda. En somut örneği de Koşuyolu Parkı, Galatasaray Meydanı ve Gülistan Caddesi’nde kayıp yakınları tarafından her hafta dile getirdiği talepleridir. 90’lı yıllarda yaşanan gözaltında zorla kaybetmeler ve faili meçhul cinayetler hala cezasız bırakılmaktadır. İnsan Hakları Haftası vesilesiyle bir kez daha geçmişle yüzleşme talebimizi yeniliyoruz.”
Ardından söz alan Diyarbakır Barosu Başkanı Abdülkadir Güleç ise şöyle konuştu: “Yaşanan ağır yaşam hakkı ihlallerinin en büyük nedenlerinden biri Kürt Meselesinin çözümsüzlüğüdür. Eğer bugün kayıp yakınları Diyarbakır, Batman ve İstanbul’da eylemdeyse, talepleri görünmezden geliyorsa Kürt Meselesi halen çözülmediği içindir. Eğer samimi bir çözüm ortaya konacaksa, bunun yolu geçmişle yüzleşmekten geçer. Kayıp yakınlarının talebinin yerine getirilmesinden geçer. Bu adeta turnusol kağıdıdır, hükümetin samimiyetini gösterecektir.”
Son olarak konuşan Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Veysi Ülgen ise şu ifadeleri kullandı: “Asıl görevi yaşatmak olan biz hekimler için, kayıplar bizim de meselemizdir. Yaşama hakkı doğrultusunda hareket ediyoruz. Yıllardır; anneler, babalar, kardeşler ve çocuklar kayıplarını bekliyor. Bu bekleyişte kimileri yaşamını yitirdi, kimileri bu travmalarla yaşadı. Acılarını hissetmeye çalıştık. 30 yıldır kayıplar mücadelesi sürüyor. Birçok şey değişti ancak bu mücadele değişmedi.”
İHD Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Ali İhsan Demirtaş ise Hüseyin Taşkaya’nın hikayesini okudu. Demirtaş, “42 yaşındaki 4 çocuk babası Hüseyin Taşkaya, Siverek’te yaşıyor ve müteahhitlik yapıyordu. 90’lı yıllarda, tamamen Bucak Aşireti’nin hakimiyetinde olan Siverek’te ağır hak ihlalleri yaşanıyordu. Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından hazırlanan 13.08.1997 tarihli Susurluk Raporu’nda, güvenlik güçlerinin bölgedeki operasyonları tamamen Bucak Aşireti’ne devretme eğiliminde olduğu ve aşiretin silahlı mensuplarının “devlet içinde devlet” görünümünde oldukları belirtilmişti.
Yaşanan ihlalleri eleştiren Hüseyin Taşkaya, hem güvenlik güçlerinin hem de Bucak Aşireti’nin hedefi haline geldi. Baskı ve tehditlerin yoğunlaşması üzerine ailesini İstanbul’a taşıdı. Kendisi de işlerini toparlamak amacıyla amcasının evinde kalmaya başladı. 6 Aralık 1993 tarihinde, amcasının Siverek / Bağlar Mahallesi’ndeki evine 30 araçlık bir konvoyla gelen askerler, polisler ve Bucak aşiretine mensup korucular Hüseyin Taşkaya’yı gözaltına aldı. Onu askeri araca bindirerek götürdü.
Ailesi, Hüseyin Taşkaya’yı sormak için jandarmaya, emniyete, savcılığa ve valiliğe başvurdu. Askeri yetkililer gözaltından kısa bir süre sonra Taşkaya’nın polise teslim edildiğini iddia etti. Emniyet ise “Bizde yok, Sedat Bucak’a sorun” diyerek sorumluluktan kaçındı. Dönemin DYP milletvekili, aşiret reisi ve korucubaşı Sedat Bucak, “Bizim ekip almış fakat devlete teslim etmiş; bundan sonra haberimiz yoktur, devlet biliyor.” dedi. Ailenin tüm girişimleri sonuçsuz kaldı, Hüseyin Taşkaya’dan bir daha haber alınamadı.
Siverek Cumhuriyet Başsavcılığı, olayın soruşturulması ve suçluların cezalandırılması yönündeki görevini yerine getirmedi. Hüseyin Taşkaya’nın akrabalarının ve bütün mahallelinin tanıklığında gözaltına alınmasını “ailenin soyut iddiası” olarak değerlendirdi ve dosya takipsizlik kararı verilerek kapatıldı.
Gözaltında kaybedilişinin 31.yılında bir kez daha hatırlatıyoruz: Hüseyin Taşkaya’nın gözaltına alındığı kayıtlara geçirilmedi. Bugüne kadar akıbeti ve nerede olduğu konusunda hiçbir bilgi verilmedi. Taşkaya’yı kaybedenlere suçlarını gizleme, izlerini örtme ve sorumluluktan kaçma imkanı tanındı.
Kaç yıl geçerse geçsin, Hüseyin Taşkaya ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.”
Açıklama, 1 dakikalık oturma eylemiyle son buldu.