Kayıplarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 719’uncu haftasında Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelmek isteyen Cumartesi Anneleri, polis tarafından bir kez daha engellendi. Eylem öncesi İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin bulunduğu sokak, polislerce ablukaya alınırken, Cumartesi Anneleri, buna rağmen bina önünde bir araya geldi. Eylemde, üzerinde kaybedilen yakınlarının fotoğraflarının bulunduğu tişörtler giyen Cumartesi Anneleri, kayıpların fotoğraflarını açtı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Musa Piroğlu, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da annelere destek verdi.
‘Jandarma arayarak çağırdı’
Eylemde açıklamayı okuyan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, bu hafta inkar ve cezasızlıkla üzeri örtülmek istenen Güçlükonak katliamının unutulmaması için bir araya geldiklerini ifade etti. Yoleri, “1996 yılının 10-12 Ocak tarihleri arasında askerler, Şırnak’ın Güçlükonak ilçesine bağlı Çevrimli ve Yatağan köylerine baskın yaptı. Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç’u gözaltına aldı. Taşkonak Jandarma Taburu’na götürülen köylüler işkenceyle sorgulanarak öldürüldü” dedi.
15 Ocak 1996 tarihinde Koçyurdu köy muhtarı ve aynı zamanda korucu olan Mehmet Öner’i jandarmanın aradığını belirten Yoleri o gün yaşananları şu şekilde anlattı: “Jandarma, gözaltındakileri serbest bırakacaklarını, onları almak için bir minibüs göndermelerini istedi. Durumdan şüphelenen Öner, sürücüyü yalnız göndermek istemedi ve korucular Hamit Yılmaz, Abdülhalim Yılmaz ve Lokman Özdemir’i de yanına alarak Ramazan Nas’ın kullandığı 56 AH 320 plakalı minibüsle Taşkonak Jandarma Taburu’na gitti. Taburdakiler, korucuların gelmesini beklemiyordu. Gelen korucular da öldürüldü ve daha önce öldürülen 6 köylü ile birlikte, 10 kişinin cansız bedenleri minibüsün koltuklarına bağlandı, başlarına da çuval geçirildi. Ramazan Nas’ın kullandığı minibüs jandarmanın kontrolünde yola çıktı. Yol askerler tarafından trafiğe kapatıldı. Minibüs bir noktaya gelince aracın içindeki jandarmalar inerek uzaklaştı. Yolu kesen özel tim, önce minibüsü silahla taradı. Atılan roketler sonucu minibüs ve içindeki 10 ceset kömür haline geldi. Kaçmaya çalışan minibüs sürücüsü de taranarak öldürüldü. Adeta kül olmuş bedenler, ailelere teslim edilmedi. Üzerinde kimliklendirme çalışması yapılmadan, dini vecibeler yerine getirilmeden güvenlik güçlerince toplu halde gömüldü.”
‘Başvurular sonuçsuz kaldı’
“Genelkurmay Başkanlığı 16 Ocak 1996 günü Ankara’dan yerli ve yabancı gazetecileri helikopterle Güçlükonak’a getirdi” diyen Yoleri, gazetecilere açıklama yapan Albay Oğuz Kalelioğlu’nun “Katliamı PKK’nin gerçekleştirdiğini ve örgütün bir ay önce ilan ettiği ateşkesi bozduğunu” açıkladığını söyledi. Köylülerin olay yerinde sadece 20 dakika bekletildiği ve konuşmalarına izin verilmediğini dile getiren Yoleri, bir kısım gazetecinin resmi açıklamaları kuşku verici bulduğunu ve bu kuşkularını İHD ve Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu ile paylaştığını söyledi. Bu açıklama üzerine Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu ile birlikte bir heyetin olay yerine gittiğini ifade eden Yoleri, “Heyetin olay yerinde elde ettiği tanıklıklar, bilgi ve bulgular resmi açıklamalar ile tümüyle çelişiyordu. Heyet ulaştığı bütün bilgi, bulgu ve belgeler ışığında kamuoyuna: ‘Bu katliamı PKK değil, devlet güçleri yapmıştır’ açıklamasında bulundu ve raporlarıyla birlikte Diyarbakır DGM, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ve Genelkurmay’a başvurdu. Ancak bir sonuç alınamadı” dedi.
Yoleri, AİHM’e taşınan davada ise Türkiye’nin etkin soruşturma yükümlülüğünü ihlal ettiği için mahkum edildiği bilgisini paylaştı.
‘Adalet talep etmeye devam edeceğiz’
Katliamdan 13 yıl sonra, 2009 yılında dönemin bakanlarından Adnan Ekmen’in verdiği bir röportajda “Olayı araştırınca arkasından devlet çıktı. JİTEM’in işiydi, söyleyemedik” dediği sözleri hatırlatan Yoleri, “Ergenekon yargılamaları sürerken, 3 Kasım 2013 tarihli Türkiye Gazetesi’nde Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’nın yürüttüğü soruşturmada o dönemde bölgede görev yapan pek çok kişinin ifadesinin alındığı, savcının önemli tanıklara ulaştığı ve Güçlükonak katliamında şüphelilerin JİTEM’le bağlantılı görevliler olduğu şeklinde bir haber yaptı. 23 yıl önce işlenmiş olan bu insanlığa karşı suç ile ilgili inkara son verilerek gerçeğin hem aileler hem de toplum düzeyinde resmi olarak açıklanmasını istiyoruz. Bu suçun faillerinin tespit edilerek adil bir yargılama faaliyeti sonucunda cezalandırılmalarını istiyoruz” diye konuştu.
Yoleri, “Güçlükonak’ta gözaltına alınan, devletin güvencesi altındayken yaşam hakları ihlal edilen 11 kişi için adalet istiyoruz” diyerek, hakikat ve adalet talepleri gerçekleşinceye kadar kayıplarını aramaktan vazgeçmeyeceklerini söyledi.
‘Barış demeye devam edeceğiz’
Güçlükonak katliamında katledilen Ahmet Kaya’nın kızı Emine Kaya Erbek de “Bize Galatasaray yasaklandı ama bizler ne yaz ne kış ne de çamurda mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Galatasaray Meydanı’ndaki ısrarımızı sürdüreceğiz. Bizi öldürdüler, yaktılar barış dedik ve barış demeye devam ediyoruz. Bu katliamlar ne zamana kadar devam edecek. Kimse ölmesin barış olsun” diye seslendi.
‘PKK yaptı demek için katliamı işlendi’
Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu üyesi olarak o dönem giden heyet içinde yer alan avukat Ercan Kanar ise, “Devletin tarihi bir anlamda işkence, gözaltında kayıplar tarihidir. Roboski, Sivas, Madımak katliamları gibi Güçlükonak katliamı da insanlığa karşı işlenen bir suçtur” dedi. Olay yerine 13 gün sonra gittiklerini ve delillerin hala toplanmadığını sözlerine ekleyen Kanar, daha sonra olayda yaşamını yitirenlerin aileleriyle görüştüklerini ifade etti. Görüştükleri ailelerin korucu aileleri olduğunu dile getiren Kanar, “PKK karşıtıydılar ama buna rağmen katliamı yapanların devlet güçleri olduğunu söylediler” dedi.
Katliamın neden yapıldığını soran Kanar, “PKK o zaman tek yanlı ateş kes ilan etmişti. Avrupa Parlamentosu’na önergeler sunulacaktı. ‘İşte ateşkesi PKK bozdu ‘demek için bu katliam devlet tarafında sahneye konuldu” ifadelerini kullandı. Kanar, Galatasaray Meydanı’ndaki yasağa değinerek, “Bu yasağa son verilmelidir. Bu suçtur. Bu suçtan içişleri bakanı sorumludur. İşlediği diğer suçlarla beraber bu suçtan da yargılanacaktır” diye konuştu.